SABRİ

........... “Varto Afet Konutları İnşaatı”ndaki saha mühendisliği görevinden “Özel İdare-Muş Kız Öğrenci Yurdu İnşaatı” şantiye şefliğine terfi ettirilince hiç şaşırmadı Sabri. Böyle bir atamayı hem istiyor hem de bekliyordu.

........... Şirket, binanın ana yapı elemanlarını İzmir’de imal ederek Muş’a nakletmek yöntemine yine sadık kalacaktı. Kalite sorunuydu bu. Ancak imalattaki hassasiyeti montajda da sürdürmek hayli zordu, çünkü montaj ekibinin, bir ustabaşı ve bir vinç operatörü dışında hemen hepsi yerel işçi olmak zorundaydı. İş çok itina ve deneyim gerektiriyordu, ancak yerel işçiyi iyi bir eğitiminden geçirmeden bunu sağlamak olası değildi. Buna ise zaman yoktu. İşin açmazı da buradaydı.

........... Sabri büyük bir hevesle işe sarıldı. Günün neredeyse ondört saatini şantiyede geçiriyordu. Klasik usulde yapılan temel inşaatını yürüten ekipten uyanık birkaç kişiyi peyleyip montaj ekibine kaydırmak üzere gereken önlemleri almayı da ihmal etmiyordu. Her gün işçiden önce şantiyeye geliyor ve günün programını saptıyor, ekibe vereceği direktifleri planlıyordu. Şantiyeye erken gidişinin bir nedeni de Vali Beyin haftanın en az birkaç günü erkenden şantiyeye uğrayışıydı. Vali Bey hem yepyeni bir teknoloji ile yapılacak bu inşaatı merak ediyor hem de bu gayretli genç mühendis ile sohbet etmekten hoşlanıyordu. Ne de olsa kendisi de Batı Anadolu’dandı ve emekliliğinde İzmir’e yerleşmeyi düşünmekteydi. Vali Bey’in bu özel ilgisinin bir başka nedeni de, halk arasında “Fakir Fukara Fonu” olarak bilinen fondan ödemesi yapılarak yürütülen bu inşaatta tüyü bitmemiş yetimlerin hakkını kollamaktı. Sabri’nin çalışkanlığı ve işbilirliği, firmanın dürüstlüğü ve teknolojik üstünlüğü Vali Bey’in çok takdirini kazanmıştı. Bunu açıkça ifade ediyor ve bu genç mühendisi teşvik etmek üzere övmekten geri durmuyordu.

........... Sabri ve ekibi bir ayda temeli ve subasman imalatını tamamlamış ve bunu takip eden iki ayda da üstyapı karkasını monte etmiş, süreklilik imalatlarını yapmış ve anayapıyı bağlamıştı. Firmanın taahhüdü sadece kaba inşaat olduğundan, bundan sonra sadece dış ve bölme duvarları örülecek ve iş Valiliğe teslim edilecekti. Bu noktada bir haftalık bir ara izin kullanma hakkı kazanmıştı Sabri.

........... Varto’daki büyük şantiyede doğrama işlerini yapan marangoz Ceyhun ustanın da bu arada İzmir’e gidip bazı imalatları bölgeye sevk etmesi gerekiyordu. Sabri ve Ceyhun usta bu seyahatin programını çakıştırmışlar, beraberce İzmir’e gidip dönmek üzere tarihlerde mutabık kalmışlardı. Şirketin Skoda kamyonetini alacaklar Ankara üzerinden İzmir’e duraksız gidecekler yine dönüşü duraksız yapacaklardı. Yedi günün iki günü yolda geçecek, beş gün de İzmir’de kalınacaktı.

........... Hareketlerinden bir önceki akşam Vali Bey şantiyeye uğramış ve Sabri ile şakalaşmıştı. “Bak buraya Sabri, İzmir’e varınca sakın ha aklına orda kalmak ve geriye dönmemek gibi bir şey gelmesin; burada işi bitirmek sonra bana düşer! Yapmasına yaparım  ama bunca işimin arasında bir de bununla uğraşamam !” diye takılmıştı. O da geri döneceğine söz vermişti. Ama Allah’tan bir engel olmazsa.

Sabri ile Ceyhun usta yola çıktılar ve bir iki çay kahve molası dışında hiç durmadan İzmir’e doğru araba sürdüler. Sırası ile ve üçer, dörder saat arayla direksiyona geçiyorlardı. Direksiyonda  olmayanın görevi geyik muhabbeti ile direksiyondakini uyanık tutmaktı. 26 saatte İzmir’e vardılar.

