Tarikat Sermayesi...

Tarikat Arapça yol ve yollar demektir. Ama hangi yol ve yolun varacağı yer çok önemlidir.
Cemaat ise topluluk, kalabalık anlamına geliyor.
Tarikat-Cemaat anaparası-anamalı demekle; belirli bir yolun ve belirli topluluğun ana malıdır. Müslümanlıkta Tarikat ve Şeriat kavramları birbiriden zıt anlamda ve ayrı düşünülemez. Şeriat dinin dışarıdan görünen hükümlerin tümünü içerir. Şeriat aslında Müslümanlıkta insana -dindara- hitap eden anayol gibidir. Yan yollarda tarikatlardır. Mezhep de gidilen yol anlamına gelir. İslâmiyet başlangıçtan bu yana ve bundan sonra da cemaat üzerinde ısrarcıdır.

İşin en ilginç yanı; "ister cemaat ve tarikat sermayesi densin, isterse tümüyle İslâm ekonomi adı altında kendini göstersin, modern egemen sınıfların yerine göz dikilmiş, oradaki ranttan pay almak isteyen ve pazar ekonomisindeki rekabet ortamında dini motif ve simgeleri kullanarak yükselmek isteyen bir sınıf ya da tabaka ile karşı karşıyadır. Günümüzde kapitalist ülkü, İslâmi kültür ve ekonomiyi de içine alacak biçimde küreselleşmiş; maddi değerler yanında manevi değerleri birer piyasa malına dönüştürüp satılmıştır. Manevi değerler paraya çevrilmiştir Bu ortamda cemaatçilik ve tarikatçılık olgununda anamal yapılarak holdingleşmesi çok doğaldır. "Din paraya bağımlı oldukça kimse onu tanımaz; kurucusu para olan bir din, yine o paranın koruyucusu olmak zorundadır." (Dr. Ali Şeriati)

Peçeli kapitalizm ya da tesettürlü kapitalizm; İslâmiyet'in, kapitalizme geçiş sürecindeki çağcıl toplumlarda bir değerler sistemi ve bir kurum olarak işlevini sürdürmesi, bu dinin, modernleşme karşısında bir engel konumundan çıkıp tampon olma durumuna girmesini kaçınılmaz gibi yapılandırılmıştır.
Şunun ayırımına varmalıyız:
Bu tanım veya tanı bundan on iki yıl önce yapılmış:(Bu tarih aşağı-yukarı 1982 yılıdır.)

Türkiye gibi ülkelerde "devletin küçülmesi ve özelleştirmenin kesin kez gerçekleşmesi toplumsal ve ekonomik hizmetlerin sivil kuruluşlar tarafından yapılması" yolundaki isteklerin yaptırılması; yönetime diretilen; öne sürenler yani sivil toplumcular, devletin çekildiği alanları cemaat ve tarikat holdinglerinin doldurduğunun farkında değiller galiba..diyor Faik Bulut.

Devletin boşluk yarattığı siyasal ve ekonomik alanlarda güçlerin bugün ne olduğu apaçık ortadadır. Doymak bilmeyen toplumlar yaratılmıştır özelleştirmeyle ve devlet "hiç" olma yolundadır. Sivil toplumculuk isteği olarak devleti, küreselleşmiş emperyalist kapitalizmin para kaynakları tekelleriyle onların yerli işbirlikçileri olmuş İslâmi sermayedarlara teslim olma konusu, bir kez daha irdelenmelidir.

Türkiye'deki tarikat sermayesinin (anamalının-parasının)veya cemaat holdingleşmesinin ne anlama geldiği daha kolay anlaşılacaktır.
İslâmi Sermaye:
a- 1.evre 1923- 1950 arası,
b- 2. " 1950- 1973 " ,
c- 3. " 1973- 1983 " ,
d- 4. " 1983- 1994 " olarak sınıflandırılabilir.

Müslüman sermayedarlar,<pazar ekonomisindeki > rekabette, Müslüman- mümin (inanan) tüketiciye ulaşmayı başardılar. İslâmi simgeleri kullanarak müşteri -alıcı- çektiler ve yükseltmek için geniş taban ve piyasayı- alım, satım alanını- fark ettiler. İnanan tüketiciler, tüketilen malın kalite ve ederine bakmaksızın, Müslüman kapitalistlerin ürettiklerini almaya başladılar. Kuşkusuz bunlar, çoğunlukla cemaat-tarikat liderleri veya İslâmi kişilerin (ulema denenler) yönlendirmeleri ile gerçekleştirildi. Örnek olarak Ülker'in ürettiği bisküvilerin yenmesi yolunda Nakşibendi şeyhinden bir "fetva" alınmıştır. Cemaatler koalisyonu niteliğindeki Refah Partisi'nin yayın organı Milli Gazete'ye verilen ticari alanları da aynı düzlemde görmek gerekiyor. Bir dindarın anlatımıyla "Milli Gazete de taş ilanı bile versen, satılır ve yenilir."Aynı kişi; İstanbul Fatih'teki bir market-bakkal-sahibi, nereden alındığı belli olmayan etleri, Milli Gazete de "İslâmi kesime uygun helâl et" diyerek yayınlatarak, sözü edilen mal su gibi tüketilmiştir.

Süleymancı kapitalistlerin yurt dışından Ankara - İstanbul - Antalya doğrultusunda çalışan TIR filosuna; Aslan Nakliyat; sahiptirler.
Hızlı büyüme ve rekabet sonucu bazı ticari kuruluşlar ve şirketler battı. Ticari temelde batan şirketleri kurtarmak veya rakip firmayı geriletmek için, her cemaat şeyhi diğerinin aleyhinde "fetva" verdi veya kendisine bağlı firmasının kurtulması doğrultusunda 'müritlerine' çağrı'da bulundu.

Alnında seccade izi olan ilk tarikatçı Cumhurbaşkanı Turgut Özal düşüncesinin egemen olduğu dönem 1980- 1990 arasıdır. Bu yılların ekonomisinde devlet, Müslüman kapitalistlerin gelişme yollarını açtı. Üzerlerindeki baskıları kaldırarak İran, Irak, Suudi Arabistan gibi İslâm ülkelerine doğru itildi.. Şu özel notu koymakta yarar var:
Nakşibendi mensubu Korkut Özal "Petrolden iyi para kazandım"..diyordu.10 Temmuz 1994 Milliyet gazetesi..Yine bu yıllarda;Müslüman ve tarikat çevrelerinin patronlarının yap-tıkları ilk iş:Altın ve döviz piyasasında etkin olmaktı.İsmail Ağa cemaati mensupları İstanbul Tahtakale'de piyasasında dolar-mark ticareti yaparken,R.P.(ondan önce MSP) kimi ileri gelenleri ise, Suriye'deki Müslüman Kardeşler örgütünün aracılığıyla Ortadoğu - Türkiye - Avrupa doğrultusunda düşük ayarlı altın kaçakçılığı yaptılar!..

Tarikatçı anaparayla İslâm bankaları bir oranda doluşturularak, ülkede İslâmi ekonomik model yaratma çabaları başlatıldı ve başarıldı. Özetle, var olan "liberal" kapitalist sisteme kar-şı böylece temeli atılmış oldu.

İhlas Holding - Feza Matbaacılık - Al Baraka Türk-Anadolu Finans Kurumu - Tahtakale Ticaret Merkezi - Hak Ticaret ve Yatırım A.Ş. - Faysal Finans - Özbayrak İnternational Trade A.Ş.-Fen İş Holding...MÜSİAD Müslüman kapitalistleri bir çatı altında toplanmıştır..Ve bir zenginler kulübü niteliğini almıştır.

Sayısı 5 bine yükselmiş olan dini vakıflara bir bakalım:
1979'da 200,1983'de 350,1985'de 850,1987'de 1285 adet.

Kültür-sanat ticaretinde ihmal edilmemesi gereken dallardan biriside İslâmi sinema ve filmciliktir. Kitap ve kasetlerin yanında İslâmî girişimciler Minyeli Abdullah ile seslerini duyurdular. Yaşamında sinemaya gitmemiş insanlar ailecek sinemaya gitmeye başlamışlardır.

Arkasından "İskilipli Atıf Hoca, Yalnız Değiliz ve Bize Nasıl Kıydınız" filmlerin ardı arkası kesilmemiştir.

Ortadoğu'da Amerikancı İslâm'ın ve peçeli kapitalizminin sacayaklarından biri sayılan <RABITA>; Rabitat-ül Alem-ül İslâmi / İslâm Dünya Birliği; bir Suudi-Amerikan şirketi ARAMCO; Arabistan-American Oil Company; yapımıdır.1962 tarihinde Mekke'de kurulmuştur. Tüzüğünde şöyle der:"Müslüman memleketlerinde yönetimin İslâmcı kurallara göre olmasına çalışmak, çeşitli ülkelerden gelen hacılar arasında 'İslâm Misyoner'i yetiştirmek ve bunları kendi ülkelerine göndermek. İslâmcı yayın organlarının işlevini yerine getirebilmek için maddi bakımdan desteklemek."

Tüzüğe göre her ülkeden bir kişi Rabıta Yönetim Kurulu'nca üyelik için seçilerek gönderilecekti. Salih Özcan ve DP- AP' nin Konya milletvekili Ahmet Gürkan sora Faysal Finans Kurumu Yön. Kurul Bşk. Yardımcısı olan bu kişi her fırsatta:"Allah, Özal'dan razı olsun",diyordu. Arkasından Rabıta'nın kuruluşunda yer aldı.

Suudi tarikat ilişkileri de 1976 yılında gerçekleşir. 3-14 Mart 1976'da Pakistan'da yapılan "Uluslar Arası Şeriat Kongresi'ne" dönemin MSP milletvekili MC koalisyonunun Devlet Bakanı Hasan Aksay katılır. Suudi bağlantılı RABİTA' da iki Türk üye daha vardır.Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Yaşar Tunagör ile İslâmcı İBDA-C'ci Mehmet Şevki Eygi!..

Rabıta ilişkileri gelişmesinin arkasından Komünizm ile Mücadele Dernekleri-İlim Yayma Cemiyetleri-Din Adamları Yardımlaşma Dernekleri gibi örgütler darı patlağı gibi çoğaldılar. Bu derneklerin artmasını destekleyen Korkut Özal, Sami Tuğ gibi tarikatçıların günümüzde Suudi sermayesinin Türkiye'deki ortakları olması önem taşır.
Milli Türk İzmir Yüksek İslâm Enstitüsü Yaptırma ve Yaşatma Derneği Başkanı tüccar Ali Rıza Güven'dir.200 öğrenciye burs,700 aşkın öğrenciye yemek verirken, elbette ki Rabıta ile iş birlik içindeydi. Güven ANAP'ın İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı tarikatçı Burhan Özfatura ile beraber Türk-İslâm Kültür Vakfı Yön. Kurul. Üyesi idi. Rabıta ile şimdiye dek bir İmam Hatip Lisesi bir de İlahiyat Fakültesi yaptırmışlardır.
Bir ayağı Türkiye'de olan Nazım Adil Kıbrısi Rabıta' dan 672 bin dolar yardım aldığını, Rauf Denktaş'a 1978'de açıklamıştı.Türkiye'de ise R.P.,Korkut Özal ve çevresiyle ilişki halindeydi.. Bu Rabıta-şeyh ilişkisini Hüseyin Aktaş yapmış, Korkut Özal ile bağlantıyı sağlayan kişidir.
Aktaş; İslâm Kalkınma Bankası danışmanlığını Korkut Özal'dan devir almış, o da Nevzat Yalçıntaş'a devir etmiştir. Şeyh Nazım Turgut Özal'ın eşi Semra hanımın başörtüsü takmaması yolunda İslâmi bir "fetva" vermiştir.
Rabıta örgütü T.B.M.M. ve O.D.T.Ü. camisi, İslâm Kültür Merkezi, Ankara Kocatepe Camisi'ne de parasal olarak tam destek vermiştir. <Geniş bilgi için bakınız ;"Tarikat Sermayesinin Yükselişi" Yazarı: Faik Bulut.>

İslâmi bankacılık, özellikle Suudi Arabistan ve diğer ülkelerde, örneğin Bahreyn'de kurulan İslâmi para kurumları, esas olarak "Kıyı Bankacılığı" sistemiyle çalışır. Bankacılık dilinde "Off-Shore Bankıng" denilir. Ana ilke her türlü denetimden ve vergiden kaçmak, serbest bölgelerde çalışma yaparak yasadışı yöntemlerle olabildiğince para kazanmak. İnançlı Turgut Özal da İslâmi para kurumlarına Türkiye'yi kıyı bankacılığı gibi onlara sunmaktan çekinmemiştir de acaba akıl hocası kimdi?
Kirli paralarla riskli rantlarda bile oynayabilen bir vurgunculuk sistemidir.İncelenirse bu tür kurum ve kuruluşların hiç birisinin yasal merkezi Suudi Arabistan değildir..Suudiler yalınızca parasal olarak destek vermişlerdir. Türkiye'de de İslâmi bankacılığın ana nedenlerin birisi de müminlerin bu sistemden hem yararlanması, hem de İslâmcı destek amacıdır. Doğup büyüdüğün topraklarda bu çarpık ilişkilerle ihanet etmek sanırım yurtseverliğin sözlük anlamı ile bağdaşır bir yönü yoktur.
Kirli İslâm paraları ülkede cirit atmaya başlar! Rabıta'nın yanında Faysal Finans vardır. Merkezi Cenevre kenti olan 55 İslâm bankasının üst örgütü Dar-al Mal-al İslâmi tam birçok Uluslu para kapitali şirketidir. Faysal Finans da bu örgüte bağlıdır. Yani çok uluslu şirketler grubunun Türkiye'deki düzenin bir parçasıdır. Türkiye'deki ortakları Nakşibendî Salih Özcan, Ahmet Tevfik Paksu ve Halil Şıvgın'dır. Bir dönem Türkiye Cumhuriyeti hükümetinde bakanlık da yapmıştır.
Üçüncü örgütün adı: Al Baraka'dır. Türkiye'deki kolu ise Al Baraka-Türk'tür. Suudi merkezlidir. Özal ve Topbaş ailelerinin ortaklığı vardır. Başkan yardımcılığını ünlü Topbaş adlarından biri; Mustafa Topbaş yapmaktadır. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı'nın da soyadı Topbaş'tır. Kurulun diğer adları ise; Türkiye'de Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, AKP'lilerin ve de Başbakan'ın Kemal abisi diğeri de Talat İçözdür.
Bir başka kurum ise,44 İslâm ülkesince gerçekleştirilen İslâmi Kalkınma Bankası'dır. İç tüzüğüne göre; "üye ülkelerin tekil veya kolektif toplumsal ve ekonomik gelişmelerini ŞERİAT ilkelerine uygun olarak artırmak" ana hedeftir.
Suudi Arabistan, Türkiye tarikat- cemaatler aracılığıyla sokulmuştur. Parasal ilişkiler bu kesimin hizmetiyle ve karşılıklı desteğiyle sağlanmıştır. İslâmi sermayenin girişine izin veren Özal ailesidir. Özcan ve Topbaş ailelerinin bir kısmı "nurcu", bir kısmı da Nakşi Erenköy cemaatindendirler.
İçerisinde tarikat-cemaat sermayedarlarının da bulunduğu bu yeni sermaye kesimi, ilk kez hatırı sayılır bir ekonomik güce sahip bağımsız bir güce dönüşüverdi. İşte yeşil ya da İslâm Emperyalizminin güçlenip, yayıldığı ve aranan olan oluverdiği bir merkez...
Özal Ailesi; başlı başına bir sermaye grubudur. Ailenin, Suudi finansmanı ile tarikat 'anamalı'nın ya da parasını bağdaştırarak siyasi ve ekonomik açıdan nasıl yükselişe geçtiğidir. Turgut, Korkut ve Yusuf Bozkurt Özal üçlüsü Nakşibendi'dir.Bu özellik yeter gibi görünüyor.. Hele Turgut Bey'in ailesinin Ahmet'inde Zeynep'ine dek gerçek öyküler artık ayaklara düşmüştü.
Bir sav vardır..Turgut Özal'ı ABD Başkanı başbakan yaptı.İşin içinde tarikat girince bu pek inandırıcı gelmemeye başlıyor. ABD'nin Nakşibendî kanalıyla olabilir mi? Neden olmasın? Bizim tarikatlar Beyaz Sarayı' da İslâmlaştırıp Nakşî Tarikatı'na almış olamaz mı? Çünkü Özal'ın başbakanlıktan önceki yaşamı pek parlak değildir. İflaslarla doludur. Ya sonrası, değişen yok. Koskoca Türkiye' yi iflasa sürükledi.24 Ocak Kararları'nın altındaki imzayı ülke insanı hiç unutmuyor, Ayrıca Özalların MSP ile yakın ilişkisi olmuş, Erbakan'ın partisinden İzmir Milletvekili adayı olmuş; "dini muhafazakâr ve mukaddesatçı" söylemler yapmıştır.
Korkut Özal ise, Milli Nizam Partisi'nin kuruluşunda yer almıştır. Kapatıldıktan sonra M.S.P.de "mürit" olarak yerini almış ve sosyal demokrat Bülent Ecevit ile yapılan (CHP) birleşmede İçişleri Bakanı olarak görev yapmıştır. Bu dönemde bakanlık kadrolarına çok sayıda tarikatçı; Nakşibendî; müminler işe başlamıştır. Bu kadrolaşma meyvelerini Turgut Özal'ın başbakanlığı ve cumhurbaşkanlığı döneminde Emniyet Genel Müdürlüğü'nde vermiştir. Bu arada İslâmcı Cunta kurulmuştur. Başını ise Kürt kökenli Nakşibendî Abdülkadir Aksu çekiyordu. Bu muhterem şimdi AKP'nin İçişleri Bakanı'dır. Mehmet Ağar ise DYP'nin genel başkanıdır.
Korkut Özal nedendir bilinmez,12 Eylül 1980'de siyaseti bırakır. Ancak ağabeyi Turgut Özal aracılığıyla Kenan Evren'e dek kolayca ulaşır. O'na telkinlerde bulunabilen bir Özal ailesinin bireyiydi. Sonra Turgut Bey Çankaya'ya yerleşince Korkut Bey Çankaya'yı ele geçirecekti.
1983 yılında Özal Turgut; Nakşibendi, Süleymancı, Nurcu, Işıkçı, Fethullahçı, Milli Mücadeleci; milliyetçi, mukaddesatçı koalisyonunun başbakanıydı.1990'da ise Nakşi ANAP görüntüsünün matematiksel tanımı şöyleydi: 24 Nakşibendi, 8 Süleymancı, 6 Kürt şeyhi, 6 Milli Mücadeleci, 1 Işıkçı,1 Nurcu milletvekili; 22 dinci vali ve İslâmî sonradan bulmuş 8 il yöneticisi, 14 emniyet müdürü ve bazıları..
ANAP'taki ünlü adlar ise şöyleydi:
Hasan Celal Güzel, Mehmet Keçeciler, Abdülkadir Aksu, Kamran İnan, Kasım Aksay. Tek patron ise Korkut Özal!
12 Eylül 1980'de partiler kapatıldı. Milli Selamet Partisi milletvekili Korkut Özal'da tutuklandı.. Sıkıyönetim mahkemelerince; irtica ve şeriat çalışmalarından yargılandı. Dava biter bitmez Cidde'ye gitti. İslâm Kalkınma Bankası Enstitüsü'nün yöneticiliğini yaptı. Nevzat Yalçıntaş' tan devir aldı. Yalçıntaş aynı zamanda TRT Genel Müdürlüğü'ne de getirilmiştir.
Turgut Özal İslâm Konferansı Sekreteryası, Rabıta ve İslâm Bankası ile özel ilişkiler kurdu. 14 Aralık 1982'de ABD'ye uçarak İMF ve Dünya Bankası yetkililerinin yanı sıra ABD'li yöneticilerle iletişim kurdu. (RTE de bu yolu izledi) Böylece petro-İslâm sermayeciliği, dünya finans merkezinden onay alarak Türkiye'de tarikat sermayedarlığı halini almaya başladı. Çünkü Özal'ın ANAP'ı 1983'de hükümet oldu ve durum 1990'a dek sürdü. Özal Suudi sermayesinin iyiliğini hiç unutmadı.
Madalyonun diğer yüzü de; Özallar' ın 'aile boyu' çıkarları yatmaktaydı. Özal ağabeyin başkanlığındaki yönetim, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı ve PETKİM gibi kuruluşların özelleştirilmesi getirdiği günlerde, küçük kardeş Korkut Özal her iki kuruluşun Kürt bölgelerindeki petrol sahalarını incelemekle meşguldü. Bu bir rastlantı değildir.
Korkut Özal; " Ben, TPAO' nun Genel Müdürlüğü'nü 4 yıl yaptım. Petrolü hem öğrendim, hem de bir sürü dostlarım oldu. Irak'a çok gittik geldik. (....) Irak'ın ham petrolü çok, ama tek gram mazot ve benzin yok. (....) "Sonuçta buradan korkunç bir işlenmiş petrol nakli olacaktı..
Antep' deki nakliyeci işiyle; zamanında bazı nakliye işini, Bahattin Bayraktar'a yaptırmıştı; yakından ilgilendiler."Petrolden iyi kazandık" diyebilmişlerdir. .(...) Sonradan, Eymen Topbaş ile ticari ilişkiye soyundular. Faizden arınmış gelir sistemi diye tanımlanan sistem bir hayli tartışılmıştır. K.Özal;"Baktım ki hayırlı bir iş. Bunu ret etmek kurallarımıza, aykırı durum gereği, işi kabul ettim."
"1982 başlarında işe başladım. Bu arkadaşların Bahariye Mensucat diye bir tekstil fabrikaları var. O zamanın parasıyla 200 milyon lira gibi büyük bir sermaye koyarak, beni de daha sonra primlerimden ödenmek üzere % 1 oranında ortak yaptılar. (...)Parayla para nasıl kazanılır öğrendim. Hoşuma da gitti...(Sizce inandırıcı mı? S.G.)
Özal-Topbaş aileleri,16 Aralık 1983 tarih itibariyle Al Baraka-Türk A.Ş.'yi kurarak Suudi anamalıyla, kaynaşmanın öncülüğünü yaptılar. 5 milyar sermaye ile kurulan Al Baraka Türkün 2.başkanlığına ANAP İstanbul İl Başkanı Eymen Topbaş'ın kardeşi Mustafa Latif Topbaş' ı, yönetim kurul üyeliğine ise, Korkut Özal'ın sap kolu Talat İçöz getirildi.
Topbaş ailesinin de kendince şirketleri var:Bahariye Mensucat , Kastamonu Entegre A.Ş., Marmara Kimya A.Ş., Rem Dış Ticaret A.Ş...

Faysal Finans Destekli Nurcular:
ARAMCO destekli Rabıta'nın 41 kişilik kurucular listesinde MSP milletvekili Salih Özcan hem nur öğrencisi hem de Faysal Finans Kurumu'nun ortağıdır. Nurcu milletvekillerinden M. Gündüz Sevilgen ile S.Reşat Saruhan'da ortaklardandır. Kurumun ortaklarından, Ülker Bisküvileri sahibi Asım Ülker bir Nur cemaati şirketidir. Faysal Finans'ın yerli sermayesinin büyük bir bölümü de Ülker Gıda'ya ait olunca yorum daha da kolaylaşıyor. Ülker bisküvisi yenmesi için fetva verildiği de bir gerçektir.
Diğer bir başkası daha korkunç; Azerbaycan'daki "Müslüman kardeşlere karşı savaşan Ermenilere, tam 18 ton çikolata ve bisküvi ihraç edildiği" yolundaki haberler basında yer aldı.
Diğer yandan Faysal Finans Kurumu A.Ş.'ye bağlı kuruluşlar şunlardır: Fatsal Dış Ticaret ve Pazarlama A.Ş., Faysal Emlak ve İnşaat A.Ş., FEK-SAY Vakfı..Gül Optik, Fatih Hastanesi Bostancı Polikliniği.. v.s.
Fethullah Hoca'nın İzmir'deki sağ kolu eski DYP'li Belediye Başkanı Burhan Özfatura, 1980'li yıllarda ANAP yandaşıydı. ANAP il başkanı Atila Yurtçu' nun Özal ile arası çok iyiydi. Parasal gücü tükenmek üzereydi...ki, Turgut Özal zenginleri seviyordu.!. İşte bu aşamada El Rajhi Banking devreye girdi. Yurtçu'nun hisselerinin bir bölümünü satın aldı. Geri kalan bölümünü İş Bankası satın aldı. Yurtçu parasal olarak soluklandı. Yurtçu'nun; Santek, İzdaş Dış Ticaret, İzmir Demir Çelik Sanayii, Namtaş, Asmaş gibi şirketler devlet bankalarından milyarlarca kredi almışlardı. Tarikatçı Yurtçu' ya İslâm Kalkınma Bankası' da kredi açtı. İşin ilginç yanı; ANAP'ın Nakşi toplarından çiftlik sahibi ve sanayici Ekrem Pakdemirli' nin mülkiyetindeki Mistaş ile Yurtçu'nun şirketlerinin adresi de aynıydı. .ANAP İzmir İl Merkezi. Bu adresteki diğer firmalar ise; Raks Elektronik Sanayi ve Ticaret A.Ş., Teko Plastik Sanayi ve Ticaret A.Ş. Pakdemirli daha sonraları bakanlık da yapmıştır.
İhlas Holding' in başarısının gizemliliği. Dr. Ören' in, girişimciliğindeki ön görüşünde mi aramak gerekiyor? Bunda pek tatmin edicilik yok gibidir. Sanırım dış etkenler bir hayli destek oluyor. Örneğin; Türkiye gazetesinde köşe yazarlığı yapan Necati Özfatura, tarikatçı kardeşi Burhan Özfatura' nın ANAP'tan belediye başkan adayı olmasını 1984 yılında köşesinden istemiştir. İhlas Holding devreye girip başkan seçilmiştir. Bu seçimden holding de kârlı çıkmış ve iktidar ortağı gibi olmuştur.
Turgut Özal döneminde diğer tarikat ve cemaatlere; günümüzdeki AKP iktidarı gibi; dağıttığı nimetlerden; kredi ve ihaleler; oldukça yararlanmışlardır. İhlas Holding iktidarla dirsek teması kurarak şöyle bir oluşum ortaya çıkmıştır:"Türkiye Gazetesi'nin, dolaysıyla İhlas Holding'i önemli finans-para-kaynaklarından birinin de " Faysal Finans' ın, her kağıt krizi döneminde Türkiye gazetesine düşük faizlerle veya karşılıksız kağıt verdiğini" ifade ediyorlar. Faysal Finans'ın, SEKA grevlerine destek vermesi de buna bağlıdır."

