Dünya
normal devinimine dönüşünden sonra, canlılar cirit atmağa başladı yerküre
üzerinde. Bu canlılardan birisi de 'İNSAN' dır. Bu canlı düşünmeğe ve
bilinçlenme sürecine girmesinin hemen arkasından tanrı ve din kavramını
bulup, arkasına sığınıp, bu oluşumu geliştirmeğe başladı... Fakat din
emperyalizminin oluşmasında büyük katkılarda bulundu geleceğin ne olacağını
kestiremeden. Yanı sıra sömürülmesine de engel olamadı. Çünkü; o korkunç
emperyalizm kısa sürede bir canavara dönüşüverdi.. Her bir biçimde sürekli
sömürüldü..
Direndi sömürüldü!.. Örgütlendi öldürüldü..Sibirya'daki de insandı Afrika'daki
de.. Amerika ana karsındakiler de.. Kimi siyah, kimi beyaz, kimisi de
kırmızı, sarı derili..Kimi çekik gözlü, kimi kara, kimi mavi gölü..Tümünün
Ortak iki noktaları vardı: Birincisi insan olma erdemi, ikincisi insan
olma özelliğini veren tüm niteliklerinden ötürü ikinci sınıfa dönüştürenler
tarafından inanç ve kazanç olarak sömürülmesiydi Emperyalizm tarafından.
Sonuçta kesin olarak insandılar!.. Kimi zaman düşüncesi sömürülürken,
yanı sıra emeğinin artık değeri de buna ekleniyordu. Dünya yuvarlağının
her yanında bir olgu haline getirilmişti bu gerçek!..
Çağlar boyu, bu düzenek biçiminde süre geldi. Sömüren de, sömürülen
de hiçbir zaman değişmedi. Bu oluşuma dur! diyebilecek bir güç çıkmadı,
çıktıysa da yüreklilik gösteremedi. Sürekli bir insan, bir insana gereksinim
olarak yapılandırıldı.
Evrensele dönüşen din ve tanrı, Emperyalizm tarafından sürekli süreç
içerisinde kullanıldı. Aslında sömürenler paradan başka hiçbir şeye
inanmıyorlar, inanır gibi yapıyorlar, rol kesiyorlardı. Anadolu'daki
işbirlikçi Emperyalistleri'nin de bir farkı yoktu diğerlerinden. Yalnızca
İslam Emperyalizmi'ne inandıkları için bu yolda tarikatlarla birlikte
kol kola yürümeyi yeğlemişlerdi. Atatürk'ün mat ettiği Dünya Emperyalizmi'ne
dahi hayır diyebilecekleri yürekleri kalmamıştı. İslam'ı, bir yönetim
erki seçkisiyle; dini yönetim biçimi olarak kabulleniyorlardı.
Artık din ile yönetim iç içeydi. 1500 yıldır bu böyle sürüp gelmişti.
Çağdaşlaşma ve uygarlaşma yolunda bir adım ileriye gidilemiyordu.. Dinler
arası ve uygarlıklar arası çatışma git gide büyüyor, içinden çıkılmaz
bir hâl alıyor, kimin kime silah satacağı, kimin hangi yerdeki petrole
el koyacağı uluslar arası düzlemde açıktan açığa tartışılıyor, pazarlanıyordu.
Toprak da dahil!..
Bireysel sömürü toplumsal, toplumsal sömürü kitlesel, kitlesel sömürü
ülkesel, ülkesel sömürü de kıtalar arası sömürüye dek uzanıyordu. Verilen
savaş Emperyalizm' in yaşam biçimi ve savaşıydı. Sömüremediği anda yaşamının
sona ereceğinin bilincindeydi.. Özgürlük adı altında bile bunu yapmaktan
çekinmiyordu (Irak örneğinde olduğu gibi) Akıllanan oluşum; ekonomisi
güçlü ülkeler, birlikler oluşturarak Emperyalist olma yolunda adımlar
atıyorlardı...Yeni Dünya Düzeni oluşturulmuştu, sömürüye yönelik. Bu
düzende ülkeler yerlerini almak için bir savaş veriyorlardı. Kimi özünü
vererek, kimi topraklarını, kimi de yeraltı zenginliklerini!.. Aslında
her türlüsüyle aynı kapıya kul olmaktı.. Bize biçilen yafta da şu oluyordu:
Gelişmekte Olan Ülkeler..
Liberalizm adı altında, yenilikçilik, ya da devrimcilik örtüsü altında
yaşam sürecindeki kazanımları Emperyalistlerin eline teslim etmekti
ana ilke..
