Yaşamımın 58. yılındayım... Elli sekiz yıldır 10 Kasım yaşıyorum...
Ama bu kez çok farklı. Bu kez insanlar
sel olup akıyor Nisan 2007'den beri... Bu kez gözyaşları, gözpınarlarında
durmuyor, kontrol edilemiyor göz damlacıkları.. Nisan ve Mayıs da toprağa
düşen ilkyaz yağmurları örneği, kah siğil siğil, kah coşkuluca akıyor
yanaklardan toprağa... Kirpikler ıslanıyor, mendiller sırılsıklam..
Belki de gereksinim bile duyulmuyor bu emicilere. Yaşamı nemlenmiş kirpikler
arasından izliyorsunuz gözyaşı - ışık aldatmaca karmaşasıyla. Gözyaşı
damlacıklarının kirpiklerde birikip yaşam görüntüsünün algılanmasına
neden olan renk kargaşasında izlemek,
beyindeki görüntü bölümünde süzerek irdelemek.. Ülkeyi gözlemek, gözetlemek
ve günün gelişen politik olayları ile yoğurmak... Ve gözpınarlarını
denetleyememek, söz geçirememek. Akan, yaşam işareti damlacıkların gözbebeklerini
tuz gibi kavurması işin en acı yönü, en acı gerçeği. Elli sekiz yılı
bir anda yineleyerek, an gibi kısa bir süreçte yaşayıvermek kazanım
mı, yoksa kayıp mı?.. sorusuna yanıt aramak..
İşte yaşam sürecimdeki üç-beş gerçek!..
27 Mayıs 1960... 12 Mart 1970 ve 12 Eylül 1980' nin ürünleri:
24 Ocak 1993 de Uğur Mumcu' nun paramparça edilmesi, 2 Temmuz 1993..
Madımak' tan yükselen dumanlar.. ve diğerleri!..
Onar yıl arayla uygulanan silahlı eylemler sözde demokratiklik adına
bir tarihsel sürece taşınıyordu. Altında
dinsel , faşist ve karşı devrimler yatan bir sürecin yinelenen baş noktalarıydı,
gizliden gizliye. İç acıtan ve buran
bir olgunun, oluşumun yadsınmaz devinimiydi bu başlangıçlar. Hem de
Sayın Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün
ordusunun, T. Cumhuriyeti'ni kuran paşalarıydı işbirlikçi olanlar. .Bireysel
ve toplu insan öldürmelerin bitmez,
tükenmez devinimiydi arka arkaya gelen karşı devrimler!
Gözpınarları; Uğur Mumcu, A.Taner Kışlalı, B. Üçok, T. Dursun, Deniz
Gezmiş ve arkadaşları ve de nice devrim şehitleri için devinerek akmaktan
kurumuş, Anadolu toprağını sulayarak devrim bereketine ulaştırmıştı.
İşte akan bu gözyaşları bereketlendirerek Anadolu'yu; tohuma, ekmeğe,
emeğe, alın terine devindiriyordu. Ekmeğimize karışıyordu farkında olmasak
da!.. Olamaz!..diye haykırıyorduk alanlarda, sokaklarda. Oluyordu işte.
Faşizm ve işbirlikçilerinin umurunda bile değildi. Onlar yalnızca ceplerini
doldurmakla uğraşıyorlardı. Hem de göz göre göre.
Elli sekiz yıldır ilk özeleştiri yapma gereksinimi duyuyorum bu iğrenç
gidiş karşısında.. İlk kez göz yaşlarıma yenik düşüyorum. İlkini soğuk
bir Ocak günü dökmüştüm. O vahşeti İzmir'de yaşamıştım ve ayın yirmi
dördüydü. Hiç olası değildi, İzmir'e kar düşüyordu. Düşüyordu lapa lapa
göz yaşlarımın üzerine..Ve akan yaşlar
toprağa düşmeden donup kalıyordu yanaklarımda..Niceleri.. niceleri...
Elli sekiz yıldır ilk kez yoğun olarak yaşıyordum bölünmeyi, parçalanmayı,
satılmayı..İlk kez yaşıyordum Sevr'i, talan edilmeyi, her karışının
parsellendiğini ve pazarlandığını duyuyordum başbakanın ağzından..Hem
de 'sayın' olarak. Yıllardır içten çökertmeyi; ki son yıllarda sıkça
'çökertme' söylenip, oynanmaya başlandı, boşuna değil; T. Cumhuriyeti'nin
elense çekilerek Arap, ABD, AB Emperyalizmi'ne peşkeş çekilmesini..
Çankaya, 29
Ekim 1923'den bu yana ilk kez Gül Bahçesi'ne dönüştürüldü başta türban.
Atatürk ise gülü Köşk' ün bahçesinde yetiştirmek istiyordu,dikeni ellerine
bata bata..Ne yazık ki, 1938'den beri Atatürk ve cumhuriyet tohumlarıyla
ilk
kez Çankaya'ya yaraşır bir gül yetiştirememişti. Türban giydirilişti
Çankaya'nın güllerine.Gül dikensiz olmazdı, ama bu dikenler başka çeşitti.