S ü m e r b a n k' ı n Ö y k ü s ü:
1993 tarihinde 27 şirket ve üç iştirakten oluşan İhlas Holding, 1994 yılında bir atılım daha yaptı. Önce siyasi alanda yükselen gücü saptayarak iktidarın yanında durdu. Daha önce ANAP' tan aday olmaya ikna ettiği Burhan Özfatura' nın, bu kez DYP'den 94 adayı olması için devre-ye girdi. Onu ikna edince, Başbakan Tansı Çiller'den Sümerbank'ın, özelleştirilerek İhlas Hol-ding'e satılması yolunda söz aldı. Böylece bu sermaye grubu, Özfatura kanalı ile yeniden iktidar ortağı konumuna yükseldi.
Borsa'dan toplayarak Sümerbank'ı almak için kolları sıvayan Enver Ören bu kuruluş için 1.2 trilyonluk teklif verdiklerini, bu yüzden Holding'in %15 hisselerini 15 Şubat 1994 tarihi itibari ile Borsa'dan halka sunacaklarını açıkladı. Sonuçta Enver Ören bankayı alamadı. İhlas'ı çıkmaza soktu. Tarikatçı İhlas Holding açıkça konuştu:"Sermayenin İslâmi'si filan olmaz. Sabancı nasıl çalışıyorsa, biz de aynı şekilde çalışıyoruz."
Enver Ören kesinlikle bir bankaya gereksinim duyuyordu. Bu kez Fransız ortaklı Euocredit Bank'ın %40 hissesini aldı. Adını Yurt Bank yaptı. Başka bir sermaye grubu olan Hüseyin Bayraktar'ın Ege Bank'ın %31,5 hisselerini de aldı. Holding kapsamındaki Bayraktar Plaza A.Ş. İle İhlas Holding A.Ş.arasından Bayraktar-İhlas Motor A.Ş. adıyla bir şirket doğdu. Böylece İhlas, Bayraktar Holding'in %35 hissesine de sahip oldu.. Daha sonraları Ege Bank'ı Demireller satın aldı, O'da içini boşalttı.
İhlas Holding yalnız bankacılıkla kalmadı. .Meşrubat orta ölçekli TV üretimi ve kahverengi eşya sektörüne de girdi. Ülkede dev sermaye gruplarının bile yatırımlarını durdurduğu dönemde, İhlas önlenemez yükselişini gözledik. Bin-bir soruyla. İhlas Holding'in mal varlığı 94 Eylül itibariyle 930. 6 milyar liradır. Grubun uzun vadeli borcu 6. 3 trilyondur. Borç %93. 7 artış gösterirken malvarlığının on katına denk düşen kredi alıyor.
1993 sonunda kâr oranı %130'dur.Kısa vadedeki borcu 3. 6 trilyona ulaşmıştır.

İhlas Holding'in tarihsel ekonomisi:
17 Mart 1994: Eurocredit Bank'ın %40 hissesini aldı
24 Mart 1994: Altın Sigorta A.Ş. ve Altın Hayat Sigorta A.Ş.kuruluş başvurusu.
02 Nisan 1994:122.500 m2 arsa satın aldı.Üzerinde 500 yataklı apart termal bir otel ile 1000 dairelik devre-mülk inşaat projesi.Maliyeti 750 milyar tutuyor.
18 Nisan 1994:Otomotiv yatırımı.1994 yılından itibaren iki yıllık süreçte 10 bin taşıt üretecek. Toplam yatırım 854. 7 milyar TL. Yatırımın % 60 özel kaynaklardan, kalanı yabancı sermayeden sağlanacak. Ayrıca 200 milyonluk vergi muafiyeti projesi.
31 Mayıs 1994:Balikesir Mensucat Sanayi A.Ş.' nin 18 bin hissesinden 3794 adedi İhlas tarafından 7 milyar 528 milyona satın alındı. Aynı tarihte kiralanan boş bir binada 200 bin litre kapasiteli meşrubat üretimine başlandı. Kristal kola, Kristal portakal, Kristal soda, bu ürünlerin bir kısmı. 02 Haziran 1994:Merkezi Londra'da bulunan toplam 150 bin Paunt sermayeli Londra Video Production Center Ltd.' nin %95 hissesini 152.500 Paun' da satın aldı.
15 Haziran 1994:Nisan'da temeli atılan 1000 dairelik,22 bin adet devre mülklerden 100 adet satıldığı açıklandı.
01 Temmuz 1994:Satılan 2185 adet Kia, Citroen, Subaru marka taşıtlardan 14 milyon
Dolarlık ihracat elde edildiği açıklandı.
09 Ağustos 1994:Marmara evleri; 2.500 daire ve 132 villadan oluşan projenin 500 adedi tamamlandı.
15 Ağustos 1994: İhlas Dış Ticaret A.Ş.'nin %60 hissesi Holding tarafından 10 milyar TL karşılığı alındı. (hissedarlardan)
16 Ağustos 1994:Holding'e bağlı İhlas Holding A.Ş., Ankara'da Büyükşehir Belediye Başkanlığı'nın kömür gereksinimi olan 675 bin tonluk ve tutarı 3.5 trilyonluk ihalenin 125 bin tonluk kısmını kazandı. Aynı şirket, Avrupa ülkeleriyle,39.750.000 dolar tutarında gıda maddesi ihracatı bağlantısı yaptı. Böylece yıl sonuna dek İhlas Grubu'nun ihracat hedefi 100 milyon doları bulacak. Bugünkü dolar 1.500.000.TL.'dir. Küçük bir çarpımla;100.000.000.-dolar x 1.500.000.-TL.=150.000.000.000.000.-TL okuması bile güç bir rakam ortaya çıkıyor.
12 Eylül 1994:Bayraktar Plaza A.Ş.ortaklığı.
19 Eylül 1994:Eurocredit Bank'ın sermayesi 200 milyardan 500 milyar TL'ye çıkarıldı. Altın Sigorta A.Ş., 500 milyar sermayeli İhlas Sigorta oldu.
03 Ekim 1994: İhtaş - İhlas Elektronik Sanayi ve Ticaret A.Ş. aylık net 300 adet televizyon üretimine başladı. Rus Foton firmasıyla bağlantı sağlandı.
06 Ekim 1994:Egebank'ın en büyük ortağı konumundaki 500 milyar sermayeli Otomobilcilik ve Ticaret A.Ş.'nin %35 hissesini;48.125.000+17.325.000 USA dolarına satın alındı.
1994 yılı sonunda: İhlas Holding, Kore' li KAERİ ile ortaklaşa, Silifke- Akkuyu Nükleer Santral inşaatına soyundu.

En Kutsal Şey:Mukaddes Kapital!..

İhlas Grubu,her zaman bankacılıkta bir gizem içerisindeki..Bu faizsiz gelir dağıtımı konusunda. Egebank'ı alırken 'liberal' kapitalizminin tekelleşme ve parasal kaynak kapitali ile birleşmesindeki bilinen oyunlara başvurdu. Bayraktar'ı ahtapot gibi sarmalayıp yutmak istedi. Grup bir kısım şirketlerini İhlas' ın elinden zor kurtardı. Ali Rıza Çarmıklı'dan alınan Eurocredit Bank, Yurtbank olduğunu vurgulamıştık..Genel Müdürlüğü'ne Sami Erdem getirildi. Ege-Bank alınınca da Egebank'ın başına getirildi. Son olarak da Demirel Murat'ın elindeydi bu banka! Sami Erdem;"İslâmi kurallara göre değil ticari, kurallara göre bankacılık yapacağız" demesi tarikat ve cemaatleri şok etti. Kurallarına bağlı İslâmi kesim, "Yurtbank ve Egebank aracılığıyla faizcilikle uğraşan böyle bir sermaye grubuna selâm bile vermez. İmanı kontrol edemezsiniz! İhlâs Holding' in amacı, insanlığa hizmettir."

M ü s l ü m a n K a p i t a l i s t l e r:
Türkiye Sanayici ve İşadamları Derneği içindeki imanlı ve de inançlılar petro- dolarla tanışınca, tatlı gelen bu kaynağa karşı Müstakil işadamları ve sanayiciler olarak; MÜSİAD' ı kurdular.. Aslında müstakillik, Müslümanlığı simgeliyor ve tanımlıyordu.5 Mayıs 1990'dır kuruluş tarihi. İstanbul'da o tarihlerde 523,Ankara'da 180,Konya'da 180, İzmir'de 134, Kayseri 128, Bursa 118,Balıkesir 87,Gaziantep 60, Denizli 60, Malatya 47, Şanlıurfa 23, Kahramanmaraş 44, Adana 32, Karadenizereğli 26, Çankırı 18, Çorum 16 üyeye sahiptiler. Tarih: 2 Eylül 1994!

MÜSİAD' ın ülke çapındaki ünlüleri şunlardır:
İttifak Holding -Atom Kimya- Kombassan Şirketler Grubu- İstikbal Yaylı Yataklar A.Ş.-Hes Kablo- Al Baraka Türk-Anadolu Finans Kurumu- Bahariye Mensucat- Sanko Tekstil-Ülker Grubu- Jetpa- Zaman gazetesi sahibi Alaattin Kaya- Akabe İnşaat- Turkuaz- Ergaz- Koska Helvaları- Topbaşlar Grubu- Uzay Yünleri- Yimpaş Holding- Saray Bisküvileri-
Has- Mer İnşaat..
MÜSİAD' a bağlı firmalarda 2 Eylül 1994 tarihi verilerine göre toplam 150 bin kişi çalışmakta.. Üyelerin yıllık ciroları 250 trilyon TL. Toplam ihracat 750 milyon dolar. Ülkenin 1994 yılı toplam ihracatı 13 milyar dolar olduğuna göre Müslümanların payı %6 civarındadır.
Ankaralı MÜSİAD'ların içinde 22'si siyasi partili:17 RP + ANAP 3+ BBP 2. ayrıca MÜSİAD'lılar şu uyarıyı da yapıyorlardı ki, özelleştirmelerden pay alabilsinler. "Özelleştirmede stratejik hatalar yapılması"nı istiyorlardı."

SİYASİ ve TİCARİ BİR HOLDİNG: R.P.!

Refah Partisi'nin en önemli özelliği şirketler grubunu bünyesinde barındırmak ve bir A.Ş. gibi yönetmesi. "İslâmiyet zaten bir tüccarlar hareketidir" deyişiyle bu kanıtlamıştır.
Bu grup içerisinde Genel Başkan Erbakan'ın varsıllığına bakmak yeterlidir.420 bin dolar- 610 bin mark, 532 bin İsviçre Frangı, İstanbul ve Ankara'da ikişer daire, yıl 1994,Çanakkale'de beş ayrı yerde zeytinlik, biri Kazan'da olmak üzere 8 ayrı yerde toplam 17.600 m2'lik 7 arsa.
Altınoluk'da iki ayrı yazlık villa. Ankara'daki R.P.Genel Merkez binası, Sinop'ta 574 m2' lik bir arsa ile bir köyün hissesi. Erbakan'ın 100 milyar lira 994 değerleriyle bir villası olduğu ve Erbakan'ın feodal ağalar gibi bir köye sahiptir1994'den bu yana neler olduğu araştırmaya değer. Bildiğimiz, partinin 1 trilyon TL.'sının üzerine yatması ve ödememesi inadıyla hapse mahkûm olması ve cezasını evinde çekmesi ayrıcalığı tanınmıştır.. Yasal mıdır? Yasal şekle getirilmiştir çoğunluk partisi AKP kararıyla.
20 yıllık süreçte bir hayli deneyim kazanan RP'liler şirket ve binaları RP malı kullanarak "Müslüman malı ortaktır" deyimini güncelleştirmişlerdir.
1950'de İzmir'de kurulan Van Der Zee' yi Tekin Kaya Yalçın ve Murat Yalçın 1990'da 180 bin hisseyi 900 milyon karşılığı Beşir Darcın' a satarlar.1994'de bu kişi R.P.' nin gizli kasalarından biridir. Partinin yan şirketi konumundaki Van Der Zee, daha girişimci olduğundan, 1994 yılında kendi aracılığıyla hacıya gideceklerden 1.800'şer dolar topladı. Suudi Arabistan R.P.'ye ayırdığı hacı kontenjanı 5 bin kişiliktir. Toplam 9 milyon dolarlık bir rakam çıkıyor ortaya. Bugünün parasıyla; 9.000.000.- dolar x 1.500.000.- TL.=13.500.000.000.000.-TL. Üç aşağı, beş yukarı R.P.'nin kasasına net olarak yılda 300 milyar dolar giriyor.
1990'larda Necmettin Hoca'nın, Nakşibendî Şeyhi Esad Coşan ile arası açılır. Bunun üzerine Coşan şu açıklamayı zorunlu görür." Kırk yıldır tanıyıp beslediğimiz ve desteklediğimiz insan -Erbakan-.Varlığımızın her çeşidiyle katıldığımız insan, kardeşlerimizin parasıyla bütçesi kabarmış, şişmiş insan. Almanya'dan vaizlerle gelen paralarla zenginleşmiş (varsıllaşmış) insan. Suud' tan, Kuveyt'ten gelen paralarla şey yapmış insan.." İlginç olan bu açıklama her şeyi anlatıyor, Hoca'nın karakterini ortaya seriyor. Vah inananlara ki vaah!

Erbakan'ın İslâm Sosyetesi
Hoca'nın para ve şirket ilişkilerini ortaya Soner Yalçın çıkarmıştır. Bir Örnek:Demirel ailesi, Özal ailesi, Yılmaz ailesi, Erbakan ailesi., Geleneğe göre biri siyasetle uğraşırken, ailenin öbür bireyleri ticaretle uğraşıyor.
Kemalettin Erbakan TYT ve Marmarabank' ta 65 milyarı batıran Süleyman Mercümek' in arkasında yer alıyor. Aslında paralar K.Erbakan'ındı. Mercümek parayı yönlendiriyordu, sadece vitrindi. Bu yüzden Kemalettin Bey'in sık sık ifadesi alınmıştır. MSP döneminde Bosna Hersek için toplanan paralar bankalarda batırılmıştı.
9 Aralık 1981'de Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı MSP' nin para işlerini soruşturan komisyon, K. Erbakan'ın ifadesini aldı. Necmettin Erbakan'ın Yapı Kredi Bankası Aşağı Ayrancı Şubesi'nden toplam çeşitli tarihlerde 11.000.000.-TL.'lik K.Erbakan tarafından çekilmiş, MSP İstanbul İl Örgütü'ne yani Selahattin Kılç' a havale edilmiştir. Bu bir itiraftır.
Bu arada işadamı Emin Hathat, MSP' den milletvekili olabilmek için 1980'de toplam 7 milyon lira bağışta bulunduğunu söylemiştir. Erbakan'ın mutemedi aynı zamanda RP'nin gizli kasası Beşir Darçın' dır. Mal varlığı trilyonları aşıyor. Darçın iyi bir tefecidir de. Kurban derilerinin toplanmasının arkasındaki ad da Darçın' dır.. 1983 yılında tarikatların topladığı kurban derilerinin parasal değeri 1 trilyon lirayı aştığı dikkate alınırsa, Refah Partisi'nin parasal kaynakları konusunda bir fikir edinilmiş olur. Mercümek' in üzerindeki şirketlerin zimmetli parasın tamı tamına 36 trilyon liradır.Yani bir bakanlığın bütçesinden daha fazla..
Basında R.P.,Avrupa M.G.T.Bosna-Hersek yardımları konusunda açılan soruşturma ile birtakım kirli işlere bulaştığı yolundaki savlar da var.Örneğin; MSP' li olarak Almanya'ya giderek oradaki Avrupa Milli Görüş Teşkilatı içinde bir süre çalıştıktan sonra daha kökten bir örgüt kuran Cemalettin Kaplan, ırkçı ve mukaddesatçı Murat Bayraktar ile birtakım karanlıksilâh işlerine girdi.
1987'de Kaplan'dan ayrılan Ahmet Polat grubu, Cemalettin Hoca'yı, 109 bin markı yemek, oğluna lüks Mersedes almak, faiz yemek, milyonları götürmek ve bir kıza tecavüz etmekle suçlandı.. Ayrıca MHP yayın organlarından bazıları,1994 ortalarında, Avrupa Milli Görüş Teşkilatı'nı Orta Asya'dan Avrupa'ya uyuşturucu kaçırmakla suçladılar.
Gelişen İslâmi seyahat firmaları, artık turizm alanında birinci elden pay almak amacındaydılar. Öncelikle Müslüman şirketler arasında bir birliktelik sağlanmasını ve ortak bir tavır konulmasını istiyorlar. Neden olmasındı ki? 1994 ederleriyle, hacı adaylarının gezi maliyeti 500 dolar dolayında. Oysa her hacı adayından 1.900.- 2.000.- dolar arasında para alınıyor. Demek ki, hacı başına 1.500 dolar gibi bir gelir sağlanarak kazıklanıyor.5 bin hacı ayrıcalığından edinilen "artık değer" kaç dolardır? Bunun yanında devletin vergi payı ödenimi ödenirse ne kadarı ödenir?
(Günümüz kuruna göre hesaplanırsa;5.000 hacı x 1.500.dolar/hacı = 7.500.000.000.dolar/hacı x 2007 kur ederi 1.500.000.-TL= 11.250.000.000.000.000= TL günümüz parasıyla.)

Milliyetçi- Mukaddesatçı Tüccarlar Örgütü:
Türkiye, milliyetçi- mukaddesatçı diye ayrılanların bir araya gelmesi iki çatı altında örgütleştiler. İlim Yayma Cemiyeti ve Vakfı, Nakşibendîlerin önemli isimlerinden biri de Yusuf Türel ve arkadaşlarından Abdükadir Çavuşoğlu, H. Tahir Uğur ve de Hafız Çelebi kurdular. Bu 'hayır' vakfı, Fundamentalist kurumlara ve üyelerine finansal- parasal- yardım sağlar. Sonradan bu hayır vakfının içerisinde Turgut ve Korkut Özal'ı görüyoruz. Bu örgüt 1970'e kadar İmam Hatip Okulları'na, 73 İmama-Hatip okul binası hizmete açmıştır.. Bu okulların yaşama geçirilmesi için dönemin Başbakan'ı Süleyman Demirel ile teke tek görüşen isim: Yusuf Türel'dir.1970'lerde 250 imam- hatip açılırsa cami görevlileri açığı kapanacaktır.
(Fundamentalizm: Kutsal kitabın asla yanılmaz olduğunu savunan Amerika'da yaygın Hıristiyanlık mezhebi
Fundamentalise: Temel önerme.. Felsefe Ansiklopedisi- O. Hançerlioğlu)

Daha sonraları bu akıma Cumhuriyet Halk Partisi' de katılmıştır. İmam - hatip okullarının dengesizce eğitime açılması kararı, hem bireysel çıkar, hem de toplumsal çıkarlara neden olmuştur. Bunlardan politikacılardan tutunda müteahhitlere, oradan tarikat ve cemiyetlere dek yarar sağlamış, ekmek yenen bir olgu haline gelmiş, bugün de önüne nasıl geçeriz diye savaş veriyor demokratik ve laik yanlıları.
İlim Yayma Cemiyeti'nin bağlantıları Rabıta ve Aramco' ya dek uzandığı yolunda savlarda vardır. Geniş parasal kaynakları olan ve "mukaddes şirket" gibi çalışmaktadır. Üstelik Diyanet İşleri Başkanlığı bu tarihlerde İlim Yayma Cemiyeti'ne yardım edin, bağışta bulunun gibilerden yorumlarda bulunmuştur. Derneğin tüzüğüne göre:
Nuri Topbaş, Hulusi Topbaş, Hüseyin Taviloğlu, İbrahim Ak, Faik Akseki, Halil Karaca gibi daha nice tüccar, fabrikatör olan adlar vardır. İlim Yayma Cemiyeti kurucularının ticaretle uğraşması başka önemli bir noktadır. Başka ilginç nota; bir zamanlar darbeci Kenan Evren'in yanı başında durup fotoğraf karelerine giren General Hasan Sağlam, cunta önderi, komutanı din çalışmalarda bulunmayı önerdi ve başardı. Meyveleri de "okullara zorunlu din dersi" konularak alındı. Bu iyiliği unutulmadı. Sağlam paşanın. Emekli olunca İlim Yayma Cemiyeti başkanlığına oturtuldu. Uzun yıllar sonra İzmir'de Öğretmen Evi'nin ismi değiştirilerek bu irticacı Paşa'nın adı verildi.
Büyük Antalya Nakliyat Anbarı Halil Kaçar'a aittir. Oğlu Kemal Kaçar'ı Süleyman Hilmi Efendi'nin damadı yapmıştır. Süleymancılığın dini temelde önderi Süleyman Hilmi Tunahan'dır. Resmi belgelerde kaynak bulma olasılığı çok fazladır.."Atatürkçülük düşmanı olup, kendilerini öyle göstermek isteyen irticai bir örgüt" olarak tanımlamaktadırlar.
Hilmi Türkmen gerek Hüseyin Kaplan, Süleyman Hoca Efendi'nin görüşlerinin saptırıldığı inancındadırlar. Hoca'nın ölümünden sonra damadı tarafından sakıncalı durumuna getirildi.
Hilmi Türkmen :"Develetin hemen her kademesinde sızmış bulunan Süleymancıların amacı devleti ele geçirmektir.Devlet Planlama Teşkilatı'ndan tutunda Devlet Su İşleri'ne; bir dönem bu kurumda Süleyman Demirel genel müdürlük yaptı ve barajlar kralı sanıyla anılmaya başlandı;oradan emniyet kadrolarına dek girmeyi başardılar."..derken olup bitenlerin Kemal Kaçar dönemini anlatmaya çalışmaktadır.
12 Eylül 1980 raporlarında ise;"Süleymancılar Halk Eğitim Merkezleri, müdürlükler, valilikler, kaymakamlıkların yanı sıra bütün devlet dairelerinde örgütlenmişlerdir."Yönetim ellerinde ve de silah ellerinde olmasına karşın bu 12 Eylülcüler bu konuda olumlu bir şey yapmaktan sürekli kaçınmışlardır. Yasaları işletmemişler daha da yardımcı olmuşlardır.26 yıl sonra, ülkede irtica var mı, yok mu tartışma ve araştırma konusuna neden olmuşlardır. 2007'de bir gazete "Tehlikenin Farkında Mısınız?" sorusunu ve sorununu her gün başlık yapmıştır.
Tarikat sermayeciliğine bir göz atılırsa, Hilmi Türkmen'in söylemleri hayli can alıcıdır. "Bir adam düşünün ki ticaret yapmaz, ziraat yapmaz, devletten maaş almaz. Babası fakir biridir. Büyük bir miras almamıştır. Ama kumandan olarak devamlı mal artırımı yapmakta, zengin olmaktadır. Nasıl zengin -varsıllaşıyor- olabiliyor? Efendim.. Allah veriyor. Bu işin uydurma yönü. İşin kaçamak tarafı.. Neden ortada. Gemicilik faaliyetleri- çalışmaları-,TIR'cılık faaliyetleri, ayrıca Türkiye'nin çeşitli yerlerinde devlet yasalarının tanımış olduğu haklar ölçüsünde kurulmuş ticari müesseseler- kuruluşlar-, arsa- emlâkcılık falan gibi faaliyetler var. Bunlardan büyük paralar kazanılmaktadır. Ayrıca özellikle, kazanılan paralar da tek elde biriktiriyor. Hüseyin Kaplan'da aynı düşüncelere sahiptir."
Bu düzlemde görülen Aslan Nakliyat sahibinin ticari faaliyetidir. Avrupa- Antalya arası büyük TIR filosuna sahiptirler. Hilmi Hocaefendi'nin müritleri işi öyle büyüttüler ki, Özal döneminde Ro-Ro geçiş önceliğini elde ettiler. Bu geçiş önceliği ve TIR filosuyla neler yapılmazdı ki? Aklıma kötü kötü eylem ve davranışlar geliyor. Edirne'den İrak ve Kars sınır kapısına dek..
İstanbul Ticaret Odası Başkanı Niyazi Adıgüzel:" Ey solcular, liberaller, demokratlar! Sizler uyuyorsunuz. Tarikatçı sermayenin asıl maddi /finansal kaynağı Devlet Planlama Teşkilatı Teşvikler Dairesi Başkanlığı'dır. Burası ele geçirilmedikçe, tarikat sermayesinin kaynağı kurumaz.. "İşin ilginç yanı ise bu konuşmayı uluorta yerde söyleyen Adıgüzel bir süre sonra canından olmuştur. D. P. T.'ın renkli simalarından birisi de T.Özal olmuştur. Sonra bir başka Özal!
Bir başka örnek: Ticaniler adlı tarikat önderi Kemal Pilavoğlu'nun 1960'lı yıllarda Bozcaada'daki girişimciliği sayesinde bir hayli varsıllaşmıştır.
Her ülke, coğrafya ve yörenin kendine özgü toplumsal bir taşama biçimi ve öteden gelme kültürel devinimleri vardır. Bunları bir tarihsel süreçten geçirerek, bir uygarlıktan diğer uygarlığa miras olarak kaldığını görürüz. Günümüzde böylesine zor aşamalardan geçerek ulaşmıştır. İslâm'daki ticari düşünce birinci derecede Arap Yarımadasındaki çok eski ticari alışkanlıkların bir devamı olmuştur. Arabistan'daki ticari uygulamanın en çok etkilendiği uygarlık Mezopotamya uygarlığıdır, yadsıyamayız.. Sümer..Akad, Kasid ve Med tüccarları aynı zamanda iyi birer din adamıydılar. Bu yüzden ilk uygarlıklardan beri, din ile ticaret iç içedir. Bu yüzdendir ki, her iki öğenin birbirine alet ya da araç olduğu etkili bir yasadır.
Ticari yaşamda "haksız rekabet" şöyle tanımlanır: Karşı tarafın ürettiğini ya da sattığını kötüleyerek kendi malını övmek."Örneğin: "Aman dikkat!.. Migros mağazalarının bir bölümünde "domuz" mamulleri satılmaktadır. Alış- veriş yaparken dikkatli olunuz!" ilanı verenler ise; "Haramlardan Sakındırma Grubu." Yine tarikat- cemaat gazetelerinin birinde: "Beğendik mağazalarının mallarını severek alıp kullandım. Fakat geçtiğimiz günlerde Beğendik tarafından çıkarılan bir tanıtım broşüründe baktım. Laiklik ve Atatürkçülük' den dem vurmuş. Satış için gittiğim mağazayı anında terk ettim. Meğer biz bunca zamandır paralarımızı Beğendik mağazalarıyla laik düzenin kasasına akıtıyormuşuz. Artık yağma yok, alış- veriş yapmayacağım. Müslüman kardeşlerimize de bunu tavsiye ediyorum..."
Başka bir "ılımlı İslâmcı" da tersi savda bulundu. Beğendik mağazası, Kaplancılar grubunun denetimindedir. Oraya verilen para, küfre götüren kör radikalizmi destekler..."
Bir cemaatin sözcülüğünü yapan Samanyolu TV bunun üzerine kasıtlı olarak gitti. Arkasından "Domuz Yağı Kullanan" sucuk üreticilerini suçlayan ve kınayan başka sucuk imalatçısının; Beşler Sucuk (bu soyad size başka bir şeyi anımsatmıyor mu?) ; görüşlerine yer verildi... Önce Konya'da bir radyo, sonra Uşak'ta bir TV kanalı; Anadolu'nun diğer yerlerinde yerel, İslâmcı, tarikat yanlısı TV ve radyolar, 'Margarinde Domuz Yaşı' başlığıyla haber yaptılar. Bunlara, bilimsel yanı olmayan, ilimsel yanı ağırlıklı "Gida Raporu" olmayan gerçekle ilgisi olmayan açıklamalar gündeme geldi. Bilim ile ilim eş anlamlı bir sözcüktür. Ama bilim, bilimsel çevrelerde, ilim ise dini temele dayalı çevrelerde ve 'dogmatik' anlam içeren konularda kullanılmaya başlandı.
Liberal işadamları paniğe kapıldı..'Bitkisel Sanayiciler Derneği', tarikatların merkezi olduğu bölgelerde, illerde basına duyurular vererek karşı atağa kalktılar. Derken büyük, cüce adamlar devreye girdi. Ülke çapında bir karşı yayına giriştiler tekelci basın aracılığıyla. Ama bir türlü durduramıyorlardı bu kızgın savaşı. Bu arada son çare Diyanet İşleri Başkanlığı'ydı. Devreye sokularak "fetva" verdirildi. İşte bu aşamada İslâm kapitalizminin büyüklüğü ve etkinliği kanıtlanıyordu, haksız bir rekabete karşı. Ortalık durulur gibi oldu. Olayı yayan Müslüman basın hem de ulusal basın, verilen ilanlardan milyonlarca parayı cebe attılar.
İslâmcılar arasında bir başka kazanç yolu ise; piyasalarına müşteri- alıcı- çekebilmek için,
atıl birikimleri pazara çekebilmek için, müminlerin- inananların- alış- verişini hızlandırabilmek için tüm yöntemlerin kullanılmasıdır. Bunlar, dini söylem ve motiflerdir. Bunu en iyi anlatan ve tanımlayan Nakşibendî kimliğiyle işadamı Korkut Özal'dır.
"Arap alemine açılalım, oradaki finans modellerini; 'İslâmi bankacılık'; Türkiye'ye getirelim dedik. Türkiye'de o zaman yapılan olasılıklara göre, yastık altında korkunç bir servet var: Faiz nedeniyle sisteme girmiyor.Faizden çekinenlerin de gireceği bir sistem olursa,bu para ekonomiye girer."Bu dillendirmeyi yineledik, çünkü işadamı kimliğiyle Korkut Özal'ın bireysel ekonomik anlayışını tanımak,nerelere göz diktiğini kavramak ve vurgulamak açısından çok,çok önemsenmelidir.. Doğaldır ki bu söylem bir aldatmacadan öteye gitmiyordu. Para çalışırsa, ne olursa olsun getirisi "kâr"dır. İster faiz olsun, ister pay olsun..adı her şartta faizdir!
Bir başka tarikatçı,"Bizde faiz yok,dayanışma var.."derken, cemaat holdingleşmesinin en tepesindeki Müslüman kapitalist ise şunu dillendiriyor:"Biz vücudumuzu ve ruhumuzu korumakla mükellefiz."..Yani korunacak başka bir şey yok!..
Faizsiz bankacılık da, sözü edilen rekabetlerle dolu düşünce biçimi, dürtülerin devamıdır.
Faiz; ticaret yaşamındaki orta ölçekli işletmelerin hepsi, öz sermayelerini kullandıklarını, faizli banka kredilerine itibar etmediklerini söyler dururlar. Oysa bankacılığın ve ticaretin özüdür. Bu söylem içerisinde genel ekonomik krizlerden etkilenmediklerini söylerler.. Yalandır!.. Ya yüksek faizle uğraşırlar ya da müminlerden- inananlardan- birikimlerini toplayıp yok ederler.. Korkut Özal'ın söylemiyle örtüşmüyor mu?.. Kendileri de dimdik ayaktadırlar. Öz sermayenin altı ve üstü nedir ki,hiç tükenmez.. Bakınız dizide adı geçenlerin hepsi de dimdik ayaktadırlar bunca yıldır. Bir örnek daha:
İslâm dünyasının önde gelen adlarından "Çetinkaya Mağazaları"nın 1994 Aralık'ı boyunca Sabah gazetesinde şu ilan da dini motiflerle ticari reklâm arasındaki ilişkiyi anlamlı kılıyor: "İsraf haramdır. Paranızı israf etmeden Çetinkaya'dan alış- veriş yapabilirsiniz..."

