|  
             1 NO.LU  BÜYÜ 
                          Yeni fabrika tesislerinin  kurulduğu arazinin batı ucunda, diğer kısımlardan 50 cm. daha yüksek bir  platform ve bu platformun set şevine yakın yerinde Fabrika Müdürünün ahşap  kulübesi vardı. Kulübe İzmir’deki başka bir inşaatın şantiye kulübesi olarak  çok itinalı bir işçilikle yapılmış 2,5 m.ye 2,5 m. iç alanlı, ahşap bir göz oda  idi. Şantiye açılışında kimse, bu eski püskü görünümlü ama “cami yıkılmış mihrabı yerinde kalmış” yapıya itibar etmemiş ve  şantiyenin doğu ucunda işçi soyunma, işçi yemekhane, depo ve kalfa odasından  meydana gelen briket duvarlı ahşap makas çatılı, eternit örtülü kocaman bir  baraka inşa edilmişti. Doğu-batı doğrultusunda uzanan uzun bir diktörtgen olan  25 dönümlük fabrika inşaat alanının doğu ucunda büyük işçi binası, batı ucunda  ise, Fabrika Müdürünün kulübesi yer alıyordu. 
                          Fabrika Müdürü, eskilikten dökülen  kulübeyi onartmış, 20x20 cm.lik kızaklar üzerine monte ettirmiş, tüm  cephelerini koyu ceviz pinoteks ile, pencere ve kapı sövelerini ve iç mekanı  beyaz yağlı boya ile  boyatmış, camını  taktırmış, elektrik bağlatmıştı. Kulübe bir şantiye barakası olmaktan çıkmış  adeta bir “köşk” olmuştu. Kulübenin  cephesi, yani kapısı ve penceresinin bulunduğu cephe doğuya, inşaatın yapıldığı  orta bölgeye bakıyordu. Fabrika Müdürü çalışma masasını bu pencereye dayamış,  böylece oturduğu yerden, inşaat alanını sürekli olarak gözleyebilecek bir açıya  sahip olmuştu. Barakada bu çalışma masası dışında bir büyükçe çelik dolap, iki  tabure ve bir de proje askısına yer vardı. Sağır duvarlara da program takip  panoları asılıydı. 
                           Müdürü bu masaya oturup kağıt-kalemle çalışma  yaparken, başını arada sırada kaldırıp sahada yürüyen faaliyeti izlerdi. Kulübe  hem set üstünde bulunduğundan hem de arazi doğuya doğru meyilli olduğundan,  masada oturan bir insanın tüm faaliyetleri panoramik bir biçimde görebilmesi  mümkündü. 
                          Sıcak bir yaz günü, öğle yemeği  sonrası, Fabrika Müdürü, yemekhaneden kulübesine dönmüş ve masası başına  oturmuştu. Ertesi günkü imalatın kalıplara göre dağılış programını yapacak ve  bunu imalat kartelasına geçirecekti. Kalemi eline aldı, aldı ama yemek üstü  ağırlığı şiddetle bastırmıştı. Direndi, olmadı. Hemen önündeki açık pencereden  sıcak bir esinti içeri doluyor ve ninni gibi yüzünü yalıyordu. Başını, masaya  yaslı kolunun üzerine koydu ve galebe çalan uykuya teslim oldu. Herhalde kısa  bir süre sonraydı, Fabrika Müdürü, hemen başının önünden gelen yumuşak bir  “pat” sesi duydu. Birisi sanki masaya bir şey bırakmıştı. Başını kaldırdı…  kolunun 10 cm. kadar ilerisinde pencereye doğru, o zamana kadar hiç  rastlamadığı cinsten koca bir örümcek duruyordu. Avuç içi büyüklüğünde,  bacakları kalın ve sarı tüylü, başında koyu kahve sert bir bölüm ve tırtıklı  kıskaçları olan devasa bir örümcek. Örümcek ile müdür kısa bir müddet  bakıştılar, hareketsiz... Sonra müdür korku ve süratle kolunu çeker çekmez,  örümcek de yerinden fırladı ve masadan aşağıya atladı, hemen arkada duran çelik  dolabın altındaki aralıktan içeri kaçtı. Fabrika Müdürü öyle böcekten möcekten  korkmazdı ama bu mahlûk bambaşka bir şeydi ve onunla aynı odayı paylaşmak olası  değildi. 
                          Kulübeden hemen çıktı, süratli  adımlarla işçi ekibine yöneldi ve ekip başında duran Nail Kalfa’ya seslendi. 
            
              - Nail Kalfa benim  kulübeye acayip büyük bir örümcek girdi, bir bakar mısın ?
 
              - Bakalım ….. Bey.
 
             
                          Nail Kalfa yanına bir işçi alarak  hızlı adımlarla kulübeye doğru yürümeye başladı. Fabrika Müdürü, bir taraftan kalfa’nın  yürüme hızına ayak uydurmaya çalışıyor diğer taraftan da bir ricasını  iletiyordu.  
            
              - Aman Kalfa böceği  öldürürken çok fazla zedelemeyin ben onu saklayacağım … Nail Kalfa’nın  saklama işine aklı ermemişti ama yerine getirilmeyecek bir istek değildi bu.
 
              - …….. Bey. Bövü’dür o; buralarda çok olur biz onu zedelemeden öldürürüz. 
 
             
                          Kulübeye varıldığında, mahlukun  dolabın altında olup olmadığından hiç kimse emin değildi. Nail kalfa işçiye  dolabı bir ucundan süratle kaldırmasını söyledi bu sırada kendisi de, elinde  bir tahta parçası ile dolabın karşısında pozisyon aldı. İşçi dolabı süratle  kaldırdı. Büyü ışığı üstüne alınca yerinden öne doğru fırladı ve o anda Nail  Kalfa ahşabı üzerine indirdi. Büyü, bedeni çok dağılmadan öldürülmüştü. 
                          Nail kalfa muzaffer bir eda ile:  
            
              - Ben söyledim Bövü bu.  Ama bayağı da büyükmüş….
 
             
                          Müdür yemekhaneden  bir kavanoz getirtti içine alkol doldurttu ve “büyü”nün muhteşem cesedini  alkolün içine bıraktı ve kavanozu beton laboratuarının raflarından birine bir  trofe olarak yerleştirdi. İlk başta bu yapılana akılları yatmayan işçiler, o  yaz dört beş tane büyü, iki üç akrep ve bir yavru yılan yakalayıp kavanozlara  koydular ve trofelerini numaralayarak raflara dizdiler. Ama hiçbiri 1.no’lu  büyü kadar büyük değildi. 
          Mühendisçe Sanat  Kitabı Uğur Belger sayfası            |