PAŞA ARABASI           

            Samsun’da tahliyeleri döşeyip hafriyat çukurlarının içindeki suları çıkardıktan sonra: depolarda da çalışma imkânı doğdu. Ancak,  inşaat demirlerini aynı yerde teslim aldığımız için diğer yerlere taşınması gerekti. Ben de demirleri teslim aldığımız yerde işlemeye karar verdim. Büyük miktarda malzeme gidecekse kamyon tutuyorum. Ancak, az miktarda malzeme taşınırken nakliye çoğa mal oluyor... Bir kamyonet olsa:   işi kontrole giderken yükte hafif malzemeleri de taşıyabileceğim...

            Ankara’ya durumu anlatıp elden düşme bir pikap bulmalarını ve bana yollamalarını istedim. Tabii ne maksatla kullanacağımı açıklayarak...

            Dayım rahmetli çocuk mütehassısı idi. Dedemden geçen genlerden olacak... Ticarete çok meraklı idi... Gerçi mesleğinde çok başarılı ve teşhisi çok güçlü ve isabetli idi; üstelik yoksul babasıydı... Kapıcının çocuğu mu hasta koşar muayene eder ilacını kendisi verir, iyileşinceye kadar da takip ederdi... Sanayide arabasını boyatırken, tamir yapılırken birçok tanıdığı olmuş...  Büyük bir hevesle arabayı bulmuşlar…
            Bir hafta geçmedi telefon geldi:
            -Nasılsın C.... dayı?... Bizimkiler nasıllar?... Hayırdır ?...
            -İyiler... İyiler...Sana güzel bir haberim var... Sana bir araba bulduk.
            -Ben onunla keresteyi, altı metre demiri taşıyabilir miyim?...
            -Eski Paşa arabaları vardı...İşte… Onlardan...
            - İş görür mü acaba ?...        
            -Görür görür... Çok sağlam bir şey... Pazar günü Y.....la arabayı alıp geliyoruz...

            Pazar gününü merakla bekliyorum... Ama geç vakte kadar ses seda çıkmadı... Pazartesi sabahı bizim Paşa arabasından haber geldi... Kırıkkale ye kadar gelmiş... Ondan sonra dağ başında başlamış cilve yapmaya bir süre sonrada inadı tutup durmuş... Etme Paşa... Yapma paşa... Dağ başında bunu yapma paşa... Meğer motor yakmışlar... Araba pazartesi akşama doğru kamyon üstünde bize ulaştı. Bizimkilerin bir antikayı çalışır halde bulmaları bile mucize...

            Ben paşa arabasından daha inatçı olduğum için: inşaatta onu köle gibi çalıştırdım. Samsun’da o zaman tek rektifiyeci var... Motoru da onlar söküp topladılar zaten... Bu motor işini rica minnet bir haftada tamamlattık... Tamircinin isteği üzerine bir hafta şantiyeler arasında Kağnı süratiyle dolaştık... Bu kadar ihtimamıma rağmen; huylu huyundan vazgeçmezmiş... On beş gün geçmeden bir daha motor yaktı şerefsiz...

            Bende pes edecek göz var mı?... Bir daha rektifiye yaptırdım… Paşa Arabası benle bu yolla mücadele edemeyeceğini anlamış olmalı.... Üçüncü rektifiyeden sonra pes etti... Başka numaralar yapmaya başladı. En büyük yeni numarası ön tekerindeki bijonların gevşeyip düşmeleri... Ön tekerin bağımsızlığını ilan ederek Paşa arabasını terk etmesi idi.

            Bir gün en az 1.5 ton demiri arkadan dışarı taşmış bir şekilde taşıyorum… Baktım ki ön teker bizimle yarışma hevesine kapılmış bizden ayrılmış gidiyor... Arabayı öyle yüklemişiz ki tahtaravalli gibi... Üç tekerle gidiyoruz. Hala direksiyon pamuk gibi... Hani tekerin şımarık atağını görmesem üç tekerle menzile ulaşacağım... Tabii bu asi tekeri yollarda öksüz, yalnız başına, terk etmeye gönlüm razı olmadı... Kucakladığım gibi yuvasına oturttum... Yedek bijonlarla sıkı sıkı bağladım... Krikoya lüzum görmeden on dakika bile sürmedi... Benim ona karşı gaddarlığımı ayıplamayın. Yavuz at arpasını artırır derler. Bende onun yükünü artırıp intikamımı aldım.

            Bu didişmemiz aldığımız Dodge 100 pikap gelene kadar sürdü... İnkar edemem... Tamirciliği onun sayesinde öğrendim...

Şantiye Öyküleri Kitabı Taner Arda sayfası