Değerli dostlar, bildiğiniz gibi iç siyasetimiz sadece seçimlere odaklanmış gibi herhangi bir yorum yapmayacağım. Sadece tek bir şeyi merak ediyorum seçim ertesinde tüm ekonomistlerimizin uyarılarını göz önüne alırsak ülkemizi tarihimizin en büyük ekonomik krizi bekliyor Türkiye bu krizi de aşar, ancak uzun yıllara gereksinimi var.
Gerek iktidar grubunun gerekse muhalefet gurubunun vaatlerini yerine tabii ki gelmeyecek, işte ben de halkımızın büyük coşku ile izledikleri cumhurbaşkanı adaylarımızın söylediklerine gerçekte inanıyorlar mı?
Eğer gerçekten inanıyorlarsa ona çok üzülürüm.
Büyük önderimiz MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ÜN şu sözü aklıma gelir “Türk milleti zekidir.” Demek ki Atatürk sonrası ülkemiz siyaseti halkımızın ne aklını ne de zekâsını bırakmış.
Dış siyasetimize gelirsek ülkemiz siyasetçileri tercihlerini ABD ve NATO ve AB tarafına koydular.
Son sözüm YAZIKLAR OLSUN SİZLERE.
Arazi ve arsaların imar rantı
Bu yazı yaklaşık bundan 10 sene önce teori dergisinde yayınlanmıştı. Önümüzde yeni bir meclis oluşması nedeni ile tekrar yazmak gereğini duydum.
Bugün tüm dünyada en kârlı ve de en ahlaksız sektörler nelerdir derseniz
a) Uyuşturucu sektörü,
b) Kadın ticareti,
c) Özellikle çocuklarda organ hırsızlığı gibi çok ahlaksız ve karlı sektörden söz edebilirsiniz.
Oysa bizim ülkemizde durum farklıdır bizim ülkemizde en karlı sektör arazi ve arsa imar rantıdır. İmarsız bir arazi imara sokulursa değeri verilen imarın özelliğine göre 50 misli ve hatta 500 misli değerlenir. Ülkemizde bu uygulamalar sonunda bazı iktidara yakın çevreler en az 2-3 trilyon dolar kâr elde etmişler bu kârın bir bölümünü de havuza postalamışlardır.
Önerim;
1) Herhangi bir kamu arazisinde 30 yıl içinde imar değişikliği olursa o arazi kamuya iade edilir. (Şayet ihaleyi alan bu iş için rüşvet verdiğini iddia ederse kanıtlamak kaydıyla rüşveti alan kişilerden geriye alınır.)
2) Şahıslardan toplanan ve daha sonra imara açılan alanlar 25 yıl geçmedi ise o yurttaşlara geriye rücu eder.
Bu konuda birkaç örnek vereyim:
A) Ülkemizde hiç bir zaman yapılmayacak olan ikinci boğaz için kimler bu bölgeyi yağmaladı. Aslında ilk dönemde Fetö sistemle entegre olarak burada çok yer satın almıştı. Daha sonra iktidar ile arası açılınca yandaşlara peşkeş çekildi. Şimdi oraları başta Katarlılar olmak üzere yabancılara pazarlanacak. Ancak ikinci boğaz hiç bir zaman yapılmayacağı için dünya kamuoyunda ülkemizin güvenirliliği çok darbe yemez mi?
B) Kuzey Karadeniz havaalanı; Burada hava alanı kararı verilir verilmez önce hangi yandaşlara haber verildi. Geçmişe dönük olarak on sene içindeki tapu kayıtları kamuoyuna mutlaka açıklanmalıdır.
C) Çanakkale köprüsü; Bu köprünün güzergâhı belli olunca bir anda değeri 20-30 misli değerlenen bu araziler kimlere öncelikle peşkeş çekildi? Tapudaki kayıtlar kamuoyuna mutlaka açıklanmalıdır.