Yinelemekte yarar var: Afrika'dan Sibirya'ya, Sibirya'dan Amerika'ya,
Amerika'dan Avrupa'ya insan bu güne dek hiçbir süreçte insan olarak
görülmedi ve tanınmadı dense yeridir. Bunu yapanlar kindi?...
Her alanda sömürünün bir aracı olarak algılandı. İslam'da da, diğer
dinlerde de aynı biçimde algılandı ve yoksulluk edebiyatıyla kazancının
çoğunu din ve tanrı adı altında el konuldu.
Başı örtüldü, ikinci sınıf insan olarak gördü karşı cinsi kadını. Sahibi
olduğu her bir şey elinden alınarak ortakçı oldu alın terine ve tenine.
Bu nasıl bir düzendi?
Bu nasıl bir din ve tanrı anlayışıydı? Kimse akıl erdiremiyordu olanlara.
Akıl erdirenler ise, bu kuralları koyanlar ve kendilerine körü körüne
inanalardı. Neden?.. Pastadan biraz daha fazla 'pay' alabilmek için.
Düşünce, anlak ve us denen kavramlar yoktu henüz insanlarda. Bunları,
birileri 'din' ve 'tanrı' adına kullanıyordu. Yapanlar, yapamayanları
nasıl kullanmaz ki?.. Sonra; sonuçta kutsallık ve doğruluk saçan dinini,
tanrısını göklere çıkarmak.. Aynı tanrının dinleri olarak; "kabul
bu doğrultudadır (?)"; kabul edilenler hakkında aşağılayıcı tanımlar
üretmek din ve tanrı adına yakışıyor mu?..
Hem İslam' i bir yönetim getireceksin, hem de inananları yok sayarak
onların her şeyine ipotek koyacaksın.. Gerçi bunu yapanlar din ve tanrının
yeryüzündeki temsilcileri olarak görseler de; yaptıkları kutsal yazıtlara
sığmamaktadır.
Bağnazlar; peygambersiz ve tanrısız bir dini oluşturma çabasındadırlar..
Bakınız Gülen efendiye, denizaşırı bir ülkeden, din adına söylemlerde
bulunarak Amerikan İslam'ının Anadolu'da yaygınlaşmasını örgütlemektedir,
yönetimdeki siyasal İslamcılarla birlikte. S.S.K.'dan emekli ücretiyle
yüzlerce okulun Dünya' da yaygınlaşması hangi anlama geliyor? İslam'ın
Amerikalı biçimi, temsilcisi de Gülen efendi! Yedi yıl sonra; eğer cumhurbaşkanını
halk seçmesi oylamasında önü açılırsa; Cumhurbaşkanı Gül' den sonra
Gülen 'dir.
Pek doğaldır ki; sözünü ettiğimiz eylemler, olgular örgütlenerek sosyal
yaşama geçirilip devindiriliyor..Yani kurumsallaştırılıyor, yasalaştırılıyor.
Yapılırken tarikatlar, cemaatler; siyasi olgu içinde partileşerek Meclis
'te yasallaşıyor. Yasallaşırken de; üniversiteleri, bilim adamlarını
ve karşı görüşün (zamanında kendi gibi düşünmeyenleri) siyasetçilerini
yanına alarak ve bunları kullanarak başarmıştır.
Dün; sosyal olguyu, sosyalizasyonu savunanlar, bugün "saf"
değiştirerek kaderci ve İslamcı sentezi savunur hale gelmişlerdir..
Bir türkü vardır Anadolu'da: "Fes başıma fes başıma 'Püskülü' ben
olayım.." diye. Anımsamamak elde değil.
Dışarıdan istenilen 'Ilımlı İslam' adı altında, Kemalizm'i rafa kaldırıp;
T.C. Ilımlı İslam Devleti yaftasını yapıştırmak! Bu tasarımın baş yapımcısı
ve içeriden kuşatmacılarda bellidir: "İkinci Cumhuriyetçiler!.."
Yani
Milli Takım 'ın ilk on biri ortadadır. "ABD ve AB 'nin destek verdiği
AKP iktidarı Abdullah Bey'i, Tayyip Bey'i şimdilik tutuyor..Çünkü ABD
ve AB'nin işine geliyor Abdullah Bey ve Tayyip Bey.. Nakşilik ve Fethullahçılık..
iki tarikat aynı damardan besleniyor... Fethullah'ın 500 okulunun da
sözde laik eğitim... Kadınlar ise toplumdan dışlanmış..." Hikmet
Çetinkaya 26 Eylül 2007. Cumhuriyet Gazetesi..
