|  
             OPERATÖRLÜK MACERAM 
                        1975  yılında Afyon’da Karayollarında işçi kadrosunda Mühendis olarak çalışırken  (Henüz mezun olamamıştım, bir dersten sınav bekliyordum.) Kozanoğlu – Çavuşoğlu  firması tarafından beğenilmişim. İstanbul’da evimde izinde iken beni buldular,  hemen işe başlamamı istediler. Eşyalarımı toplamak üzere Afyon’a gittim ama çok  sıkılıyorum, böyle bir gerekçe ile ayrılacağımı nasıl açıklayacağım? Şube  binasına gittim, arkadaşlarımı gördüm ama bir gariplik var hepsinde. Sanki bir  diğeri konuşsun diye yüzüme doğrudan bakamıyorlar. Sonra biri söyledi, beni  işten çıkarmışlar. Sözleşmeli işçi olarak çalıştığımdan sürem dolduğunda  sözleşmeyi yenilememeyi uygun bulmuşlar. Nedeni açıkça söylenmedi ama iyi kötü  belli, o yılların siyasal ortamı içinde zararlı !!  düşüncelerim öne çıkmış.   
                        1976 başında Balıkesir Seka kağıt fabrika alanının dekapaj (Saha  düzenleme) işinde arazi mühendisi olarak çalışmaya başladım. Otobüsten indim,  buluşma adresi bir otel. “Kervansaray Oteli” O yıllarda Balıkesir’in en iyisi.  Herhalde benimle burada konuşacaklar sonra da çalışacağım ve kalacağım yere  gideceğiz. Öyle olmadı. Diğer teknik kadro ile beraber otelde kalacakmışım. Çok  şaşırdım, hayatımda gördüğüm tek otel Karayollarına başvuru için gittiğim Konya’da  sıradan bir otel. O bile bana bayağı hoş gelmişti. Ama Kervansaray farklıydı.  Ertesi sabah işyerine gittik. Çok geniş bir alanda fabrika yapılarının  yerleşimi için engebeli bir arazi düzenleniyor. Daha önce stajlarımı  Karayollarında yaptığım için büyük iş makinelerine alışkınım. Dozerler,  Skreyperler, Greyderler, Kepçeler, Kamyonlar dizilmiş. O yaşlarım için  olağanüstü bir deneyim. Çalışma alanımı gösterdiler ve büyük bir şevkle  başladım. O zamanlarda “Proje Müdürü”, “Takım lideri” gibi kavramlar yok.  Şantiyenin en büyük amiri Şantiye Şefi, arkasından arazi mühendisleri,  topoğraflar geliyor. Bir de zaman zaman işin sahibini temsilen “Patron Vekili”  dediğimiz birileri var. Bir gün Patron vekili ve Şantiye şefi beni çağırdılar.  Gece vardiyasında sıkıntılar varmış, Taşınması gereken malzemenin yarısından az  randıman alınıyormuş. İtiraz edecek halim yok ya, o gece başladım.  
                        Gece çalışma 20.00 de başlıyor, sabah 07.00 a kadar devam ediyor.  Saat 01.00 civarında çalışma alanına kurulan çadırda operatörlere, yağcılara,  şoförlere çay ve kumanya veriliyor. İlk gece de fark ettim ki 20 dakika olması  gereken mola bir saatten fazla sürüyor, ayrıca arada başka molalar da veriliyor  ve onlar da çok uzun sürüyor. Ve ben henüz 23 yaşındayım, biraz cılız,  acemiliği yüzünden okunan bir çömezim. Önce ana molanın süresinde tamamlanması  için ikaz ettim, homurdanmalar olsa da bir süre içinde bunu başardım. Bu arada  serde delikanlılık var, arazide dolaşırken sık sık skreyperin operatör kabinine  çıkıyordum. Skreyper yaklaşık 80 tonluk bir iş makinesi, önde bir çekicisi var,  arkada da bir kovası. Çalışma esası şöyle, doldurma aşamasında arkadaki kovanın  ön tarafını topraga yaklaşık 20 – 30   cm daldırıyor. Arkadan güçlü bir dozerin itmesiyle  kovanın içine toprak doluyor. Her seferinde yaklaşık 40 – 50 ton toprak  taşıyabiliyor. Dolum tamamlandıktan sonra kovayı yerden kaldırıyor, ön kapağını  indiriyor ve bir kamyon gibi boşaltma sahasına kadar hızla gidiyor. Boşaltma  sahasında ön kapak havaya kalkıyor, kovanın önü topraktan 30 – 40 cm yukarda giderken  kovanın içindeki piston toprağı iterek boşalmasını sağlıyor. Böylece toprak hem  boşalmış hem de serilmiş oluyor. Aslında her bölümü ayrı ustalık isteyen bir  çalışma. Gençlik var dedik ya ara sıra operatör koltuğuna oturuyorum, kısa aralıklarla  kullanmaya çalışıyorum. Çalışanlar bana ne kadar kızsalar da saygıda kusur  etmiyorlar. Tipik bir Anadolu saygısı. Günler geçiyor, randıman yükseliyor ama  hâlâ yeterli değil. Ben ana molanın dışındaki çay molalarını da onbeş dakikaya  indirdim, Önceden mutfaktan kumanyalar geliyor, çayı hazır bekletiyorum.  Çalışanlar iş makinalarından indikten sonra bu süre yetiyor. Ama keyifler  kaçıyor, randıman da beklenen düzeye ulaşıyor.  
                        Artık yüzlerin asık olduğunu fark edebiliyorum. Belli etmemeye  çalışıyorlar ama eski havamız yok. Bir gece bu havanın dağıldığını hissettim.  Skreyperlerden birinin tepesine çıktım, operatörün yanına oturdum. Zaman zaman  olduğu gibi bir ara operatör yerinden kalktı, “şefim biraz kullanıver, bir  sigara yakayım” dedi. Dolum tamamlanmış, döküm sahasına yola çıkmıştık, döküm  sahasına geldiğimizde ki en tehlikeli bölüm burasıydı, ben kalkmak istedim.  Boşaltma anında hiç kullanmamıştım. Seksen tonluk araç yokuş aşağı içindeki  toprağı boşaltarak gidecek, bu arada bir manevra ile doksan derece dönecek ve  taşıma yoluna çıkacaktık. Tam bu aşamada operatör araçtan atladı ve karanlıkta  kayboldu. Ya skreyperi düzgünce kullanmayı başarıp yola çıkacaktım yada bir  hata yaparsam devrilecektim. Bir yıl gibi geçen birkaç dakikadan sonra dökümü  tamamlayıp yola çıktım, dolum sahasına geldim, dozerin önüne geçip durdum ve  aşağı indim. Aşağı atlayan operatörde bir süre sonra diğer skreyperle geldi.  “Şefim, birden dengem bozuldu, düşüverdim. Allah razı olsun beni mahcubiyetten  kurtardın” dedi ve ben de saf saf buna inandım. O günden sonra birden bire  çalışanların bütün sempatisini geri kazandığımı hissettim. Ama çok sonra  öğrendim, bu aslında bir oyun imiş. Ben skreyperi devirseydim, büyük bir  olasılıkla işten çıkarılacaktım. Tüm çalışanlar da bozulan rahatlarına  kavuşacaklardı. Atlattığım badirenin boyutlarını ancak birkaç ay sonra fark  edebildim.  
             Şantiye 
              Öyküleri Kitabı Osman Akbaşak sayfası 
           
  |