HAMSİ TATLISI         
                      İller Bankası’nda  görev yaparken: Sık sık yapılan içme suyu tesislerinin kabullerine giderdik bu  görevlerde en renkli kişi Mehmet Uslu ağabeyimizdi. Mehmet ağabey Almanya’da  mühendislik tahsilini İller Bankası adına burslu okumuş. Dönüşte: İller  Bankası’nda göreve başlamış. Banka yeni kurulmuş olduğu için, gerekli bütün  şartnameleri Alman DIN normlarından Türkçe ye çevirmiş. Dolayısıyla bütün  şartnameleri çok iyi bilir ve uygulardı. İmar İskân Bakanlığında Daire Başkanı  olduğu için kabul heyetinin değişmez başkanı O olurdu.  
               
                        Mehmet  ağabeyle bir göreve gidildiği zaman mutlaka güzergah deniz kıyısında bulunan  bir şehirden geçer... Orada balık yenirdi... Yemek zamanı, Oranın en güzel  balık lokantasına gidilir. Masrafı bir kişi yapar… Harcamaların toplamı; kişi 
              adedine bölünürdü... Herkes kendi payına düşeni öderdi. Eğer resmi araba ile  gitmişsek şoför bizden az para aldığı için onu masrafa iştirak ettirmezdik. O  sıralar 
            Mühendisler de işçi sınıfında idi güzel para alıyorduk... Babam 1. sınıf  memurdu benim elime onun üç katı para geçiyordu... Yani mühendislerin altın  devri idi... Ordu İçme suyu işinin kabulüne Mehmet ağabeyle Birlikte  gittik...İşi Bölge Müdürlüğümüz emaneten yapmış olduğu için, Genel Müdürlükten  kabule iştirak eden ben ve Diğer arkadaşta işi İskan Bakanlığı ve Belediyeye  teslim Eder pozisyonda idik..  
                      Bu  sebeple de heyetin mutlak kralı oydu... Bu durumda ONUN SEÇİMİNE UYGUN HAREKET  ETMEK ZARURİ İDİ... Ayrıca... Balık lokantasında balık yemek... Allah’ın farz kıldığı!  Bir şey gibi mutlaka olacaktı... balık sevmiyorsanız yandınız... 3-4 gün mönüde  başka bir şey yok bilesiniz... Sabah işe başlamadan erkenden balıkçılara  uğruyoruz. Yeni tutulmuş balıklara bakılıyor... Kalkan, hamsi, palamut... Allah  ne verdi ise alınıp şoförle balık lokantasına yolluyoruz... Biz işimizi yapıp  yemek zamanı lokantaya gittiğimiz zaman her şey hazır...  
                      İçimiz  dışımız balık oldu... Neler yemedik ki?... Kalkan tava, kalkan ızgara, palamut  ızgara, palamut tava, palamut şiş, palamut köftesi, palamut güveci Hamsi buğulama,  hamsi tava, hamsi kızartma, hamsi ızgara hamsi pilavı, hamsi böreği, hamsi  pilavı...  
                      Mehmet  ağabey son gün olayı noktalanmak istedi... Lokantacıya:  
            -Hamsinin  tatlısı da oluyormuş? Yapabilir misin?  
            diye  sorup bombayı patlattı...  
                      Lokantacı  da ondan geri kalmadı:  
            -Tabii bilirim.. Yarın öğle  yemeğinde hazır olur dedi… 
   
            Ertesi gün bizde büyük merakla lokantaya gittik.  Ismarladığımız Özel balık yemeklerinden sonra nihayet sıra balık tatlısına  geldi... Balık tatlısı büyük bir servis kâsesi içinde sofaya konuldu Sanırım. BUĞLAMA  HAMSİYİ HOŞAF SUYUNUN İÇİNE KOYMUŞ... Kaynatıp soğutmuş... Olmuş hamsi  tatlısı... Ismarladık ya sonuç nedir diye her birimiz birer kaşık yedik. Yenir  yutulur şey değil..  
   
            Tam o sırada içeriye alkolik  olduğu her halinden belli bir adam girdi... Masamıza yanaştı:  
            -Abiler  bana bir şişe şarap ısmarlar mısınız?  
            Diye  sordu. Mehmet ağabey hoşafı yamamak için atıldı:  
            -Sana iki  şişe şarap ısmarlayacağız. Ancak birinci şişe ile bu kâsedeki balıkları yiyip bitireceksin.  İkinci şişeyi o zaman hak edersin. Hadi bakalım...  
                      Adam yan  masaya oturdu.Büyük bir iştahla yemeye başladı..İki kaşık hoşaf içiyor  Sonra..BİR YUDUM ŞARAP... Dayanamadık sorduk..  
            -Nasıl  güzel mi?  
            -Cennet  taamı beyim... Cennet taamı...  
                      Adam koca  servis kâsesi balığı bir şişe şarapla içip ikinci şişe şarabı da alıp cebine  koydu...  
               
                        Sallana sallana dışarı çıktı... Uzaklaşıp gözden kayboldu... 
            Şantiye 
            Öyküleri Kitabı Taner Arda sayfası 
             
             
                        |