Atatürk'ün son günlerinin bilinmeyen tarafları


Çankaya'da nöbetçi yaverlerinin yirmidört saat birbirlerinden devir aldıkları NÖBET DEFTERİ tutulması kaidesi vardı. Atatürk'ün ölümüne kadar tutulan günlük NÖBET DEFTERLERİ, bugün, o günlerin gerçek çehresini, şahsiyetleri ve Çankaya'nın sakinleri, davetlileri, misafirleri içinde, adeta, CUMHURİYET TARİHİNİN kişilerinin geçit resmi, yaptığı dayanılır belgelerdir. Öyle ki, 1923 ile 1938 arasında mevki ve hizmetlerini muhafaza edebilmiş olanlarla ayrılanların da siyasi hayatlarını bu NÖBET DEFTERLERİ içinde takip edebiliyoruz.

Atatürk'ün son günlerinin en sahih, en doğru, en gerçek çehresini bu NÖBET DEFTERLERİ nin satırları içinde buluyoruz.

27 ekim'de doktorlar yeni bir konsültasyon yapıyorlar. Daha sonra Başvekil Celal Bayar'la 40 dk görüşüyor. Sayın Celal Bayar'a NÖBET DEFTERİ'ndeki bu görüşmede, Atatürk'ün şuur ve hafızasının sağlıklı günleriyle farkı olup olmadığını sordum. Şu cevabı verdi:
"- Kat'iyyen… Atatürk, bir daha gözlerini açmayarak derin koma içinde hayata veda edeceği ana kadar şuur ve hafızasını, tam ve mükemmel olarak muhafaza etmiştir. İnsan ömrünün temel vasfı; şuur, mantık ve hafıza ile izah edilebilmiş olsa idi Atatürk'ün 10 Kasım 1938'de vefat etmiş olduğunu söyleyebilmek çok güçtü. Millet Meclisini açış nutkunu bizzat bana okuttu, bazı tashih ve ilaveler yaptırdı. Bu münasebetle de memleketin temel mevzuları üzerinde görüştü. Diyebilirim ki, bu konulara girdikçe sıhhatini buluyordu. Ben, doktorların tavsiyesine hassasiyetle bağlı kalarak, ayrılmak istedikçe oturmamı istedi ve öncesinden düşündüğü mevzuları üzerinde bilgi istedi. Bu hali ile bu müstesna insanın, zamanlardır ölümle mücadele eden yatağa tesbit edilmiş ümidsiz bir hasta olduğunu kabul etmek mantığı rahatsız ediyordu. Her hali ile olduğu gibi bu hali ile de hayranlık telkin ediyordu."

Son günlerin bilinmeyen olaylarını, NÖBET DEFTERLERİ yanında, Atatürk'e 1927 den son gününe kadar sofra hizmetini yapan ve Ata'nın kendisine ÇELEBİ EFENDİ dediği Bay Cemal Grunda'dan dinliyoruz:
" – 1938 yazı Savarona yatında derin bir sessizlik ve keder içinde idik. Yıllarca alıştığımız hareketli, canlı günlerden eser kalmamıştı. Yatta olanlardan, halkın Atatürk'ün kızı dediği Küçük Ülkü, olmakta olanlardan habersiz, çocuk hayatını yaşıyordu. Ülkü'nün annesi Selanikli Vasfiye Hanım, Atatürk'ün annesi Zübeyde hanım tarafından büyütülmüş, Ankara'ya gelmiş, Atatürk'ün izni ile Gazi Orman Çiftliği istasyon memuru ile evlenmiş. Bir kız çocukları olmuş. Ona Ülkü adını Ata koymuş. Çocuk büyüdükçe Atatürk onunla da çok ilgilenmiş, çocuğu olmayan, fakat çocukları çok seven Atatürk onu adeta evlat edinmişti. Son yaz, Savarona yatında olanlar içinde Ülkü de vardı.

Sıcak bir geceydi. Ülkü güvertede dondurma yiyordu. Kamarasında çok sıkılan Atatürk gecenin sessizliğinde dolaşıyordu. Perhizdi. Ülküyü dondurma yerken görünce canı çekmişti anlaşılan. Bir dondurma istedi, kamarot Rıza koştu, kimseye söylemeden emrini yerine getirdi. Büyük bir iştahla dondurmayı yiyen Atatürk:
"– Çok hoşuma gitti, bir daha getir!"
Emrini verdi. İkinci dondurma da geldi, onu da yedi, anlaşılan hastalığının icabı içi yanıyordu. Üçüncüsünü istedi ve üzerine de bir bardak soğuk su içti.

