RAUF RAİF DENKTAŞ
Mersin-Mağusa feribotu Mağusa limanına yanaştığında güverteden şehri seyrediyor, nisan ayının insanı ürperten sabah serinliğini yüzümüzde hissediyorduk.
Serhatköy-Lefkoşa-Mağusa içme suyu hattının etüt ve aplikasyonunun yapımı için Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ndeydik.
Arazi arabasının muamelelerini tamamlayıp Lefkoşa’ya doğru yola çıkmamız öğleyi bulmuştu. Lefkoşa’da Müteahhitlik elemanları ile buluşup Girne’ye geldik. Geçici olarak bir otele yerleştikten sonra alelacele hazırlanıp şehri gezmeye çıktık.
İlk iki günümüz, ileride daha fazla tanımak imkânı bulacağımız çalışma sahalarını ve yerleşim yerlerini gezmekle geçti. Bilahare, Kıbrıs Barış Harekâtı öncesi Lefkoşa’nın yazlığı olarak kullanılıp harekât sonrasında boşaltılmış Dikmen (Dhikoma) köyünde, restore edilmiş ve çalışmalarımız süresince şantiye olarak kullanılmak üzere bize tahsis edilen villaya yerleştik. Çalışmalarımızın ağırlık merkezindeki bu şantiye bizim için de büyük kolaylıklar sağladı.
20/22 Temmuz 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı’ ndan sonra “YEŞİLADA” nın kuzeyde kalan %36lık bölümü Türk kesimi olarak ayrılarak,1976 da (Kıbrıs Türk Federe Devleti)ne dönüşmüş,15/Kasım/1983 tarihinde de (KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ) ilan edilmişti. Cumhuriyetin kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanı olarak ta RAUF RAİF DENKTAŞ seçilmişti.
ADA’nın bölünmüşlüğü neticesi, elektrik ve su gibi temel ihtiyaç üniteleri de farklı bölgeler içinde kaldığından bunların iki ayrı halk tarafından müşterek kullanımı da devam etmekte idi. Elektrik üretimi Rum Kesiminde bulunduğundan Türk Kesimi elektriği Rum Kesiminin izni ile kullanıyor; içme suyu kaynakları, başlangıçtaki isale hattı ile pompa istasyonunun Türk Kesimi içerisinde kalması sebebiyle de Rum Kesimi içme suyunu Türk Kesiminden temin ediyordu.
ADA’daki bölünmüşlüğün neticesi olarak karşılıklı müsaadelerle devam eden yaşamın ileride herhangi bir kesintiye uğrama ihtimalini göz önünde bulunduran Garantör Türkiye Cumhuriyeti teknik imkân ve yardımlarını ADA’ya taşıyarak Türk Kesiminin Rum Kesimine muhtaç olmadan yaşamasını sağlayacak bir dizi tedbirleri peyderpey alıyordu. Bu cümleden olarak, akaryakıtla çalışan yedek bir elektrik santralı devreye sokulmuş, karayolu, uçakalanı(!), telekomünikasyon vs. çalışmaları hızlandırılmıştı.
Lefkoşa ve çevresi için içme suyu kaynakları ADA’nın Güzelyurt Bölgesindeki kuyulardan sağlanmakta idi. Bu kuyulardan temin edilen içme suyunun Güzelyurt-Serhatköy arasındaki isale hattı, Türk Kesimi içerisinde güzergahlandıktan sonra, iki kesim sınırında bulunan Serhatköy’deki İngiliz yapımı bir pompa istasyonu vasıtasıyla Lefkoşa’nın Rum Kesimine terfi edilmekte ve oradan da Lefkoşa’nın Türk Kesimi dahil olmak üzere çevrenin içme suyu ihtiyacı karşılanmaktaydı.
Elektrik ve suyun Lefkoşa Rum Kesiminden geçerek ve Onlar’ın kontrolunda Türk Kesimine verilmesi ile bunların kullanımındaki mahzurların giderilmesi için Güzelyurt-Serhatköy arasında Türk Kesiminde olan içme suyu isale hattının Türk Kesimi içerisinden devam ettirilerek Serhatköy-Lefkoşa-Mağusa içme suyu isale hattı projesi hazırlanıp uygulamaya konulmuştu. Bu projenin kapsamında, yeni hat ile mevcut Lefkoşa içme suyu hattının irtibatlandırılması şartı bulunduğundan her iki projenin birleştirilmesi yönünden mevcutların tespiti gerekiyordu.
Bu çalışmaların yapılabilmesi için en müsait zamanın, Lefkoşa şehir içi trafiğinin en aza indiği; cumartesi öğleden sonra başlayan hafta sonu tatili içindeki zamandı. Çünkü Lefkoşa sakinleri hafta sonlarını piknik veya denizde geçirmek için şehri boşaltıyor bu gibi yerlere gitmek istemeyenler ise hafta sonunu evinde istirahat ederek geçirdiğinden şehir tenhalaşıyordu.
Şehir içi arazi ölçüm ve tespit çalışmalarını, trafikteki olumsuzluklara yakalanmadan en kısa zamanda tamamlayabilmek için, proje gereği güzergâhın geçeceği yerlerde bir ön etüt yapmak üzere ağustos ayının sıcak bir Cuma günü, Lefkoşa’ ya sekiz kilometre uzaklıktaki, Rum yönetimi sırasında Lefkoşa’ ya göre daha yüksek rakımda ve havadar oluşu sebebiyle şehrin sayfiyesi olarak kullanılan Dikmen (Dhikoma) köyündeki şantiyemizden Lefkoşa’ ya indik. Şehir, siestadan yeni-yeni uyanıyordu.
