FİZİK KURALLARINI BİLMEK

           Fabrika Müdürü ile Nail Kalfa arasında dinmeyen ikilem, 52 m.lik ve 72 m.lik çift-te kalıplarındaki imalatın her gün aksamadan ve muntazam bir biçimde sürdürülmesi konusunda yüzeye çıkıyordu. Fabrika Müdürü bu iki kalıptaki imalatın aksamadan yürütülebileceğinde ısrarlı idi. Buna karşın Kalfa, bir bahane bulup haftada bir, iki defa 72 m.lik kalıbın dökümünü bir gün sonraya atma çabasındaydı. Bunda bazen başarılı da oluyordu.
           
           Bu uzun ve enlemesine tabla biçiminde geniş kalıplar, üstü açık olan imalat holünde her türlü iklim etkisine açık bulunmaktaydı ve özellikle yağmur yağması durumunda imalat çok güçlükle ve risk taşıyarak yapılabiliyordu. Risklerden en önemlisi, öngerme telleri çekilmiş ve yağlanmış kalıpta, diğer donatı yerleştirilmek üzere mevzii olarak örtülerin kaldırılması sırasında, orta ya da şiddetli bir sağanak olduğu takdirde yağlı suların sıçrayarak öngerme tellerini yağlaması ve bu telleri görevlerini yapamaz duruma getirmesiydi. Eğer öyle olursa kalıba döşenmiş tüm donatı sökülüyor ve öngerme telleri benzin ile silinerek temizleniyordu. Bu da tabi, beton dökümünün ertesi güne sarkması demekti. Dolayısı ile, orta şiddette ve sürekli, ya da şiddetli sağanak biçiminde yağmur olduğu günlerde subjektif bir kararla çift-te kalıplarında imalat yapılıp yapılmaması ya da imalatın tek kalıba düşürülmesi konusu tartışılarak sonuçlandırılıyordu. Nail Kalfa’ya göre, zayıf yağmur (çiseleme) orta şiddette, orta şiddette yağmur şiddetli sağanak, sağanak ise “afat” ti. Fabrika Müdürü ise, yağmur şiddetini bir basamak geriden yorumlamaktaydı.

           Yağmurun yarattığı problemlerden diğerleri ise, işçilerin ıslanması ki bu çizme ve yağmurluk dağıtılarak aşılıyor, çift-te tablasındaki mala perdahının bozulması, çopurlaşması ki estetik kaygı dışında bir önem taşımıyordu ve tabii en önemlisi betonun yağı yıkanmış kalıba yapışmasıydı. Bu son durumda, ertesi gün kalıpların boşaltılması sırasında vinç ve kalıp çok zorlanıyor, bazen kalıbın şeklinin bozulması göze alınarak portal vincin yanı sıra paletli gezer vinç yedeğe alınarak eleman kalıptan “çatır-çutur” sökülüyordu. Bu da kalıbın tekrar ayarlanması için üç dört gün uğraşılmasına neden oluyordu.

           Yağışlı bir gün Nail Kalfa koşarak Fabrika Müdürü’nün barakasına geldi. Azla orta arasındaki şiddette bir yağmur yağmaktaydı. “Efendim, bu yağmurda kalıpların ancak birini dökebiliriz. İkincisini dökmeye kalkarsak kalıp yağı yıkanır eleman kalıba yapışır! …” Fabrika Müdürü aynı kanıda değildi, “Gerekli tüm önlemleri alın, örtüleri ceste ceste açarak imalat yapın ve gecikme olursa fazla mesai yapalım her iki kalıbı da dökelim.” / “Ama efendim, yarın kalıptan sökemeyiz.” / “Siz dediğimi yapın.” / “Peki ama, benden söylemesi !...”

           Nail Kalfa’da oyun (her zamanki gibi) bitmezdi. Emri o gün kerhen yerine getirdi; ama bu kerhenlik gereken titizliğin gösterilmemesi sonucunu doğurduğundan, yapışmaya neden olan ihmaller her zamandan biraz daha fazla yaşandı.

