|  
             ÇANKIRI’DA  BİR YOL KAZASI 
            .............. Gençliğin verdiği  savrulmuşlukla yolum bu kez de Çankırı’ya Çankırı – Ilgaz yoluna düşmüştü.  Yapacağımız yol Korgun’u Ilgaz’a bağlayacak olan yoldu. Tabii ki ben vardığımda  yolun gövdesi ortaya çıkmış sadece büyük yarmalar kalmıştı. Şantiyemiz yolun  hemen hemen ortasında çamların arasında harika bir bina idi. Gündüzleri ne  kadar yorulursak yorulalım, akşam olup şantiyeye geldiğimizde içimiz huzurla  dolardı. Keyifle yenen uzun akşam yemekleri, ardından uzun sohbetler,  sonrasında dağ havasında dalınan bir uyku sonrasında ertesi gün zıpkın gibi  çalışmaya hazır olurduk.  
            .............. O yıllarda ehliyetim yoktu, o  günlerin koşullarında araba sahibi olmak uzak bir hayal olduğu için hiç aklıma  getirmemiştim. Oysa şantiye koşulları içinde araba kullanmasını öğrenmiştim ve  şantiye arabalarını bazen kullanırdım, ama tek başıma pek yola çıkmazdım.  Hayatımın en verimli eğitimini aldığım Muhsin ağabeyin bana öğrettiği pek çok  bilgiden biriydi bu. Taşıdığım sorumluluğa zarar verecek eylemlerden kaçınmaya  çalışırdım.  
            .............. Şantiye alanı yaklaşık altmış  kilometre olduğu için ulaşım pek kolay olmazdı, uzak noktalardaki imalatları  kontrol için çok sayıda araç gerekirdi. Bana araç pek kalmazdı ve ulaşımda  zorluk çekerdim. Şantiyede Muhsin ağabeyin çok sevdiği bir operatör vardı,  zaman zaman da formenlik yapardı. Denizli’li Garip usta. Ben hep lakabı garip  sanırdım ama adı Garipmiş, sonradan öğrendim. Çok saygılı, çok sevecen, çok  düzgün bir adamdı. Araç ihtiyacı olduğunu ve bir araç alınacağını duyunca bir  Murat 124 almış, köyünden yeni ehliyet alan bir hemşehrisinide şoför olarak  getirmişti Böylece aracını firmaya kiraya vermiş, hemşehrisine de iş bulmuş  oluyordu.  Hiç aksayan yanı olmayan son  derece masumane bir işti yaptığı, yıllarca gurbette çalışırken gelirini biraz  arttırmaya çalışıyordu. O araba bazen benim kullanmam için verilirdi, ama ben  hiç direksiyona geçmezdim. Tam hatırlayamıyorum sanırım bir kez kullanmak  istemiştim de Muhsin ağabeyin ikazı ile vazgeçmiştim galiba. Bir uzak mesafede  bir kontrol için benim gitmem gerekti. Araç Garip ustanın aracı idi, şoför  arabayı hazırladı, yola çıktık. Yapacağımız iş bitti, dönüş yoluna çıktık. Yol  daha yeni imalat halinde olduğu için yer yer kötü durumda idi. Sert dönemeçleri  olan bir bölgede zemin de hiç iyi değildi, taşlı ve kaygandı. Çok süratli  girdiğimiz bir dönemeçte önce savrulduk, kaydık ve toparlanamadık. Araç takla  atmaya başladı. Dünya bir anda gözümün önünden geçiyor aynı anda dönüyordu.  Meğer en kısa zamanda bile ne çok şey düşünülürmüş, insanın gözlerinin önünde  ne kadar çok şey geçermiş. Bir iki takladan sonra araç tekerleklerinin üzerinde  durdu, indik. Tabii o zaman emniyet kemeri falan hak getire, yine de hiçbir şey  olmadan önemsiz birkaç sıyrıkla kurtulmuştuk.  
            .............. Geçen bir araca binip şantiyeye  döndüğümüzde pek bir olay olmadı ama bir şeyler dönüyordu anlayamıyordum. Bana  iki gün izin verildi Ankara’ya döndüm, biraz dinlenip şantiyeye geri döndüm.  Sonradan öğrendim, Garip usta çok üzülmüş, aracına mı yansın, getirdiği şoförün  suçluluğuna mı yansın bilememiş. Onun değil ama diğer arkadaşlarının aklının  ucuna bir yöntem gelivermiş, Muhsin ağabeye çekinerek sormuşlar. Aracı kullanan  ben olsaydım, hem aracı firma tazmin edecek, hem de şoför işinden olmayacakmış.  Aslında masum sayılabilecek bir istek. Eminim Garip usta doğrudan böyle bir şey  istememiştir. Muhsin ağabey kesin bir dille karşı çıkmış. Bir araba bedeli için  benim firma nazarında prestijimin zedelenmesini kabul etmeyerek olayı olduğu gibi  üstlerine bildirmişler ve olay kapanmış.  
            .............. Sonra şoför işten  uzaklaştırıldı, araç uzun onarımlardan sonra sadece kullanılabilecek hale  geldi. Sora şantiyeye geri mi döndü yoksa köye mi gönderildi hatırlamıyorum.  Dostluğuna bir kez daha teşekkürler Muhsin ağabey.  
             Şantiye 
              Öyküleri Kitabı Osman Akbaşak sayfası 
          
  |