|  
             YAHYA’ NIN FOTOGRAF  MAKİNESİ 
                        Bugün çeşitli  programlarla bilgisayar ortamında çizilip birkaç fare (mouse) darbesi ile çıktı  (plotter) makinelerine aktarılıp anında kağıt üzerinde görüntülenebilen  projeler, geçmişte (teknolojideki hızlı ilerleme karşısında 30-40 yıllık  gerilerdeki tarihlere bile “geçmiş” demek zorunda kaldık) zamanla ilkel şart ve  aparatlarla tab edilip çoğaltılıyordu. 
               
            Mesleğimde  ilk çalışmaya başladığım “Adala Sağ Sahil Sulaması” şantiyesinde çizdiğimiz  projelerin ozalit nüsha olarak çoğaltılması “ŞASİ-PRES” diye adlandırılan  marangoz işi el yapımı bir aparat vasıtasıyla gerçekleştiriliyordu. 
 
            Şasi-pres;  120 santimetre  boyunda, 75 santimetre  eninde ve 5-6   santimetre kalınlığında bir tarafına cam geçirilmiş,  kapaklı bir çerçeveden ibaretti. Bu çerçeve, iki dar kenarından “sıpa” denen  bir altlığa birer mil ile bağlanmış olup bu miller vasıtasıyla uzun kenarına  paralel ekseni etrafında kolayca döndürülebilmesi sağlanıyordu. 
 
            Aydınger kağıdı üzerine  çizilen projelerin fazla nüshalarının hazırlanabilmesi için; genelde mavi ve  kırmızı olmak üzere belli-başlı iki renkte imal edilmiş, üzeri ışığa duyarlı  ilaçla kaplı ozalit kağıdı, bu kağıt üzerine şekillerin fotoğraf tekniği ile  naklini sağlayacak ışık kaynağı olarak güneş ışığı (ki sonraları yerini  flüoresan lambalarına bıraktı),güneş ışığında aydıngerdeki şekillerin eczalı  ozalit kağıdına kopyalanmasını gerçekleştirmek üzere şasi-pres ve bu işlemlerin  kimyasal tamamlayıcısı, amonyak dolabına ihtiyaç duyuluyordu. 
 
            Yukarıda belirtilen  şartların bulunması halinde, aydınger kağıdı üzerindeki projelerin ozalit  kağıdı ile çoğaltılmasını sağlamak üzere; önce 20 metrelik rulolar halindeki  toplardan, kırmızı ışık ile ışıklandırılmış bir karanlık odada, proje paftası  ebatlarına uygun ölçülerde ve yeterli adette ozalit kağıdı kesilip hazırlanır,  sonra karanlık odaya yakın bir yerde şasi-pres dışarıya çıkarılıp güneşe karşı  rahat hareket edecek şekilde konuşlandırılır, cam kapak temiz, mümkün ise  alkollü bir bezle temizlenerek çekime hazır hale getirilirdi. 
 
            Hazırlanmış proje  paftası, camın dış yüzünden doğru okunacak şekilde cam yüzey üzerine itinalı  bir şekilde serilerek yerleştirilir, bilahare karanlık odada kesilmiş olarak  bekletilen ozalit kağıdı, ışığa hassas ilaçlı yüzü aydınger kağıdı üzerine  gelecek şekilde ters olarak kapatıldıktan sonra bunların üzerine de şasi-pres  ebatlarına uygun yapılmış kalın keçe kapakla alttaki kağıtlar muhafaza altına  alınır, en son olarak ta birbirine küçük menteşelerle tutturulmuş şerit halinde  5-6 parçadan müteşekkil tahta kapak yerleştirildikten sonra şasi-pres çekime  hazır hale getirilirdi. 
 
            Bu şekilde  hazırlanmış şasi-pres güneş yönüne döndürülüp bu işi yapan kimsenin zamanla  edindiği, kağıdın cinsine, ışığın şiddetine de bağlı poz alma süresine göre iki  başındaki miller yardımıyla güneş ışıkları yönüne çevrilip belli bir süre  tutularak yeterli ışık alması sağlanırdı.  
 
            Ozalit çekenler,  ekseriya işaret ve orta parmaklarını birbirine birleştirip, ozalit kâğıdının  proje paftası dışında kalan bir köşesi üzerinde tutmak suretiyle bu kısmın  güneş ışığı almasını engelliyerek kâğıtta oluşan sarımtırak renk değişimini  kollar, poz müddetini ayarlarlardı. 
 
            Şasi-pres içerisinde  yeterli güneş ışığına maruz bırakılmış ozalit kağıdı acele ile yerinden  çıkartılıp karanlık odadaki, alt tarafında cam bir kap içerisinde amonyak  koymak için bölmesi bulunan ozalit kağıtları boyuna uygun olarak yapılmış  alttan sürmeli kapaklı, 30-40 santimetre genişliğindeki ve duvara düşey  olarak raptedilmiş amonyak dolabına rulo halinde yerleştirilirdi. 
Ozalit çekim işi  tamamlandıktan sonra dolaptaki rulo kâğıt adedine göre yeterli miktarda sıvı  amonyak alt taraftaki amonyak kabına konduktan sonra, amonyağın aradaki  ızgaralı bölmeden kâğıtların bulunduğu kısma geçerek kimyasal işlemi  tamamlaması için belli bir süre bekletilirdi. Bu süre ekseriya ertesi güne  kadar sürerdi. 
             