           Ertesi gün yağmur dinmişti; kalıpların açılması ve elemanların alınması sırasında, kalfa muzaffer bir eda ile ve ağır adımlarla Fabrika Müdürünün barakasına geldi. Baretini şöyle bir geriye doğru iterek, “Günaydın efendim, size dün söylemiştim çift-teler kalıba yapıştı, sökemiyoruz !... Gelin ne yapacaksanız yapın.” Fabrika Müdürü bu küstah çıkışı bekliyordu. Cevap vermedi. Baretini giydi ve kabanını omzuna aldı. Beraberce imalat holüne yöneldiler. Fabrika Müdürü vinççiye baştaki çift-te elemanını kaldırması talimatını verdi. Vinççi piyanoda kaldırma tuşuna bastı, sapan iyice gerildi, eleman tüm kalıpla beraber yukarı doğru geliyor, kalıbın deformasyona uğradığı görülüyor ancak kalıp elemanı salmıyordu. Vinç motoru da ağlar gibi sesler çıkarıyordu. Durum ciddiydi. “Bırak, zorlama”. Nail Kalfa’ya dönerek, “Örtülerin tamamını kaldırın, elemanları sulayarak soğutun. Küçük kazanı yakın ve buharı biriktirin. Yarım saat sonra bana haber verin. Bir çare bulacağız. Ekibin diğer kısmı da çevredeki döküntüleri temizlesin.”.

           Nail Kalfa niyetin ne olduğunu anlamamıştı ama toy bulduğu Fabrika Müdürünün başarısız kalacağından, kendisine bu durumu patronlara gammazlamak için bir imkan doğacağından emindi. İş üstünde görünmek numarası ile ekibe emirler yağdırmaya başladı.

           Yarım saat sonra kalıptaki elemanlar serinlemiş, kazanda buhar birikmişti. Fabrika Müdürü kalıpların yanına geldi ve kalıplara brandaların tekrar sıkıca örtülmesi talimatını verdi. Kalıplar süratle örtüldü. İkinci emir ise buharın tüm vanalarının ani olarak sonuna kadar açılmasıydı. Bu da yapıldı. Brandaların binme ve ek yerlerinden buharlar fışkırmaya başladı.

           Fabrika Müdürü kalıpların fışkıran buharın etkilemeyeceği kadar yakınında ve sanki bir şey olmasını beklermiş gibi gözlerini kısmış vaziyette duruyordu. Gerçekten de bir şey beklemekteydi. İki üç dakika sonra yüzünde bir gülümseme belirdi. Kalıptan pıtır pıtır bir takım sesler geliyordu. Kalıp genleşmeye başlamıştı. Sesler önce zayıf sonra daha kuvvetli ve tekrar zayıflayarak beş dakika kadar devam etti. Müdür buharın kesilmesini ve branda örtülerin alınmasını emretti. Ekip süratle örtüleri katlayarak kaldırdı. Vinççi en baştaki elemana yöneldi, sapanın kancalarını çift-tenin kaldırma halkalarına taktı; piyanonun butonuna bastı. Eleman hiç zorlanmadan tereyağından kıl çeker gibi kalıptan sıyrıldı. Kalıp, elemanı azad etmişti.

           Fabrika Müdürü rahatlamıştı. Ekip şefi Halil ustaya hemen günlük yeni üretime başlanmasını, 45 dakikalık gecikmenin de gerekiyorsa akşam fazla mesai ile kapatılmasını söyledi; başka bir şey söylemeden barakasına doğru yürüdü.

           Nail kalfa, sabah Fabrika Müdürü’nün, elemanların soğutulması ve buhar hazırlanması talimatını verdiği zaman, ekibe küçümser bir eda ile “Eski köye yeni adet !” demesini nasıl geri yutacağını düşünüyordu.

           Ekip her iki kalıptaki çift-te imalatını o gün fazla mesaiye gerek kalmadan tamamladı.

Mart 2010

Mühendisçe Sanat Kitabı Uğur Belger sayfası