İşçi, İşveren İlişkisi:
Tarikatçı holding ve işletmelerde ana ilke mümin-inanan-çalıştırmaktır. Çünkü 'Allah korkusu' nedir, zenginin- varsılın- verdiği risk nedir, bunun bilincindedir. Bundan ötürü de sömürülmeye müsaittir- elverişlidir. Dolaysıyla patronu kalkındırmak için büyük özveride bulunur. Piyasadan ve Devlet'in asgari ücretinden düşük ücretle çalışma "azmi"ne sahiptirler. Bir noktada İslâmi fedakârlıktır- özveridir. Bunun için gurur duyar ve gururla ölmeğe hazırdırlar. Farkında olmadan doğrudan doğruya firma giderlerini ve maliyeti azaltır,'artık değeri' yükseltirler.
Bir tarikat holdingi olmuş ve modernleşmiş "İhlas" toplumunda, hâlâ cemaat tabanında işçi işveren ilişkileri yürütülüyordu. Refah Partisi'nin Milli Gazete adlı kuruluşunda buna benzer olaylar geçerliliğini koruyor. Müslüman kapitalistler, var olan kurallar uyarınca, kendi inançlarına göre "ücret ayarlama" ilkesinden hareket ederek çalışanları sürekli sömürüyorlar. Bunun adı apaçık şudur: Ücret ayarlama eşittir sömürü. Ama din ve Allah adına!
Korkut Özal gibiler ise:"Türkiye'nin bu hale gelip batmasında işçi maliyetlerinin yüksekliğini.."ana neden olarak görüyor..Başbakan Özal da Dünya işverenlerine şu çağrıyı yapmıştı: "Türkiye'de işçi ücretleri asgarinin altındadır. Üreticiler Türkiye'ye gelin maliyetleriniz düşsün.."gibilerden sömürüyü devlet elinden yaptırıyordu.
Bir din adamına mümine-inanana, tarikatçıya hele hele bir Başbakan'a yakışır söylem midir?
Bilinmez!
Cemaat ve tarikat anlayışı bu çerçevedeydi Ülke'de..Küçük ve orta ölçekli firmalarda öylesine hakim ki bu ilke; inanmışların iflas, icra, haciz, ortaklıktan ayrılma, hak yeme türünden sorunların çözüm yeri öncelikle bakan yer ve makam, resmi mahkemeler değildir. Tersine tarikat yanlısı kişilerden oluşan "Şura veya Hakem Meclisleri"ydi. Bu sorunlar genellikle İslâmi yasalarla ya da yöntemlerle çözülür. Hukuk devleti Türkiye Cumhuriyeti'nde. Çözümsüzlüğe girilirse ya da bu 'ticari sır' toplum dışına çıkmışsa o zaman T.C.Devleti'nin mahkeme yolları açılır. İslâm ticareti kutsadığına göre, İslâmcılar açısından yapmak ibadet gibidir. Adeta 6.farz gibidir. Asıl sorun, bu ticaretin içeriğidir. Ne olup olmadığı ve içinin nasıl doldurulacağı, var olan kuralların nereye dek geçerliliği, paranın imanı ne derece bozup-bozmadığı gibi tartışma konusudur.
Enver Ören, Erol Yarar ve Korkut Özal gibi büyük Müslüman ve büyük kapitalistler "para paradır; paranın imanı olmaz, İmanı kontrol etmek olanaksızdır. Faiz bile kaçınılmazlaşıyor.
Sabancı piyasada ne yapıyorsa, biz de aynısını yaparız, yapmalıyız."..mantığıyla hareket ediyorlardı.
Giyim üzerine de; İslâm sosyetesine nasıl bir sunum ile hareket edeceklerini biliyorlardı.
İnanan bacıların tesettür giysileri daha albenili hazırlanıp, sunuluyor. Pierre Cardin tarzı çizilip hazırlanıyor."Tekbir Giyim"den bu tür giysileri kapitalist dünyanın çocuklarınca çarşaflı, peçeli hanımlara Atatürk'ün bir filminde kullanılan müzik eşliğinde sunuluyor. Bu tesettür giysileri sunan mankenler ise çoğu;"Bu işi para için yaptım; yoksa sonuna dek Atatürkçüyüm" diyebilme özgürlüğünü seçenek yapıp,kendisiyle çelişkiye düşüyordu..Özüne olan saygısını irtica sermayesine satıyordu..
Müslüman anamalcılara ya da anaparacılara yol gösteren cemaat - tarikat önderi, din adamları, alimler, ulemalar, dergah şeyhleri, dünyadaki sermaye hareketlerini; boyutunu izlemekten yoksun ekonomi bilgisi fukarası kişiler. Klasik çarşı - pazar alış-verişi ile bu işi yürütüyorlardı. Finans, kapital alanında verdikleri fetvalar dünya değişimini yakalayamaz, bu yüzden ters tepkiler ortaya çıkarıyor. Geçmişte profesyonel çalışma alışkanlıkları olmadığından, önemli kararlar geçmişte kalıyordu. Bugün bu profesyonellikle iç içe girmişler, liberallerden geniş yardım görmüşlerdir.
Tarikat sermayedarları, kapitalizmin araç ve gereçlerini kullanarak ortaya döküldüler. Arkasından, rekabetçi zemine oturan cemaat ve tarikatlar arasında "dini-siyasi-ideolojik" çatışma çıktı. Bu ikilem ya da üçlü çarpıklık "dini-ekonomik" bir görünüme oturuverdi apansız. Sonuçta bu kurumların "mürşitleri" de birbirlerine cephe oluşturdular. Bu konularda geniş bilgi almak isteyenler Faik Bulut'un "Tarikat Sermayesi'nin Yükselişi" yapıtından faydalanabilirler.
Ekonomiden cesaret alan İslâmi finans kurumlarını borsaya sürdüler. 1995- 1996 arasında "faizsiz finans kurumu" için; nasıl oluyorsa (?); başvurudaki artışlar çok ilginçtir. Resmi izine başvurmadan <Fetva Kurulları> oluşturuldu. Bu kurullar İslâmi sermaye için büyük önem taşıyordu. İslâm patronları, ilk 7 Aralık 1994'te 'İhlas Finans' kurumu oluşturuldu.İhlas'ta kimler var?: Prof. Ahmet Akgündüz, Prof. Sabahattin Zaim, Prof. Hayrettin Karaman ve diğerleri.<Yüksek İstişare Meclisi'nde>i se İstanbul müftülerinden Selahattin Kaya ve yazar Abdurrahman Dilipak yer almıştır.
"Bemer" bir fetva kurulunu da Fethullahçılar kesimlerin kurduğu Asya Finans'dır. Burada; Prof. Sabahattin Zaim, Sakarya Üniversitesi'nde Prof. Suat Yıldırım, Doç. Dr. Abdülaziz Bayındır, Halil Gönenç ve İstanbul eski müftüsü Selahattin Kaya'nın adları yer aldı. Bunların işlevi de aynı. Kâr adı verilen para alanında gizli- açık faize dinsel bir "meşruluk" diğer adıyla kılıf yaratmaktı. (meşru=Yasanın, dinin ve kamu vicdanının doğru bulduğu.) Asya Finans'ın diğer adları; Selçuk Berksan, İhsan Kalkavan, Mustafa Kavurmacı, Osman Gürbüz Özkara var. Genel Müdür Murat Ulus. Asya Finans ortaklarından biri de Yimpaş Holding'dir. Yönetim Kurulu Başkanı ise Dursun Uyar. O yıldan bu yana Dursun Uyar hep yönetim kurulu başkanı.
Öte yandan özel finans kuruluşları İ. M. K. B. de işlem yapacak aracı kurum açma yetkisi verilmesi isteminde bulundu. Bazı Müslüman sermayedarların borsaya girmeleri 96 yılında günlük işlem 10-12 trilyondan birden 25-30 trilyon liraya çıkardı. Anadolu Grubu, yani Ülker ve Birlik Mensucat gibi şirketlerin payları da borsada işlem gördü.
Eylül 96'da Konya'da toplanan 1. İslâm Ticaret Hukuku Kongresi'nde 8 profesör, 9 din adamı <bono-haram-borsa ile lesaing helal> yolunda fetva verdiler. İslâmi parası, GAP rantında oynamak istiyordu. Faysal Finans, İhlas Finans, Asya Finans, pamuk üretiminden elde edilecek kazançları da değerlendirme yolunda Urfa'da çalışma gösterirken, tarikatçı SAYKO firmasını da Gaziantep merkez de seçenek yaptı.
Tek-Bir Giyim,40 bin kredili alıcısı olan Aydınlık Giyim'i de vurgulamak gerek. Her iki grupta Pierre Cardin'le çalışıyor. Anadolu'nun yeşil kaplanları ise: Kombassan, Yimpaş, Sayko, Asya, Estaş gibi şirketler de tarikat koalisyonu niteliğinde. Müsiad 28 şube karaları sonrasında ASKON adlı yeni bir patron kulübü doğurdu.

R A B I T A

Bu örgütü "Uğur Mumcu" araştırdı. İlginç belge ve söyleşilerle uzun uzadıya irdeledi ve kapsamlı bir yapıt ortaya çıktı. Ve canından oldu. Bir 24 Ocak günü katledildi. Türkiye'de önemsenen bir örgüt olduğunu kanıtladı.. 6.12.1992 tarihinde. Bakın neleri ortaya koyuyor köşesinden: Kara Ses.. Kamuoyumuzda 'Kara Ses' diye bilinen Cemaleddin Kaplan kim? 1926 yılında Erzurum'un İspir ilçesinde doğmuş.İmamlığa başladığı zaman ilkokul mezunu bile değil.. Askerliğini yaptıktan sonra ilkokul, ortaokulu ve liseyi dışarıdan bitiriyor..1966 yılında An-kara'da İlahiyat Fakültesi'nden mezun olduktan sonra Diyanet İşleri Başkanlığı'na (D.İ.B.) müfettiş olarak atanıyor. Sonra D.İ.B.Özlük İşleri Müdürü sonra da D.İ.Başkan Yardımcısı. 1977 seçimlerinde MSP listesinden Erzurum milletvekili adayı. 1980 öncesinde de Adana Müftüsü. Müftülük yıllarında Adana "İslâm'a Hizmet Vakfı'nı kurup, dinsel yayınlar yapmış.
Kaplan,1981 yılında "re'sen emekli" oluyor. O zamanlar Erbakan, MSP yandaşı. Erbakan'ın isteği üzerine Almanya'ya gidip "Milli Görüşçüler" adlı grupla çalışmaya başlıyor.
C.Kaplan'ın Almanya'da oturma izni alması eski milletvekillerinden ve MHP'nin, hakkında soruşturma açılmayan tek yöneticisi işadami Murat Bayrak tarafından sağlanıyor. C.Kaplan'ın Almanya'daki ilk görevi ilginç: Avrupa Milli Görüş Teşkilatları İrşad ve Fetva Başkanı. Kaplan soyadını 'Hocaoğlu' olarak değiştiriyor.'Hicret Dergisi'nde yazılar yazan Kaplan ile 'Milli Görüşcüler'in yolları 1983 yılında ayrılıyor.(....) Kaplan ve arkadaşları,1985 yılında 'İslâmi Cemiyetler ve Cemaatler Birliği' adıyla bir örgüt kuruyorlar. Birliğin Kaplan dışındaki kurucuları: Ahmet Polat, Selahattin Yazıcı, Hasan Hayri Kılıç, Seyfettin Özkan, Süleyman Aslan. Mustafa Özçelik, İbrahim Kaba, Hilmi Elgünlü. O tarihten sonra Kaplan, çeşitli camilerde konuşmalar yaptı. Bu konuşmalar, videobantları ve kitaplarla Avrupa'nın birçok yerine olduğu gibi Türkiye'ye de gönderildi. (....)Türkiye'de İslâm devrimi için hazırlık yapılıyormuş, bir anda "50 bin camide 50 bin hoca ayağa kalkacak." Hoca bunu tasarlıyor ve planlıyor. (....)C. Kaplan ve arkadaşları,Türkiye Cumhuriyeti'ni devirmek için çalışmalar yapıyor,'federe devlet' kurduğunu da açıkça ilan ediyor.(...)
Cemaatin en önemli sloganlarından birisi;"İslâmi devlet kurulacak elbet!.."Böyle bağıran insanlar siyah cüppeli, yeşil şalvarlı, beyaz sarıklı ve sakallı insanlar. Altlarında en son mersedesler. Uğur Mumcu; Sarık ve Mersedes!..diyor. Aslında iş 3T'ye bağlanmış. Bu özdeş üçlü takke, takunya, tespihtir. Bu özetlediğimiz Türk insanının isteği nedir? sorusunu İslâm devleti ile yanıtlamak olasıdır.
Cemalettin Kaplan'ın elden ele dolaşan "Tebliği'nin El Kitabı"nda şunlar var:
Amaç: İslâm devleti. Egemenlik: Allah'a aittir. Yasa: Şeriattır. Kaynak: Yine Kur'an-ı Kerim'dir. Örnek ve önder: Hz. Muhammed. Metot: Tebliğ'dir. Konu: Hakkın egemenliği Tebliğ araçları: Meşru her vasıta. Tebliğ hükmü: Farzdır. Tebliğ'in üslubu: Açık, net ve kesin. Silah: İlim (ayet, hadis, akıl ve mantık). Siper ve kalkan: Sabır, tahammül ve müdafaa, silaha sarılma, kaba kuvvete başvurma. Günün Türkiye'si: Dünün Mekke'sidir.
Cemalettin Hoca'ya tutulan ceplerden milyonlarca mark akıtılıyor. Neden sorusunun yanıt: "Hoca, peygamberin temsilcisidir, peygamber de Allah'ın temsilsidir. Müslümanlar eğer ceplerinin ağızlarını doğrudan doğruya Cemalettin Kaplan'ın özel hesabına açarlarsa cennete gideceklerdir. Öyleyse pamuk eller cebe! " Bu Cemalettin Kaplan'ın düşman olduğu konular şöyle sıralanıyor: Komünizm- Kapitalizm- Siyonizm- Masonluk- Kilise ve yarı Müslümanlar. Hoca'nın şöyle bir savı da vardır: "İslâm dininin devleti de vardır, siyaseti de vardır. Ona ne zaman tesir eder, ne de mekân."
1981 yılında emekliye ayrılan hoca, kendi söylemine göre; 12 Eylül yöneticilerince kapatılan MSP'nin genel başkanı tarafından Federal Almanya'ya gönderilir. Genel Başkan Necmettin Erbakan'dır. Gönderilen ilginç görevi de belirtmiştik.
Almanya'da çalışmalara başlar.Ve.. 35 adet kitabi okuduktan sonra İslâm Anayasası'nı hazırlar. Bunun da İran Anayasası'ndan aldığı ortadadır. Her iki anayasayı inceleyen Kaplan'ın daha A.M.G.T.İrşat ve Fetva Başkanıyken gönlünü İran Devrimi'ne kaptırdığı gül gibi ortadadır.
C.Kaplan'a Almanya'da sığınma iznini alan kişiyi de belirtmiştik. Bu kişi eski CIA görevlisi ve silah tüccarı Frank Terpil'in silah sattığı ileri sürülen işadamıdır. Yineleyelim: 12 Eylül döneminde dava açılmayan tek M.H.P.'li yönetici kişi!
Yıl 1971.Av. Kadir Mısıroğlu, İstanbul' da Milli Türk Talebe Birliği konferans salonunda Atatürk'e karşı yaptığı konuşma nedeniyle kovuşturulur. İstanbul Sıkıyönetim Komutanı Faik Türün'dür. Türün'ün emrindeki savcılık konuşmasında suç bulamaz, kovuşturmaya gerek olmadığı kararını alır. Konuşma kayıtları bir şekil de Eskişehir Sıkıyönetim Komutanlığı'nın eline geçer. Komutan Orgeneral İrfan Özaydınlı'dır. Soruşturma emri verir. Bantları çoğaltanlar ve dinletenler; Mısırlıoğlu mahkûm olurlar. Mısırlıoğlu'nun avukatı ise İsmail Müftüoğlu, sonraları Adalet Bakanlığı yapar. Bu önemli bir olgu ve gelişmedir bu bağlamda.
24.7.1979 - 25.8.1979 tarihleri arasında Diyanet İşleri Başkanlığı 26 din adamını Avrupa'ya göndermiştir. Aynı dönemde Süleymancılar 150, Türkeş'in MHP'li yandaşları 100 ve Erbakan'ın MSP yandaşları 150 vaizi Avrupa'ya göndermiştir. Devlet ile siyasal partiler arasındaki bu uçurum gerçekten çok üzücüdür ve düşündürücüdür.
Atatürk'ten en çok söz edilen dönem olan 12 Eylül'de imam aylıkları Rabıta'ya yani bir şeriat örgütüne ödetilmiştir. Ödenen aylık 1100 dolar .(Yıl 2007 bir inşaat mühendisinin ücreti 800 milyon Tl. Bir dolar yaklaşık 1.500.00.-TL.x1.100=1.650.000.000.-TL/imam.) Ne yazık ki T.Cumhuriyeti, yurt dışında görevlendirdiği imamlara verecek para bulamamış, bu parayı bir şeriat örgütüne,"Rabıtat-al-Alâm al-İslamiye"ye ödetmiştir. Bu örgüt Atatürk hakkında hakaret dolusu "Sanem Adam- Put Adam" kitabını basan ve dağıtandır.
Rabıta'nın 41 kişilik kurucu meclisi var. Örgütün kuruluşunda Türkiye'yi Hilâl Dergisi sahibi Salih Özcan temsil etmiştir. Bu kişi daha sonra MSP Şanlıurfa milletvekili olarak Atatürk'ün T.B.M.M.'ne girmiştir. Daha sonra da Faysal Finans'ın içyapısında izleyeceğiz. Bu örgütün 2.Türk kimliği ise Ahmet Gürkan'dır. Bu kişi de ayağını T.B.M.M.'den eksik etmemiştir.950- 957 arası DP, 1961-1965 arası AP Konya milletvekilidir. A.Gürkan'ın yaptığı en önemli iş ezanın Türkçe okunması yasasını kaldırmaktır. .Dilini ve yurdunu yadsıyan bir insan."Rabıta Örgütü" 1976'da Devlet Bakanı Hasan Aksay'ın Pakistan'da Şeriat Kongresi'ne katılmasıyla Türkiye'de tartışıldı.
Din ve inanç özgürlüğünün en sağlam güvencesi laikliktir. Bu ilke neden hep ön plandadır? Siyasal amaçlı dinsel akımların devlet erkine egemen olmasını anlamak için getirilmiştir. Laikliğin ne denli önemli ve olmazsa olmazı olduğunun farkına varıyor muyuz acaba?
Cumhuriyet, kuruluş amacına yabancı bir siyasal yörüngeye oturtulmak istenmektedir. Adalet
ve Kalkınma Partisi; 41 milyonunun 9.1 milyonu oy kullanmamıştır, arta kalan oyun; %35 ile çoğunluğu elde ederek iktidarı ele geçirmesi bunun kanıtıdır 2000'li yıllarda.
Laik nitelikli Türkiye Cumhuriyeti, İslâmcı Suudi Arabistan Kralı Faysal'ın önderlik ettiği 'İslâm Konferansı'na katılıyor. A.B.D.ile tam bir dayanışma örneğini veren krallık, İslâmcı ülküsünü, laik Türkiye Cumhuriyeti'ne de benimsetiyor. Hem de bu ülkenin eğitimini almış, karnina bu ülkenin ekmeği girmiş kişilerce...Konferansa katılan ise 12 Eylül'ün Başbakanı Oramiral Bülend Ulusu'dur.!984 yılında da Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı orgeneral Kenan Evren temsil etmiştir.Arkası geliyor..Başbakan Turgut Özal ve Milli Eğitim Bakanı Vehbi Dinçerler..
O dönemlerde Rabıta'dan ödenen ücretler konusunda Evren:
O dönemde böyle bir bilgi bize gelmedi... Ulusu:
Bu konu ile ilgili hiçbir bilgim yok... Özgüneş: (Devlet Bakanı)
Bu iş tamamen Tayyar Altıkulaç'ın işidir.. Altukulaç:(D.İşleri Başkanı)
Bu konuda Bakanlar Kurulu kararı var... Hasan Celal Güzel:(Bakan)
Rabıta'nın maaş ödeme konusu incelemede...
Bakanlar Kurulu kararı olduğunu anımsatan Diyanet İşleri Başkanı'na 12 Eylül Devlet Başkanı'nın yanıtı şöyle olmuştur: PALAVRA!
Bir gazeteci dost şöyle diyor Altıkulaç'a:
-Hepsi konuştular.."Yok öyle bir şey" diyorlar.Evren basın sözcüsü aracılığıyla açıklama yaptı."Bizim Konsey olarak bir bilgimiz yok."diyor..Ulusu, Özgüneş açıklama yaptılar.
Özgüneş, "Bu Diyanet'in işidir." diyor.
Demokratik Sol Partisi Konya milletvekili Sabri Irmak ve arkadaşları T.B.M.M.
Başkanlığı'na araştırma önergesi verirler:
"Müslüman ülkelerde şeriat düzeni kurulmasını amaçlayan Rabıta Örgütü'nün yurt dışındaki Türk imamlara aylık verilip verilmediğinin ortaya çıkarılmasını" istedi.
Sonunda kararnamenin varlığı Başbakan Oramiral Bulend Ulusu tarafından açıklandı. Bakanlar Kurulu'nun Rabıta'nın Türk imamlara ücret ödemesi konusunda 28.4.1981 tarihinde çıkarıldı. Bu ret edilen kararnamede Devlet Başkanı Kenan Evren ve Başbakan Bülend Ulusu'nun imzaları bulunuyor..Utanç verici ilginç kararnameyi öneren; Diyanet İşleri Başkanı Tayyar Altıkulaç, Devlet Bakanı Özgüneş'e, imamlara Rabıta'nın ücret ödemesine ilişkin öneriyi iletti.
Özü şöyle devam ediyor:
Milli Güvenlik Onayı: Altıkulaç konuyu M.G.K.Genel Sekreteri Saltık'a açtı. Saltık önce "Olur mu?"dedi, sonra onayı belirtti.
Başbakan'a yazı; Özgüneş. Başbakan Ulusu'ya kararname çıkarılması için yazdı. Yazıda izinli imamların Rabıta'dan ücret alacakları belirtiliyordu.
Ve kararname: Özgüneş'in yazısına atıfta bulunan kararname, Devlet Başkanı Evren ve dönemin Bakanlar Kurulu üyelerinin imzalarıyla çıktı,.ancak Resmi Gazete'de yayınlanmadı.İşin bu yönü de gizemli, ürkütücü ve düşündürücü..Neden yayınlanmadı?
"Rabıta'dan Türk imamlara maaş ödenmesi konusunun Tayyar Altıkuluç tarafından önce Devlet Bakanı Mehmet Özgüneş'e sonra 12 Eylül Milli Güvenlik Konseyi Genel Sekreteri Haydar Saltık'ın onayının alınması üzerine Özgüneş'in Başbakan Bülend Ulusu'ya bir yazı yazdığı ve Bakanlar Kurulu'nun da Özgüneş'in yazısına atıf yapılan bir kararnameyi kabul ettiği açıklığa kavuştu."
Resmi Gazete'de yayınlanmamasının nedeni belirsizken; kararnamenin İngilizce çevirisin-de Rabıta, Dünya İslâm Birliği olarak nitelendiriliyor. İlginçtir ki; herkes yadsıyor, ama
kararnamenin altında yalanlayanların tümünün imzası var!.. Bu imam ödemelerinin yanı sıra bir başka üzücü ödeme; T.B.M.M.'de yapılan mescide 20 milyon lira para yardımı yaptığı da belirlendi. Yıl:1987. Yine bu yıllarda O.D.T.Ü.camisine 210 milyon lira bağışlandı. O.D.T.Ü.'de Arapça ders veren 3 kişinin ücretini de Suudi Arabistan ödüyor Aylıklarının postayla doğrudan öğretim elemanlarına geliyormuş. Bu da yetkili bir prof.'un açıklaması.
"Rabıta'ını Türkiye'de işbirliği içinde bulunduğu kuruluşlardan İstanbul Üniversitesi İslâm Araştırma Enstitüsü'nün de 'hamiler listesinde' yer aldığı bir kitapta >>Mustafa Kemal Paşa'nın İslâm'a yönelik en erken ve en zarar verici saldırıların öncüsü olduğu<< ileri sürüldü. Türk İslâm çevrelerinde yayınlarıyla tanınan Hamid Algar'ın söz konusu kitaptaki yerinde Mustafa Kemal Atatürk'ün reformları son derece ağır bir dille eleştirildi."Bu eleştiriye çok benzer bir durum da, Gazi Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Atila Yayla tarafından da yapılmıştır 2006 yılları sonunda.
Bülent Ecevit'te Rabıta'nın ödemeleri karşısında bir açıklama yapma gereksinimi duymuştur:"1979'da yapılan bu işlemde Türk hükümetinin muhatabının doğrudan doğruya Belçika hükümeti olduğunu işaret ederek, din görevlilerinin ücretlerinin Belçika hükümeti tarafından ödendiğini ifade etti."
Rabıta gün yüzüne çıkınca, herkes özeleştiri yapmaya, savunmaya geçmeğe başladı. Evren: "Gene imzalarım." dedi..Ve devam etti;"Bunu arkasında ne yatıyor? 12 Eylül'ü yapanları kötülemek. İkinci sebeb, irtica diye yüklenelim de ilişkilere darbe vuralım. Ben hatamı kabul ederim, eğer burada bir hata yapmış olsaydım söylerdim. Her hükümet ehven-i şer olan bu yolu seçmiş. Zaman zaman sanki benim de düşündüğüm olmuyor mu, çekip gideyim diye. Ama birisi istedi diye ben istifa etmem. Ben şeriatçıların üzerine, üzerine gittim ve her türlü tehlikeyi göze alarak gidiyorum. Korkak olsaydım, neme lazım derdim, yapmadım. Bir gazeteci arkadaşımız araştırma yapmıştır, zor bir iştir, takdirle karşılarım, ama yorumlara iştirak edemem. "Kendi döneminde, kendi soyadını; Evren'i Kâinat'a dönüştürüp, yasaklayan bir düşüncenin ürünü olan bu paşanın söylemleri bunlar.
Yıl 1982..
12 Eylül dönemi... Milli Güvenlik Konseyi Yönetimde... Ulusu Hükümeti iş başında...
1100 Amerikan doları maaş...(1100 x 1.500.000 = 1.650.000.000.TL./maaş)
1984'e dek süren bir süreç... Bu konu ile yakından ve kıyısından ilgisi olanlar bireysel çıkar sağlamışlar.bugün kimi kilometre taşlarında ya da kilit noktalarda yer tutmuşlardır Türkiye Cumhuriyeti'nin yönetiminde..Cumhurbaşkanlığı'ndan Başbakanlığa ve bakanlara, müsteşarlara, siyasi parti genel başkanlarına değin. Bunlar yetmiyormuş gibi bu ülkede irtica var mı?.. Sorusunun tartışılarak yanıtı aranıyor.
Daha neler ve kimler var Rabıta'nın dışında...Yimpaş..Kombassan ve diğerleri...