........... Sabri yeni evliydi. İlk defa gurbete çıkmıştı ve Muş’a gelişinin sekizinci ayına rastlıyordu bu dönüş. Dördüncü ayda bir haftalık bir İzmir daha yapmıştı ama o bir hafta göz açıp kapatıncaya kadar bitmiş, ne var ki hasret duygusu dinmemişti. Bakalım bu sefer bu duyguyu bastırabilecek miydi. Bir hafta yine hızlı çekilmiş bir film gibi tükeniverdi ve geldiğinin beşinci günü sefer emri yürürlüğe girdi. Evin sıcaklığından, şantiyenin soğuğuna dönüş zordu. Ama diğer taraftan bu zorluğa baskın olan mesleki kaygılar, ve geçim gereksinimleri vardı. Hem üç ay sonra tam olarak Bölge’den geriye döneceklerdi. Bu dönüşten sonra tekrar gurbete çıkış olur muydu, olursa ne zaman olurdu, bunları şimdiden kestirmek mümkün değildi. Kısmet.

........... İznin altıncı günü, Sabri kamyonetle evinden sabah sekizde hareket etti. Karısı arkasından yola bir kova su boca etti. Sabri bu tür uygulamaları boş gelenek kabul eder ve inanmazdı. İnanmazdı ama hoşuna da gitmez değildi; çünkü bu bir ilgi ve sevgi gösterisi, bir ritüel idi. Hiçbir zararı da yoktu. Kim sevilmek istemez ki, yadsımanın bir anlamı olmazdı.

........... Ceyhun ustanın atölyesinde doğramaların yüklenmesi biraz uzun sürdü ve oradan hareket etmeleri onbiri buldu. Ver elini Ankara ....

........... Ankara’da Siteler’e uğrandı. Akşam olmuştu ve dükkanlar kapanmak üzereyken yetişmişlerdi. Ceyhun usta bazı doğrama madeni aksamını sipariş etmiş, onları alacaktı. Mağaza kapanmadan ucu ucuna yetiştiler ve malları teslim aldılar. Bu bir rahatlama idi ve kendilerini bundan dolayı ödüllendirmek ihtiyacını duydular. Bu ödüllendirme olsa olsa güzel bir akşam yemeği olabilirdi. Sitelerde meşhur bir yatık dönerci olduğunu duymuşlar ama daha önce hiç gitmemişlerdi. Sora sora lokantayı buldular ve kendilerine güzel bir ziyafet çektiler. Ceyhun usta kafadar bir adamdı ve Sabri kendisine Ceyhun abi diye hitap ederdi. Ceyhun usta hem iyi bir marangoz hem de güvenilir bir taşerondu. Ortağı Yusuf usta ile beraber senelerce Şirkete birçok iş yapmışlar, hiç fiyat dırıltısı çıkarmamışlar, hiçbir işi de, zarar olsun kar olsun, yarım bırakmamışlardı. Ceyhun usta ve ortağı Yusuf usta Şirket için büyük kazanç olmuştu her zaman. Sabri yola çıkmak üzere sabırsızlanıyordu. Ceyhun usta ayranından son yudumu içerken Sabri ayağa kalkmıştı bile. “Ceyhun abi daha çok yolumuz var, hadi yola koyulalım. Yarın öğleden önce Muş’a varmamız lazım.” diye ikaz etti ustayı. Ceyhun usta gülümsedi, “Sabri bey, ne acele ediyorsun bir saat geç gitsek ne olur, ölür müyüz ? Rahat ol.”      Rahat ol .... Sabri tez canlı idi rahat olamazdı ki.

........... Kamyoneti sürme sırası Sabri’deydi. Sabri direksiyona geçti kemeri bağladı ve marşa bastı. Ceyhun usta lavabodan yeni geliyordu. Sabri birkaç defa gaza basarak motoru ambale yaptı. Bu sanki bir “Hadi Çabuk Ol!” ikazı idi. Ceyhun usta hiç acele etmiyordu, temposunu koruyarak kamyonete geldi, yerine yerleşti ve kapıyı nazik bir biçimde kapattı. Kamyonet hareket etti, ilk sokaktan sağa dönülüp bir yüz metre gidince ana yola çıkılıyordu. Sabri köşeyi dönünce hızlandı ve süratle çıkış noktasına yaklaştı. Soldan araç gelebilirdi ama görüş kapalı idi. Sabri hızını kesmek için freni yokladı ama fren sanki taş gibi olmuştu, hız düşmüyordu. Kamyonet hızla yola fırladı. Son gördükleri üzerlerine gelen dev gibi bir TREYLER’in projektör gibi parlak farlarıydı.

Nisan 06

Şantiye Öyküleri Kitabı Uğur Belger sayfası

ı