11 Temmuz 2018

İç politikamız, Uluslararası siyasetimiz , Yeni bakanlarımız,
Sayın Başkana,
Deniz Baykal...

İç politikamız
Türkiye siyaseti için yeni bir dönem başladı. Aslında bu süreci nasıl yorumlamak gerekir gerçekten bilmiyorum. Ancak her şeye rağmen yorumlamak zorunda olduğumu biliyorum.

A) Bu sürecin devamlı olacağına inanmıyorum. Bu süreç başkanımız Sayın Tayyip Erdoğan’ın yaşamı ile sınırlı gibi olacağını daha sonra tekrar parlamenter düzene geçeceğimizi inanıyorum.

B) "Bu iktidar ekonomik kriz ile yıkılacak" diyenlere katılmadığım gibi onları kınıyorum da. Bu iktidar yani başkanlık rejimi yıkılsın diye ülkenin ve halkının ekonomik krize uğramasını beklemek bu ülkeye ihanet değil de nedir?

Uluslararası siyasetimiz
A) Önümüzdeki günlerde NATO toplantısı yapılacak. Bu toplantıda Türkiye’nin en güvenilir ortak olduğu gibi klasik sözlere tanık olacağız.

B) 16 Temmuz’da Helsinki’de yapılacak olan Putin - Trump görüşmesini önemsiyorum. Bu toplantıda esas konu ne İran ne Suriye olacak. Masadaki en önemli konu Türkiye olacaktır. Türkiye’nin jeopolitiğinin (coğrafyası)  Rusya için vazgeçilmez olduğunu biliyorum. Bugün ülkemizde ne iktidar ne de muhalefet olmasa bile Türkiye’yi başta ABD veya NATO olmak üzere ülkemiz üzerinde egemen olmasını asla kabul etmez hatta bunu savaş sebebi sayabilir.

Yeni bakanlarımız
Bu yazımı yazdığım sırada Sayın Başkanımız yeni bakanlar listesini açıkladı, yeni bakanlıklar ve bakanlar ile ilgili görüşlerimi sizlerle paylaşmak isterim.

1) Sayın Başkan konuşmasında 81 milyonun başkanı olacağını söyledi takdir edilecek bir söz, ancak bir süre önce “Ana muhalefet partisinin yetkililerini şehit cenazelerine sokmayın” diyen Süleyman Soylu’yu içişleri bakanı yapması bir çelişki değil midir?  Ayrıca damat Albayrak ile Süleyman Soylu’nun aralarının çok açık olduğu kamuoyunca biliniyor, ikisi yan yana getirilerek aralarında kavga hiç olmamış gibi bir algı yaratılmaya çalışılmış!

2) Avrupa Birliği Bakanlığı’nın kaldırılması çok isabetli bir karar, bizim artık çok az ömrü kalan Avrupa birliği ilişkilerimizin sona ermesi gerekir. Son günlerde Avrupa parlamentosu yetkilileri ekonomik bakımda zor durumda olmamız fırsatından yararlanarak, ülkemize Güney Kıbrıs Rum Cumhuriyetini tanımamız taleplerini yenilediler.

3) Ben üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizde Denizcilik Bakanlığı kurulmasını beklerdim. Ege ve Akdeniz’de çok özel münhasır bölge sorunlarımız var. Kaybımız yüz milyarlarca dolar.

4) Ticaret bakanlığı; günümüzde en önemli olması gereken bu bakanlığı üslenen bakan bu görevi yapabilir mi bilmiyorum. Dünyamızda şu anda ticaret savaşları çok ciddi boyutlara ulaştı.

ABD başkanı Trump’ın Meksika sınırına duvar örmesi ve Meksikalıları uyuşturucu çete olarak aşağılaması Meksika’da ABD’nin karşı ideolojisi sosyalistlerin iktidara gelmesine neden oldu. Meksika’da solcu yönetim seçilirken Kanada ile Anglosakson kardeşliğini yıktı.

Avrupa ülkeleri ile savaş gittikçe tırmanma eğiliminde.

Esas kavga Çin ile olacak gibi. Geçtiğimiz günlerde Çin lideri Şi Cinping’in “Batılılarda daha doğrusu Hristiyanlarda bir söz vardır, bir yanağına tokat yersen öbür yanağını dön.  Bizde öyle bir şey yoktur bize biri tokat atmaya kalkışırsa öyle bir şamar yer ki aklı başına gelir. Sonra kendine gelir de iş işten geçer” demesini önemsedim.

5) Ben yemin merasimine gelen ülkeler üzerinde fazla yorum yapmak istemiyorum. Avrupa ülkeleri gelmemiş, Avrupa ülkeleri acımasız emperyalist ülkelerdir, Afrika ülkelerini insafsızca sömürmüşlerdir. Şimdi yemin merasimine gelen Afrika ülkelerini küçümsüyorlar. Katil Avrupalılar, o ülkeleri bu hale siz getirdiniz.

Ancak ben gelmeyen Putin’in, Hindistan Başbakanı Modi’nin ve Çin Lideri Şi Cinpink’in gelmesini beklerdim. Çünkü biz de Şanghay İşbirliği Örgütünün diyalog ortağıyız.