                        Başlangıçta az  miktardaki ozalit çekim işi; inşaatın ilerlemesi, projelerin artması sebebiyle  hem büyük bir zamanımızı alıyor hem de işlerin gereği gibi hızlı yapılmasını  engelliyordu. Bu gibi durumlarda proje orijinalleri İzmir’e gönderilip orada  belli ve az yerdeki makinelerde çoğaltılıyordu. Bunda da zaman-zaman eksik  nüsha gelmesi, ters çekim hataları gibi olumsuz durumlarda işler yine aksıyordu. 
                        Temmuz ayının  başlarında, İzmir’e inşaat makinelerinin yedek parça alımı için giden bir pikap  öğleden sonra döndü. Şantiye binası giriş kapısı yanında Teknik Büro’nun  penceresi önünde park etti. Yaz sıcakları sebebiyle karşılıklı olarak devamlı  açık duran pencere ve kapı önünden şoför Sadık’ın Şantiye Şefi’nin odasına  girişinden birkaç dakika sonra Şantiye Şefi, Teknik Büro kapısından başını  uzatıp “Haydi, gözünüz  aydın” diyerek devam etti: 
            “Gelin bakalım şunu  indirelim!” güneş gözlüğünü takıp binadan çıktı, pikabın arkasına doğru yürüdü.  Biz de peşinden kamyonetin başına toplandık. 
Kamyonetin arkasında,  oluklu mukavva ambalaj içerisinde kamyonet kasasını dolduran ebatta, üzerinde  yabancı marka ve bir takım yazılar bulunan bir paket vardı. Şantiye Şefi paketi  işaret ederek: 
            “Yeni bir ozalit  makinesi geldi” “Bundan sonra ozalit çekme derdinden kurtuluyorsunuz” diyerek  merakımızı giderdi. 
                          Hep beraber kamyonetin kasasındaki paketin indirilmesine yardım ettik.  Şantiyede boş duran küçük bir odaya taşıdık. Paketin açılıp, prospektüsünün okunarak ozalit makinesinin kurulup  çalıştırılması uzun sürmedi. Yeni makinenin gelişi şantiye içerisinde de kısa  zamanda duyulup yayılmıştı. İşinin bir boş zamanını fırsat bilen herkes  toplanmıştı. 
               
             Ozalit işlerinde bize yardım eden Orta  Anadolu’dan gelmiş saf ve temiz kalpli Yahya da olup biteni anlamaya  çalışıyordu. Böyle bir cihazı pek çoğumuz gibi o da ilk defa görüyordu. Bir  ara:                                      
              “Bu ne işe yarayacak ağabey?” diye İsmet’e dönerek sordu. Teknik ressam  İsmet de: 
“Resim çekiyor Yahya” diye cevap verdi. 
            “Benim  resmimi de çeker mi ağabey?” 
            “Tabii  çeker Yahya” dedikten sonra “Sen mesaiden sonra gel senin resmini çekelim” diye  tamamladı. 
 
            Teknik  Büroya döndükten sonra, daha önce bir aydınger kâğıdına çizmiş olduğum ve  kendisinin çok beğendiği Yahya’nın karikatürünü benden istedi. Yahya’nın  fotoğraf işini ciddiye (!) almıştı. Karikatüre bir kere daha iyice baktıktan  sonra götürüp ozalit odasına bıraktı, ona uygun ebatta da bir-iki parça ozalit  kâğıdını keserek hazırladı. 
              “Mesai”nin bitmesine yakın Yahya, sırıtarak Teknik Büronun kapısında  belirdi. Bir müddet kapıda öylece kaldıktan sonra İsmet’in yanına doğru yürüyüp  masasının başında dikilerek onun yaptıklarını gözlemeye başladı. 
 
              İsmet Yahya’nın ne için geldiğini kendisine anlatmak için: 
               “Tamam, Yahya şu işimi bitireyim hemen senin resmini çekeceğiz” diye  söylendi. 
              İsmet elindeki “graphos”u temizleyip masaya bıraktıktan sonra ozalit  makinesinin bulunduğu odaya geçtik. Yahya’nın el, ayak ve başının duruşunu,  karikatürde çizilmiş durumda olacak şekilde ayarlayarak ozalit makinesinin  önüne oturttu. Odanın ışığını kararttıktan sonra önceden hazırlamış olduğu ozalit  kâğıtlarını, aydıngere çizili Yahya’nın karikatürü altına yerleştirmek  suretiyle ozalit makinesinden geçirdi. Çeşitli ihtimalleri de düşünerek faklı  pozlarda yedekli birkaç çekimi yaptıktan sonra:  
              “Tamam Yahya... Yarın uğra fotoğrafını al.” diyerek Yahya’nın sırtını  okşadı. 
             
                          Yahya fotoğrafının çekilmesinden duyduğu memnuniyetle, giderken: 
              “Güzel çıkarsa köye yavukluma da gönderirim ağabey.” diye ekleyip  gülerek uzaklaştı. 
 
               Ertesi sabah Yahya erkenden Büro’ya uğrayıp ozalit kopya karikatürünü  gördüğünde nutku tutulmuştu. Gözlerini kâğıttan ayıramıyordu. 
                           Karikatürü “yavuklusuna” gönderip göndermediğini bilmiyorum. Ama o  günden sonra bizim ozalit makinesinin adı “YAHYA’NIN FOTOĞRAF MAKİNESİ’ olarak  kaldı. 
            Şantiye 
            Öyküleri Kitabı Halit Şekerci sayfası 
             
             
           |