Yıl 2007...Aylardan Temmuz'un 23 sabahı..Seçim sonuçları yarı resmi
olarak belli oldu. Seçim A. K. P'nin.
Hangi şartlarda olursa olsun, hangi şartlar uygulanırsa uygulansın,
demokratik bir seçim dediğimiz seçim ile yönetim erkini büyük bir çoğunlukla
ele geçirdiler. Şu veya bu şekilde, belki de eşit olmayan şartlarda..
O,o süreçte alınacak önlemler arasındaydı. Alınmayan, savsaklanan bir
olguya saygı duymak zorundayız. Daha açıkçası
AKP bu sonuca saygı duydurma zorunluluğunu yarattı..Arkasından T.B.M.M.
Başkanlığı ve Cumhurbaşkanlığı ve Başkomutanlık da AKP' nin oldu.. Kavramların
yeniden yorumlanması ve tanımlanmasıyla bir de AKP anayasası hazır edilmiştir..Adına
da sivil ya da kravatlı anayasa denilmiştir.
AKP bu konuma bir dizi tarihsel süreç sonunda sabırla bekleye bekleye,
işleye işleye emeklerinin ve de paralarının gücüyle gelip oturmuşlardır
devlet dediğimiz olgunun tepesine. Bu uzun sürecin öyküsünü bilmeyen
yok.
İşin asıl özü,T.C. Devleti'nin kuruluş kavramları üzerindeki ve devrim
yasaları olarak bildiğimiz tanımların "ilmi" bir biçimde yorumlanıp,
bilimsellikten ve sosyolojiden ırak, dinsel bir anlayışla yeniden hazırlanıp
yasalaştırılması gibi bir zorunluluk dayatılıyor topluma...
Örneğin Kurucumuz M.K.Atatürk'ün laik olup olmadığının tartışmaya açılması,gündemin
başka bir kanala itilmesi bilinçli bir saptırma biçimidir.
Kaynağımız; Cengiz Özakıncı' nın "DOLMAKALEM SAVAŞLARI..."
İsmet Bozdağ adlı bir "İslamcı, tarihçi" bir yayın organında..İslamcı
bir gazetede; 11-12 Mart 1994 günü, "Laikliği kim ortaya attı:
Atatürk mü, İsmet Paşa mı?" başlıklı iki yazıda özetle; şaşılacak
bir gerçek... Laiklik, Atatürk' ün yazılarında ve konuşmalarında bir
kez olsun kullanılmamıştır!.. Laiklik İsmet Paşa' nın patentinde olan
bir kavramdır. Bir avuç Bilimsel Sosyalist laikliğin yanına Atatürk'ü
yerleştirme marifetini, gösterdiler. (...)
İsmet Bozdağ aydınımız (?) her yana bakıyor bu kavram ile ilgili somut
bir şey bulamıyor ve devam ediyor: " Görülüyor ki, bir Atatürk
saptırması karşısındayız! Laikliği 1936 yılında Recep Peker'le anlaşarak
C.H.P.programına sokan da, Atatürk'ün yataklara düştüğü 1937 yılında
Anayasa' ya sokan da, İsmet Paşa' dır...İsmet Paşa, viyolonsel çalan,
Batı normlarını benimsemiş bir devlet adamının -fırsat elverdiğinde-
(yani Atatürk yataklara düştüğünde, ölüm döşeğindeyken) Anayasa' ya
laikliği yerleştirmesini tuhaf karşılamamak gerekir. (Viyolonsel çalan
birinden her türlü kötülük beklenebilir.)
(Bugün AB' ye girmek için her şeye evet diyen İsmet Bozdağ' ın savunduğu
sisteme ne demeli?.. Demek oluyor ki bu sistemi oturtanlar içinde viyolonsel
çalanlar çoğunlukta sayın aydınımız.)
Fakat şu garabete bakınız ki, sosyalistler, laikliği Atatürkçülüğün
vazgeçilmez koşulu olarak bayraklaştırdılar. Evet! Bilinmesi için tekrarlıyorum:
Atatürk hayatı boyunca yazdığı ve konuştuğu metinlerde laikliği bir
kez olsun kullanmamıştır... Ve devam ediyor Bozdağ Efendi: "Laiklik
adına İslamiyet düşmanlığı yapmak aldı yürü-dü. Hâlbuki Atatürk' ün
kendisine yamanan bu ilkeden (laiklikten!) haberi bile yoktu! Atatürk
laiklikten hiç bah-setmemişti.. (...) O günden beri de "İslam düşmanlığı"
olarak kullanılmış, hem de tezyif edilerek (küçük düşürü
lerek,alay edilerek, aşağılanarak!) ve bu tezyif hiç ilgisi olmadığı
halde (laiklik) Atatürk'e mal edilerek, milletle Atatürk'ün arası açılmaya
çalışılmıştı. Çok gariptir, bu Atatürkçülük adına yapılmıştı..."