Ş e r i a t ı n K i l o m e t r e T aş l a r ı
(Kaynak: Halil Nebiler)

29 Mayıs 1977;İstanbul'un fethinin yıl dönümü. Bu nedenle Ayasofya önünde biriken kala-balık;"İslâm'ın uğrunda kan akıtılacak günlerin yakın olduğunu" ve bu amaçla ölenlerin şehit sayılacağını konuşmalarda apaçık söylüyorlardı. Taşınan pankartlarda ve atılan sloganlarda
"Devrim yok, diriliş var","Okullarda Arapça okutulsun", "Kurtuluş ancak şeriat düzeniyle mümkündür" tümceleri yer alıyordu.
23-25 Aralık 1978,Kahramanmaraş katliamı yapıldı.23 Aralık Cumartesi günü başlayan kaynaşma sabah erken saatlerde kent içinde gruplar oluştu.. Gerici halk "Müslüman Türkiye",
"Ordu millet el ele" söylemleriyle eylemi başlattılar.Av tüfeği satan dükkanların kapıları kırılarak silahlandılar.İki günün sonucunda;105 ölü,176 yaralı vardı..210 ev ve 70 işyeri yakılıp
yıkıldı.>Hamile kadınlar ellerinden ve ayaklarından bağlanarak aksi yönde,taşıtlarla çekilerek parçalandı.Ortalık kan gölüne çevrildi.Kimin için?..<
21 Mayıs 1979'da bir federasyonun İstanbul'da yapılan genel kurulunda Süleymancıların lideri Kemal Kaçar şu konuşmayı yaptı:"Bu salonda, Türkiye'de çeşitli kent ve kasabalarda birinin üstünde özel binada kurs gören en az yüz bin genci, yurtdışında da tüm Avrupa'yı ağ gibi saran 215 İslâm kültür merkezini sinesinde barındıran bir örgütün genel kurulu yapmak-ta."İşte 1979 yılı Mayıs ayında Süleymancıların gücü!..
4 Temmuz 1980;Çorum'da namaz kılan bir grup,"Komünistler camiler yakıp yıkıyor", "camilere bomba atıyorlar" kışkırtmalarıyla sokaklara düştüler. Gericiler ev ve işyerlerine saldırdılar.Ölü sayısı 10 Temmuz'da 26'yı buldu.Yüzlerce yaralı vardı.Mecitözü ve Alaca'da yaşayan 600 aile başka yerleşkelere göçmek zorunda kaldı.6 Eylül 1980,MSP'nin 12 Eylül darbecilerinin dillerine doladıkları son siyasal eylemi,Konya Mitingi -açık hava toplantısı-yapıldı.
Mitingde 1 milyar 200 milyon kişilik bir ordu olduğu öne sürüldü...
12 Eylül 1980,Orgeneral Kenan Evren darbe yaptı."Cumhuriyeti koruma ve kollama" adına yapılan harekatın,zaman geçtikçe ne denli Cumhuriyeti,ne denli şeriatçıları kolladığı konusunda kuşkular kanıta dönüştü..Bu yinelemelerin yapılması,konunun bu eylemden itibarenbaşladığını vurgulamak açısından çok önemli bir başlangıçtır.
(.....)
Aramco'nun Körfez ülkeleri ve Suudi Finans Grubu içinde yer alan İslâm Kalkınma Bankası, Dubai İslâm Bankası,Katar İslâm Bankası,Bahreyn İslâm Bankası ve Ürdün İslâm Bankası'yla anılan İslâm Kalkınma Bankası'nın danışmanlığını da yapanlar; K.Özal, Eymen Topbaş ve Talat İçöz'dü!
8 Eylül 1984;Turgut Bet T.C.Başbakanı olarak Almanya'da yaptığı gezide, bayram namazını İslâm kültür merkezilerinin denetimindeki Hamburg'daki Ulu Camii'nde kıldı. Özal cumhuriyet tarihinin en çok hacca ve umreye giden başbakanı olarak tarihe geçti. Öldüğünde, şeriatçılar tekbir sesleriyle askeri bandoyu susturmaya çalışıp "Müslüman Özal!"diye bağırırken, Özal'ın bu özelliğinden yola çıkıyordu.
30 Eylül 1984'de;İstanbul'da 3.İslâm Tıp Konferansı toplandı. Konferansı, Başbakan Turgut Özal tarafından besmele ile açıldı.
25 Kasım 1984;eski Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Adana Müftüsü Cemalettin Kaplan kendini "Genel Emir",Ahmet Polat ve Selahattin Yazıcı'yı Emir yardımcısı yaparak İslâm Cemiyet ve Cemaatleri Birliği Almanya'da resmen kurdu.Cumhurbaşkanı Orgeneral Kenan Evren ve arkadaşlarının gözleri içine baka baka..
9 Temmuz 1984;Milli Eğitim Gençlik ve Spor Bakanlığı, İslâm Mecmuasını lise ve dengi okul öğrencilerine, eğitim ve öğretim açısından önerdi.Bu dergi,Nakşibendi tarikatlarının en büyük kolu İskenderpaşa Dergahı tarafından yayımlanıyordu.
28 Kasım 1985; Ankara / Keçiören Belediyesi genel tuvaletlerin kapısına astığı 'talimname'de, tuvaletlere girerken ve çıkarken okunacak duaları ve dini kurallara göre uyulması gereken diğer kurallar belirtiliyordu.
8 Ocak 1987;Erzurum Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi Doç.Dr. Hüseyin Varol, İhsan Doğramacı'yı türban yasağı nedeniyle eleştirdi. "Doğramacı kafirdir,adamın esas dini nedir bilinmiyor" tümceleriyle ağır bir biçimde yerdi!..
16 Ocak 1987;Cuma namazından çıkan 4 bin kişilik bir grup Eminönü'nden Cağaloğlu'ndaki vilayete dek yürüdü. Yine;"Müslüman Türkiye" ağızlardaydı.
17 Ocak 1987:İslâmcı Kurtuluş Örgütü, Ankara Beşevler'deki bir parfümeri mağazasına saldırdı. Mağaza molotof kokteyli atanlar, olay yerine "bacılarımız örtünmeyecekse, metresleriniz de süslenmeyecek" yazılı bir pankart bıraktılar.
9 Temmuz 1987;Muzır Müzikhol adlı oyunu sahnaye koyan Ferhan Şensoy'un tiyatrosu kundaklandı. Oyun boyunca tehdit edildi.
10 Kasım 1987;R.P.Genel Başkanı Erbakan Atatürk'ün ölüm yıldönümünde Gaziantep'te "İktidara gelmemiz halinde başörtüsünü milli kıyafet yapacağız. Her ilçeye bir imam-hatip okulu açacağız. Kur'an kurslarının sayısını artıracağız. Lise ve dengi okullarda din derslerinin yanı sıra tefsir ve hadis derslerini de okutarak manevi kalkınmayı sağlayacağız."
13 Kasım 1988;İzmir'deki Ocak gazetesi sahibi Acar Tuncer, 2000'e Doğru dergisine yaptığı açıklamada, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Burhan Özfatura'nın Işıkçı Tarikatından olduğunu ve makam arabasıyla Balçova'daki Erzurumlu Sabahattin Hoca'yı ziyarete gittiğini açıkladı.
26 Şubat 1989;yayıncı İsmail Nacar,Hürriyet gazetesi yazarı Emin Çölaşan'la yaptığı pazar sohbetinde T.Özal ve E.Topbaş'ın Nakşibendi tarikatıtla ilişkilerini açıkladı. Nacar; "Özallar Nakşibendi şeyhi M.Zaid Mekmet Kotku'nun müritleridir. Anap İstanbul İl Başkanı Eymen Topbaş Nakşibendi şeyhidir."dedi.
Mart 1989;Hint asıllı İngiliz yazar Salman Rüştü hakkında Humeyni'nin çıkardığı ölüm fetvasına özenen C.Kaplan,ŞERİAT ve KADIN kitabının yazarı Prof.İlhan Arsel için ölüm fetvası verdi.
14 Mart 1989;Kocamustafapaşa Seyitömer Camii imamı Kazım Üstün, sabah ezanını okuduktan sonra pusuya düşürülüp öldürüldü. Laik vaazlarından vazgeçmesi için uyarılar yapılıyordu.
4 Haziran 1989;İran İslâm Cumhuriyeti kurucusu Ayetullah Humeyni öldü. İslâm rejimin ihracı için 80-92 yılları arasında 14 milyar dolar harcadı. Türkiye'de bayraklar yarıya indirildi.
31 Ocak 1990; Atatürkçülüğün ödün vermez kimliği Prof. Muammer Aksoy, Ankara'da Bahçelievler'deki evinin önünde, susturuculu bir silah ile katledildi. Cinayeti İslâm Hareketi Örgütü ve İslâm İntikam Örgütü ayrı ayrı üstlendi.
1 Şubat 1990;İstanbul polisinin yaptığı bir operasyonda, merkezi Almanya Köln'de bulunan İ.C.ve C.B.tarafından bastırılan ve ülkeye gönderilen 3 bin 12 adet "Mustafa Kemal'in babası kim? Adlı kitapçık ele geçirildi. Yine aynı kitapçıkta Zübeyde Anne'ye ağır hakaretler yapılıyor ve genelevde çalıştığı öne sürülüyordu.
27 Şubat 1990'da Fikri Sağlar'ın bir yazılı sorusuna şöyle yanıt veriliyordu; kanıt ise MİT: (....) Gayesi, merkezi otoriteye baplı İslâmi esaslardan güç alan devlet nizamını kurmaktır.
Anti-komünist olmak, anti-sosyalist olmak, anti-kapitalist olmak, milli değerlere saygılı olmak, İslâm'a tam bağımlı olmak ve İslâmi esaslara göre yaşamak bu kuruluşun ana hedefidir."Milli Mücedele Birliği'nin ana ilkeleriydi bunlarKurucuları Melih Gökçek, Necmettin Erişen, Aykut Edibali, Mevlüt Baltacı ve Yılmaz Karaoğlu. Kuruluş tarihi:18 Kasım1967/Konya..
7 Mart 1990;Çetin Emeç ve şöförü Aydın Sinan Ercan öldürüldü. Üstlenen ise şeriatçı bir örgüt. İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu..Ellerinde çok önemli ipuçları var dedi ama;İslâmi Ha-reket adlı bir örgüt mensubu 23 Ocak'ta tesadüfen yakalandı.Yıl 2007...İçişleri Bakanı yine Aksu ama,birtakım şeyleri unutmak işine geliyor,anımsamak istemiyor.
4 Eylül 1990;gazeteci ve din araştırmacısı Turan Dursun öldürüldü!
28 Ekim 1990;1960'ların irtica simgesi, Cumhuriyet ve Atatürk düşmanı Said-i Nursi için Nurcuların gazetesi Yeni Asya, Ankara Kocatepe camisinde mevlut okutuldu. Geceye DYP Genel Başkanı Süleyman Demirel bir telgraf gönderdi:"Büyük âlim ve büyük müfessir Bedi-üzzaman Sad-i Nursi için okunacak mevlidi Allah kabul etsin. Hakkın savunucusu ve iyiliğin yol göstericisi olan Bediüzzaman Sad-i Nursi'ye Allah rahmet eylesin saygılar."
20 Kasım 1990;Yıldız Üniversitesi'nde Müslüman Gençlik, yemekhanedeki özdeyişi "Hâkimiyet Kayıtsız Şartsız Allah'ındır" olarak değiştiriliyordu.
1 Mart 1992;Cizreli şeyh Zeki Atak'ın Hizbullah müritleri, Galata'daki Neve Şalom Sinagogu'nu bombaladılar.
24 Ocak 1993;Uğur Mumcu feci şekilde bombalanarak öldürüldü.
2 Temmuz 1993;Sivas Olayları yaşandı.37 aydın,şeriatçılar tarafından tekbir sesleriyle ya-kılarak öldürüldü..

R e f a h P a r t i s i N e r e d e n N e r e y e ?..
(Kaynak: Oral Çalışlar)
Çok farklı kaynaklardan edindiğimiz bilgi ve belgeleri aktarırken, bazı konuları, kişileri ve olayları zaman zaman yineliyoruz.. Bu yinelemek kaçınılmaz oluyor. Fakat yinelenmesi farklı bir biçimde ve özde yansıtmaya da özen gösteriyoruz..
Milli Nizam Partisi'nin serüveni Süleyman Arif Emre'yle başlamıştı 1966 yılında. Arif Emre o dönem Yeni Türkiye Partisi Adıyaman milletvekiliydi.Hasan Aksay Adalet Partisi Adana milletvekili.. Bir de Fehmi Cumalıoğlu vardı..
Necmettin Erbakan sonradan katıldı, hazır siyasete. Erbakan müritti ve Osmanlıcıydı, Abdülhamitçiydi ve 960'larda hızla değişen Türkiye'nin değişmesinden geleneksel yapıları nedeniyle çöküntüye uğrayan ve bunalıma düşen taşra esnafının düşüncelerini dile getiriyordu.30 yıl içinde Erbakan'ın dayandığı ana temel hiç değişmedi. O hep büyük şehirlerin, büyük sermaye çevrelerinin hegemonyası altındaki esnafa dayandı..Yani paranın yanında yer aldı hep.Onların tutucu ülküsüyle paralellik gösterdi. Hızlı şehirleşmenin sonucunda, büyük şehirlerin taşralıları da Erbakan'ın doğal desteği haline geldi.
MNP oluşturulduğunda pek önemsenmemişti. O yıllarda solun önemli bir etkisi vardı. Sağda ise militarizmci MHP vardı. MNP ise tarikatçı görünümündeydi. Kemalist devrimin etkisiyle önemli bir darbe yemişti İslâm'ın siyasal akım kesimi. Bunlar varlıklarını 1950 sonrası kurulan partiler içinde sürdürmeye çalışmışlardı.
27 Mayıs 1960'ın başlarında tarikatlara yönelik bazı önlemler alındı. Ama bu çok uzun sürmedi. Demokrat Parti'nin devamı olarak kurulan AP, YTP ve daha sonra Demokratik Parti, İslâmcı akımların önünün açılmasında büyük katkılar yapıldı..Bunu hiç unutmayacağız.
1968'lerde üniversitelerde gençlik hareketleri başladı ve gelişti. İlk başta sağcı gençlerin de içinde yer aldığı bu gösteriler, bir süre sonra sağ-sol çatışmasına dönüştü. Sağcı gençler Amerikan aleyhtarı göstericilere saldırdılar. İslâmcı gençler önce AP'li gençlerle ittifak halinde iken daha sonra yavaş yavaş bağımsızlaşmaya başladılar. Bunlar Komünizmimle Mücadele Dernekleri'nde birleştiler.
16 Şubat 1969'da sosyalist gençler Amerikan 6. Filo'nun Türkiye'ye gelişi Taksim Meydanında tepkiyle karşıladı. Bu anti-emperyalist gösteri İslâmcılar tarafından "Yaşasın İslâm, Allahuekber" nidalarıyla bir dinci grubun saldırısına uğradı... İslâmcılar kimden yanaydılar?..
Bir yanda 6.Filo diğer yanda Türk gençliği. Tarihimize <Kanlı Pazar> olarak geçen bu eylemde iki solcu genç öldürüldü.
12 Mart 1971!Askeri eylem sonucu Milli Nizam Partisi kapatıldı. Parti "laikliğe ve Atatürk devrimlerine aykırı hareket ettiği" gerekçesiyle mühürlendi. Erbakan Konya milletvekiliydi. Ve yurt dışına kaçtığını söylemiştik. S.Arif Emre arkadaşlık etti. Hoca 110 kilodan 80 kiloya düştü. O günden sonra hiç hastalığı kalmadı.
Atatürkçü 12 Martçıların sorunu MNP değildi. Onların derdi Yaşar Kemal, İlhan Selçuk, Bedri Rahmi Eyüboğlu ve onun gibi düşünen ve davrananlardı. Yüzlerce aydın tutuklanıp, TÖS kapatıldı. TİP'in yöneticileri mahkûm edildi. TİP yöneticisiz kaldı. TİP bir dengeletici unsur olarak görüldü MNP yanında. MNP kapatıldı ama yöneticileri beyler gibi dışarıda yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Ne olmuştu, neler gelişmişti ki;12 Mart ordusunun hedeflerinden olan MNP, kısa bir süre sonra yeniden örgütlenme yürekliliğini gösterebilmişti?
12 Mart subaylarının arasında, dini, komünizme ve sola karşı; sosyal demokratlar da dâhil; bir bent olarak görme düşüncesi hızla kabul gördü. Bu düşüncelerin gelişmesinde ABD'nin ünlü <Yeşil Kuşak> projesinin de önemli bir etkisi olduğu da bir gerçektir.12 Mart'ın ünlü MNP'li Hasan Aksay'ı bir seçim sohbetinde 12 Mart'ı şöyle değerlendirdi:
"12 Mart'a ordumuz yetişip durdurmasıydı, mevcut siyasilerin elinde millet ve memleketimiz karanlık bir uçuruma yuvarlanırdı." MSP'nin açılması ve örgütlenmesinde 12 Martçı generallerin desteğiyle cesaretlendirilmiştir. Bu örgütlenmede Nakşibendî-Nurcu birlikteliği yinelenmiştir.
Özetle 12 Eylül'de 12 Mart gibiydi. Sol kesime ve demokratik kitle örgütlerini hedef aldı. 12 Eylül'ün darbeci generallerinin temel hareket noktası "komünizme ve Kürt ayrımcılığına" karşı bir savaştı. Ana hedef MSP'nin Konya mitingiydi. Bu açık hava toplantısıyla ilgili görüntüler yurda yayılınca, askerin "şeriatçılık" tehlikesine karşı eyleme geçtiği izlenimi veriyordu.
Erbakan ve arkadaşlarının en önemli kazanımları, dinci-şeriatçı ideolojisinin 12 Eylül döneminde gelişmesi ve elverişli düzenlemelerin yapılmasıydı. Cuntanın orgeneral öncüsü Kenan Evren, bir elinde Kur-an bir elinde sopa, solun üzerine yürüdü. Demokratik örgütlenmeyi de yasaklıyordu. Çıkardığı anayasayla da yasakları kalıcı yapıyordu.
Türkiye'de İslâmcıların grup yapısını Ali Bulaç şöyle sınıflandırıyor:
A-Sosyoloji de örgütlü din denilen cemaatler. Nurcular, Işıkçılar, Süleymançılar, örneği,
B-Politik İslâm: Bunun ülkemizdeki en güçlü temsilcisi Refah Parti'dir.
C-Bağımsız küçük dini gruplar.
1979 yılında Erbakan şu ilginç söylemi yapıyordu:"Demirel'i destekledik, çünkü henüz kadayıf pişmedi, biz bu arada kadayıfın altının kızarmasını bekleyeceğiz."
1983 yılında Kenan Paşa üç partiyi seçime sokuyordu:
1-Turgut Özal'ın Anavatan'ı
2-Necdet Calp'in Halkçı Partisi
3-Emekli Orgeneral Turgut Sunalp'in Milliyetçi Demokrat Partisi..
Erdal İnönü'nün SODEP'i ve DYP "veto" edilmişti Paşalar Konseyi'nce!
Necmettin Erbakan'ın siyaset yasağı diğer politikacılar gibi 1987 yılına dek sürdü. Bir halk oylamasıyla yasak kaldırıldı. Erbakan doğal koltuğuna oturdu. S. Demirel'de Cumhurbaşkanlığına kadar yürüdü.
Erbakan'ın düzenini küçük bir notla anlatmak olası:
"Mirastan evlenmeye ve ibadete dek her alanda cemaatler, kendi anlayışlarına uygun bir hukuk içinde yaşayacaklardı"
Bu bir siyasal görüşün toplumsal yanıydı. Çok hukuklu bir toplum projesi öngörülüyordu. Yıl 1993!..
Siyasal süreçte 1994'te İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı;bu çevrelerde "darbeci" olarak tanımlanan Recep Tayyip Erdoğan oldu.. Ve başkan seçildi. Yeni kimliği; İstanbul Anakent Belediye Başkanı R.T.Erdoğan!
Arka arkaya düzenlenen açık hava toplantıları gerilimi arttırıyordu. Toplum birtakım sorularının yanıtını ararken Erbakan bir toplantıda havayı iyice gerdi." Kanla Geliriz." açıklaması iyice kuşkuları arttırdı. Bunu Recep Tayyip Erdoğan'ın "fatihalı" açılış toplantıları izledi.
Şu gerçeği de göz ardı etmemek gerekiyor; dünden bugüne 'laiklikten oldukça rahatsız olan bir toplum var... Bu toplum gün geçtikçe MNP, MSP, RF, FP, SP ve AKP'nin yoğun çalışmaları ile bilimsel ve bilinçli olarak çemberini hem sosyal, hem ekonomik olarak genişletiyorlar. Bu gruplar T.C.K.163. maddesine göz dikmişler kaldırma çalışmalarını yoğunlaşırdılar. Bu madde dine dayalı siyasi örgütlenmeyi yasaklıyordu.
MNP'nin tarihsel sürecinin sonunda,2006 yılında iki parti olarak savaş veriyorlardı.. Adalet ve Kalkınma Partisi, diğer tarafta Saadet Partisi. Kirli ve İnancı sömüren bir savaş sürdürüyorlardı. İçlerinde trilyonları götüren Erbakan olmasına karşın.. Aldığını geri vermediği gibi, kamuoyu önüne çıkıp "ahkâm" bile kesiyordu, fırsatını buldukça.


