ANTON’UN PİYANO TELİ

......... 2006
......... Anton Vergouwe (Anton Ferhave) ağzında, kulaklarında ve burun deliklerinde sigara tüttürerek dolaşan bir adamdı. Sigarayı bırakmak uğruna kulak ön çıkıntılarına akupunktur iğneleri taktırmıştı ama nafile, on gün bırakır gibi oldu sonra eskisinden daha şiddetle başladı içmeye.

......... Anton, Çumra Malt Tesisleri şantiyesine; proje müellifi bir Benelux firmasının ortağı, başmühendisi ve kontrolü olarak her ay geliyor ve bir haftasını Türkiye’de geçiriyordu. Proje zor bir projeydi. Aynı projenin bir boy ufak modelini Yeni Zelanda’da uygulamışlar, uygularken bir takım sıkıntılar çekmişler ama sonunda işi başarmışlardı.

......... Aynı projenin daha büyük çapta olanını Türkiye’de gerçekleştirmek herhalde bir mucize olacaktı. Anton Türkiye’ye ilk gelirken bu düşünce içini ciddi olarak kemirmiş, başarısızlık ihtimali karabasan olarak uykularını bölmüştü. Bir Asya kavmi olan Türkler böyle bir projenin altından nasıl kalkabileceklerdi. Risk büyüktü.

......... Anton yatırımcı holdingin üst yönetim kadrosunu ve işi üstlenen müteahhit firmanın yönetici ve mühendis kadrosunu görüp tanıdıktan sonra Türkler hakkındaki görüşlerinde yavaş yavaş olumlu yönde değişmeler olmaya başladı. Bir garip adamdı bu Türkler, olmadık işe yaparız diye çekinmeden dalıyorlar, boğuşa boğuşa işi başarıyorlardı. Hernekadar nefaset açısından Avrupalı’nın rafineliği yoksa da, sonuçta reddedilecek kadar kalitesiz olmayan bir imalat çıkıyordu ortaya. Anton üzerine kırmızı boya ile çapraz koyarak reddedeceği imalat bulmakta hayli zorlanıyordu. Bunun için teorik toleransları sonuna kadar zorluyor Avrupa ve Yeni Zelanda’da aramadığı hassasiyeti Türkiye’de istiyordu. İşin başında bu yaklaşımını ispat edecek bir fırsat da yakalamış, ve 22 adet masif prefabrike beton panoyu reddetmişti. Aradığı yüzey düzgünlüğü toleransı ± 1 mm kriteriydi. Bu inşaat teknolojisinde tutturulması çok zor olan bir hassasiyet idi. Müteahhit firma, imal edilmiş ilk 22 panoya kırmızı çaprazlar koymasına hiç itiraz etmemiş, kavga çıkarmamış ve zararı sineye çekmişti. Anton böyle bir saygılı davranışı hiç beklemiyordu doğrusu. Sonraları, “Acaba fazla mı haşin davrandım ?” diye aklından defalarca geçirmedi değil bu kararını. Her seferinde bu muhasebe, “Hiç olmazsa daha azını reddetseydim !” diye sonuçlandı.

......... Bu panoların montajında da, hiza toleransı ± 2,5 mm idi. 90 m’lik bir mesafede yüzeylerin kılavuz telinden sapmaları sadece ± 2,5 mm.! Anton bunun için prefabrikasyonu yapan şirketin Genel Müdürü’ne sürekli bir biçimde kılavuz olarak “Piyano Teli çekin” diyordu. Aslında, sonradan farkına vardı ki, çelik tel çekme ve onu, çok yüksek ısı farklarında bile gergin tutmanın usullerini Türkler çok iyi biliyorlardı ama, Anton’u memnun etmek için ilk defa duyuyormuş gibi yapıyorlardı.

......... Anton Fırın Binasının, askı tandonlarını taşıyan ağır ve masif prefabrike kolonlarının, çimento enjeksiyonu ile monte edilmesini projesinde öngörmüştü. Bu Avrupa’da çok uygulanan ve bu işlem için özel alet ve makineler geliştirilmiş bir yöntemdi. Ancak Türkiye’de belki ilk defa uygulanacaktı. İki şey çok önemliydi, ilki “gaine” denilen enjeksiyon haznesi boşluk borularının imali ve prefabrike elemana yerleştirilmesi, ikincisi enjeksiyon işlemini yapacak pompanın sağlanması. Anton bunun için Şirketin Genel Müdürünü (Mühendis) Hollanda’ya çağırarak bu işlemi yerinde görmesini istedi. Genel Müdür Hollanda’ya gitti ve  işlemi inceledi. Bu işlemi başarı ile yapacaklarını ifade ederek Türkiye’ye döndü. Firma galvanizli saçtan gaine yapma ve bunları kolonlara hassas bir biçimde yerleştirme işini kolayca başardı ama enjeksiyon işi o kadar kolay değildi. Kolay değildi çünkü Avrupa’da bu iş için geliştirilmiş pompa “PERİSTALSİK” bir cihazdı ancak Türkiye’de bunu gerçekleştirebilmek için kullanılması gereken yüksek mukavemetli elastik hortum yoktu. Firma sonunda, pistonlu bir pompa geliştirerek montaja başlama kararı aldı.

......... Anton bu kritik işlemde Türkiye’de bulunma isteğini dile getirerek, enjeksiyonlu montajın, onun orada bulunduğu bir tarihe bırakılmasını istedi. Firmanın Genel Müdürü de Enjeksiyon işlemini başlatmak üzere orada bulunacaktı.

......... Kritik gün geldi. Herkes, olay (!) yerinde hazır ve nazırdı. Anton çok heyecanlıydı ve sigara üzerine sigara içiyor, sigarayı tutan parmakları hem ayazdan hem heyecandan titriyordu. Kolon kaldırıldı ve yerine dikildi. Tabanı haznesi çevresi harç ile tıkandı ve enjeksiyon memeleri yerlerine takıldı. Sıra pompanın çalıştırılması ve enjeksiyonun başlatılmasına gelmişti. Baş mekanik usta, pompanın şalter anahtarını çevirdi; pompa ıkladı pıkladı hiç harç fışkırtmadan durdu. Anton ellerinle saçlarını yolarak idare binasına kaçtı. Firmanın Genel Müdürü ise gayet soğuk kanlı bir biçimde teknisyene yöneldi ve anahtarı ters yönde çevirdiğini söyledi pompa basma yerine emme fonksiyonuna geçmişti... Pompa tekrar ve bu sefer doğru yönde çalıştırılarak birinci kolonun enjeksiyonu tamamlandı. Genel Müdür, Anton’a haber göndererek birinci kolonun enjeksiyon işleminin tamamlandığını, ikinci kolon enjeksiyonunda bulunmak isterse gelebileceğini duyurdu. Anton ikinci kolonun enjeksiyonunu izledi ve çok tatmin oldu. 36 masif kolon bu yöntemle monte edildi.

......... Altı ay sonra, iş teslim aşamasına gelince, Anton yapımcı firmanın Genel Müdürü ile birlikte yüksekçe bir yere çıkarak, bitmiş olan tesisin genel görünümünü iftiharla seyretti. Tesis çok güzel olmuştu.

......... Bir ara Genel Müdür, “Anton’ dedi “bu hassasiyette bir projeyi gerçekleştirmede kullanılacak piyano tellerini elde etmek için kaç piyano parçaladık biliyor musun ?”

......... Anton’un cevabı ise, “Siz Türklerden her şey beklenir” oldu.

......... 31.12.2007,
......... İZMİR