Ne gariptir ki; aynı yolu izleyen bir başka ad da Ahmet Kabaklı' dır.
Laikliği aldatmaca olarak tanımlamağa çalışmıştır.. Bir başka İslamcı
yazar; T.S.K. da iken Kanada'da Askeri İstihbarat öğrenimi gören Mustafa
Necati Özfatura da aynı görüşü savlıyordu. "(...) Atatürk'ü kandırarak
sokuşturduğu bir ilkedir.." diyordu.
Bu tartışmaların hemen sonrasında Refah Partili; bugünün (2002-2007)
AKP Genel Başkanı, Başbakan; o günün İstanbul Anakent Belediye Başkanı
RTE Boğaziçi Üniversitesi'nde şunları söylemiştir: " Laiklik Atatürk'e
ait değildir. Laiklik, Atatürk hastayken, 1937'de İnönü tarafından Anayasa'
ya sokulmuştur." Yeni Günaydın, 13 Mayıs 1994.
Aytunç Altındal'a göre ise; Atatürk Nutuk' u hipnotize etmek için yazmış..Prof.
Dr. Nevzat Yalçıntaş' a göre ise; Atatürk laik değildi diyen İsmet Bozdağ
vicdani ve ilmi sorumluluğunu yerine getirmiş...diyor. Polis Akademisi
öğretmeni Prof. Dr. Aydın Taneri'ye göre: Atatürk laiklik deyimini hiç
kullanmamış.
Bu denli inatla laikliğin karşısında durulan, karşı çıkılan ve tepki
gösterilen ve İslamiyet'in içinde kabul görmeyen kavramın bilimsel tanımı
nedir?...
Dünya işlerini dinden ayırma.. Derebeylik düzeninin teokratik (dinsel)
devlet anlayışına karşı bir burjuva
-kent soylu- tepkisidir. (O.Hançerlioğlu)
Laik; din işlerini devlet işlerine karıştırmayan, devlet işlerini dinden
ayrı tutan. Laiklik ise; laik olma durumu. Devlet ile din işlerinin
ayrılığı, devletin, din ve vicdan özgürlüğünün gerçekleşmesi bakımından
yansız olması..
Laikleştirmek; din ile ilgili olmayan işleri dini görüşlerin dışında
tutmak. (T.D.K.Sözlüğü)
Bu denli açık,net ve anlaşılır bir tanımı yapılmış .. Devlet içindeki
karmaşaları yok etmek, ikilemliğin dışında bırakılmak, devleti din dışında
tutabilmek için yapılan bu tanımda devlet nedir?..
Devlet; kölelik düzeninde, kölelerin sayıca artması sonucu, zorunlu
bir baskı örgenliği olarak belirmiştir.. Devlet; kapitalist ya da sosyalist
olsun,daima belli bir sınıfın diktatörlüğüdür. Örneğin, kapitalist devlet
anamalcı sınıfın, sosyalist devlet ise işçi sınıfının İslamcı devlet
ise dinci bir sınıfın egemenlik aracıdır. Sınıfların egemenliğine göre
kavramlar, öğretiler tanımlanır ve yön verilir tanımlara. Laiklik de
böyledir., demokrasi de, cumhuriyet de..
Egemenliğe göre ortaya bir devlet yönetme ve de devleti yönetecek erkin
biçemi oluşturulur. Bu kaçınılmazdır.
Silah zoruyla da olsa, seçimle de iş başına gelinse de..
Kapitalist devlet bir azınlığın, sosyalist devlet bir çoğunluğun devletidir..
Kapitalist devlet sadece anamalcı sınıfın, sosyalist devletse tüm halkın
çıkarlarına hizmet eder. İslamcı devlet ise laik olmayan bir sınıfın
çıkarlarına hizmet etmek amacıyla devleti ele geçirme savaşımı verilir.
Her şey demokrasi çerçevesinde olmalıdır diyoruz da,ya demokrasi nedir,
ne değildir?..
