|  
             MAYIS  AYINDA BİR GECE ÇALIŞMASI 
                        Serbest Mühendislik  Büroları’nın yeni-yeni oluşmaya başladığı yıllarda, biz de üç arkadaş  sulama-drenaj ve ıslah konuları esas çalışma sahamız olmak üzere “TİBAN PROJE  BÜROSU” nu oluşturmuştuk. 
               
            Bu  Mühendislik Büroları; ilgili teknik şartnamelere göre projelerin  hazırlanmasında teknik bakımdan serbest, tasdikinden sorumlu olarak  çalıştıkları için projelerin tanzimi ile devamındaki inşaat safhasında projeyi  ihale eden kuruluş ile müteahhitlik arasındaki ilişkilerde çeşitli kolaylıklar  ve itimat sağlamaktaydı. 
 
            Proje  Büromuzun kuruluşunun ilk yıllarında, tatbikat projelerinin hazırlanmasını  yaptığımız inşaatlardan birisi de “Aydın-Nazilli Sol Sahil Sulaması” idi. 
 
            Mayıs  ayının sonlarına doğru yeni bir haftaya başlamış, inşaat mevsiminin gelmesi  sebebi ile de müteahhitliğin iş sırasına uygun, öncelikli çalışmaya başlayacağı  yer ve kısımlara ait projeleri biran evvel hazırlayıp tasdik ettirmeye çalışıyorduk. 
                        Öğleden  sonra İnşaatın Müteahhidi Ercümend Bey Büro’ ya uğrayarak öncelikli talep  ettiği işleri bildirdi. Bunlar zaten bizim de üzerinde çalışmakta olduğumuz  projelerdi. 
               
            Proje  Başmühendisimiz Lebib Bey hazırlanmakta olan projelerin durumunu bizzat  çalışılmakta olan masalarda Ercümend Bey’e de gösterip izah ederek projelerin  bugün tamamlanarak ertesi günü Müteahhitliğe teslim edilecek halde olduğunu  anlatıyordu. Durumu  gören ve memnuniyetini ifade eden Ercümend Bey teşekkür ederek ayrıldı. 
             
            Lebib  Bey, mesleğinde tecrübeli, kendine özgü mühendislik usul ve tercihleri olan birisi  idi. Akşama doğru kendi masasına son kontrol için intikal eden projeleri,  kendine has çapraz kontroller ile tetkike başladığı bir anda birden: 
            “Olmaz.  Olamaz”  
 
            Diye  feryat etmeğe başladı. Biz hayret ve tecessüsle ne olduğunu anlamaya  çalışıyorken hepimiz masasının başında toplandık. 
 
            Araziden  gelen aplikasyon defterinde, eskilerin “takdim-ü tehir” (Bir yazıda söz, sayıda  ise rakamların yerlerinin değiştirilerek yazılması) dedikleri cinsten rakam yer  değiştirmesi yapılmış bütün projeler de buna göre geliştirilmişti. 
 
            Bu  durumda projelerin düzeltilerek yeniden hazırlanması, dolayısıyla ertesi güne  yetiştirilmesi imkânsız hale gelmişti. Çünkü her şey “sil baştan”  yapılacaktı. 
 
            Ya Ercümend Bey’ e  verilen “söz”? 
                        Lebib  Bey büyük bir öfke ve sinirlilik içerisinde Büro boyunca “volta” atıyor,  sigarasının dumanını ciğerlerinin en uç loblarına kadar çekerek kendi kendine  söyleniyor, küfürler ağzının içinde anlaşılmaz bir biçimde yuvarlanıyordu. 
               
            Öfkeden  yüzünün kızarıklığı, gür sakalları sebebiyle daha da siyah görünen esmer  teninden bile belli oluyordu. 
 
            Duruma  çok üzülmüş, meydana gelen bu olayda, daha önce projeleri kontrol etmemiş  olmasının rol oynadığını söyleyerek kendisini de suçluyordu. 
 
            Lebib  Bey’ in biraz sakinleşir gibi olduğu bir anda; bu gibi şeylerin her zaman  olabileceğini, bu kadar üzülmemesi gerektiğini söyleyerek kendisini teselli  etmeye çalıştık. Ayrıca ayni projeleri Büro olarak sabaha kadar çalışıp yeniden  hazırlayabileceğimizi kendisine ifade ettik. Çalışanlardan kimse bu öneriye  itiraz etmemişti. 
 
