Ağababa’mı ilk hatırladığım yıl 1957, tavana asılı salıncakta kardeşimi sallarken ninni söylüyor, ama bu annemin söylediği ninnilerden değil, çok farklı. Ayakta, salıncağı ipinden çekerek sallarken elliüç yıl sonra hâlâ kulağımda olan yumuşacık sesiyle “Hürmet sana ey şan dolu sancağım” diyerek torununu uyutmaya çalışıyor. Anneme sordum, Ağababam ne diyor? Diye, annem gülümsedi. “O Ağababa’nın marşı” dedi. Sonra minik minik başka anı fotoğrafları sıralanıyor belleğimde. Kapının önünde bir tak, defne dallarıyla süslenmiş, o güne kadar görmediğim kadar çok bayrak asılmış, evden çekilen kablodan birçok ampullerle ışıl ışıl donatılmış. “Bugün Cumhuriyet bayramı” dediler, “Ağababa’nın en büyük bayramı”. Henüz dört yaşındaydım anlayamamıştım ki, daha dünyayı yeni tanımaya çalışıyordum.

Birkaç yıl sonra ağababamı kaybettik, ardından anneannemi, o anılar belleğimin bir köşesinde hep durdu. Zaman zaman teyzelerim, dayılarım, annem anlatırdı, ağababamı. Her geçen yıl biraz daha tanıdım, tanıdıkça gururlandım. Benim Ağababam bir kahramandı. Aradan yıllar geçti Ağababam gözümde hergün daha büyüdü, hele içinde bulunduğumuz yıllarda kıymetini çok daha fazla anladım, ama benim anlamam yetmezdi. Herkes öğrensin, herkes tanısın istiyordum, mutlaka onu, düşüncelerini, Atatürk’üne ve Devletine olan sevgisini, saygısını bugünlere taşımalıydım Bugüne kadar çeşitli sanat dallarında çalışmalar yapmama rağmen günün birinde kitap yazacağımı doğrusu düşünmemiştim. Ağababa’mın torunu olma gururunu taşıma sorumluluğu ile ona ait anıların topluma malolmasını istedim. 2009 Aralık ayında başladım yazmaya. Sağolsunlar yakınlarım çok destek oldu ve “Ağababa” elinize geçti.

Lütfen onu iyi tanıyın, onun şahsında birkaç neslin ne koşullarda yaşadığını, neler yaptıklarını düşünün. Mustafa Kemal Atatürk, arkadaşları, ordusu ve “Ağababa”lar olmasaydı biz bugün ne durumda olurduk.
Hepsinin önünde saygıyla eğiliyorum.  
M. Osman AKBAŞAK