Demokrasi; halk egemenliği.. Aralarında hiçbir ayrılık gözetmeksizin
bütün vatandaşların katılacağı hükümet biçimi.. Monarşi, aristokrasi
gibi kişi ya da sınıf egemenliğine karşı olarak siyasal bakımdan tam
bir eşitlik içinde tüm vatandaşların yönetime katılacakları rejimi dile
getirendir DEMOKRASİ!.. Böyle bir tanımla dile getirilse de gerçek demokrasi
yoktur ve olamaz. Öğretiler bunu gösteriyor. Demokrasi her şartta, bir
sınıfın egemenliğini yansıtır ve onun demokrasisini kanıtlar. Halk demokrasisi
aynı zamanda da devletsizlik ve özgürlüğü gerçekleş- tiren yönetim biçimi
olarak tanımlansa da ütopyadır.
İslam dayatmasında, öngörülmesinde yeni bir demokrasi tanımıyla egemen
bir din olgusunun gündeme gelmesi, tüm bilimselliği çelişkiye düşürmüştür.
Ilımlı İslam olgusuyla laik ve demokratik bir yaşamı gündemde tutmak
olası değildir.. Zaten laik olan Müslüman, Müslüman olan da laik olamaz
tanımıyla çelişkiyi gündemde tutan sağcılar-muhafazakarlar- bunu özellikle
yapmaktadırlar.. Ve hatta M. Kemal Atatürk'ün bile bu kavram tanımlarından
nasibini alması gibi bir saptırma ve çarpıtma gerçeği ile karşı karşıyayız.
Yaşam içerisinde saygınlık kaygı duyulmağa başlarsa, güvensizlik oluşur.
Bu alanda, dinsel örgütlenme olarak sunulduğunda daha da ağır, korkulu
ve çok tehlikeli güvensizlik ortamı yaratır. Çünkü yaşam tehdit ediliyor
demektir açıkça.. Bu yüzden demokrasi, devlet, laiklik kavramlarının
bilimsel tanımları çok önemlidir ve bu olgu
ile doldurulmalıdır içleri.Dayatmacı anlayışla sunulan "ilmi"
tanımlar içleri boş birer kavramdan öteye gitmeyecektir.. Bunlar yaşamı
"kaos"a çevirir, kuşkucu bir toplumun yapılanmasına temel
olur. Bireyler birbirine düşer ve atacak kurşun bulamaz derecesinde
düşman kesilirler.
Ne yazık ki, ülkemizde din ağırlıklı, dinden çıkar bekleyen bir kesimin
siyasallaşmasından beri sözünü ettiğimiz kavramlar yeniden tanımlanmaya
başlanarak, gizliden gizliye istemler, bunların arkasına saklatılarak
sunulmuştur.
Sonuç!.. Devlet teslim alınmıştır...% 47.8 ile..Yadsıyamayız. Bir biçimde
seçim ile gelinmiştir bu noktaya..
Yapılacak?.. Yapılamalıydı, önlemler alınmalıydı bu aşamaya dek. İster
bilimsel tanım, ister istenilen tanımlar olsun inanıyorsak demokrasiye,
karşı eylem koymak zorundayız, bilimsellik çerçevesinde.
Karşı devrim, karşı eylem devleti ele geçirerek demokratiklik adı altında
hukuksallık dışında seçim ile erki teslim almıştır. Bu erkin başı olarak
söz başbakandadır. Bunun anlamı şudur: Birçok şeyi de teslim alma anlamına
gelir. Kuşatma sırası şimdi yeni anayasadadır. Devlet ve kurumları teker
teker teslim alınmaktadır. F.Gülen'in aceleye gerek yok demesi boşuna
değildi. Gülen' in istediği yavaş yavaş acıtmadan ılımlı ılımlı yerine
gelmektedir.
Şunu ustan çıkarmamak gerekiyor.
Din ve tanrı kavramı bireylerin düşüncesinde kutsallaşır. İkinci, üçüncü
kişiler ve kurumlar işin içine girerse bu kutsallık yozlaşır... Din
ve tanrı borsası genel anlamda oluşur. Parasal ve siyasal çıkarlar gündeme
düşer...Düşmüştür de!.. Ve şöyle düşünmek zorunda kalır bireyler:
Uzunca bir süreç sonunda, T.C. Devleti İslam dininin yönergesine girmiştir.
Yadsıyan varsa beri gelsin.
Samim
Güner
19.Eylül.2007
İstasyonaltı Mah.
8019/21 Sok. No:10/3
Çiğli-İ Z M İ R
0.232.3762075