İnsanın yüreğini kanatıyor, Ata' nın gülleri yurdun insanına batıyor,
bir başka yerden besleniyor, bir başka yerden sulanıyordu artık siyah
güller.10 Kasım 2007 bunun kanıtıydı sanki!..Bir nedeni de buydu Anıtkabir'in
dolup taşması..
O gün; 10 Kasım 2007; beş yüz elli bin kişinin Rasat Tepe' yi ele geçirmesi
bundandı. Atalarını ziyarete giden şunu görüyordu, artık Rasat Tepe'den
Çankaya görünmüyor, gözetlenmiyordu..Önü kesilmişti iki tepe arasının.
Çankaya'nın yeni konukları bundan yararlanarak, Kral Abdullah'ı, adaşını
Esenboğa'ya karşılamağa bizzat gidiyor, merdiven başında hoş geldin
diyordu. İlk kez bıyıklı bir devlet başı Kral Abdullah'ı kucaklıyordu..Biri
Suudi ve Vahabi diğeri Milli Görüş' cü, Nakşibendi.
Suudi Arabistan Kralı ; Rabıta' dan anımsıyoruz; 10 Kasım 2007'de ülkeden
ayrılırken yine özenle Başbakan
tarafından yolcu edilmiştir. Türk bayrakları yarıya indirilirken Atatürk
için, Kral bunu ret etmiştir. Bayrak düzenine karşı gelerek konuk olduğu
ülkede dediğini yaptırarak Türkiye' yi Araplaştırmıştır. Kral Abdullah
geçen yıl geldiğinde de, bu kez de Anıtkabir'e gitmeyeceğini söyleyerek
konuklar düzenini alt üst etmiştir. Krallığını T.C. Devleti'nde geçerli
kılanlar kimdir?..
Buna karşın biz ne yaptık?..
Kral Abdullah'a, Cumhurbaşkanı Abdullah "Devlet Şeref Madalyası"
verdi. Kral ise bizim Abdullah'a 'Abdülaziz Birinci Derece Madalyası'
ve Recep Tayyip Erdoğan'a 'Kral Abdülaziz Nişanı' verdi..Geçmişte
bizim imamlara Rabıta tarafından ücret ödenmesinin faturası mıydı bu
karşılıklı alış veriş?Aslında bir nişanda
Eylül paşasına sunması gerekmez miydi?
Kral kaldığı otelde Başbakan ve Cumhurbaşkanı'nı ayağına çağırarak kabul
etti. Kaynaklar A.Gül'ün Kral Abdullah'a hoşça kal demek için gittiğini
açıkladılar. Gül geçmişte İslam Bankası'nda çalışmamış mıydı?.. Ve üçlü
görüşmenin karşılıklı yatırımlar için olumlu (!) olduğu ve ilk adımların
atılması benimsendi.
Türk lokumunu seven (?) Kral Abdullah'ın odasına sürekli lokum (!) takviyesi
yapıldı. Bizim Abdullah' da Çankaya'daki yemek sorası kahve içiminde,
kahvenin yanında Türk lokumu sundu. Oteldeki barın önü duvar çekilerek
kapatıldı.Oteldeki içkiler toplatıldı, TV. kanalları değiştirildi. Otelin
bir salonu istek üzerine mescide dönüştürüldü. İki-üç kişinin dışında
kullanan olmadı. Kral dairesine kendi fotoğrafını asmayı ihmal etmedi.
Bunun önünde iki Abdullah ve bir Recep fotoğraf çektirdi.
Keşke Abdullahlar Anıtkabir'de olsalardı 10 Kasım sabahı... Olsalardı
da görselerdi o 550 bin kişinin coşkusunu, görselerdi kimler ne için
ve kim için gözyaşı döktüğünü?..Anlayabilirler miydi acaba bu insanların
yüreğinden, beyninden geçeni?.. Anlayabilirler miydi Anıtkabir'e düşen
her damlacığı.. Ondan mıdır nedir Ata 'nın gülleri bir başka sağlıklı..
Toplum artık bilinçlendi. Onun için bir arada durmaya çalışıyor. Biz
kaç kişiyiz 675 bine dayandı. Alanlarda 10 milyon insan toplandı. Bir
günde 550 bin insan Anıtkabir'de bir araya geldi.. Bunun anlamı ve yorumu
nedir?.. Yanıtlayabilir misiniz kara gülleri devşirenler!!!
Son söz:
Ey halkım!
'Evet' i AKP' ye... Rete'yi ABD'ye... Mehmetçiği PKK'ya...19.50 YTL'
yi Kemal Abi' ye... Anayasa Mahkemesi'ni Gül ile Haşim Kılıç'a ve 10
Kasım'da Cumhurbaşkanlığı ile Başbakanlığı, Rabıta'cı Kral Abdullah'a
kaptırdık.. Cumhuriyeti kaptırmayacağız!..
Samim
Güner
13 Kasım 2007
Çiğli-İzmir |