Başkanlık döneminde Türkiye’nin dış politikası nasıl olmalı?
Gerçi Dış İşleri Bakanı yine Sayın Çavuşoğlu oldu ancak dış siyasetimizde onlarca yıldır devam eden hatalar devam eder mi veya şimdilerde adı sanı pek alınmayan bir eski başbakanın dediği gibi “Değerli yalnızlığımız devam edecek mi?”  derken, önerilerimi sıralıyorum.

Sayın Başkana;
1) Suriye’de bağımsız Suriye Arap Cumhuriyeti kontrolü ele geçiriyor. Son günlerde pek çok muhalif gurup Suriye ordusu saflarına katıldı. Tekrar BAAS rejimi “Arap Kemalizm’i” ile yeniden dostluğu tesis edebilirsin, bu ülkemiz ekonomisine çok büyük katkısı olacaktır.

2) Mısır ile ilişkilerimizin yeniden düzelmesi ülkemiz üzerinde yer aldığı orta doğu coğrafyasının istikrarı için şarttır. Bütün dünya liderleri Mısır Cumhurbaşkanı Sisi’yi ziyaret ettiler. Bir Mısırlı çok etkili din uleması diyor ki; “Bizler Yahudi, Katolik ve de Ortodoks ülkeleri ile ilişkilerimizden çok rahatız. Müslüman Türklerle dostluk kurmalıyız.” Ayrıca sıfırdan yeni bir başkent kuruluyor inşaatını Rusya üslendi, ülkemiz müteahhitlik sektörüne çok önemli katkısı olur.

3) Sayın Başkan, NATO toplantısı sonrası orada yapılan baskılara karşın Rusya’yı ziyaret etmeli ve son yıllarda kalkınmışlık düzeyinde büyük bir aşama kaydeden ve uzay teknolojisinde çok başarılı olan Hindistan Türkiye’nin geleceğinde çok önemli bir ülke potansiyelini taşıyor ve o ülkeyi ziyaret etmelidir diye düşünüyorum.

Deniz Baykal
Kendisini ilk tanıdığımda yıl 1972, Ankara’dayız.  Genel Başkanımız rahmetli İsmet Paşa, Sayın Ecevit’in dikkatini çekiyordu. “Kürsüde sizlere geleceğin çok önemli bir siyaset adamını takdim ediyorum” diyerek Sayın Baykal’ı kürsüye davet etti.

Gerçekten nefis sesi, üst düzeyde konuşma yeteneği ile herkesi etkiledi. Kürsüden inince benim bulunduğum masaya geldi, rastlantı diyelim, kendisine “Merkez yoklamasına nereden aday olacağı” sorulunca “Ben merkez yoklamasını içime sindiremem, Antalya’da ön seçime gireceğim” dedi. Birinci sırada milletvekili seçilerek parlamentoya girdi.

1974 Kıbrıs harekâtında enerji bakanı idi. Daha sonra Manisa’da beraber yakın çalışma arkadaşı oldum. Bugün kararı verilen, pek çok yetkilinin hapis cezasına çaptırılan Soma madenlerini kamulaştırdı.

Siyaset dünyamızda hızla yükselmesi Ecevit’in, özellikle Bayan Ecevit’in dikkatinden kaçmıyordu siyasi tarihimize musallat olan bir parti, iki lider kabul edilemezdi. Artık araları açılıyordu ve bir gün Ankara havaalanında Ecevit’in eşi galiba Almanya’ya gidecek, Baykal da onu uğurlamaya geliyor. Fakat Bayan Ecevit Baykal’a arkasını dönüyor. Baykal kolundan tutuyor, “Rahşan hanım, eşinize olan saygımı istismar etmenize izin vermeyeceğim” dedi. Böylece yollar ayrıldı ama Deniz Baykal artık önemli bir kimlik sahibi olmuştu.

1980’de askeri darbe CHP dâhil tüm siyasi partileri kapattı.  Sonraları Erdal İnönü’lü Sosyal Demokrat Parti dönemi geldi. Artık üst üste kongreler dönemi gelmişti, kavganın eksik olmadığı yarışmalarda hep Erdal İnönü az farkla da olsa kazandı. Deniz Baykal yeniden CHP kuruluncaya kadar siyaset dışında kaldı.

Ancak o günlerin tanığı Ali Sözer ve benim katkım olmuştu. İşte o dönemler Baykal pek çok yakınına ihanet etti.

Şimdi lafı fazla uzatmak istemiyorum; O gür sesi ile 1972 yılında bir yıldız gibi parlayarak siyaset dünyasına girdi.  Parlamentoda yemin edemeyecek hale gelinceye kadar hırsına teslim olan başta eşi, çocukları ve de onu doktorların uyarılarına rağmen aday gösteren Sayın Kılıçdaroğlu’nun kınıyorum.

Bir zamanlar çok etkili bir sinema klasiği vardı. Deniz Baykal’ı yazarken nedense aklıma o filim geldi; “Atları da vururlar”
 

ÇOK ÖNEMLİ NOT: Sayın Osman Akbaşak son yıllardaki yazılarımı topladı. İlgilenen dostlarım şuradan ulaşabilirler:
http://www.osmanakbasak.com/Konuklarim/Orhan_Ayber/Orhan_Ayber_Yazilar.html