Genel Bilgiler
Boğaziçinin Anadolu yakasında bitki örtüsünün en sık olduğu yer
Beykoz'dur. Kuruluşundan bu yana Boğazın en tanınmış iskelelerinden
biri olan bu küçük kasabanın eski adı Amnikos idi. Bitinya kralı
Amnikos burada oturduğu için o zamanki köye ve arkasındaki ormanlara
bu isim verilmişti. Beykoz ismi bir söylentiye göre bin koz'un;
başka söylentiye göre de amnikos'un bozulmuş şeklidir.
Evliya Çelebi, Beykoz'un servi burnunun üç bin adım güneyinde
büyük bir limanın kenarında kurulduğunu kaydeder. O zamanlar sekizyüz
haneli, bağ ve bahçeli, mâmur bir kasaba olduğundan söz eder.
Ayrıca çevresinin de ulu ağaçlarla kaplı olduğunu belirtir.
Fatih Sultan Mehmet (1430-1481), bu havaliye rağbet etmiş, orada
avlanmıştır. Nitekim buradaki sık ormanların içerisinde avlandığı
bir gün Mahmut Paşa'nın Tokat'ı fethettiğini öğrenmiş ve sevincinden
hemen oraya «Tokat Bahçesi»
isminde bir bahçenin yapılmasını emretmiştir. Geniş bir ormanı
içerisine alan bu bahçe çitlerle çevrili idi ve aynı zamanda da
içerisinde av hayvanları muhafaza edilirdi.
Tokat bahçesi İstanbul'un fethinden sonra, Türklerin eliyle imâr
olunan Boğaziçi'nde ilk defa meydana getirilen bahçe idi. Muzaffer
Erdoğan bu koru için şunları kaydetmektedir: "Fatih Sultan Mehmet
tarafından tesis edildiği muhakkak olan bu bahçenin adına mevacib
defterlerinde tesadüf edemiyoruz. Buna mukabil en eskilerinden
itibaren onların hemen kâffesinde bir Bağçe-i Beykozu'dan bahsedildiği
görülmektedir. Bunun Tokat bahçesi ile bir alâka ve münasebeti
olabileceği hatıra gelmektedir."
Tokat bahçesinde bununla da kalınmamış içerisine ayrıca bir köşk
ile büyük bir havuz ve hamam inşâ edilmiştir. Buradan Kanuni Sultan
Süleyman da hoşlanmıştır. Keza Sultan Murad IV de sık sık buraya
gelip çayırda cirid oynamıştır.
Bundan başka İstanbul mesireleri arasında şöhreti en yaygın olanlardan
birisi de hiç şüphesiz ki, başta ulu çınarlar olmak üzere çeşitli
ağaçların meydana getirdiği koruluklar içerisindeki Sultaniye
mesiresi idi. Sultan Beyazıt ll'den (1447-1512) sonra bir çok
Osmanlı padişahının rağbet ettiği bu mesirede, Sultan Selim (1524-1574)
ok talimleri yaptırmış ve o devirlerin hatırası olan nişantaşları
da yakın tarihimize kadar gelmiştir.
Beykoz'a hâkim bir tepenin üzerinde, denize kadar uzanan, içerisinde
mantar ağacının bile var olduğu 200 dönümlük bu kasrı Mısır valisi
Mehmet Ali Paşa inşâ ettirmiştir. Kasrın yeri XIX. yüzyılda İstanbul
şehreminliği yapmış olan ve ihtisab ağası unvanı ile meşhur Hüseyin
Beyden satın alınmıştır. Yapının temeli padişahın müsaadesi üzerine
1845'de atılmış ve o gün oraya saray kayıkları ile gidilmiş, kurbanlar
kesilmiş, dualar okunmuştur. Fakat Mehmet Ali Paşa'nın ömrü kasır
tamamlamaya yetmemiş, yapı onun ölümünden dokuz yıl sonra oğlu
Said Paşa tarafından bitirilmiştir.
Son derece güzel bir manzaraya sahip olan bu kasırda duvarlar
renkli somakiler, büyük boy aynaları ile kaplanmış ve devrin en
iyi, en gösterişli malzemesi kullanılmıştır. Diğer taraftan kasrın
dikkat çekici başka bir yeri de son derece muntazam düzenlenmiş
korusunun ağaçları arasında yer alan suni mağarasıdır. Söylentiye
göre hamam olarak kullanılan bu mağaraya kasırdan gizli bir yol
ile gelinirmiş. Üzeri kubbeli olan bu küçücük yapının duvarları
istiridye kabukları ile kaplanmıştır. Yukarıdaki deliklerden içeri
süzülen ışıkların duvarlara vurması ile meydana gelen renk armonilerinin
güzelliği ise tarif edilemeyecek ölçüdedir.
Bundan başka Beykoz'un eskidenberi önemli gezi yerlerinden olan
Akbaba, Yuşa
tepesi, Bahadır
mesireleri korularla kaplı idi. Bunun yanı sıra Evliya Çelebi,
çarşı ve pazarların dahi ulu çınarlarla süslü olduğunu belirtmektedir.
Beykoz'u çepeçevre kuşatan bu koruların içerisinde her cins ağacı
rastlanmaktadır. Fakat hiç şüphesiz ki, en önemlisini de mantar
ağacı ile sırtlarda yer alan beş adet sekoya (mamut ağacı) meydana
getirmektedir.
Not:
Yukarıdaki yazı 1970 yılında "TÜRKİYE TURİNG ve OTOMOBİL
KURUMU" tarafından yayınlanan "BOĞAZİÇİ KORULARI"
kitabından alınmıştır.