İŞTE O ZAMAN yazımın başında söz ettiğim 2-3 trilyon dolar olarak tahmin ettiğim rant yağmalarının boyutunun çok daha fazla olduğunu görürsünüz. Aslında çok daha örnekler var ama şimdilik bu kadar ile yetinelim. Bu örnekler yandaş olmanın avantajlarını sergilemeye yeter sanırım…
Şimdi öneriyorum, yeni meclise giren yürekli bir milletvekilinden ricam; “Bu büyük soygunun durmasını sağlayın ve bu yasanın geriye dönük işlemesini meclise kabul ettirin.)
Kılıçdaroğlu’nun imtiyazlı milletvekili Tuncay Özkan
Dönem cumhuriyet mitingleri dönemi, mitingleri düzenleyen şahıs Tuncay Özkan ve televizyonu. İlk miting Ankara, çok kalabalık, tek slogan “Türkiye laiktir laik kalacak.”
İkinci miting İstanbul, kalabalık da coşku da fazla. Ve yine tek slogan, ancak çok zayıf da olsa “Ne AB ne ABD tam bağımsız Türkiye” sloganları duyuluyor.
Simdi sıra Manisa mitingine geldi, burada hâkim slogan “Ne ABD ne AB tam bağımsız Türkiye.” Bu slogan Tuncer beyin kimyasını bozdu. Dönüş yolundayız Manisa - İzmir yolunda bir dinlenme tesisindeyiz. Benim yanımda SKY TV genel müdürü Kemal Ertan var. (Ben o zaman bu televizyonda program yapıyorum.)
Tuncay Bey sinirli bir şekilde aramıza geldi ve “9 Mayıs günü İzmir’deki mitingi iptal ettim” dedi. Gerekçe olarak da “Bu mitingler benim kontrolümden çıktı” dedi. O sırada yanımızdaki bulunan Tabipler Odası Başkanı Sayın Suat Kaptaner, “Ben İzmir halkına söz verdim, her koşulda kesinlikle yapacağım” dedi.
Bunun üzerine televizyon ile halkı etkileme görevini SKY TV genel müdürü Kemal Ertan üslendi. Kürsü kurma ve ses düzeni için para toplamaya başladık, ancak hiçbir kurum yanımızda değildi. Sürekli İzmir Barosunda toplanıyoruz, ancak açıkça itiraf edeyim ki çok zorlanıyoruz.
Galiba tam iki gün geçmişti ki toplantımıza aniden İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Aziz Kocaoğlu geldi ve “Bu mitingin tüm masraflarını belediye olarak üsleneceğim ayrıca iki sol parti liderini Baykal ve Zeki Sezer’in kürsüde el sıkışmasını sağlayacağım” dedi.
Sayın Kocaoğlu’nun arkasından hemen hemen tüm kurumlar katıldı, 9 Mayıs günü İzmir’deki o muhteşem mitingin arka yüzü buydu.
İşte bu, o günler “Ne ABD ne AB tam bağımsız Türkiye” diyemeyen bir kişinin Kılıçdaroğlu’nun imtiyazlı milletvekilinin öyküsüdür.
Tansu Çiller
Son günlerde gündemde en çok yer alan eski bir başbakanın öyküleri gündeme gelmesinin nedeni ise iktidarın son toplantısında sahneye sürülmesi veya mecbur bırakılması.
Siyasete villasında dinlenirken veya havuz kenarında güneşlenirken bir gazetecinin kontrollü, danışıklı bir pozu ile girdi. Gazetedeki resminin altında şu yazı vardı, “Ünlü profesör! siyasete girme hesapları yapıyor.”
Fakat başlangıçta bu tezgâh pek tutmadı, çünkü o günler siyasetimizde çok güçlü liderler vardı. Bu nedenle hanımefendinin şansı önceleri iyi değildi. Ancak kaderi rahmetli Sayın Süleyman Demirel’in Doğruyol Partisini kurana kadar.
