SAMSUN         
                       Samsun İçme suyu depo, terfi  merkezleri ve bağlantı  hatları yapımı  işi... Müteahhit olarak ilk işimizdi. 
                       Sene 1970... İller Bankasından  ayrıldıktan sonra; bir müddet proje ve kati hesap işleri yaptık... Baktık ki  yaptığımız işler masrafımızı ancak karşılıyor... Bari ihaleye girip iş alalım  dedik... İhalesine girdiğimiz birçok işte tenzilatımız düşük olduğu için bir  türlü tenzilatı uygun tutturamadık... Ben İller Bankasına bağlı, Simel  Şirketine gidip mümkünse. Kardeşim Şen 
  er’le ortak kurduğumuz, şirketimize teklif yollamalarını rica ettim.  Daha evvel benim yeterli ve deneyimli olduğumu bildikleri için bize de davet  yollamaya başladılar... 
                       Birkaç  teklif verdik. Hep tenzilat az olduğundan iş alamıyorduk. Nihayet karar verdik. 
  Tenzilatı artırdık... Aynı gün üç işe birden teklif verdik...Üçİş birden üzerimizde  kalmaz mı?... Neyse ki iki işi 
tasdik edip birini kabul  etmediler. İşleri bölüştük. Ben, işi daha iyi bildiğim ve tecrübem fazla  olduğundan büyük olan Samsun işini yapacağım... Şener daha küçük olan Batman  Şebeke işini yapacak... Dayım da bize sermaye  olarak verdiği ve kat karşılığı yapıp sattığımız bina işini takip edecek... Ben  Samsun’da çalışırken daha yakın 
  da olduğu için özel binayı da takip edip  yaptıracağım...  
                       Yeri  teslim almak için Samsun’a geldik.
  19 Mayıs 1969 da işi teslim aldım... Eski Müteahhit İşin bir kısmını  yapmış iflas edip işi bırakmış... Depolarda kazı fiyatı sabit. Makine ile kazı  fiyatı karlı olduğu için: bütün hafriyatlar yapılmış... Ancak aradan uzun süre  geçtiği için çukurun içi sel sularının getirdiği çamur ve su ile dolmuş... Yer  tesliminde depo yeri olarak: içinde silme su ile dolu göller teslim aldım...  Suda ördekler yüzüyor... İnşaat demirleri ve betonda kullanılacak çakıl  getirilip depo yanına yığılmış… 
                                         
           Ne çetin iş başımıza sarmışız...  Bayağı moralim bozuldu ama başa gelen çekilir derler... Ya bu deveyi  güdeceksin... Ya da bu deveyi güdeceksin... Bırakıp gitmek yok... 
                        Hafriyatı  yapılan yerlerde su ve çamur temizlenmeden çalışmak imkânsız. Demirler evvelce  alındığı için diğer yerlere ayrıca zararına nakledilecek... Çakıl ve önemli miktarda özel parça önceden  gönderilmiş... “Sağlam varsayıldı...’’ İşin zahmetsiz olarak yapılarak; para  getirecek iki kalemi yok... Uzun mesafeden nakliye fiyatı karlı diye Bafra’dan  kum-çakıl bile alınıp depolanmış... 
                        Ankara’dan bir ekip getirerek sırayla depo tahliyelerini yaptım.  Bu sayede hafriyat çukuruna dolan suları boşalttım. Yağmur yağarsa bile artık  birikme önlenmiş oldu... Birinci depoda çalışmalara başladım...      
             