            Birden  yüzünün rengi değişti. Şaşkınlıkla karışık hafif bir gülümseme geldi. Biraz  hayret biraz da olumsuz bir ifade ile: 
            “Sahi  mi?”  “Yetişir mi” diye ümitsiz bir  şekilde sordu. 
 
            “Tabii  ağabey. Yarına kadar tekrar hazır ederiz.” Diye bizden olumlu cevap alınca: 
            “Siz  aslansınız be çocuklar” diyebildi. Rahatlamıştı. 
 
            Hemen  yeni bir plan yaptı.  Kimin hangi işte  çalıştığı zaten belli olduğundan çalışanlara yenileme kolaylıklarını, yapılmış  hatalı projelerden ne dereceye kadar faydalanabileceğimizi anlattı.  
 
            Akşamcılığı  severdi. Geçen öfkesinin tamamen dağılması için bir-iki kadeh atarak kendine  gelmesi gerekiyordu.  
            “Vakt-i  kerahet” de geçti diyerek her akşam ki görevini (!) hatırlatarak Büro’dan  uzaklaştırdıktan sonra önerdiği şekilde aramızda yaptığımız işbölümüne göre  çalışmaya başladık.            
             
            Çalışmalar  devam ederken kimimiz yakın çevredeki yerlere bir koşu gidip karnını doyurdu, kimimiz  de Büro’ da aperitif bir şeylerle akşam yemeğini geçiştirmeye çalıştı. 
 
            Projelerin  yeniden hazırlanması sırasında herkes kendine göre işlerin bir an önce  bitirilip ozalit nüshalarının çıkarılma safhasına gelmesi için gayret sarf  ediyordu. 
 
            Teknik  ressamlardan İsmail, masasında bulunan küçük transistorlu radyodaki şarkılara  güzel sesi ile eşlik ediyor, şarkı güftelerindeki kelimeleri, makam ve usule  uygun olarak bazen ironik, bazen de erotik şekilde değiştirerek çalışmanın  verdiği gerilimi azaltmaya çalışıyordu. 
 
            İsmet  piposundan daha derin nefes alıyor, çizilen kalın çini mürekkepli çizgilerdeki mürekkebin  kurumasının gecikmesi burnundan solutuyordu. Mustafa ise zaman-zaman “katı”  davranışı ile konuşmalara iştirak ediyordu. 
 
            Herkesin  yaptıklarından yorulup Büro’nun sakinleştiği anlarda ise salonun tek hakimi, İsmail’in  masasındaki küçük transistorlu radyodan çıkan ve gecenin ilerleyen saatlerinde  ki ”Ankara Radyosu”nun neşriyatı idi. 
 
            Saatler  gece yarısını biraz geçmiş, projelerin tamamlanmasına az bir zaman kalmıştı.İşler beklenenden de kısa sürede bitecek gibi  görünüyordu. Masa  üzerindeki radyonun sesi birden kesildi. Hummalı çalışmanın verdiği günün  yorgunluğuna uykusuzluk ta eklenince rehavet içindeki uyuşmaya başlamış  beyinlerle radyonun sesinin kesildiğini kimse fark etmemişti. Salondaki  sessizliği yine radyonun tekrar başlayan sesi bozdu. 
            “Dikkat!  ... Dikkat!    Şu andan itibaren Silahlı Kuvvetler idareyi  ele almış durumdadır” 
                        Radyodan  gelen bu tok erkek sesi herkesi kendine getirdi. Hepimiz radyonun başına  toplandık. Konuşmanın devamını beklemeye başladık. Ama başka bir anons  gelmiyordu. Bir müddet sonra radyo tekrar hafif müzikle neşriyatına devam etti. 
               
  Daha önce ve yakın  zamanda bir “ihtilal” yaşamış kimseler olarak hepimiz büyük bir şaşkınlık  içerisinde ne yapacağımızı bilemez bir halde öylece kalakaldık. Proje  çalışmalarını olduğu gibi bırakarak çeşitli yorumlar yaptık. Günün gelişecek  olaylarını düşünerek bir an önce evlere ulaşmak üzere çalışmayı paydos ettik. 
   
            Sabaha  az bir zaman kalmıştı. Bir miktar daha kendi kendime kalıp düşünmek için  müdüriyet odasına geçtim. Masaya oturdum. Gözüm masada açık duran takvime  ilişti:“21  MAYIS 1963 - SALI” 
            Şantiye 
            Öyküleri Kitabı Halit Şekerci sayfası 
             
           |