İşte ilk kriz o gece geldi. Yatta olan Dr.Neşet Ömer Beyi hemen uyandırdık. Yabancı doktorların gelmesi bundan sonradır. İlk defa, Fransız hekimi Prof.Fissenger geldi. Şu öğütlerde bulundu:
"- Ancak yatak odasında dolaşabilir. Merdivenlerden inip çıkmayacaktır. Yatta hava serinletme tertibatı kafi değildir. Sıcağın tesirlerini azaltmak için yatak odasının duvarlarına buz sandıkları konulmalıdır."

Doktorun bütün tavsiyeleri yerine getirildi. O gittikten sonra Ata beni çağırdı:
"- Çelebi Efendi bakınız bakalım, bu buz sandıklarının serinletme faydası oluyor mu?"

Baktım… Ne olabilirdi ki…
"– Hiçbir faydası yok Paşam…"

Yavaş sesle sordu:
"– Doktor gitti mi?"

Fransız Profesör yattan bir motorla ayrılmış, yanında Türk doktorlarıyla şehre çıkmıştı. Bunu öğrenince:
"– Bu buz kutularını çıkarın, burasını kirletmesin. Yat ta hareket etsin."

emrini verdi. Marmaraya doğru yol aldık. Ertesi gün Şarköy'e vardık. Çok güzel bir yaz günüydü. Ata'nın canı yukarı çıkmak istiyordu, fakat doktorlar ona kesin olarak dışarı çıkmasını yasaklamışlardı. Böyle olduğu halde:
"– Çelebi Efendi şezlongu güverteye çıkar…."
Emrini verdi.

İster istemez emrini yerine getirdim. Bir taraftan da üzülüyordum. Ya hastalığı geçmezse, artarsa diye kaygı içindeydim. Atatürk güverteye çıktı. Şezlongta bir süre uzandıktan sonra tekrar aşağıya indi. Açık hava onu fazlasıyla yormuştu. O geceyi Şarköy'de geçirdik. Atatürk'ün şerefine gece halk sahilde bir fener alayı düzenlemişti. Fakat Atatürk'ün dışarı çıkmadığını görünce üzüldüler. Ne çare ki, hastanın ayakta duracak hali yoktu. Bunu halka duyurmamak gerekti. Millet Ata'sının hastalığını biliyordu. Fakat bu derece ağır bir hal aldığı saklanıyordu. O gün yatla Marmara'da dolaştık. Bu süre içinde Atatürk kâh kamarasında dinlendi, kâh yasak kararını dinlemeyerek güverteye çıktı. Ertesi günü Dolmabahçe önüne demirledik. Tam 56 gün yatta istirahat ettikten sonra Bir gece Atatürkü yatağa oturttular. Koltuk başta Kılıç Ali, Muhafız Alay kumandanı İsmail Hakkı Tekçe, Polis memuru Faik Çelen, Başyaver Celal Üner, bir de kapıdaki nöbetçi askerin elleri üzerinde Savarona yatından alınarak ağır ağır merdivenlerden indirildi. İstanbul motoruna bindirilerek Dolmabahçe Sarayına götürüldü. Bu gidiş Atatürk'ün son gidişi oldu. Bir daha Savaronaya dönmek kısmet olmadı.

HAYATINDA SON'LAR

- Anlamı olabilen son sözü "-saat kaç? " idi.
-Koma içinde anlamı anlaşılamayan ve devamlı olarak tekrarladığı sözü " –Aman dil, aman dil!.." idi.Rahat konuşamadığını mı anlatmak istiyordu, yoksa şuur-altında yerleşmiş "dil konusu" nu mu bilinmez.
-Son olarak görüştüğü devlet adamı Başbakan Celal Bayardı.Tarih 5 Kasım 1938 Cumartesi.On iki dakikalık görüşme.
-Son görüştüğü elçimiz, o tarihlerde Londra Büyükelçimiz olan Ali Fethi Okyardı. Tarih 11 Ekim 1938 Salı.
-Son görüştüğü yabancı devlet reisi Romanya kralı İkinci Karol'du. Savarona yatında kabul etti. Tarih 19 Haziran.
-Son aldığı gıda 8 Kasım 1938 Salı günü, saat 18.35 de dört kaşık elma suyu oldu.
-Son verilen ilaç, ölüm halinden kırk dakika önce, saat 8.25 de verit dahiline +1/8 auabaine idi.
-Müdavi ve müşavir hekimler VEFAT ETMİŞLERDİR tesbitini imzalarken son olarak elini öpen, dünyanın bir daha göremeyeceği o güzel, o tarifi imkânsız mavi gözleri eliyle kapatan ve çeneyi bağlayan Prof.Dr. Mim Kemal Öke idi.

- Kaynak:"SOHBETLER"-Cemal Kutay
- Alıntı: Erdoğan Bozkurt

Cumhuriyet üzerine ana sayfa