GÜNEŞE ÇAĞRI - 
              ARİSTONİKOS İSYANI 
          Şadan Gökovalı'dan  Sunmalık 
            BEKLENEN KİTAP
           Bekliyordum; gözlerimi  deniz feneri, kulaklarımı anten yaparak bekliyordum:
            "Bir  babayiğit kalem veya bilgisayar erbabı çıksa da, şu konuyu tarihin tozlu  sayfalarından, edebiyatın aydınlık sayfalarına aktarsa. Öyle ya; "Verba volant scripta moment" (Söz uçar  yazı kalır) idi. Yazı ise, "Bilgilerimizin,  vücutlarımızın dışında depolanması" demekti.
            
            Yazıya  geçirilesi bulduğum olay şu idi:
            Günümüzden yaklaşık  2.250 yıl önce, MÖ 133-129 yıllarında Anadolu'da yaşanmıştı. Demek, Spartaküs  isyanından bir kuşak önce. 
            İktidarının  son yıllarında, akli kontrolünü hayli yitirmiş olan son Pergamon (Bergama)  kralı Attalos III (Öncekiler, Philaterios, Eumenes I, Eumenes II ve Attalos II)  ölüverince, ortaya bir vasiyet çıkmıştı.
            "Populus  Romanus bonorum heres esto" (Roma halkı mülkümün varisi olacaktır.)
            
            Roma  Anadolu'nun en verimli Batı ve Güneydoğu bölümünü ele geçirmeye pek hevesliydi.  Ama bunu gerçekleştirmesi pek kolay olmadı: 
            Bir önceki  Pergamon Kralı Attalos II'nin, Efesli bir dansçı kadından doğma evlilik dışı  oğlu Aristonikos çıktı ortaya:
                          
            "Attalos'un  babasının malı mıymış ki, koskoca imparatorluğu Roma'ya peşkeş çekiyor" diye  haykırdı.
            
            Haykırmakla  da kalmadı; Roma'ya karşı savaşında kendisine katılacak kölelere özgürlük  tanıyacağını, kuracağı ülkeye "Heliopolis" (Güneş İli) adını vereceğini deklere  etti.
           İlkçağın  tanınmış kuramcısı Blossius'tan etkilenmiş olan Aristonikos ordusuna, yalnız  Pergamon'dan değil tüm Anadolu hatta Akdeniz ülkelerinden akın akın köleler  katılmıştı. "Zincirlerinden başka yitireceği şeyleri olmayan" köleler, art arda  gelen Roma kuvvetlerine darbe üstüne darbe indiriyordu. Özgürlük ülkesi kuruldu  kurulacaktı. 
                
            İşte ben,  Anadolu'da gerçekleşen bu ilerici hareketin kitabının yazılmasını istiyor,  bekliyordum.
          Bu konuda  muştulu haber, İzmir'deki hemen tüm sanatsal-kültürel etkinliğin ön safında yer  alan Osman Akbaşak'tan geldi.
                
            Önce, hem  Rusya'da, hem ABD'de akredite olmuş ekonomist Prof. Dr. Rostovztzeff'in ortaya  koyduğu; Türkiye'de Türkçe olarak Osman Bayatlı, Bilge Umar, Hasan Malay ve benim  değindiğim konuyu kitaplaştırmaya, Osman Akbaşak'ın birikimi yeterliydi. 
            
            Bu konuya değgin, kılı kırk yaran  araştırma yapmış ve ustaca yazıya dökmüş. Akbaşak daha önce "Milli Mücadele'de Beykoz" üçlemesiyle, "Ağababa", "Şafak Baskını" ve "Güneşe  Doğru" romanlarını yazmıştı. Şimdi de "İzmir Arkeopark'tan Düş  Yolculukları" ile başladığı üçlemede İzmir'in Neolitik çağını konu alan "8500"  romanından sonra ikincisiyle karşımızda. İzmir TV'lerinde de, son derece büyük  ilgi devşirmiş programlar hazırlayıp sunmuştu. 
            
            Dostum  Akbaşak, "Roman" diyebileceğimiz  eserini, eski ile yeni arasında bağ kurarak kurgulamış. Bu da okurun dikkatli  olmasını, hatta bazı bilinçli turistler gibi, gezeceği yer hakkında biraz bilgi  edinmiş olarak gelmesi gibi, konuyla ilgili, bulabildiği kaynaklara göz atmış  olması, anlama ve keyif alma şansını arttıracaktır.
            
            Gönül, Anadolu'da  vuku bulmuş böylesi nice olayın da şiir, roman, oyun, film ve belgesel olarak  Türk okuruna sunulmasını istiyor. Bu yolda Osman Akbaşak gibi ustalara görev  düşüyor.
            
            Tuşların  işlek, üretimin bol olsun benim aziz dostum Osman Akbaşak!
            
            "Sen ne gül bulursun gezsen Anadolu'yu / Ne  güzel konular bulursun yazsan Anadolu'yu"
            
            M e r h a b  a!..