28 28 Ş u b a t 1997 V a r d ı T a r i h i m i z d e:

28 Şubat 1997...Nisan 2007!Ulus olarak hâlâ 'Şubat Karaları'nı özümsemiş değiliz. Aradan tamı tamına 10 yıl gibi bir süreci geçirdik. O tarihin siyasileri bir başka partide ve biri de başka partide de örgütlü olarak canı-gönülden çaba gösteriyorlar şeriat düzenini kökleştirmek için.
Birisi erkin başında diğeri; Erbakan'ın artıkları kökten dinci olarak yine inananları kandırmaya devam ediyorlar.
Dr. Alev Coşkun şöyle dillendiriyor olanları: Gazete ya da TV'lerde birçok köşede, ikinci Cumhuriyetçiler, liboşlar, bölücüler, dönekler yine 28 Şubat'a çatacaklar kimi bu hareketi post-modern bir darbe,kimi de demokrasi karşıtı bir hareket olarak gösterecektir.Oysa 28 Şubat,demokrasi karşıtı değildir..Yıllarca dini politikaya alet ederek iktidara gelen,feodaliteye dayanarak siyasal güçlerini sürdüren,ancak kendilerini demokrasi yandaşı gibi gösteren,aslında demokrasiyle bağdaşmayan bir zihniyete karşı yapılmış harekettir.
Karşı devrim nedir?.. Karşı devrim çağdaşlığa, ilerlemeye, Atatürkçülüğe, Aydınlanma Devrimlerine karşı çıkan, uygarlığa giden yolu tıkayan 50 yıllık bir harekettir. Kimi zaman çok yükselmiş, kimi zaman gerilemiştir. Ne yazık ki, en güçlü dönemlerinden birisini 12 Eylül 1980 askeri harekâtıyla yaşamıştır. Bu nenenle kısaca değinmekte yarar var...
*12 Eylül'ün; soğuk savaşın ve ABD'nin yeşil kuşak kavramının bir ürünü olduğu asla unutulmamalıdır.
*12 Eylül Atatürkçü değildir. Onun Atatürkçülüğü içi boş sadece heykelleri dikmeye yönelik bir Atatürkçülüktür.
*12 Eylül'de imam-hatiplere, Kur'an kurslarına gösterilen hoşgörü, ortaöğretimde din derslerinin zorunlu hale getirilmesi, askeri hareketin başı Evren'in din eğitimi gören insanlardan terörist olmaz önyargısının sonucuydu.
*12 Eylül dönemin kurduğu Atatürk Yüksek Kurulu, Özal'ın da büyük desteğiyle, 20.Haziran 1986 günü Cumhurbaşkanı Kenan Evren'in başkanlığında toplanarak "Türk-İslâm sentezini temel alan bir kültürün bütün millete kabul ettirilmesine yönelik" bir raporu kabul etti.
*12 Eylül yönetimi,"Eğitim Birliği" ilkesini deldi ve 16.6.1983 tarihinde Milli Eğitim Temel Yasası'nda bir değişiklik yaparak imam-hatip liselerinden mezun olanların, üniversitelerin istediği fakültesine girmesi olanağı yarattı.
*Sonunda 1997 yılına dek gelindi.289 Şubat öncesi, Tansu Çiller ile Erbakan'ın kurdukları 'RefahYol' koalisyon hükümeti siyasal iktidardır. Başbakan Erbakan'dır.Erbakan her vesileyle, her hareketinde <din> motiflerini kullanıyordu.. Çiller,"Siyaset dinin emrindedir." diyecek kadar aklını yitirmiş, ihtirasının emrine girmişti (Prof.Dr.T.Çiller.).Başbakanlık konutunda Erbakan'ın tarikat şeyhlerine verdiği iftar yemeği bardağı taşıran son damla olmuştur.
Artık bıçak kemiğe dayanmıştı. Siyasal iktidarın Atatürk devrimlerini hiçe sayan tutumuna karşı sivil toplum örgütleri,"Sürekli aydınlık için bir dakika karanlık" eylemini başlattılar. Bu hareket çok büyük bir halk desteği toplamıştı.
28 Şubat 1997'de MGK.'nun toplantısında Cumhuriyet tarihi için çok önemli kararlar alındı. Altında asker-sivil bütün yetkililerin imzaları buluna karaların temel maddesi şöyle özetlenebilir: Temel eğitim 8 yıl olmalıdır. 'Eğitim, Öğretim Birliği Yasası'na uygun duruma getirilmelidir.
28 Şubat 1977 kararlarından sonra Refah Partisi hakkında Anayasa Mahkemesi'nde dava açıldı ve parti laiklik ilkelerine karşı davranışları nedeniyle 9 Ocak 1998'de kapatıldı. Bu partinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne açtığı dava da ret edildi.
Türkiye Cumhuriyeti,"çağdaşlaşma ve aydınlanma" yolunda sürdürmekte olduğu zorlu mücadelesinde,1996'da yine aynı tehditle karşılaştı. Siyasal iktidarı üstlenen 54.koalisyon hükümetinin dinci kanadı, Türkiye'de toplumu ve devleti din kurallarını göre şekillendirmeye kalktı. Hedef;"Atatürk ilke ve devrimlerini tümüyle yok etmek; laik cumhuriyeti yıkmak; yerine şeriat hukukuna dayalı bir İslâm cumhuriyeti kurmak" tı. Şeriat yanlıları devlet kadrolarına hızla örgütlenmeye başlamışlardı. Köktendinci örgütler yapılanma aşamasını tamamlamışlar, eylem aşamasına ulaşmışlardı.(...)Hükümetin dinci kanadı, Başbakanlığı ortağı olduğu siyasal partinin liderine devrederek doğan gerilimi azaltabileceğini düşünüyordu. İktidara ortak her iki partinin de dışında kalacağı yeni bir koalisyon hükümeti kuruldu.12 Temmuz 1997.
Toplumların temel özelliklerinden biri olan 'unutkanlık',bir gerçek ki Türk toplumunun da temel özelliği!.. Bu gerçek bizim toplumumuzda biraz daha belirgin durumda; biraz daha ön
plana çıkıyor!.. Türkiye'de bugün 'kanlı iktidar', 'hak nizamı' gibi söylemleri, 'Kudüs gecesi' ve 'türbana özgürlük' gibi eylemleri hatırlamanlar var!..Bir kısım yurttaşlar 28 Şubat öncesini, ancak sisli bir perdenin arkasında kalan belli-belirsiz sahneler gibi anımsıyor!..(D.Silâhçıoğlu)
Bazı kesimlerce <postmodern darbe> olarak nitelendirilen 28 Şubat sürecinin sıcak gelişimleri, kapatılan RP ile Prof Dr.(!)Tansu Çiller liderliğindeki DYP'nin RefahYol hükümetini kurması ile başladı.
Başbakan Prof. Dr. (!) Necmettin Erbakan tarikat ve cemaat önderlerine konutta iftar yemeği verdi.Bu yemeğe birçok tarikat şeyhi katıldı.. (Biz gerektiğinde Çankaya'ya da çıkmasını biliriz anlamına.) Örneğin; Fethullah Gülen ile Mahmut Esat Coşan bu yemeğe katılmamıştı. Erbakan'ın'uzun süreden beri' Gülen ile anlaşamadığı biliniyordu. Gülen'in bu yöndeki sözleri daha sonra basına yansımıştı. Coşan'ın katılmama nedeni ise iktidar savaşına bağlanıyordu. Savlara göre,"hiyerarşi bakımından Erbakan, Coşan'ı iftara çağıramazdı!".. Şeyh-mürit ilişkisi..
İftara katılanlar, sarıkları ve cüppeleriyle (takke-takunya-tespih-şalvar-sakal-mersedes) dikkat çektiler. Başbakanlık Konutu'na girişlerinde çekile fotoğraflar, kamuoyundaki hassasiyeti iyice yükseltti.
Bir başka dikkati çeken; Erbakan'ın Afrika gezisiydi. Gezi, Batı'yı tehdit eden Libya'dan başlıyor, Nijerya'da sona eriyordu. Erbakan ilk olarak Libya'da Muammer Kaddafi'yi çöl çadırında nezaket ve diplomatik kuralları hiçe sayan sözler dinledi. Daha önceleri, bu tür gelişmelerin yaşanma olasılığını anlatmaya çalışan Dışişleri Bakanlığı uyarılarını dikkate almayan başbakan ağır sözleri sineye çekti.
Bu dönemde Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel bu çerçevede hükümete toplam 64 mektup gönderdiğini söylüyordu, İçeriği şöyleydi mektupların:" Sıkıntıları ve kaygılarımı ikisine de anlattım. (İmam-hatip rekortmeninin bu söylemleri ne derece inandırıcı olur? Tartışma açılabilir.)Ciddi bir huzursuzluk vardı. Ama Erbakan'nın da Çiller'in de bu uyarıları anladığını sanmıyorum. Bunca olaya kayıtsız kalmalarını, düz mantıkla izah edemiyorum."
10 Kasım 1996 tarihinde Atatürk'ün ölüm yıldönümü anmaları Refah Partili kaynaklı bir krize neden oldu. Kayseri'nin RP'li Büyükşehir Belediye Başkanı Doç.Dr.(!) Şükrü Karatepe, Atatürk'ü anma toplantılarına katıldıktan sonra partisinin il divan kurulu toplantısında şöyle konuştu: "İnancımıza saygı duyulmadığı bir dönemde içim kan ağlayarak bugünkü törenlere katıldım."Şükrü Karatepe, bu sözleri; bugün Dışişleri Bakanı olan Abdullah Gül ile AKP'nin Grup Başkanvekili olan Salih Kapusuz'un da katıldığı toplantıda söylemişti. Gül o dönemde Devlet Bakanlığı ve RP Genel Başkan Yardımcılığı, Kapusuz ise RP'nin T.B.M.M.'deki Grup Başkanvekilliğini yürütüyordu. Bu söylem, toplum tarafından tepkiyle karşılandı. Karatepe'nin aynı süreçte dile getirdiği ve tepki toplayan diğer dillendirmesi de şuydu:"Bu düzen değişmeli.Müslümanlar içinizdeki hırsı, kini, nefreti eksik etmeyin."..diyordu Doç.Dr.!
Tarihsel süreç söyle yaşanıyordu:
7 Ocak 1997 yılında Cindoruk DYP'den ayrıldı ve D.T.P.'ni kurdu.11 Ocakta Başbakanlık Konutu'nda yemek gerçekleşti.2 Şubat 1997'de İran'ın Ankara Büyükelçisi ve Sincan Belediye Başkanı RP'li Bekir Yıldız'ın (Ünlü yazar Bekir Yıldız'la ad benzerliği vardır sadece.) da katıldığı Kudüs Gecesi'nde şeriat çağrısı yapıldı.5 Şubat'ta şeriat gösterilerine tanık olan Sincan'da ordu,20 tank ve 15 zırhlı araçla bir gösteri yaptı.. Anlayana!.. Ardından 11 Şubat 1997'de 'Şeriata Karşı Kadın Yürüyüşü' Ankara'da yapıldı.
28 Şubat 1997 Milli Güvenlik Kurulu laikliğin Türkiye'de demokrasi ve hukukun güvencesi olduğunu sert bir şekilde vurguladı.
4 Mart 1997 Erbakan,MGK karalarını yumuşatılmazsa (bir de şart koşmayı yok mu yani!) imzalamayacağını söyledi..Ve 7 Mart 1997'de Erbakan,MGK karalarını imzaladı..
21 Mart 1997 Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş R.P.'nin kapatılması için dava açtı. 7 Haziran 1997, Genelkurmay irtica çalışmalarını destekleyen firmalara ambargo koydu.
28 Şubat'ın önemli buluşlarından biriside Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Nuri Yılmaz'dı. Şu sözleriyle tehdidin ne derecede olduğunu vurguluyordu:"Hizbullah yedek anahtar yaptırarak camilerin kapılarını açıyordu. İsmini vermeyeceğim bazı cemaatçi milletvekilleri, camileri kontrol altında alan yasamıza itiraz etmişti. Çünkü cemaatlerin camilerine istedikleri kişileri getiremeyeceklerdi."
12 Eylül sonrası imam-hatip sayısındaki artış 28 Şubat 1997 döneminde aniden kesildi. Bu süreçte gerileyen imam-hatip konusu AKP döneminde (2002) tekrar patladı. Tarihsel süreci şöyle:
1979-1980:Dönemin başbakanı S.Demirel döneminde 36 imam-hatip okulu açıldı.12 Eylül eyleminin arkasından 35 tane daha yapıldı.
1982:Askeri yönetim, imam-hatip lisesini bitirenlerin üniversiteye girmek için seçenek hakkını verdi. Seçmeli din dersi zorunlu hale getirildi.
1984-1989:Turgut Özal döneminde 90,Mesut Yılmaz döneminde 23 adet imam-hatip lisesi açıldı ve eğitime katıldı.
1990:Başbakan Bülent Ecevit imam-hatip okullarının orta kısmının kapatılması kararını aldı. Fakat uygulayamadı.
1992-1994:DYP Genel Başkanı Başbakan Demirel 12 adet daha imam-hatip açarak rekor kırdı.
1996-1997:Bu dönemde 214 bin öğrenci imam-hatip de okuyordu.16 Ağustos'ta 8 yıllık kesintisiz eğitime ilişkin yasa çıkarıldı. Orta kısımlar kapatıldı. Beşinci sınıftan sonra bu liselere geçiş olanağı ortadan kalktı ve bu liselerin sayısı düşüşe geçti.
1998:Bu tarihten itibaren imam-hatibi bitirenlerin İlahiyat Fakülteleri'ne girmelerini kolaylaştırabilen düzenleme yapıldı.
2001;bu dönemde bu liselerin sayısı 600'dür.
2002-2003;2001'deki sayı 558'e düştü.2002-2003'te ise 536'ya geriledi. Öğrenci sayısı ise 64 bin 534'tü...

Y ı l 2004!
AKP'nin seçim öncesi "Katsayı uygulaması değişecek" söz vermesinin ardından, imam-hatip liselerinde okuyan toplam öğrenci sayısı %35 gibi bir artışla 97 bine ulaştı.Özetle,bir partinin arka bahçesinden çıkıp,bir başka siyasi partinin arka bahçesi oluverdi.28 Şubat'a gerileyen,AKP ile artışa geçti.Bunun analizini çok iyi irdelemek gerekiyor bilim adamlarınca.
Profesör Kemal Gürüz; o dönemde "Rektörleri türban karşısında selam durdurtacağım" diyen Necmettin Erbakan daha sonra üniversiteler karşısında selam durduğunu söyleyen Gürüz, "Bugün de büyük Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyet'ten farklı bir Türkiye ortaya çıkmıştır. Bunu kalıcı hale getirmek için uğraşanlar bugün siyaset sahnesindedirler. Şu anda Türkiye'de AKP karşısında aklını başına toplaması lazım!"
Arif Çavdar;"İbrahim Müteferrika, bugün bile, cahil tarikat şeyhlerini ulema diye niteleyen ve bunların önünde diz çöküp masal dinleyen ya da Afganistan'ın ünlü mollası K.Hikmetyar'ın dizi dibinde, anı fotoğrafı çektirmeyi şeref sayan yöneticilerin görüş ufuklarını fersah fersah aşabilecek düzeyde beyanlarda bulunmuş ve "Cahil kişilerin yönetimindeki İslâm ülkelerinin bir gün Avrupa devletlerinin egemenliğine girebileceğini" öngörmüştür.(...)
Nitekim günümüz köktendincileri, sınırsız petro-dolar desteği ile öğrenime açacakları özel okullarla, laik Cumhuriyet okullarını, İslâmi Vakıf ya da tarikatların etki altındaki medreselere dönüştürmek ve başladıkları "özel okul kampanyası" ile tüm ilköğretim ve ortaöğretim kurumlarını petro-dolar desteğiyle medreseleştirmeyi planlamaktır. Ancak, Afganistan'ın jeostratejik önemi nedeniyle, bu ülkedeki toplumların "ılımlı İslâm"a dönüştürülmesi yolunda ABD desteğiyle oluşturulan molla okullarında Vehhabi eğitimini başlatmışlarsa da arkasından bu taleplerin (Taliban'ın) New York'ta giriştikleri köktendinci terör çalışmaları karşısında, ABD yönetiminin, tüm dünya ülkelerini imdada çağırması ve daha sonraki Irak bozgunu, büyük dost ve müttefikimizin, emperyalist politikalarında sonun başlangıcını getirmiştir."


Tarikat Sermayesinin Basına Yansıması..