            Ancak iyi evsaflı taşeron bulamıyorum... İşe yeni başladığım  için kaliteli ekip bulamıyorum. Bulduğum taşeronlardan, kimi parayı alıyor, ancak  işçiye ücretlerini ödemiyor... Yapılan işin bedelini ikinci defa ödemek zorunda  kalıyorum! Tabii işlerine son veriyorum...  
                       Taşeronla  antlaşırken tedbir alıp, “İşçi ücretlerini ben dağıtacağım. Kalanı sana  vereceğim” diyorum... Bu kere de işçilerle anlaşıyorlar! İşçilere fazla ödeme yapılıyor...  Kâğıt üzerinde zarar etmiş görünüyorlar... 
             -Kardeşim piyasa fiyatına neden işçi  tutmuyorsun? Diyorum. 
                       Cevap  hazır: 
             -Şefim benumçilar  ustadur daa...  Bu paradan eksuk  celmeyıleer daa. 
             -Peki kardeşim sen  amelenin işini neden ustaya yaptırıyorsun? 
                       Bu  ne lüks? Neden beni kandırıp sözleşme yaptın?.. Haydi, sözleşme çöpe... 
  Ankara’dan  ekip ayarlıyorum: İşçi avansı, yol parası diye para istiyorlar… Veriyorum...  Adamları koydunsa bul... Parayı alıp gidiyorlar. Sonunda canıma tak etti... İşi  amele, usta bulup, kendim başında durarak yaptırmaya karar verdim. Gerçi o da başka  bir dert... Amele kahvelerinin olduğu yer Teksas gibi... Kan davasından,  kavgadan her gün bir iki kişi vuruluyor. 5000 m3 lük silindirik  depolar yapıyoruz. Az işçi ile en rahat bu işi nasıl yaparım? diye düşündüm...  1 m eni 2 m boyunda köşebent çerçeveli panolar yaptırdım. Panoları içli dışlı  dizip enine delikli lamalarla birbirine cıvatayla bağlıyor; ayrıca üst sıraya  panoları monte edebilmek gayesiyle: betonun içinde kalıp taşıyıcı görevi yapsın  diye lama demirinden  (ankraj) montaj  bağlantı demiri koyuyorum... O tarihlerde kayar eğri kalıp fiyatı yoktu. Bu  basit sistemle 5 
  depo  yaptım. Bu kalıp işinden iyi para kazandım. O yıl iki ihaleye girmiş Batman  içme suyu işini de biz almıştık. Kardeşim Şener o işin başında idi... Güvenilir  adam istedim... Bana üç kişi 
  yolladı,  
                       Sadullah (30 sene  benimle çalıştı hala beni bayramlarda arar...)  
           Şıhmuz (Seyit ... Peygamber  sülalesinden.),  
           Ramazan (eşkıya imiş  ıslahı nefis etmiş beni korumaya gelmiş!...) 
                       İdealist mühendisiz  ya... Kendim de çalışıyorum. Biz bu işi yaparken Samsun Belediye Başkanı V...G...  idi. Çalışkan, otoriter, yapıcı bir insan... Bir kaç devre Başkanlık yaptı... 
  Biz malum elemanlarla  çalışıyoruz: sadece beton dökerken günübirlik ameleyi  kahveden buluyorum. O gün kalıp ve iskele üzerinden el arabası ile betonu  taşıyacağımız yolu tamamlamış. Kalıpların içine beton döküyoruz. Ben betoniyeri  kullanarak betonu karıyorum. İşçi kahvesinden bulduğumuz ameleler benim  betonyere teskereli ölçeklerle kum, çakıl, su ve çimento taşıyorlar. Şıhmuz ve  Sadullah arabayla betonu taşıyor. Ramazan dökülen betonu sıkıştırıyor. Herkes  görevini yapıyor. İş tıkır tıkır yapılıyor. Ama başında 
              kimse  yok... 
                        
  Başkanla o gün  tanıştık. Biz çalışırken birkaç kişi  sahaya girdi... Ben meraklılardır diye aldırmadım. Bizimkilerin hiç biri  Başkanı tanımıyor... Dolayısıyla kimse beni uyarmadı... Adamlar bizi uzun  zaman izledi. Saat gibi çalışıyoruz. Ama 
  başımızda bir  yönetici yok. Ne tekniker ne mühendis!... Üstelik yapılan 
  işte kaliteli  kitabına uygun!... 
                       Başkanın şaşkınlığının  sebebini yıllar sonra ben de keşfettim. Demiryolu balast sıkıştırma ekiplerini  hiç izlediniz mi? Çalışmaları ağır çekim film gibidir. Balast sıkıştırma  çapasına veya küreğe göğüsleriyle yaslanıp sohbet ederler. (Buna kürek emzirme  denir.) Ara sıra küreği veya çapayı sallarlar... 
                       Başkan  tecrübeli adam!... İşin garipliğini sezmiş... Ama bende 
  tecrübe yok...  Başkanın şaşırmasına anlam veremedim!... Nihayet bana doğru şaşırmış halde  yürüyüp yaklaştı: 
             -Bravo güzel  çalışıyorsunuz... Ben  Belediye Başkanı V....  G… sorumlu kimse yok mu? diye sordu... 
             -Hoş geldiniz. Ben  İnşaat Yük. Mühendisi Taner Arda size istediğiniz malumatı verebilirim dedim.  Gereken malumatı verdim. 
             -Tebrik ederim.  Avrupa’da  böyle… Tulumu giyip işe  girişiyor mühendisler. 
                       Teşekkür  edip uğurladım. Sahanın kenarında ki lüks otomobilin bana ait olduğunu  bilmedi... İş alabilmemiz için: Teminat  mektubu gerek!.. Banka Müdürüne zengin görünmek lazım... Bu nedenle lüks araba  şart... Tabii  işin  Müteahhidi olduğumu “karizmam  çizilmesin diye” söylemedim.             
                       Ankara’dayım  hakediş yapacağım. Piyasada Müteahhidin itibarı çok... Bir 
  kaç kamyon kereste ve  bir kamyon inşaat demiri alıp Samsun’a yolladım. Para falan verdiğim yok...  Esnaflar sağ olsunlar  (Ölenlere rahmet  olsun.) itimat edip anlayış gösteriyorlar... Malı yükleyip faturasını da verip  yolluyorlar... Hakediş yapıp parasını alınca borcunuzu ödüyorsunuz. Devlet  şimdiki gibi alacağının dilencisi yapmıyor insanı... Paranızı almak için sürüm  sürüm sürünmüyorsunuz. 
                       Sadullah  telefonda: 
             -Şefim kamyon geldi 2  ton demir eksik ne yapalım? 
             -Mazot deposunu  doldursun boş kamyonu bir daha tartın... 
             -Zaten öyle yaptık  şefim... 
             -Ver  bakayım adama telefonu... 
             -Kardeşim ne yaptın 2  ton demiri?... 
             -Şeefim 400 km yol o kadar fire  verecek tabi... 
             -Ulaan ... Saman mı  taşıdın yolda uçacak... 
     