Fethullah efendi ne demişti yıllar önce; yargıda, eğitimde, kolluk güçlerinde,
TSK da sessizce örgütlenip bekleyin dememiş miydi?. Adam yalvaç gibi.
22 Temmuz 2007 sonrası sonuçları kanıtlıyor, bir de hocanın verdiği
gazete duyurusu!..
Seçimler hakkında bir genel değerlendirme de Holbrooke:" Türkiye'de
barış içinde ve dürüst seçimler oldu (!).Ilımlı ve Müslüman bir parti,
yani Tayyip Erdoğan'ın başında bulunduğu AKP, meşruiyetlerini Türkiye
Cumhuriyeti'nden alan ünlü milliyetçi partileri mağlup etti. Bu ılımlı
Müslüman partiyle İsrail iyi ilişkiler içinde ve AB'ye üyelik istiyor.
Ben de bunu yürekten, inanarak destekliyorum."
AKP hangi partiyi yenmiş (mağlup) etmiş...C.H.P.'yi!.. Bu partinin 83
yıllık geçmişinde ne vardır? İlkeleri nelerdir, kurucusu kimdir?.. Holbrooke
bunları bilmez mi?.. Bal gibi,bizden iyi bilir! Bu söylem terbiye dışı
bir söylemdir!.. Özür dilemelidir Türk Ulusu'ndan.
Cüneyt Arcayürek:
"..Medya gaflet uykusundan uyandı mı?..RTE ile kardeşi 11.nin üstlendikleri
görevin ilk aşaması 2002'de tek başına iktidara gelmeleriyle başladı,
ikinci aşama 22 Temmuz'da 2. kez tek başına iktidara gelmeleriyle sürdü.
İlk aşamada "amaca" hizmet edecek altyapıyı hazırlamayı başardılar.
22 Temmuz, altyapının üzerine "hedefe" varmayı sağlayacak
yapıları inşaa etmeye girişeceklerdi ve: RTE, 2. iktidarının ilk günü
hedefe temel oluşturacak harcı koydu: AKP'nin amaçlarına hizmet edecek
AKP anayasasını tartışmaya açtı."
Durum bu denli tehlikeli duruma girmişken; "Ne Oldu Bu Bizim Çılgın
Türklere?.." Anlayan varsa, anlatsın bize!!!
23 Nisan 1920'den...29 Ekim 1923'ten bu yana kazanılanlar kazanımlar,
1950'den sonra yitirilenler birkaç.
hiç uğruna yitirilmedi mi?.. Evet!..Bir hiç uğruna yok oldular...BOP
ve Ilımlı İslam uğruna sıfırlandı cumhuriyet, laiklik, sosyal yapı ve
de Türkiye Cumhuriyeti Devleti... Başbakan ABD'de Beyaz Saray kapılarında
bekletilirken, 'icazet' -izin- verilecek umuduyla onursuzlaştırıldı
Devletim!.. Olamaz böyle devletlerarası iletişim ve ilişki.
Kaybedilenleri kazananlar, kaybettiklerinin tekrar kazanımıydı yıllar
sonraki süreçte!..
Osmanlı'nın tekrar yapılandırılmasıyla; hortlatılma tasarımıydı kökten
dinci bir temel üzerinde. İstenilen; din gerçeğini, eş süre de duygudaş
olarak yayılmayı toplumsallaştırmaktır toplumbilimde. Katkıcıları da
eşsürem de tarikatlar ve İslamcı örgütlerdir. İzlence sona varmak üzeredir
özendirme sonucu. Bu ilkel davranışlar karşısında ne yazık ki bilim,
'ilime' dönüşerek yengi almıştır sosyal yapı. Toplumculuk, toplum bilimde
bir tanım olarak kalmak üzere dinsel öğretilerle üzeri örtülmüş, 4T'nin
gömütüne itilmiştir..
Takke, Takunya, Tespih ve Türban!
Cumhuriyetimiz 4T ile anlamdaş olmağa doğru sürülmüştür ne yazık ki!
Karşı devrimcilerin açıklaması ise " yanlış anlaşıldık" safsatası!..
Son söz:
İslam'ın ılımlısı, ılımsızı olmaz. İslam İslam'dır!...
Bilinmelidir..
Ayrımına varılmalıdır aydınlarca.
Samim
Güner
30.Eylül.2007
Çiğli- İzmir |