*Yimpaş hakkındaki raporun kapağı yedi aydır açılmadı.
SPK'nın, Yimpaş gibi kuruluşların yol açtığı mağduriyetleri önlemek amacıyla üç yıl önce hazırlayıp verdiği taslak dikkate alınmamıştı. Meclis araştırma Komisyonu'nun aynı konudaki raporun da yedi aydır beklediği belirtildi.(Milliyet Gazetesi)
*Uyar, Sermaye Piyasası Kurulu'na Meydan okudu.
Uyar, hakkındaki iddiaları dün Dedeman Otel'inde düzenlediği basın toplantısıyla yanıtladı. Şirketin 1982 yılında 7 arkadaş tarafından kurulduğunu anlatan Uyar,100 ortağı geçince başvuruları üzerine SPK tarafından kayda aldıklarını, Yimpaş'ın ortaklarından toplanan 600 milyon euro'ya karşılık aktif malvarlıklarının 1.2 milyar euro olduğunu öne sürdü.(Milliyet Gazetesi)>600.000.000.-x1.800.000.-TL=1.080.000.000.000.000.-TL/2007<
*Şüpheli Paraların Adresi:FAYSAL FİNANS..
(...)Şirket yöneticilerinin 1994'ten itibaren topladığı 60 milyon markı, Faysal Finans'ın bir
Alman bankasındaki hesaplarında topladığı, bu paraların saha sonra bir ABD bankasındaki hesaba (Fethullah Gülen'de bu arada yaşıyor, hem de uzunca bir süredir.)aktarıldığını belkirleyen uzmanlar, söz konusu şirketten Türkiye'deki Yimpaş A.Ş.'ye aktarılan paralar için sürekli Faysal Finans Kurumu'ndaki hesapların kullanıldığı saptandı.
*Fehmi Koru ortağımızdır.
*Yipaşçılar
Bir yanda Yimpaş soyguncuları... Almanya'da garibanları camide din, iman nutuklarıyla tavlamış yılların alın teriyle birikmiş milyarlarca euro'yu iç etmişler. Avrupa'da kırmızı bültenle aranırken, Türkiye'de bakanlarla aynı safta namaza duruyorlar. O bakanlar ki geçmişte Yimpaş'ın Avrupa'daki kimi mağazalarının açılışına katılmışlar. Halkı Yimpaş'a para yatırmaya özendirmişler.. Bir biçimde soyguna destek olmuşlar.. Onlar şimdi safları oynuyorlar...
Yimpaş Dursun'un Türkiye'de elini kolunu sallayarak dolaşmasını olağan göstermeye çalışıyorlar. Acaba bu siyasiler Yimpaş'a sadece AKP'ye seçim yardımı yaptığı için mi sempati besliyorlar. Yoksa kendileri de Yimpaş'a para yatırdı, aldıkları kâr paylarıyla beslendiler mi?
Evet,olayın bir ucunda Yimpaş soyguncuları ve savunucuları.. Olayın diğer ucunda Yimpaş mağdurları...(...)
Bakınız Halkın Yükselişi Partisi Başkanı Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk bu konuda ne diyor:
-O aldatıldığını söyleyen insanların hakikaten mağdur ve mazlum olanlarının oranı çok azdır... Sadece para alalım diye vermediler o paraları. Onlara dendi ki; "Biz, dinsiz Mustafa Kemal Devleti'nin işini bitireceğiz, onun için İslâmi manada yapılanıyoruz. Yeniden Türkiye'yi Müslümanlığa göre şekillendiriyoruz. Onun için bize destek verin. Hem dünyanızda daha çok para kazanın hem ahiretinizi garanti edin. Yani bugünün mağdurları oynayanların büyük kısmı bu kampanyaya bilerek katılmıştır./Y.N.Öztürk büyük bir olasılıkla bir tarikata mensuptur. Bir TV kanalının bire bir oturumunda bu tarikatın adını da açıklamıştı yanlış anımsamıyorsam./
(Melih Aşık-Milliyet Gazetesi)
*Yeşil Vurgun
2001'de geriye geldiklerinden bu yana Avrupa'daki yurttaşları uyardıklarını ve saadet zincirini koparttıklarını belirten Sermaye Piyasası Kurulu Başkanı Doğan Cansızlar, Yimpaş olayının 'nitelikli dolandırıcılık' olduğunu belirtti.
*Hukukçuları 'Uyarmış'
Uyar'dan Gözdağı
İsviçreli Prof. Fisher ve dört arkadaşına Yimpaş Holding Yön. Kurul Bşk. Dursun Uyar imzasıyla "ihtarname" başlığı altında hukukçulara ivedi olarak bu işten vazgeçmelerini istiyor.
(Cumhuriyet)
*Dursun Uyar'a Rüşvet Soruşturması.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, SPK üyelerine rüşvet vermek zorunda kaldıklarını iddia eden Yimpaş Yön. Krl. Bşk.Uyar hakkında soruşturma açtı.
*AKP'li Komisyon Başkanı Karapınar İslâmi Holdingleri Eleştirdi.
Karapınar,"Yimpaş ve benzeri holdingler 28 Şubat sürecinde dindar kesimde oluşan tepkiyi kullandı ve yalan söyleyerek para toplandı, ülkeye güveni bitirdiler" dedi.
*AKP'li Benli:"Tavsiye Ettim."
AKP Mersin milletvekili Saffet Benli, dini referanslarla para toplayarak binlerce kişinin Mağduriyetine yol açan Yimpaş gibi T.B.M.M. Araştırma Komisyonu Raporu'na giren Anadolu Plastik İnşaat, Turizm, İthalat, İhracat, Sanayi ve Ticaret A.Ş.'de denetim görevi üstlendiğini açıkladı. Benli, Milli Görüş Teşkilatı'nın hukuk danışmanlığını yapan eski Almanya Berlin, İslâm Konfederasyonu Genel Müdürü, Berlin İslâm Cemaati Başkanı Abdurrahim Vural'ın "cihat çağrısı yaparak para topladı" savları üzerine "cihat çağrısı yapmadım ama para vermeleri için tavsiyede bulundum "dedi.
*Emniyetten Yanıt:
Emniyet Genel Müdürlüğü sözcüsü İsmail Çalışkan, Yimpaş'la ilgili olarak başlatılan adli çalışmaların "örgütlü suç" kapsamında değerlendirildiğini ima etti. Mali bir konu olduğunu vurguladığı olayla ilgili olarak savcılığın inceleme başlattığını kaydeden Çalışkan, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün ,"Eğer bir kişi aranıyorsa, suç herkesin önündeyse suçlunun o zaman benim yanımda saf tutmasına müsaade edenler suçlu" sözünün hatırlatılması üzerine, "CMK'ya göre polis, savcının talimatı olmadan hiç kimseyi yakalayamaz "dedi.(Milliyet)
*AKP'li Arıkan:800 bin Mark Toplandı.
AKP Kahramanmaraş Milletvekili Fatih Arıkan'a,Yimpaş Holding A.Ş.Yön.Krl. adına para toplama yetkisi verildiği, SPK'nın bu yetki nedeniyle 2002'de suç duyurusunda bulunduğu ortaya çıktı. Soruları yanıtlayan Arıkan,"Bu, normalde mağaza yöneticilerine verilen yetkidir." dedi. Kahramanmaraş Yimpaş Mağazası'nda 1999-2001 arasında müdürlük yapan Arıkan, şöyle devam etti: "2 yıl içinde 700-800 bin mark toplandı.."(Milliyet)
Bir başka ilginç haberde;5.11.2006 tarihli Cumhuriyet Gazetesi'nden:
*Tansu Çiller Başbakanlığı dönemindeki >örtülü ödenek< skandalıyla Türkiye'nin bir dönemine damgasını vuran Selçuk Parsadan, ölümünden önce kendisiyle yapılan söyleşide, geçen günlerde jet-skili tatil fotoğraflarıyla gündeme gelen ve 'Cüppeli Hoca' bilinen Fatih Çarşamba semtinin İsmailağa Camii imamlarından Ahmet Mahmut Ünlü'yle birlikte "Cami yaptıracağız" diyerek halktan para topladıklarını anlattı.
Geçen 25 Temmuz'da yaşamını yitiren ünlü dolandırıcı Selçuk Parsa'dan yaptığı uzun söyleşi, yazar Oktay Güzeloğlu tarafından "Yüzyılın Dolandırıcısı Selçuk Parsadan" adıyla kitap haline getirildi. Kitapta "Cüppeli Ahmet Hoca'yla çalıştık. Ben 11 tane cami parası olarak 1 tane cami yaptırmama sevabını işleyen bir insanım" ifadesini kullanan Parsadan, yardımları akla gelebilecek tüm genel müdürlere telefon açarak "Ben Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyelerinden bilmem kim? Cami yaptırıyoruz" diye isteklerini anlatıyor.
Parsadan, para paylaşımı konusunda ise şu bilgileri veriyor:"Parayı topluyorum, %50'sini ben alıyordum. Hesapta %50 ama verir miyim onlara, %90'nı ben götürüyorum, %10 veriyordum." Dolandırıcıları bile kandırdığını söyleyen Parsadan, "...Bunların hangisi inanan insan ya? Herif nasıl toplarsa toplasın da, bizim de hesabımıza versin. Aksın bir yerden para, gelsin diyorlar."
Yine aynı gazeteden bir başka önemli haber başlığı:
*11 Eylül Saldırıları'yla ilgili soruşturmada Yimpaş'ın da araştırıldığı ortaya çıktı..Terör Şüphesi..Alman polisi 11 Eylül Saldırıları'yla ilgili soruşturmada para transferlerini inceleme
altına almış.. YİMPAŞ'ta Terör Şüphesi..
11 Eylül 2001'de New York'a yapılan terör saldırılarına ilişkin yürütülen soruşturmada Almanya'nın Yimpaş şirketi hakkında "terör saldırısında bağlantısı olduğu şüphesiyle" soruşturma yürütüldüğü ortaya çıktı... (...)
Yimpaş'ın alt şirketlerinden olan ve yöneticiliğini Almanya'nın tüm dünyada İnterpol kanalıyla aradığı Yimpaş Holding Yön. Krl. Başk. Dursun Uyar İle Hüseyin Ünal'ın yaptığı Yimpaş Proma Warenhandles Gmblt şirketinde kara para aklandığına dair yürütülen soruşturma, New York'a yapılan terör saldırısı ile bağlantısı bulunduğu şüphesiyle bu yönde derinleştirildi.
*Yargı sürecinde açılışta işiniz ne?
CHP milletvekili Tamaygil, Başbakan Erdoğan'a "Yimpaş'ın açılış törenine hükümetinizin üç bakanının katılması etik midir?" sorusunu yöneltti.
CHP Genel Sekreter Yardımcısı Bihlun Tamaygil, Adalet Bakanı Cemil Çiçek, Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun ile İçişleri Babanı Abdülkadir Aksu'nun Yimpaş'ın açılışına katılıp katılmadığını sordu.
Politika Günlüğü köşesinde Hikmet Çetinkaya şöyle dillendiriyor; Fethullah, CIA, Papaz Okulu başlıklı yazısıyla.
Yeni Vakıflar Yasası Türkiye'de yeni bir yapılanmanın önünü açtı mı? Elbet!..
Artık "Misyonerlik Vakıfları" kurulabilecek Türkiye'de. Yıllardır ABD, CIA denetiminde yaşayan, Bush'un Irak'ı işgalini destekleyen Fethullah Gülen,yeni Vakıflar Yasası'nı T.B.M.M.'de kabulünden sonra, ABD'deki Hartford Papaz Okulu'na 2 milyon dolar bağışladı.Şimdi yaklaşık 30 yıldır sorduğum soruyu bir kez daha yineliyorum:"Ey Fethullah.bu değirmenin suyu nereden geliyor, açıkla!"
2 milyon doları Hartford Papaz Okulu'na bağışlayan kişi Fatih Ünüversitesi Mütevelli Heyeti Üyesi Dr.Ali Bayram,Fethullah Gülen'in çok yakını...(....)
(2.000.000.-dolar x 1.500.000.-TL.=3.000.000.000.000.-TL kısa bir çarpımla. Evet. Bu okumakta zorlandığımız rakamın kaynağı, memleketi ve rengi ne? Bir de yanıtlanması gereken şey; Hoca'nın ABD'ye gidiş-kaçış-tarihi. Her şeyi açıklayacaktır.)
2005 yılında Papaz Okulu'nun yetkilileri Fatih Üniversitesi'nin Mütevelli Heyeti Üyesi Dr. Ali Bayram'ın çağrısı üzerine İstanbul'a geldiler.Fethullah Gülen'in ABD'li misyoner konukları Konya,Şanlıurfa,Mardin,Kahramanmaraş'ı gezdiler, yediler, içtiler..
İlginç bir yeşil sermaye haberi daha...
*"Malvarlığı dondurulan terör finansörü El Kadı, AKP döneminde taşınmaz satıp sermaye artırmış." "AKP iktidarı El Kadı'ya yaradı" diyor haber. Bakanlar Kurulu kararıyla 2001 yılında malvarlığı dondurulan, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın kefil olduğunu açıkladı Yasin El Kadı'nın, yasaklı olduğu 2004 yılında ortağı olduğu şirkette 2 trilyon 125 milyar liralık sermaye artırımına gittiği saptandı. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin terörü finanse edenler listesindeki El Kadı, sermaye artırımının 2 trilyon 114 milyar liralık bölümünü ise şirkete ait taşınmaz satışıyla karşıladı.2001 yılında Türkiye'ye girişi yasak olan El Kadı'nın ülkeye nasıl girdiği, para ve mal kontrolüne geçmesine karşın taşınmazlarını nasıl ve kimlerin izniyle sattığı belirsizliğini koruyor.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın "Kendime inandığım gibi inanıyorum. Hayırsever işadamı" (Bu ülke insanı size inanıyor ve güveniyor mu bakalım?)olarak tanımlayarak korumaya çalıştığı Yasin El Kadı'nın yasak olduğu dönemde bile Türkiye'de bazı ticari ve parasal eylemlerde bulunduğu ortaya çıktı.(...)
Caravan Dış Ticaret ve İnşaat Limitet Şirketi Ortaklar Kurulu Kararı'na göre, şirketin Yasin El Kadı ve Mohammed Omar A.Zubair'den oluşan ortakları yaptıkları toplantıda şirket sermayesinin 950 milyar liradan 3 trilyon 75 milyar liraya çıkartılmasına karar verdi. Ortaklar tarafından yükümlenen sermaye artırımının 3 ay içinde ödeneceği kaydedildi. El Kadı'nın 1 trilyon 845 milyar, Zubari'nin ise 1 trilyon 230 milyarlık sermaye sahibi oldukları belirtildi.

*İngiliz The Times'in İddiası: Camileri Suudiler Finanse Ediyor..
İngiliz The Times gazetesinde yayımlanan bir makalede,Suudi Arabistan'ın Türkiye'de de İslâmcı teröristlerin eğitildiği cami ve medreselere destek sağladığı belirtildi..(...)Makalede şu görüşlere yer verildi:"En koyu İslâmcı teröristlerin beyninin yıkandığı ve eğitildiği Pakistan, Afganistan, Türkiye, Endonezya, Kuzey Afrika ve giderek artan bir biçimde İngiltere ve Avrupa'daki Sünni cami medreselere finansman sağlayan İran değil, Suudi Arabistan'dır. Köktendinci Şiilerle Sünni unsurların arasındaki çatlağı derinleştirecek bir ABD-İran yakınlaşması cihat terörü ağını dağıtacaktır. Tıpkı soğuk savaş döneminde komünist bağı kopardığı gibi."
(17.Kasım.2006.Cumhuriyet)
Bir zamanlar bir de Jet-Pa vardı..Bir de Fadıl Akgündüz..Bir haberde Fadıl'dan:
*Fadıl Akgündüz'e 4 Yıl Hapis..
Siirt'teki seçimlerin iptaliyle milletvekilliği düşen Fadıl Akgündüz,"Almanya'daki bazı Türk vatandaşlarını yüksek kâr payı vaadiyle kandırarak dolandırıcılık yaptığı" iddiasıyla yargılandığı davada 4 yıl 2 ay hapis ve 10 bin 400 YTL adli para cezasına çarptırıldı.Bakırköy 8.Asliye Mahkemesi'ndeki duruşmaya tutuksuz sanık Akgündüz ile avukatları ve müşteki avukatları katıldı.Mahkeme heyetine verdiği esas hakkındaki görüşünü özetleyen Cumhuriyet savcısı Ömer Korkmaz, sanığa isnat edilen "dolandırıcılık" eyleminin gerçekleşmediğini belirterek bu nedenle Akgündüz'ün beraatini istedi.

*Yurtdışında çok sayıdaki din görevlisinin Dışişlerinin onayı ile gönderildiği öğrenildi.
İmam Maaşı Vakıflardan..
Türkiye'nin Diyanet İşleri Başkanlığı'nca yurtdışına görevlendirdiği 275'nin maaşı devlet bütçesinden karşılanmıyor. Yurtdışında görevli 5 din görevlisinden birinin maaşını Türkiye Cumhuriyeti devleti yerine yurtdışındaki vakıflar ödüyor.
Özetle: AKP iktidarı döneminde yurtdışına gönderilen din görevlilerinden bir kısmının maaşını ve masraflarını yurtdışındaki vakıflar tarafından ödendiği belgelendi.(...)Şu anda yurtdışında toplam 1265 din görevlisi görev yapıyor. Bu görevlilerden 990'nının maaşı devlet bütçesinden karşılanıyor. Avrupa ülkelerinde 877,Türk Cumhuriyetlerinde 52,Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti'nde 61 din görevlisi var.(17.Kasım.2006.Cumhuriyet)

*Yeni Yimpaş Belgesi.
Yimpaş'ın yüklü miktarda para topladığı 1999-2000 yıllarında, Kanal 7'nin Avrupa şubesi olan MEDİA 7'ye 8 milyon 600 bin mark,2001'de 500 bin mark havale ettiği belgelendi.
SPK'nın izinsiz halka arz ve hisse satışı nedeniyle hakkında suç duyuruları yaptığı Yimpaş'ın Kanal 7 ile ilişkilerinin incelenmesi gerektiği yolunda kayıtlarının ardından, bu kuruluşa para akışını gösteren belgeler ortaya çıktı.
Evrensel Gazetesi'nin dünkü sayısında Yimpaş'ın milyonlarca markın Kanal 7'ye havale edildiğini gösteren belgeler yayınlandı. (....) 1999-2000 yıllarında Kanal 7'nin Avrupa'daki şu-besi olan Media 7'ye 8 milyon 600 bin mark,2001 yılında 500 bin mark aktardı.
Habere göre Frankfurt'ta 20 Kasım 1995 tarihinde kurulan Kanal 7'nin Avrupa'daki şubesi Media 7 GmbH'nin kuruluş sermayesi 5 milyon 112 918 mark olarak kayıtlara geçti. Şirketin sermayesi 25 Şubat 2000'de artırılarak 10 milyon marka çıkarıldı. Haberde "sermayenini 9 milyon 950 bin markının Yimpaş GmbH'ye,25 bin markının da aynı kanalın Avrupa sorumlusu Mehmet Gürhan'a,25 bin markının Kanal 7'nin Yön. Krl. Bşk.olan İsmail Karahan'a ait olduğu" belirtildi.. Evrensel,4 Nisan 2000'de görevden alınan Gürhan'ın yerine Dursun Uyar'ın damadı ve Yimpaş Verwaltungs Gmbh'nin başkanı Faik Güler'in atandığı belirtildi.

Politika Günlüğü'nde Hikmet Çetinkaya soruyor; İşte Belge, Erdoğan Ne Yapacak?
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, AKP'nin YİMPAŞ'la ilişkisinin olmadığını söyledi mi? söyledi!.. Yimpaş haberleri medyada çıkınca Erdoğan ne demişti:"Belge getirin"..Ben de belge topladım.Çünkü Yimpaş Başkanı Dursun Uyar nedense yakalanıp Almanya'ya teslim edilmiyor.Suçlu aramızda..Suçlu cenaze töreninde,29 Ekim kutlamasında..Uyar televizyon ekranlarında kendini savunuyor.Beş yıl önce Köln'deki Frankfurt'ta, Berlin'de camilerde "Faizli para yiyen,Kâbe yolunda anasıyla zina etmiş gibidir" diyenler şimdilerde siyasi kimlikle toplumda itibar görüyor.
Başbakan belge istiyor.
Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, dolandırıcılıktan aranan Dursun Uyar için "suçlu aranıyorsa benim yanımda saf tutmaya izin verenler suçludur" diyerek polise ve yargıçlara dolaysıyla Adalet Bakanı Çiçek ile İçişleri Bakanı Andülkadir Aksu'ya top atıyor.
Paraları tokatlayan, milyarlarca avro'yu cebine indiren Yimpaş'ın patronu televizyon kanallarına çıkıyor, dinci basın tarafından korunup kollanıyor. Acaba AKP yöneticileriyle Yimpaş arsında bağ var mı, yok mu? Erdoğan ve AKP'li bakanlar, başta belirttiğim gibi "yok diyorlar.
Oysa durum öyle değil, Yozgat ve Kırıkkale'de yoğun bir ilişki zinciri ortaya çıkıyor. Yimpaş, Yozgatspor'u 2.ligde oynarken içine aldı. Klüp başkanlığını, önce Yimpaş yöneticisi Mehmet Kaplan, daha sonra Kadir Şöhret yaptı, Yimpaş Yozgatspor 1.lige çıkınca da 100 milyon dolar harcamada bulundu.3 Aralık 2005 yılında "paramız yok" diyerek Yimpaş Yozgatsporu bıraktı. Klüp başkanlığına işadamı Kemal Yılmaz geldi.
Yimpaş,27 Haziran 2006'da Yozgatspor'u yeniden aldı. Bu kez başkanlığa Yimpaş'ın Çankırı Çerkeş'teki Aytaç şirketinin genel müdürü Murat Erdem getirildi. AKP Yozgat İl Başkanı Yardımcısı Erdem'de kulüp sorumlu yardımcılığına, AKP Yozgat İl Başkanı Zekeriya Avşar'ı seçti. Erdem ve Avşar, Yimpaş'ın genel kurulunda Dursun Uyar'ın yanından hiç ayrılmazlardı.
(.....)
Kadir Şöhret, yaklaşık 100 bin kişiden para topladı.24 kilo kaçak altınla Ankara Esenboğa'da yakalandı.8 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Şimdi ise Antalya'da yaşıyor. Ekonomik durumu çok iyi. Kadir Şöhret iki eşli. Birisi resmi nikahlı, öteki imam nikahlı karısı var.
Şimdi gelelim Kırıkkale Belediye Başkanı Veli Korkmaz'a...
Almanya'da Dramstadt Savcılığı'nın 18 Şubat 2004 tarihli Yimpaş soruşturması kapsamında dolandırıcılık suçundan aranan beş kişiden biri de AKP'liKırıkkale Belediye Başkanı Veli Korkmaz. Korkmaz,18 Şubat 2004'te Almanya'da aranırken 28 Mart 2004 yerel seçimlerinde Akp'den belediye başkanı seçildi.
Yimpaş'ın Kahramanmaraş Şubesi'ni kuran Fatih Arıkan, AKP milletvekili, Devlet Bakanı
Beşir Atalay, Yimpaş'ın eski yöneticilerinden... Bu arada pek çok AKP'li bakan Yimpaş mağazalarının açılış törenlerinde kurdele kesti. SPK'nın yeşil holdinglere yönelik 143 suç duyurusunun 42'si af kapsamına girdiği için ertelendi. Aftan Yimpaş ve Kombassan gibi en çok para toplayan holdingler yararlandı.
Dursun Uyar'ın başkan olduğu Yimpaş'ın 2001 yılında Avustralya'daki şubesi üzerinden 29 milyon Avustralya Doları'nı (33 milyon YTL) Türkiye'deki "Milli Görüş'e" yakın kurum ve kuruluşlara aktardığını Alman Die Welt gazetesi yazdı.
Dinci yayın organlarına bir bakın, tek satır haber yok. Dinci medya,dolandırıcıları koruyup kolluyor!.. Bu mudur Müslümanlık?.. Zaman, Akit, Milli Gazete, AKP'nin sesi Yeni Şafak'ta dolandırıcılara destek çıkıyor. Paralarını almak isteyenlere gelince.. Ölümle tehdit ediyorlar!..

Tarih 31 Ekim 2006..Meral Tamer köşesinde şöyle yazıyor: Çiçek,Yozgat'ı avucunun içi gibi bilir..(...) AKP'yi iktidara getiren Kasım 2002'deki seçimlerin altı ay öncesinde, bağımsız milletvekili sıfatını taşıyan Çiçek Nuriye Akman'a bakın ne diyor:"İşleri zorlaştıran 3 önemli olay var:1) Kayıt dışı ekonomi,2) Kayıt dışı siyaset,3) Kayıt dışı din.. Yani dine tarafmış gibi görünüp aslında dini kirleten bir kısım oluşumlar.(...)
Siyaset bugün pahalı bir uğraş haline geldi. Bu da kayıt dışı yollardan finanse edilmesine sebep oluyor. Bu durum, partileri o kaynaklara gebe bırakıyor.Kayıt içindeki siyasiler.bu üç kayıt dışılığı yeteri kadar okuyamadıkları için ya kendileri de bu kayıt dışı kurumların,kişilerin emrine giriyor,ya da kayıt içindeki siyaset de,bir süre sonra kayıt dışı bir noktaya giriyor..(...)
Çiçek 7 ay sonra Adalet Bakanlığı koltuğuna oturdu, ama üyesi bulunduğu AKP hükümeti Çiçek'in 4.5 yıl önceki saptamasına uygun olarak kayıt dışı kaynaklardan beslenmeyi sürdürdü..Yeşil sermaye mağduru gurbetçilerimizi "dolandıranlardan "Yimpaş'la ilgili olayların son günlerde çorap söküğü gibi deşifre olması üzerine Çiçek rahatsız! (....)
Mağdur gurbetçilerimiz ise Çiçek'in 2000 yılında Almanya'daki Yimpaş Mağazası açılışında Dursun Uyar'ın davetlisi olarak katılmasıyla ilgili açıklamasına takılmış olmalılar ki, Gönderdikleri e-postalarda sürekli yeni hatırlatmalarda bulunuyorlar.Han, Çiçek;"Adamın 5 yıl sonra dolandırıcı olacağını nereden bilebilirdim k,?" demişti ya.. Biliyorsunuz Çiçek'te Yimpaş'ın patronu Dursun Uyar gibi Yozgatlı.Bir okurum Çiçek'in Yozgat'ta 10 yıl süreyle serbest avukatlık yaptığını hatırlatırken,bir diğeri 1984-1986 yıllarında Yozgat Belediye Başkanlığı da yapan Cemil Çiçek'in, Yibitaş ve Yimpaş'ta olup bitenlerden haberdar olmamasının mümkün olmadığını vurguluyor.(....)
Yimpaş Holding Yönetim Kurulu Başkanı Dursun Uyar'la yapılan söyleşide çol çarpıcı ifadeler var:
"1-Şirketimizin içlerini biz özellikle boşalttık.
2-ANAR bizim şirketimiz; kurulduğunda başında olan Beşir Atalay da benim hocamdır.
3-Bizde müdürlük, genel müdürlük, yöneticilik yaptıktan sonra AKP'den seçilmiş, ama haberlerde ismi geçmeyen başka arkadaşlar da var. Hepsini tebrik ediyoruz."
* * * *
Demek ki Yimpaş bir okul, buradan derse alındıktan sonra, parasal destek ile meclise gönderiliyor... Sonra da "Devlet de biziz hükümet de biziz,hiçbir şey yapamazsınız" ve "Başbakan benim arkadaşım" mantığıyla işliyor bu işler..
9 Kasım 2006 tarihli bir haberin kaynağı Cumhuriyet Gazetesi:
*Beşir Atalay,YİMPAŞ'ın kuruluşu ANAR'daki hisselerini bakan olduktan sonra sattı..
İşte Bakan Bağlantısı..diyor! Devlet Bakanı Atalay, AKP için kamuoyu araştırmaları yapan ve Yimpaş'ın kuruluşlarından biri olan Anar'daki hisselerini 28 Kasım'da güvenoyu alan 58.hükümette bakan olduktan 12 sonra 10 Aralık 2002'de devir etti. Böylece Atalay'ın dolaylı olarak Yimpaş'ta çalıştığı bir dönem de hükümetin bakanı olduğu anlaşıldı.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın AKP'nin Yimpaş ile "ilişkilendirilmesine" gösterdiği sert tepkiye karşın, Devlet Bakanı Beşir Ayalay'ın bakan olduktan sonraki dönemlere kadar, Yimpaş'a ait Anar Sosyal Araştırmalar Merkezi Limited Şirketi'nde pay sahibi olduğu ortaya çıktı.(...) 10 Aralık 2002'de yapılan Anae ortaklar kurulu toplantısında "200 milyon liralık %
4'lük" Anar hisse senetlerini, Yimpaş'a ait Atlas Nehir İletişim A.Ş.'nin genel müdürü Ahmet Hüküm'e sattı.Anar'ın %99.4'üne sahip olan Atlas'ın Yönetim Kurulu Başkanlığı'nı Yimpaş'ın Yönetim Kurul Başkanı Dursun Uyar yapıyor.
(....) "Anar bizim şirketimiz, Yimpaş Atlas'ın alt şirketi. Eskiden başındaki insan benim üniversiteden hocam Beşir Atalay'dı" demişti.
(....),Atlas Nehir İletişim'in 31 aralık 1997'de yapılan toplantısında,şirketin yönetim kurulu başkanlığına Dursun Uyar seçildi, yönetim kurulu üyeleri arasında Mithat Erbek ve Mustafa Güleç de yer aldı.
Yimpaş Holding, Yimpaş Gıda ve Yimpaş Yozgat İhtiyaç Maddeleri Yön. Krl. üyesi olan Uyar, Erbek ve Güleç hakkında, Sermaye Piyasası Kurulu tarafından çok sayıda suç duyurusunda bulunulmuş, Yozgat Asliye ve Sulh Hukuk Mahkemeleri'nde de çok sayıda dava açılmıştı... Başbakan Erdoğan,geçen hafta içinde Yimpaş iddasıyla ilgili olarak "AKP'nin kuruluşunda bu tür holdinglerin parası vardır gibi yanlış yollara girmeyin,AKP'nin kuruluşunda buralardan bir kuruş gösteremezsiniz,bunu gelin ispatlayın,göreyim sizi.Tefecileri bulup bize iftira etmeye kalkışıyorsunuz" diye konuşmuştu.Gelin de kanıtlayın diyor..Kanıtları ortadan kaldırarak böyle konuşmak çok doğal..Ama Yimpaş'tan 1 kuruş yerine kim bilir kaç adam alındı Parti'ye ?
Yine,Yönetim kurulu başkanı ile ilgili bir haber!..
Hukukçuları Uyarmış!.. Uyar'dan gözdağı... Cumhuriyet Gazetesi.. Tarih,3 Kasım 2006, İsviçreli Prof. Fischer'in de aralarında bulunduğu dört hukukçuya gönderdiği anlaşılan ve Yimpaş Holding Yön. Krl. Bşk. Dursun Uyar'ın imzasını taşıyan 'ihtarname' başlıklı uyarı mektubunda Avrupalı hukuçular, Yimpaş'la ilgili girişimlerden "ivedi olarak vazgeçmeye" çağrılıyor.
Hukukçuları "karalama kampanyası" yapmakla suçlayan mektupta "Aleyhimize yürüttüğünüz haksız kampanya son verilmesine ilişkin ihtarımızdır.".. diyor. Yimpaş Başkanı Uyar,bu kampanyanın karşı hukukta karşılıksız kalmayacağını, belirtiyor.
Uyar'ın Mektubundan Sonra Neler Oldu?
Bu üç yıllık süreçte ise Uyar'ın "karalama kampanyası"yla suçladığı Avrupalı hukukçuların girişimiyle hem Almanya'da ve hem İsviçre'de Yimpaş'la ilgili soruşturmalar yürütüldü.
Almanya'daki soruşturmalar kapsamında Uyar'ın bacanağı ve Yimpaş'ın bu ülkedeki şirketinin iflası istendi ve şirket kayyuma devir edildi. Mannheim Mahkemesi de Uyar hakkında 8 Şubat 2005'te uluslar arası tutuklama kararı verildi.
"Yeşil Vurgun" başlıklı gazete haberi 3 Kasım 2006 Cumhuriyet Gazetesi'nde Murat Kışlalı'nın haberi: SPK Başkanı Cansızlar:İslâmcı sermayenin soygunu 5 milyar Avro!
(5.000.000.000 x 1.850.000.-TL= 9.250.000.000.000.000.-TL.)
2001'de öreve geldiklerinden bu yana Avrupa'da yurttaşları uyardıklarını ve saadet zincirini koparttıklarını belirten SPK Başkanı Doğan Cansızlar, Yimpaş olayının "nitelikli dolandırıcılık" olduğunu belirtti. Cansızlar, tüm yeşil sermaye maliyetinin 5 milyar Avro'ya ulaştığını söyledi. Cansızlar, Alman makamlarında Yimpaş'tan AKP'li milletvekili veya bakanlara veya partiye para aktarıldığına dair tespitler olduğu yolunda söylentiler bulunduğunu da kaydetti.
Yeşil sermayenin kendilerine karşı kampanya yürüttüğünü belirten SPK Başkanı,"Biz bunların hortumunu kestik.Bir daha olmamamsı içinde yasa teklifi hazırladık ve 2003'te hükümete gönderdik.Ama çıkmadı." dedi.. Teklifte zaman aşımı süresini 20 yıla çıkarmak istediklerini de belirten Cansızlar,"Bu yasanın çıkmamasında hükümet sorumlu olmuyor mu? Sorusuna "Vallahi artık onun takdirini size bırakıyorum." Yanıtını verdi.