Teşkil edilecek yeni içme suyu hattının, mevcut şebeke ile irtibatlandırılması yönünden eski boru hattı güzergâhının geçtiği yerlerin belirlenmesinde yer-yer mahalli bilgilere de ihtiyaç olduğundan ekseriya, çalışmalarımızla ilgilenenler olmak üzere çeşitli işyerlerine uğrayıp ek bilgiler almaya çalışıyorduk.
Girdiğimiz dükkânlardan birinde, tezgâhtaki kimse ile çalışmalarımızın şekil ve neticelerini konuştuğumuz bir sırada keskin, tiz ve kulakları tırmalayan bir siren sesiyle irkildik. Biz dikkatimizi dışarıya teksif edip ne olup bittiğini anlamak için konuşmayı kestiğimizde, tezgâhın arkasındaki dükkân sahibi bankonun ön tarafına geçerek bizim yanımıza yaklaştı. Bizim hala dışarıyı dinlemekte olmamıza, yüzümüzdeki endişeli hale bir anlam veremeyip hafif gülümseyen bir ifade ve umursamaz bir tavırla:
“Zannedersem mühim bir şey değildir. Türkiye Büyükelçisi Rezidanstan çıkıyor. Siren sesleri odur?”
“Bu, her zaman olan bir şeydir.” şeklinde Kıbrıs şivesiyle cevapladı.
Bu saatlerde genel olarak Lefkoşa dışında ve çalışma halinde olduğumuzdan bu durumla daha önce karşılaşmamıştık.
Ertesi günü şehir içinde yapacağımız ölçüm ve tespit çalışmalarına esas ve gerekli olacak, elde edebildiğimiz miktardaki, doneleri sağladıktan sonra Lefkoşa içerisinde birkaç yere daha uğradıktan sonra şantiyeye döndük.
Pazar günü erken saatte ölçüm ekibini hazırlayıp Lefkoşa’ ya geldik. Yeni güzergâhın geçeceği yerler ile eski su şebekesini irtibatlandıracağımız yerleri bir-bir ölçmeğe ve yapılan ölçümlerin tekrar kolayca bulunmasını sağlayacak çapraz bağlantılarını yapmaya başladık.
Şehirde günlük, alışılmış kalabalığın olmamasına rağmen ağustos ayının yakıcı sıcağı başlamadan sabahın erken ve serin saatlerinde Lefkoşa’ dan, gideceği piknik yeri veya plaja bir an evvel ulaşmak isteyenler de arabaları ile şehri terk ediyorlardı.Bu durum fazla olmasa da zaman-zaman bizim çalışmalarımızı aksatıyordu.Sakin olan trafik akımı bir ara kesintisiz bir hal aldı.Vasıtalar peş-peşe geliyordu.Bu durum çalışan elemanlar için kısa fasılalarla bir mola gibi oluyorsa da şehir içi çalışmasının bir an evvel tamamlanıp şantiyeye dönülmesi yönünden onlar da acele ediyorlardı.
Güzergâhtaki bir dönüş yerinin, mevcut tesis ve değişmez noktalara olan uzaklıklarının şerit metre ile tespiti gereken bir sırada, devam eden trafik akışının bitmesini bekliyor fakat otomobillerin geçişi de bir türlü bitmeden peş peşe devam ediyordu.
Bir fırsatını kollayıp sırtım trafiğin geliş yönünde olmak üzere yol ortasında kollarımı “İsveç Jimnastiği” yapar gibi iki yana açarak çalışan arkadaşlara süratle ölçümü yapmalarını söyledim.
Bu sırada gözümle çalışmaları takip ederken bir taraftan da arkamdan gelebilecek vasıtaya karşı dikkatli olaya gayret ediyordum. Arkamda bir vasıtanın durduğunu, otomobilin hafif hırıltılı çalışmasından anladım.
Ölçüm işleri tamamlanıp, vasıtaların geçmesine izin vermek üzere geriye baktığımda, siyah Mercedes bir otomobilin durup sükûnetle bizim çalışmalarımızı izlediğini gördüm. Türkiye’ deki gibi ne camdan uzanmış öfkeli bir yüz ne de (en azından) bir klakson sesi vardı.
Dikkatle bakınca, arabanın direksiyonundaki şahsın; spor kısa kollu yazlık gömlek giyimli Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı RAUF RAİF DENKTAŞ olduğunu gördüm.
Yalnız başına günlük kıyafeti içerisinde kendi kullandığı arabada sabırla bizim çalışmalarımızın bitmesini bekliyordu. Açık olan penceresine yaklaşıp:
“Özür dilerim Cumhurbaşkanım sizi beklettik”
dediğimde, o her zamanki tevazuu ve gülümsemesi ile:
“Sizin çalışmalarınız bizim için benim beklememden daha önemli”
diyerek sessizce uzaklaştı.
Hepimiz birbirimize öylece bakıştıktan sonra çalışmalara devam ettik.
Şantiye
Öyküleri Kitabı Halit Şekerci sayfası
|