İşte ikimizin kaderinin değiştiği gün;
Yer İzmir’in prestijli bir oteli, o zamanlar siyaset dünyamızda çok da etkili olan ünlü “Kordon toplantıları.” Ben Bornova Belediye Başkanı Sayın Ali Sözer, o günün Karşıyaka Belediye Başkanı, şimdi adını hatırlamadığım bir iş adamı, Cumhuriyet gazetesinden iki gazeteci ile birlikteydim. Aniden masamıza Bursa’nın çok önemli iş adamlarından Cavit çağlar geldi. (Benim rahmetli ağabeyim Saruhan Ayber, Cavit Çağlar’ın gazete ve televizyonlarını yönetiyordu o zaman.)
Sayın Çağlar herkesin içinde bana “Baba (Süleyman Demirel) dışarıda seni bekliyor, eğer bugün Doğruyol partisine geçersen ister Manisa’dan istersen İzmir’den birinci sıra milletvekili adayı yapacak” dedi.
O günler benim İnşaat Mühendisleri Ege Bölge Başkanlığı görevim var. Sayın Demirel’in yanına gittim, teklifi için teşekkür ettim ancak bunu kabul etmemim hem beni hem de partiyi sıkıntıya sokacağını ifade ettim Sayın Demirel bunun partileri için sorun olmayacağını ifade etse de ben ısrarcı oldum, elini öptüm, başarılar diledim ve yayından ayrıldım.
Ardından kürsüye çıkan Demirel konuşmasına başlamadan önce Tansu Çiller, Ersin Faralyalı ve şimdi adını anımsayamadığım bir kişi daha alkışlarla partiye katıldılar.
Daha sonraları Tansu Çiller ile ilgili çok siyasi gaflarına tanık oldum bunlar beni ilgilendirmiyor. Geçmiş başbakanlık döneminde benim hafızamda kalan tek görüntü bir uluslararası toplantı sonrası adettendir bir aile fotoğrafı çektirilir toplantının ev sahibi Clinton’dur. Tansu Hanım ABD başkanının yanında fotoğrafa girmek için pek çok ülke liderini dirseği ile iteleyerek Clinton’un yanında yerini almıştı. Dirsekle ittiği o liderlerin hayretle bakışlarını hiç unutmuyorum, ülkem adına çok utanç duydum gerçi bugünde farklı değil ya!
Daha sonra bu aile çıkar hesaplarına teslim oldular, İstanbul’da çok geniş arazilere iktidar tarafından villalar imarı aldılar. Tabii ki yaşamın altın kuralıdır sana bir şeyler verenler seni kullanırlar. Mesela geçtiğimiz günlerde Tayyip Erdoğan’ın mitinginde boy göstermek mecburiyetinde kaldı. Elbette karşılığı alındı, çocuklarına ballı enerji ihaleleri verildi.
Beni en çok etkileyen ise 28 Şubat davasını tam 1,5 yıl süresince çeşitli bahaneler bloke etmesi oldu. En sonunda Batı Çalışma Grubunun sözcüsü o ünlü general, “Sorun bu kadınsa onu saçlarından tutup hakimlerin suratına fırlatayım” dedi. (28 şubat süreci ilerdeki yıllarda ne anlam ettiği daha iyi anlaşılacak.)
Son olarak Meral Akşener’i suçlama gayretlerine tanık oluyoruz. Bu bugün 60 yıllık siyasi yaşamında şerefi ile yaşayan ve küçük bir kiralık evde oturan Orhan Ayber ile başbakanlık yapan ama Türkiye tarihinde hiç bir iz bırakmayan Tansu Çiller’in kaderlerinin karşılaştığı bir dönemin hikâyesidir.
ÇOK ÖNEMLİ NOT: Sayın Osman Akbaşak son yıllardaki yazılarımı topladı. İlgilenen dostlarım şuradan ulaşabilirler:
http://www.osmanakbasak.com/Konuklarim/Orhan_Ayber/Orhan_Ayber_Yazilar.html |