İlginç haberler ardı ardına geliyor. İşte bunlardan biri daha.
Bir dönem Dursun Uyar'la çalışan eski Başsavcı Petek hakkındaki iddiaları yanıtladı, diyor haberde. Yimpaş'ı Hatırlayamadı.. diye başlık atılmış.
Yozgat'taki görevi sırasında Cumhuriyet Başsavcısı (1998-1999) olarak kendisinin bizzat verdiği bir kararın olmadığını belirten Petek,"Cumhuriyet savcılarımızın da nasıl bir işlem yaptıklarını, aradan 8 yıl gibi bir zaman geçtiği için hatırlayamamam gayet doğaldır.
Bir dönem Yimpaş yönetiminde yer alan eski "Cumhuriyet Başsavcısı" Reşat Petek, emekli olduktan sonra Yimpaş'ta veya başka bir şirkette çalışmasının en tabii ve hakkı olduğunu belirtti... Sorulara yanıtlardan birisi de şudur. Reşat Petek'in:"Emekli olduktan sonra Yimpaş'ta veya başka bir şirkette çalışmak en doğal hakkıdır. Danışman ve yönetici olarak kısa bir dönem Yimpaş'ta çalıştığımı ve 2002 yılında yönetimle anlaşamadığım için istifa ettiğimi kamuoyuna bizzat kendim açıkladım. Burada birçok soru yanıtsız kalıyor ve başka sorulara neden oluyor.

Politika Günlüğü'nde Hikmet Çetinkaya soruyor ve irdeliyor..
Tarikatlar Sosyolojik Bir Sorun Mu ?... Tarih:8 Aralık 2006
(....)Bugün,Rufailik,Halvetilik,Cerrahilik kültür ve müziğe dayalı,felsefi boyutu olan tarikatlardır. Bektaşilik de öyle!.. Dikkat ediyorum "tarikat" denildiğinde Fatih'in Çarşamba semtindeki Nakşiler geliyor akla.. Doğrudur!.. Şimdi bir soru: "Fethullahçılar, Süleymancılar, Nakşiler rejim için tehlikeli değiller midir ? "
Hizbullah Güneydoğu'da Nurcuların içinde olduğu El Kaide'nin, Türkiye kolu, Fethullahçı ve Süleymancı Kur'an Kurslarından gelişti... Bugün Güneydoğu'da kökten dinci bir hareketin
varlığından galiba kimsenin haberi yok!.. Hatay'da El Kaide militanları yakalanıyor: Diyarbakır'da, Batman'da, Bitlis'te, Van'da, "Müslüman Kardeşler Örgütü" cirit atıyor.
Adını verdiğim kökten dinci örgütler,tarikatlardan militan topluyor,pazardan değil!.. Güneydoğu'da 100 bin kişinin katıldığı mitingler düzenlendi "karikatür krizi " nedeniyle yer yerinden oynadı.(....)
Gidin Ümraniye'ye, Tuzla'ya, Pendik'e, Acıbadem'e, Bahçelievler'e... Hastanelerin, okulların, yurtların hangi tarikatların elinde olduğumu göreceksiniz. Cumhuriyet savcılarının, yargıçların, polis müdürlerinin, kaymakamların tarikat şeyhleri karşısında nasıl el pençe divan durduklarını göreceksiniz... Yüzlerce kişinin mallarına el koyan tarikat şeyhleri bugün paraya para demiyor.
Okullar, hastaneler, bankalar, şirketler...
Muhterem halkı dolandırdı yıllarca. Evlerini,tarlalarını,arsalarını ele geçirdi.Yargı yerine işi "hakem heyeti" aracılığıyla çözdü.. Yimpaş Olayı tarikatçı yapılanmanın "Milli Görüş"le ortak eylemidir. Yimpaş, mültecilere dağıtılmak üzere hazırlanan yiyecek ve içecek paralarına el koymadı mı?.. Laik Cumhuriyet'te yönelik "karşı devrim" Bekir Coşkun'nun değindiği gibi tüm Anadolu'da ivme kazanıyor.. Tarikatçı kuşatma, şeyhler, şıhlar ve onların müritlerei devlet kurumlarına dolduruluyor.
Öyle Şanlıurfa'ya,Batman'a,Bitlis'e,Van'a,Hakkari'ye gitmeye hiç gerek yok.. Gidin Samsun'a, Trabzon'a, gidin Denizli'ye, Aydın'a, Isparta'ya; gidin Konya'ya, Karaman'a; gidin Tekirdağ'a, Çanakkale'ye gözlerinizle göreceksiniz "karşı devrim"in başladığını...
Artık Nur kampları yok, okullar, yurtlar, dershaneler, hastaneler, bankalar, şirketler var. 5 bin "ağabey", 5 bin "abla" kentlerin varoşlarından, köylerden, kasabalardan yoksul ama zeki çocukları toplayıp "ışık evleri"nde eğitip okula hazırlıyorlar... Laik demokratik Cumhuriyet "karşıdevrim"le karşı karşıya. Mustafa Kemal'in Cumhuriyeti tehlikede.
Evet, Bekir Coşkun, doğru söylüyorsun! Valiler yok, kaymakamlar yok, polisler yok, savcılar, yargıçlar yok!.. 1500 özel okuldan 900'ü şeyhlerin ve şıhların. Devleti yönetenler bu okullara, binlerce dershanelere, yurtlara ortak. Ülke elden gidiyor ama yönetenlerin sayısı ne yazık ki çok az!..
U n a k ı t a n B e r e k e t i.
Al Baraka Türk'le ilgili bir 27 Kasım 2006 gelişmesi... Haberi hazırlayan şöyle bir başlık altında toplamış gelişmeyi:"İcraatı Al Baraka Türk'e Yaradı" ve şöyle devam ediyor haberci. Unakıtan Bereketi. Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın uygulamaları, Al Baraka Türk'deki ortaklığının değerinin katlanmasına neden oldu.Unakıtan'ın bakanlığı döneminde Al Baraka Türk'ün özsermayesi 36 kat,kârı 48 kat artarken kendi payının 580 bin YTL'ye ulaştığı belirtiliyor.AKP hükümeti,özel finans kurumlarını banka kapsamına soktu:Böylece Al Baraka
Türk'ün risk seviyesi düşürüldü. Kurumlar Vergisi oranları indirilerek kâr eden şirketlerin piyasa değerleri arttırıldı.
Unakıtan'ın, Al Baraka'daki payının,ailesiyle birlikte 2.8 milyon YTL'ye ulaştığı tahmin ediliyor.(....) Son olarak bu yıl içinde Unakıtan'ın görev alanındaki kurumlar vergisi %30'dan %20'ye indirilerek, kâr eden şirketlerin piyasa değerleri kabaca üçte bir oranında arttırıldı.
Unakıtan'ın 281 milyar lira sermaye ile ortak bulunduğu 2001 sonunda; sermayesi 26.5 trilyon lira, özsermayesi 5 trilyon 70 milyar lira, kârı ise 954 milyar lira olan Al Barak Türk'ün, 2005 sonunda sermayesi 126 trilyon liraya, özkaynakları 182 trilyon 490 milyar liraya, kârı ise 45 trilyon 912 milyar liraya çıktı. Böylece Unakıtan bakanlığı döneminde Al Baraka Türk'ün sermayesi 4.75 kat artarken özsermayesi 36'ya kârı ise 48'e katladı...

31 Ekim tarihli bir özel haberde; Milliyet Gazetesi'nde yer alıyor,Önder Yılmaz'dan:
Yimpaş'ın eski yöneticisi Kadir Şöhret anlatıyor:"Camilerden 2 milyar avro topladık." Kadir Şöhret,"Fakir bir ailenin, ortaokul mezunu çocuğu olarak bu kadar parayı yöneteceğim aklıma gelmezdi" diyor.Yimpaş Yönetim Kurulu üyeliğinden geçen yıl ayrılan Kadir Şöhret, Avrupa'daki gurbetçilerden "camilerde çağrı yaparak" toplanan paranın 2 milyar avro olduğunu söyledi..
Namaz sonrası davet:
Antalya'daki bürosunda görüştüğümüz Kadir Şöhret, Yönetim Kurulu Başkanı Dursun Uyar'ı Avrupa'ya çıkaran kişi olduğunu söyledikten sonra yaşadıklarını anlattı: İnsanları evinde ziyaret ettik. Camide namaz kıldıktan sonra Yimpaş yatırımlarına ilişkin bilgi vereceğimiz çağrısını yaparak lokale, restoranlara davet ediyorduk.
Kolundaki altını verdi:
Gurbetçilerin kimi parasını, kimi kolundaki altınlarını çıkarıp hisse senedi karşılığı verdi. Altınları Türkiye'ye getirirken yakalandım. Uyar "380 milyon mark"diyor ama 3 milyar mark topladık. Hissedarlar "paramızı verin" deyince vicdan azabı çekiyorum. Artık bize güvenip beş kuruş vermezler. Erdoğan da gitse vermezler. Antalya'daki ofisine büyük bir Atatürk resmi asan, kapatılan Refah Partisi'nin Yozgat İl Başkanı olan Şöhret,"Atatürkçü mü oldunuz ?"sorusuna "Atatürk'ü serverim, tabi ki portresini de asarım. Herşyi O'na borçluyuz. Cumhuriyet'in kurucusu. O olmasaydı burada olmazdık." yanıtını verdi.
Zaman aşımından kurtardı:
Şöhret, Almanya'daki Mersedes Benz fabrikasında çalışırken 1983'te Uyar'la tanıştı.1997'ye kadar gurbetçilerden yüzbinlerce mark topladı.1997'de 23.5 kilo altını Türkiye'ye sokarken yakalandı. Yurt dışına çıkan Şöhret, hakkındaki dava zaman aşımına uğrayınca 2004'te Türkiye'ye döndü.2005 yılına kadar Yimpaş şirketlerinde yönetim kurulu üyeliği yapan Şöhret, Uyar'la "yönetim tarzı" konusunda anlaşamayınca istifa ederek Antalya'ya yerleşti.

Bekir Coşkun'un Onuncu Köy'ünden...
Tarih:31 Ekim 2006... Başlık: Yimpaş, AKP ve Papağan...
Yimpaş'ın ilk kurduğu şirketin adı; H i c r e t... Dinciler siyasi-ticaret çıkarları için halkı dolandıracaklarsa, böyle mübarek isimlere bayılırlar. Kaç kişinin, parası evdeki alın teri, bohçalarından çıkıp Yimpaşçıların cebine "h i c r e t" etti.
120 bin... Paraların nasıl "hicret" ettiğini de artık biliyorsunuz. İmamlar, tarikat şıhları tarafından toplanan paraların çokluğundan, bavullar kapanmayınca, üzerine otururlarmış ki bavul kapansın. Aklıma papağan fıkrası geliyor: Ve devam ediyor Coşkun!(....)
Nedir bu paralar sığsın diye bavulların üzerine oturulan Yimpaş Olayı?.. Mesela; Yimpaş'ın kurucularından AKP'den bakan var. Yöneticilerden milletvekili var. Yimpaş mağazalarının açılışını hep AKP'li bakanlar yapıyor.(....)
Din-iman adına işlenen, belki de cumhuriyet tarihimizin bu en büyük vurgun suçu olayına bizim papağanlar yine de dönüp bakmayacaklar bile, paraların üstüne nasıl oturtuldu ?.. AB ülkelerinin interpolleri arıyor,ama dolandırıcılık iddialarının işlendiği,paraların gelip dağıtıldığı Türkiye'de bakanların,valilerin,savcıların haberi yok..
Bu nasıl olur ?..
Başbakan,Dursun Uyar'a da kefil mi ?.. Kefil değilse, partisindeki Yimpaş uzantısını nasıl açıklayacak? Bence bu Yimpaş olayı, Cumhurbaşkanlığı seçimi ve genel seçimleri etkileyecek tarihimizin en büyük dolandırıcılık olayıdır.. Ama üzeri örtülmezse.. Ne diyorsun papağan?..

29 29 Ekim 2006 tarihinde Hikmet Çetinkaya, Politka Günlüğü köşesinden soruyor:
T e h l i k e n i n F a r k ı n d a m ı s ı n ı z ?
(....)
Bugün Cumhuriyetimizin 83.yılını kutluyoruz.. Tarikatların egemen olduğu Türkiye'de laikliğin altı oyuluyor,halkı dolandıran Yimpaş'ın yöneticileri AKP iktidarı tarafından korunup kollanıyor.. Yimpaş'la AKP yıllardır iç içe ama medya nedense bu gerçeği okurlarına yansıtmıyor!.. Türkiye "İslâm Devleti"ne doğru adım adım ilerlerken AKP'liler Cumhuriyet Bayramı'nda her yeri bayraklarla donatıyor..Oysa M.K.Atatürk'ün "Türk Devrimi",bu coğrafyada yaşayan etnik,dinsel ve mezhepsel kimliklileri bir arada toplayan,onlardan çağdaş ve uygar bir toplum yaratma eylemidir.
Ama halkın egemenliğini, özgürlüğünü, kamu yararının temelini oluşturmaya yöneliktir.
(....)
Eğitim sisteminin tarikatların eline geçmesi, ABD, AB,İMF ve Dünya Bankası'nın Türkiye'de egemenlik kurması, Arap sermayesinin ülkeyi dört bir yandan kuşatması rastlantı değildir.
Bugün emperyalist güçler Türk-Kürt çatışmasını kışkırtıyor; binlerce yıllık tarihimiz, kültürümüz yok sayılıp; şeyhler, şıhlar ağalar Güneydoğu'da yoksul halkı sömürüyor.(....)
Bugün 29 Ekim 2006..
Uygarlığı, çağdaşlığı bir kenara itip, tarikat şeyhlerine, şıhlara güvenen, onların izinde yürüyen, imamları kültür müdürü yapan bir düşünceye teslim olmak ne demektir? (...)
Rüşvetin, talanın, soygunun adresi belli.. İrticanın adresi belli.. Fethullahçı sermaye 5 milyar doları aştı, Nakşi semaye 4 milyar dolarla ikinci..(....) ve Atatürkçüyüz diyen herkese soruyorum: T e h l i k e n i n f a r k ı n d a m ı s ı n ı z ?

Dünyada Bugün köşesinden Ali Sirmen 31 Ekim 2006'da şöyle yorumluyor gündemi:
Amaçlanan M ü r t e c i mi? Yoksa M ü r t e ş i mi?
(....)
Bir süredir, Türkiye'de irticadan medet umup çıkar sağlayanlar iktidardadırlar.Her ne kadar kimileri görmek istemeseler de, olgu, tehlike olmaktan çıkmış, toplumu allak bullak eden bir afete dönüşmüş bulunmaktadır ve durumu görenler günden güne çoğalmaktadır.(....)
Son zamanlarda artan, artık kural haline gelen yolsuzluk, rüşvet, adam kayırma, hortumlama, yüksek katlarda ağırlanan dolandırıcılar karşısında kimileri haklı olarak sormaktadırlar:
"Yaratılmak istenen mürteci mi,yoksa mürteşi mi?" (....)
Mekanizma şöyle çalışıyor: Dolandırıcı parayı topluyor, irticadan medet umanı suçuna ortak ediyor, büyük bölümünü onlara aktarıyor, mürtecinin bir bölümü kurban olurken öbür bölümü de, ondan aldığı rüşvetle mürteşi olarak palazlanıyor irtica.
Almanya'daki garibandan hortumlananlar, irticayı güçlendirmeye akıtıldığındandır ki, muteber kişi olarak görülen dolandırıcı da, kovuşturulmak ne kelime, baş tacı ediliyor.
Böylece "tarikat-ticaret-siyaset" üçgeni düzeninin, üç ayağını da, mürteci, raşiye, mürteşi oluşturuyor. Ondan sonra,irtica ile raşi sağ, mürteşi selamet!.. (mürteşi: rüşvet alan, raşi: rüşvet veren)

C.H.P.İzmir Milletvekili Ahmet Ersin Başbakan'a soruyor:"Meclis'te 20 Yimpaş milletvekili var mı?" Bir avukat arkadaşı Ahmet Ersin'e Yozgat'tan aktarıyor: "Yimpaş'ın kuruluş aşamasında AKP'ye yüklü miktarda bağış yaptığı ve karşılığında milletvekili kontenjanı aldığı" savını T.B.M.M.'nde gündeme taşıdı. Meclis çatısı altında 20'ye yakın 'Yimpaş Milletvekili' olduğu savlarını Başbakan Erdoğan'a soran Ahmet Ersin, bu holdingde yönetici ve yakını olan bakan ve milletvekillerinin açıklanmasını istedi. Yimpaş ve aynı yöntemle çalışan İslâmi holdinglerin para hareketlerini "ekonomik Susurluk" olarak dillendiren Milletvekili, AKP'den belediye başkanlığı, belediye meclis üyeliği yapan, büroraside görev alan Yimpaş yöneticilerinin
olduğu savlarını da dile getirdi.

Bir Milyon Markını Kaptıran Bile Çıktı:
Aralarında Dursun Uyar'ın da bulunduğu Yimpaş yöneticileri hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na "dolandırıcılık","resmi belgede sahtecilik" gibi suçlamalarla sayısız şikâyet dilekçesi verildiği ortaya çıktı. Şikâyet dilekçeleri arasında en ilginç olanı Necati Yıldırım'a ait. İstanbul'da yaşayan Yıldırım,23 Aralık 2005'te Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na dilekçe verdi. Yıldırım,11 Mayıs 2005'te Yimpaş yöneticilerinin kendisini dolandırmak suretiyle 1 milyon markını (925 bin YTL.) aldıklarını belirterek dolandırıldığını savladı. Yıldırım dilekçesinde Yimpaşçıların parayı emanet olarak alıp karşılığında holding hissesi verdiklerini, ancak daha sonra parasını ödemediklerini bildirdi.

A K P'nin Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Çoşkun;"Yimpaş konusunda kendimi suçlu hissetmiyorum" diyerek kendini akladı. Almanya'da bulunan Bakan, Yimpaş'ın şu anda tamamı kapanmış olan mağazalarının açılışına katılmış olmaktan kendini suçlu hissetmediğini söyledi.
Coşkun, Esen'deki Türkiye Araştırmalar Merkezi Vakfı'nın yemeğinde Yimpaş ve sahibi Dursun Uyar hakkında sorulan soruyu yanıtladı. Konu yargıda olduğu için Dursun Uyar hakkında konuşmayacağını söyleyen Coşkun; Almanya'da Yimpaş Mağazaları'nın açılışına katılması ile soruya "m ü n e c c i m" benzetmesiyle yanıt verdi. Müneccimbaşı mıyım? "Siyasetçilerin müneccimbaşı olduğunu tahmin etmiyorsunuz" diyen Coşkun şunları söyledi:" Dolaysıyla biz yatırımın yanındayız; Başbakan'ın dediği gibi, taş taş üstüne koyanın başımızın üstünde yeri var. Bu arkadaşlar o günlerde gayet iyi bir ortamda yatırımlar yaptılar. Zaten ortaklar o havayı görmeselerdi paralarını vermezlerdi. Açılışa davet ettiler,ben Farnkfurt'taki açılışa katıldım.
Yani şimdi ben o gün bilemezdim ki böyle bir krizle karşılaşacaklarını. Bundan dolayı siyasileri suçlamayın. Biz hiçbir yanlışlığa sahip çıkmayız." Coşkun devamla "Mevzuat bakımından, geçmiş dönemlerin mevzuatı bu meseleleri çözmeye yetmiyor. Zaman aşımı meseleleri var. Bu konuda Adalet Bakanlığı gerekli hassasiyeti gösteriyor. Bazı konularda fazla müdahale etmiyoruz çünkü zaman aşımına uğramış" dedi.31 Aralık 2006 Hürriyet Gazetesi.

Yimpaş Holding Yön. Krl. Bşk. Dursun Uyar'ın Almanya'ya iade (geri verme isteği) talebi için Başbakan Yardımcısı Dışişleri Bakanı Abdullah Gül "Almanya'ya gerek yok. Burada da hâkimler ve savcılar var" dedi.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın da hakkında soruşturma yürüttüğü Dursun Uyar olayının Hükümet tarafından sumen altı edilmeye çalışıldığı eleştirilere ise Gül şu yanıtı verdi:"Bu konunun hükümetle ilgisi yok, gereken yapılır. Biz de üzülüyoruz. Bize talepler geliyor.
Sayın Adalet Bakanımız Cemil Çiçek'ten bu konuda detaylı bilgi aldık. Böyle bir durumda vatandaşımızı iade etmemiz Anayasa'ya göre zaten mümkün değilmiş."
Çiçek ise Almanya'nın "Gözaltına alın" isteğinin neden yerine getirilmediği sorusunu Hürriyet'e şöyle yanıtladı.:"Anayasamıza göre bu mümkün değil.Anayasa'nın 38.maddesinin son bendi Türk vatandaşlarının bu tür durumlarda teslim edilmesine, iadesine engeldir. Bu yüzden bir gözaltı mümkün değildir" 31 Ekim 2006 Hürriyet Gazetesi.

H u k u k u n C e n a z e s i
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal uluslar arası yakalama emri çıkartılmasına karşın, hakkında işlem yapılmayan Yimpaş Yön. Krl. Bşk. Dursun Uyar'ın AKP Yozgat Milletvekili İlyas Arslan'ın cenazesinde 4 bakanla (Abdüllatif Şener, M. Ali Şahin, Abdullah Gül, Abdülkadir Aksu ve Mehmet Elkatmış) saf durmasını "Bu cenaze sadece bir milletvekilinin değil, aynı zamanda, hukukun üstünlüğünün ve yargı bağımsızlığının da cenazesidir" sözleriyle eleştirdi.

A K P Araştırmaya Yanaşmadı, Önerileri Yaşama Geçirdi... Yeşil Sermaye "Yasak Savma" komisyonu.
Yimpaş Holding Yön. Krl. Bşk. Dursun Uyar'ın 4 bakanla aynı fotoğraf karesinde yer almasıyla başlayan tartışmalar, İslâmi holdingleri ve siyasi uzantılarını yeniden gündeme getirirken, AKP başından bu yana alınacak önlemler konusunda "çekingen" davranıyor.(...) Bakanlarla fotoğraf çektiren kişi hakkında savcının soruşturma açmasının güçlüğüne işaret eden Kılıçdaroğlu,"Böyle bir girişimde bulunsa savcı ertesi günü kendisini kim bilir nerede görecek?" dedi.
Karaman merkezli Kimpaş Holding yöneticileri arasında AKP Karaman Milletvekili Yüksel Çavuşoğlu'nun kardeşi Faik Çavuşoğlu'da bulunuyordu. Faik Çavuşoğlu ile eski Karaman İl başkanı Sami Mangırcı'nın kardeşi Kadir Mangırcı'nın da aralarında bulunduğu yöneticiler 3'er yıl hapis, 23 bin 772 YTL para cezası almıştı. 3 Ekim 2006 Cumhuriyet Gazetesi

Mehmet Faraç'ın haberi Cumhuriyet Gazetesi'nin 31 Ekim 2006 tarihli gününde; şeriatçı basın, inanç sömürüsüyle yapılan vurguna sessiz kalarak diyet ödüyor!..
Hortumun iki ucu takiyye: Gerici basın din propagandasıyla yüz binlerce insandan topladığı 1.5 milyar Avro'nun üzerine yatan Yimpaş'la ilgili utanç verici bir suskunluk sergiliyor.
Uzun yıllar İslâmi sermayenin reklâmlarıyla beslenen yayın organları, özellikle Avrupa'daki yurttaşların çığlığını duymuyor, üstelik vurguncuları aklama yarışına giriyor. Bu tablo, rant için inanç sömürüsü yapanların aynı hortumdan beslendiğini bir kez daha ortaya koyuyor.. Konya, Kayseri ve Yozgatlı merkezli kurulan ve İslâmi sermaye olarak nitelendirilen holdingler üzerindeki şaibe bitmiyor. Sayıları bir dönem 80'e ulaşan bu kuruluşların Avrupa'daki yurttaşlardan topladığı paranın boyutları da saptanamıyor. Gurbetçilerden toplanan paralarla yapılan fabrikalar hileli iflaslarla kapatılıyor, milyonlarca Avro'nun tarikat şeyhleri ve televizyon kuruluşlarına aktarıldığı belgelerle ortaya çıkıyor. Tüm bunlara karşın başta endüstri olmak üzere kimi holdinglerin yöneticileri de çete operasyonlarında yakalanıyor,yaşadıkları lüks hayat parmak ısırtıyor.(....)