             Depoları  tamamladık. İdare malı pik bağlantı parçalar anca geldi. Her biri bir iki ton  geliyor... Kaldırmak bir dert... Manevra odasının dar kapısından geçirmek bir  dert, köprü (pasorel) üzerinden aşağıya tabana indirmek bir dert... Sadece  boruların geçeceği delikleri genişletip uydurmak için iki kişi bir hafta betonu  delmeye çalıştı... 
                       Nihayet tamamladık...  Boruların içine su doldurduk sızıntı yok... Kontrol mühendisi Y..... bey  tutturdu “8 atmosfere  tecrübe   isterim” diye... Elde mevcut parçalardan  kullanarak bir kaçını değiştirip sekiz atmosfer basıncı sağladık... Bu kere“Basınç altında boru  terleme yapıyor. Giderin” Diye tutturdu...         
           -Bakın kardeşim...  Başka parça yok. Olsa söküp yapmaya hazırım... Bu pik parçalar idare malı. Daha  sağlamını verin onu kullanayım. Kaldı ki bunlar deponun içinde döşeli. Basınç  görmeyecekler. Görecekleri basınç en çok depodaki su yüksekliği kadar... diyorum.  Mantıklı düşünmüyor... Laz inadı tuttu bir kere... Nuh... diyor  
Peygamber demiyor.  Çaresizim... Elimden bir şey gelmiyor. İdareye yazı yazıp çözüm istesem: Beni  haklı bulacaklar ama Kontrolü gücendireceğim.   Kara  kara düşünürken birden aklıma geldi: Şu radyoda boyuna ilanı çıkan 404’ü  kullanayım. Boruyu 
içten sıvayıp  onarayım... dedim. Dışarıda bir boruda denedik netice müspet... 
                            
Ama kolay  değil... Borunun içine gireceksin. Önce pürmüzle içindeki bitümlü boyayı  temizleyeceksin. Sonra şüpheli gördüğün yerleri sıvayıp onaracaksın. Bunun için  kim lazım? Ressam, heykeltıraş Taner Arda!... Haydi, bakalım borunun içine. 
                       O  gün borunun içinde çalışırken 404 bitti. Eve gittim üstümü değişeceğim. Evin  anahtarını unutmuşum. Hanım evde yok. Kapıyı açamıyorum... Çaresiz o kıyafetle çarşıya  indim. Elim yüzüm boyalı. Kalaycı çırağı gibiyim!... Altımda son model araba...  Hafiften yağmur yağıyor. 404’leri aldım dönüyorum: İki adam aralarında  konuşuyorlar; bana duyuracak şekilde....   
                 
                        Biri ötekine  seslendi: 
             -Adama bak altındaki  arabaya bak! ALLAH da kime ne vereceğini bilmiyor... 
             
             Sonradan dozerler,  greyderler, kamyon filoları alacak mali gücüm 
  oldu ama hiç son  model Mercedes veya Benzeri Yabancı lüks araba 
  almadım... 
            Şantiye 
            Öyküleri Kitabı Taner Arda sayfası 
             
             
                        |