Milliyet Gazetesi'nin Die Welt'ten alıntı yaparak aktardığı haberler bir başka ilginçliği sergiliyor... Bir başlık: Devlet Bakanı Atalay Anar'ın kurucusu... Die Welt gazetesinin Yimpaş tarafından finanse edildiği ortaya atılan Anar'ın (Ankara Sosyal Araştırmalar Merkezi Ltd.Şti.) Ankara 16. Noterliği tarafından onaylanmış olan kuruluş sözleşmesi 18 Mart 1998 tarihini taşıyor. Şirketin 10 bin YTL.'lik sermayesinin 9 bin 600 YTL.'si Bilsan'a (Bilim Sanat Yapı ve Tic.A.Ş.) geri kalan kısmı Devlet Bakanı Beşir Ayalay, Burhan Erdem, Ömer Soncar ve Emin Kuz'a ait.

Sever Holding'in Büyük Ortağı Coşan...
Gurbetçilerden toplanan paraların bir kısmının aktarıldığı savlanan Server Holding, 2.5 milyon 412 bin YTL.'si Muharrem Nureddin Coşan'a ait. Şirketrin küçük ortakları arasında da Mehmet Soylu, Orhan Güner, Mülayim Delibaş ve Günsel Yavuz yer alıyor.

Alman Savcı: Uyar gelirse tutuklarız..
Dosyaların Frankfurt Mahkemesi'ne gönderildiğini belirten Mannheim Savcılığı,"Türkiye, Uyar'ı geri vermediği sürece elimiz kolumuz bağlı" dedi. (....) Sözcü önceki gün yaptığı açıklamada,"Uyar görüldüğü yerde tutuklanacak. Bu başka ülkelere gitmesi halinde de gerçekleşecek ve Almanya'ya iade edilecek" dedi.

C H P:AKP Suça Ortak Oldu...
CHP Grup Başkan Vekili Anadol,Die Welt'teki savlarla ilğili olarak,"Komisyon raporunu dikkate almadılar.İşçilerin alınteri şeyhlere aktarıldı" dedi.
Alman Die Welt gazetesinin İstanbul temsilcisi Boris Kalnoky'nin ortaya attığı Yimpaş Holding'in yurtdışında topladığı paraların bir kısmını AKP'nin seçim kampanyasında kullandığı savlarının ardından CHP'de AKP'nin Yimpaş yöneticilerinin işlediği suça manevi olarak ortak olduğunu savundu.

ABD Eğitimli Güneş Gözlüklü Tarikatçı Lideri..
Bu haberde Yimpaş ile ilintili... Yimpaş'ın Avrupa'da topladığı paraları aktardığı iddia edilen İskenderpaşa Cemaati'nin lideri Muharrem Nureddin Coşan, farklı tarikat lideri görünümü sergiliyor. ABD'de eğitim alan ve cemaatin holdinginin başında olan Coşan,2002'de bir de parti kurdu. Coşan (43), Suudi Arabistan'da Arapça ve dini ilimler tahsili gördü.1987'de ABD'yi giderek New York'ta işletme eğitimi aldı arkasından da mastır yaptı.
Nakşibendiliğin en etkin kollarından biri olan İskenderpaşa Cemaati'nin lideri olan Muharrem Nureddin Coşan, babası Esad Coşan'ın 2001'de Avustralya'da trafik kazasında kaybetmesinin ardından cemaatin başına geçti.
Sağ partiler cemaatin oylarına göz dikerken, Nureddin Coşan 2002'de < Sağduyu Partisi'ni > kurdu ve onursal başkan oldu. Coşan'ın da babası gibi Avustralya ile sağlam ilişkileri bulunuyor. İlginç kişiliğiyle, aldığı iyi eğitim ve taktığı güneş gözlükleriyle cemaatin bazı kesimlerinden tepki alan Coşan, babasını isteğiyle 1996'da cemaatin bünyesinde yer alan ve iddiaların merkezindeki Server Holding'in yöneticiliğini üstlendi. Holding yapısı, okulları, medya organları ve vakıflarıyla dev bir organizasyon haline gelen İskenderpaşa Cemaati'nin Zahit Koktu ve Esad Coşan'ın ardından lider konumuna gelen Muharrem Nureddin Coşan'ı kabullenemediğini iddia ediyor.
Bir başka haberle devam ediyor gazete.
Diyor ki;"Die Welt'ten şok yaratan iddialar: AKP kampanyası fiananse edildi..."
Alman Die Welt gazetesinin İstanbul temsilcisi Boris Kalnoky,Yimpaş mağduru Türklerin parasıyla Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın seçim mücadelesinin finanse edildiğini öne sürdü. Kalnoky, bu durumun Başbakan'ı açıklama sıkıntısına sokacağını, finans işinin perde arkasında büyük olasılıkla, Nakşibendî tarikatının olduğunu iddia etti.
Kalnoky, önceki gün "Tartışmalı Yimpaş Holding İslamcıları fiananse etti" başlığıyla yayımlanan haberinde, bir dönem AKP'ye yakınlığıyla bilinen Davut Buca'nın, Ulusal TV kanalına gönderdiği faksa -belge iletire- yer verildi. Faksta Buca'nın,"Yimpaş, son seçim kampanyasında Almanya'dan gelen içi para dolu bir bavulu AKP'ye ulaştırıldı" iddiasına yet veren Kalnoky,"eğer bu doğruysa, yıllardan beri Yipaş'ı gözlemleyenlerin sorduğu bir soruyu yanıtlamış olacak: Kirli paralar, Erdoğan'ın İslâmi partisi AKP'ye mi aktı?" sorusunu yöneltti.
Haberde holdingin Avrupa'dan topladığı paraların bir kısmını 29 milyon Avustralya doları olarak Avustralya'daki şubeye kredi olarak aktarıldığı, kredinin bir kısmının da bu ülke üzeriden Türkiye'deki Nakşibendîlere gittiği öne sürüldü.
Paraların büyük bölümünün Nakşibendî tarikatı liderlerinden Muharrem Coşan'a transfer edildiğini belirten Kalnoky 2001'de Coşan'a şahsen 1 milyon Avustralya doları gönderildiğini iddia etti.
Yimpaş'ın ikinci 1 milyon euro'luk para naklinin, Coşan'ın yönetim kurulu başkanı olduğu Server Holding'e aktarıldığının kaydedildiği yazıda, Devlet Bakanı Beşir Atalay'ın kurucusu olduğu kamuoyu araştırma şirketi Anar'ın da finanse ettiğini öne sürdü.
Diğer Paraların Adresi...
Kalnoky, diğer paraların da İslâmi politikalara ağırlık veren kuruluşlara ve bazı medya kuruluşlarına gittiğini,işyerlerinin finanse edilmesinde,özel hastanelerin yapımında,öğrenci burslarında,hayır kurumlarına ve Kur-an kurslarına aktarılmasında kullanıldığını savundu.
(Milliyet Gazetesi)

G e r i c i M e r k e z O r g a n i z a s y o n u
Cumhuriyet Gazetesi-Mehmet Faraç Şeriatçı basın, Cumhuriyet'in ardından Danıştay'a yönelik kanlı baskını başka alanlara çek-meye çalışırken, gerici organizasyonun merkezinde dün yaralı olarak bulunan emekli askerin olduğuna ilişkin bilgiler henüz doğrulanmıyor.(...)
Örgütlenmenin başının radikal dinci görüşlere sahip avukat Alparslan Arslan olduğu ısrarla vurgulanıyor. Organizasyonun YÖK'ü hedef aldığına ilişkin haberler de yalanlanıyor.(...)
Gazetemize yönelik bombalı 3 saldırıyı gerçekleştiren Alparslan Arslan'ın, Hizbullah, Müslüman Gençlik ve El Kaide yapılanmalarının en yoğun olduğu Marmara Üniversitesi'ndeki dinci gelenekten geldiği göz ardı ediliyor.
Oyuna dikkat!..
Öte yandan organizasyonun çözülmesi, bu kişiye odaklanmasına karşın, olay başka alanlara çekilmeye çalışılıyor. Cumhuriyet kurumlarının hedef alınmasında zemini şeriatçı basın iktidar ilişkisinin hazırlanması, siyasilerin radikal kesimleri kışkırtması ve halkı "infiale" sürüklemesinin üstü örtülüyor. Saldırının lojistik unsurları olan bazı kişilerin içki içmek, kumar oynamak gibi sosyal alışkanlıkları ile sabıkalı olmaları gerekçe olarak gösterilerek hem şeriatçı basın hem de laikliğe saldıran siyasal iktidar hedef dışına çıkarılmaya çalışılıyor. El Kaide; İslâmi Hareket ve Hizbullah gibi örgütlerin de geçmişteki eylemlerinde, kumar, hırsızlık, yankesicilik, cinayet,kapkaç gibi eylemlere karışan sabıkalılarla, uyuşturucu ve tiner bağımlılarını kullandığı unutuluyor.(....)
İstanbul'da soruşturmayı yürüten güvenlik birimlerinin, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül tarafından şeriatçı yapılanmanın lideri olduğu öne sürülen emekli Binbaşı Muzaffer Tekin ile İlgili, yaralı olarak bulunmasından iki saat önce verdiği bilgiler dikkat çekiyor.

R e f a h Pa r t i s i'nin D o ğ r u l t u s u

Bu doğrultunun yanıtıdır Şeriat!...
Bu kesindir ve yadsınamaz. Ancak nasıl gerçekleşecek,ya da gerçekleştirilecektir?..Refah Partisi ve ardıl gelenler şeriatı hedeflerken hangi özellikleri gün deme getirecek ve nasıl bir yöntem tutturacak. Türkiye'ye nasıl bir şeriat modeli getirecek?
Bu model Suudi Arabistan gibi mi,İran gibi mi,Sudan gibi mi,yoksa bizzat Erbakan'ın yakın çevresine dediği Malezya gibi mi olacak?.. Refah Partisi ve mirasçıları (AKP ve S P) şeriat bağımlı bu soruların yanıtının verilmesi gerekiyor.
İslâm dini, uygulama noktasında "tedriciliğe" önem verir, dinin kademe kademe uygulamaya geçmesini ister. Şeriatın "tedriciliğe" önem vermesinin en önemli nedeni toplumsal altyapıyı sağlamlaştırıp hedefini gerçekleştirmeye <motif> bulmasıdır. Hâl böyle olunca Refah'ın da kısa sürede şer'i hükümleri uygulamaya geçirme noktasında pek umutlu olmadığı görülür.
Dinin normlarının uygulanmaya konması için Refah -bugün AKP- öncelikle toplumsal bir altyapıyı oluşturmak istemektedir.
Refah'a <<ara dönem>> misyonu yükleyenlerin hem dayanağı hem de çıkış noktası bu: Topluluğu topluca yönlendirmek, bir amaç etrafında toplamak! Refah düğümün burada yattığına inanıyor.
(....) Erbakan siyasetten yasaklı olduğu dönemlerde yakın çevresine sürekli şunları söyler:
"Biz politika değil, hareketiz, orduyuz. Parti neymiş ki, Allah bizi hizipçilik yapmaktan korusun. Biz bu yola Allah'ın dinine sahip çıkmak içim çıktık. Bir şeyi, ikame etmek Allah'a Mahsustur. Bize çalışmak düşer."
(....) Refah Partisi'nin iktidara gelmesini Hizbullah lideri Fadlallah başta olmak üzere, Hamas lideri Ahmet Yasin, Pakistan Cemaati İslâmi lideri Gazi Ahmet Hüseyin, Sudan İslâmi lideri Ömer Beşir önde olmak üzere legal -yasal- ve illegal-yasadışı- kabul edilen örgütlerin liderleri,"İslâm iktidar oldu. Türkiye İslâm hareketinin temsilcisi Refah Partisi ve başkanı Erbakan, laiklerin elinden iktidarı söke söke aldı" diye değerlendirmişlerdir.
(....)
Refah iki durumdan ötürü takiyye yapmakla eleştirilebilir:
1)Ordu, hareket, parti ve inkâr,
2)Mevcut rejimi yıkıp yerine şeriatı ikame etmek niyetinde olduğu halde, bugüne değin, bunu gizlemeyi başarması.
(....)Kotku, Erbakan ve arkadaşlarını şeriat yanlısı insanlar olarak yetiştirir. RP'nin çekirdek kadrosu birkaç istisnayla aynıdır: Oğuzhan Asiltürk, Şevket Kazan, Fehim Adak, Recai Kutan, Süleyman Arif Emre. Bu da Nakşi-İslâm hareketinin Türkiye'deki İslâm'ın, yasallaştığını gösterir. R.P. Genel Bşk. Yardımcısı ve Erbakan'ın kurmaylarından; günümüzün AKP hükümetinin dışişleri bakanı; Abdullah Gül şu sözcüklerle ifade ediyor: "Muhakkak ki RP, Türkiye de yerli düşünen İslâmi cemaatlere yol açmak için uğraşan bir harekettir."
Aynı Gül; İslâm'a aykırı kanunu kaldırma imkânını vereceklerini de söylemişti:
"İslâm'a aykırı kanun kalkacak. Düzen Türkiye de İslâm'ı Camii içine hapsetti. Biz İslâmi hayat tarzı olarak görmek istiyoruz. Artık saklanmaz gerçekler var. İslâm'ın yalnız ahireti değil, dünyevi düzeni içerdiği bir gerçektir. Ben bir Müslüman'ım ve buna inanıyorum. Türkiye'deki geçerli kanunlar arasında aykırı olan da var, olmayan da. Aykırı olanlar baskıdır. Baskı kalkacak, bu hakkımı kullanacağım, halka bu imkânı vereceğim."

İhanet Vakfı
AKP'liler, Mustafa Kemal'e ve İstiklâl Savaşı kahramanlarına "Kudurmuş Haydutlar" diyen bir hain adına vakıf kurdu... Tokat'ta adına vakıf kurulan Mustafa Sabri Efendi, Sevr'i imzalayan İstanbul hükümetinde yer almış bir işbirlikçi.. İstiklâl için canını koyan kahramanların ve Mustafa Kemal'in de can düşmanı.
Mustafa Sabri Efendi, milli güçler İzmir'i kurtarıp, İstanbul'a yönelince "Ermenilerden kuracağı bir ordu ile Türk ordusuna karşı savaşmak üzere" sadrazamlık isteyecek kadar ihaneti ileri götürmüş bir kişi..
Bunlar mı değişti?.. Cumhuriyet kurulduktan sonra yurtdışına kaçan (Erbakan'da gitmişti), Mustafa Sabri Efendi Vakfı'nın yöneticileri arasında AKP Tokat milletvekili Resul Tosun ve Mehmet Ergün Dağcıoğlu bulunuyor.2.4.2007.Güneş Gazetesi.

Bekir Coşkun...Onuncu Köy...12 Ocak 2007/Cuma..
Değişen sizsiniz...
İktidardakiler değişmiyor,siz değişiyorsunuz.Yavaş yavaş...Farkına varsanız da varmasanız da, bir sinsi değişimin içindesiniz ve eskisi gibi değilsiniz.. Direnseniz de, arada bir "Ben değişmedim" deseniz de, bir ulusal değişimin" parçasısınız. İşte; sadece son bir haftada Türkiye'nin ne kadar değiştiğini size sıralayalım: Erkek için erkek hemşire TBMM'deki komisyonlardan geçti. İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından yaptırılan şehir hatları vapurlarında birer "dua odası" olması (Mescidin adını bu sefer böyle uygun görmüşler) kesinleşti. Şeriatçıların "Doğurabildiğin kadar çok doğur" kaidesine uygun olarak, çok çocuk doğuranların daha az vergi vermesi yeni vergi sisteminde yerini aldı. İzmir ve çevre illerde ünlü heykeltıraşların eserleri bir gecede kırıldı. Selamlaşmada "Günaydın", "Merhaba", "tünaydın", "İyi günler" gibi dileklerin dinen uygun olmadığı, bunun yerine "Selamünaleyküm" demenin gerekli olduğu resmen açıklandı. Başbakan'ın "Tanırım ve kefilim" dediği, BM'ye göre uluslar arası terörist sayılan El Kadı'yı soruşturan maliye başmüfettişine bir günde tam yedi ceza verildi. Tüm bunlar sadece bir haftadaki değişim. Değişime devam: İmam hatiplerin önünü açmak zor gözüktüğüne göre, gelecek yıl uygulanacak müfredatta, tüm ilköğretim imam hatipleştiriliyor. Çocuklara cami krokisi çizdirmek de var müfredatta, CD'lerle "hac ibadeti" de, uygulamalı abdest de..(....)

T a r i k a t l a r ve C u m h u r b a ş k a n l ı ğ ı a d a y l ı ğ ı!..
Hemen hemen bütün gazetelerde yığınla haber, yığınla köşe yazısı.. Hemen hepsi, Emniyet'teki tarikatlaşma üzerine.. Bu ülkenin güvenliğinden sorumlu, en güvenilir olması gereken kurumun temelleri sallanıyor. Rahip Santoro cinayetinde ihmali görülen Trabzon Emniyet Müdürü niye tercihan Ankara'ya atandı?.. Çünkü tarikattan.. Hrant Dink cinayetinde ihmali görülen Trabzon Valisi ve Emniyet Müdürü,İçişleri Bakanı'nın "Müfettişler raporlarını hazırlamadan tek hareket yapmam" demesine rağmen niçin apar topar görevden aldılar?..
Çünkü tarikat bağlantıları yoktu. Eleştirileri önlemek için kurban edilmeleri kolay oldu.22 ihbar gelmesine rağmen, Hırant Dink'i korumaya almayan İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah niye hâlâ yerinde? Neden suç bir şube müdürüne transfer edilip, Cerrah temize çıkarılmaya çalışılıyor? Çünkü Cerrah'ın arkasında Çarşamba Cemaati var. Cerrah'ı daha önce, Recep Tayyip Erdoğan Ankara'ya almaya karar vermişti. Hatta Cerrah odasını toplamıştı. Çarşamba Cemaati devreye girdi."Alma dediler."Alamadı. Cerrah, İsmailağa Camisi'nde yüzlerce kişi önünde gerçekleşen linç olayıma anında "Başını mermere vurup intihar etti" diyen Emniyet Müdürü. Çarşambanın tam bir kurtarılmış bölge olduğunu gidenler anlatıyor. Dink cinayetinde benzeri gafını Vali Güler temizledi. Başka ülkelerde olsa, Santoro ve Dink cinayetleri İçişleri Bakanı'nı istifaya zorlardı. Başbakan, Aksu'ya neden ilişemiyor?.. Çünkü Aksu'nun arkasında da Menzil tarikatı var.. Ayrıca, meşhur tezkere olayında gördük Başbakana karşı direnen ve Aksu'nun arkasında yer alan 81 milletvekili.. Erdoğan, Aksu'ya dokunamaz. Peki ya Ulaştırma Bakanı?.. Hızlı tren faciasında 39 kişi öldü. Oysa o rayla o hızı çekmeyeceği raporla tespit edilmişti. Ama Devlet Demir Yolları Genel Müdürü, hem Ulaştırma Bakanı halen görevde. Olan ölenlere oldu. Başbakan gereğini yapamadı, çünkü hem bakan, hem genel müdür tarikattan... Başbakan Maliye Bakanı'na da dokunamaz.. O da tarikatta.
Şimdi bunların tümü söylenti olabilir.. Ne var ki,eskiler "şüyuu, vukuundan beterdir" demişler.. "Ateş olmayan yerden duman çıkmaz" demişler. Recep Tayyip Erdoğan ile hangi taşı kaldırsanız,altından bir "tarikat,cemaat" bağlantısı çıkıyor.Erdoğan'ın da bu söylentileri şiddetle yalanlayan sert bir eylem ve söylemi yok..
Amerika'nın Türkiye'yi bir ılımlı İslâm devleti yapmak için 80'li yıllardan beri ne planlar uyguladığını bilmeyen yok. Daha dün bu gazetede Mehmet Barlas, ABD'nin neden Recep Tayyip Erdoığna ve AKP'yi desteklediğini açıkladı. Çünkü AKP, demokrat ve küresel parti. Böylesi Türkiye fevkalade işlerine geliyor. Bu ülkede üniter, ulusal cumhuriyet değil, ümmetçi vr küresel devlet istiyorlar. Öyle olunca da, tarikatların önü alabildiğine açılıyor.
Şimdi sorum şu?..
Adı tarikatlara bu kadar iç içe anılan biri, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı olabilir mi?
Efendim,başbakan olmadı mı?.. Cumhurbaşkanı da olur.
Kâğıt üzerinde öyle.. Ama bu iki makamın anlamı çok değişik. Başbakan yürütmenin, yani hükümetin başıdır. Anayasa gereği Başkomutan da olan Cumhurbaşkanı ise, Türkiye Cumhuriyeti'nin simgesi... Hükümetler gelir geçer. Oysa Türkiye Cumhuriyeti kalıcıdır. Ebedi. Türkiye Cumhuriyeti, laik, ulusal ve üniter bir devlettir, öyle kalacaktır. Ümmet Cemahiriyesi olamaz..
Recep Tayyip Erdoğan, ANAP ve DYP gibi, AKP'nin de çökmesi pahasına Cumhurbaşkanlığını kafaya koymuş. AKP'nin gelecek seçimleri kazansa bile, bir daha böylesi keyifli yönetime izin verecek bir çoğunluğa sahip olmayacağını, koalisyonlara mecbur kalacağını biliyor. Bu yüzden kendisini kurtarıp, Köşk'e atmayı düşünüyor. "Benden sonra tufan".." diyerek. Bu onun tercihi.. Vatandaş olarak hakkı da..
Ama aday olmadan önce tüm bu "Tarikat" söylentileri ile hiçbir ilişkisinin olmadığına ulu-su inandırmak zorunda. Eylemleri ve söylemleri ile...
Bu iş "Devlet kesesinden" duvar ilanı hazırlatıp "Kurban olam ayına yıldızına" demekle olmuyor. Bu yazının altındaki imza ise; Hıncal Uluç!

Ç o c u k k o r o s u n d a n i l a h i l e r!.
Tokat'ta, Milli Gençlik dergisince düzenlenen "Hicret Gecesi"nde yaşları 5 ile 13 arasındaki çocukların oluşturduğu koro ilahiler okudu. Tokat Öğretmen evi toplantı salonunda önceki akşam düzenlenen geceye yaklaşık 100 (yüz) kişi katıldı Hz. Muhammed'in hicret etmesini anlatan slayt gösterisi sonrası sahneye çocuklar çıktı. Yaşları 5 ile 13 arasındaki 20 çocuktan oluşan "Gençlik Grubu" ilahi konseri sundu. Daha sonra yine çocuklar Kuranıkerim okudu. Gecede bir konuşma yapan derginin Tokat Şube Başkanı Mustafa Kılıç,"Bundan 1428 yıl evvel insanlık tarihine damgasını vuracak bir olay gerçekleşti. Hicret. Hicret, İslâm toplumunun teşkilatlanması, bir güç haline gelmesi ve çevresine kendini kabul ettirmesi sürecinin ilk adımı olmuştur." dedi.. 27 Ocak 2007.. Milliyet Gazetesi

Ç o c u k l a r a 'örgüt' e ğ i t i m i..
Tarih 18 Mart 2007..Konya polisinin "şifre" adıyla 29 Ocak 2007'de başlattığı ve 39 kişinin tutuklandığı operasyonda Konya'da üç ayrı örgüt evi saptanmıştı.Evlerden birinde 4-9 yaş arasındaki çocuklara "hafızlık" eğitimi verildiği, diğerinde 9 yaşından büyük çocuklara dini ve örgütsel eğitim verilen "medrese" olarak kullanıldığı, üçüncü evde örgüt içi eğitimler yapıldığı saptanmıştı. Altından El Kaide çıkmıştır. Yaşları 4- 9 arasında değişen çocukların her sabah okuduğu ant şöyle:
Andımız. Müslümanım, çalışkanım, sabırlıyım, kararlıyım. Yasam. Kuran'ı anlatmak, ahdimde durmak, yaratılanı sevmek. Bir Müslüman olarak varlığım davama, insanlığa ve Allah yoluna armağan olsun. Ey rabbimiz, duamız şehitler gibi yaşamak ve şehit olmaktır.


Y A Ğ M A C I L A R K İ M ?..

Ocağınız batasıca ulan!
Saldırdınız aç kurtlar örneği Yurd'a...
Ne yapacaksınız bu denli parayı, pulu?
Ne yapacaksınız bu kadar tarlayı tokadı?
Yüzer yüzer..
biner biner.. dönüm dönüm..
Doğramışsınız çiftliği çubuğu dili dilim
pay etmişisiniz Anadolu'yu (mu)?
Kimin canı neyi çekerse saldırıyor oraya.
Ağalar, beyler, paşalar..
şeyhler, şıhlar, politikacılar saldırıyor...
Paylaşıyorlar kutsal toprakları.
Bu topraklar babanızın malı mı ulan?
Sizler de bu Yurd'un insanlarısınız.
Ya geride kalanlar?...
Bu Yurd'un insanı değil mi?
Yediniz..bitirdiniz memleketi.
Siz eşkıya mısınız ulan?
Yeter artık..
ocağınız yana!..
Yeter artık...



"Tehlikenin farkında mısınız?"... Hayır!..
Ülkemizde; "İrtica tehlikesi vardır.".. Hayır yoktur!
Çünkü: Tehlikenin farkındası ve vardır falan yoktur; Ülkemde dört dörtlük irtica vardır. Biz bunu yaşıyoruz,yaşamımızın bir parçası haline getirilmiş ve dayatılmıştır.. Var olan bir olguya yoktur demek çelişki olur. Onun için; "Hayır" yoktur diye haykırıyoruz. Sunduklarımız kanıtıdır. Yolu da şeriattır. Biline!

Bir umudun somut söylemi:
Karanlıkta bir kibrit çöpünün ürettiği ışık insanın gözünü kamaştırır...
Bilimin aydınlığı elbet bir gün irticayı yok edecektir...
İrtica karanlığı devrim enerjisiyle aydınlanacaktır..
İnanın buna!!!
İnanın.

23 Nisan 2007-Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı- Çiğli-İzmir