22 Ocak 2016
Türkiye'nin çığ gibi büyüyen sorunları nasıl çözülür?

Öncelikle, ülkemizin başlıca sorunlarını sıralayalım:

1. Ekonomik sorunlarımız,
2. Ekonomik sarsıntının her an tetikleyebileceği sosyal sorunlar,
3. Uluslararası ilişkilerde yaşanmakta olan ve yaşanması muhtemel krizler,
4. Ülkenin bütünlüğü için güvenlik güçlerimizin verdiği amansız mücadelenin sıkıntıları ve acı kayıplarımız,
5. Küresel terör, 
6. Câri açık, 
7. Sürekli artan işsizlik,
8. Mülteciler
ve diğerleri...

Bu sorunların her birinin, diğerleri ile sıkı bağları vardır. Her birini ayrı ayrı çözümlemeye kalkarsanız, yanılırsınız. 

Eski yıllarda "sinir küpü" denilen bir oyun vardı. Küpün her yüzeyini, bütün olarak ayrı bir renge çevirmekti marifet. Önceleri herkes için çok kolay zannedilen bu bilmecede; birinci yüz kolaylıkla tamamlandığında diğer yüze geçilir, fakat anında ilkinin bozulduğu görülürdü. İşte o zaman işin zorluğu anlaşılır, insanlar haftalarca bu oyunun tutsağı olurlardı.

Türkiye'nin yukarıda saydığım sorunlarını da ayrı ayrı çözmeye kalkarsanız; küp benzeri, zamanınızı ve enerjinizi boşuna harcarsınız.

Bir örnek vereyim: Ekonomistlerimiz, yalnızca ve kabaca ekonomik sorunlarımızı çözmeye yönelebilirler, fakat bu halde, sosyal sorunlar yerinde sayabilir. Ya da sosyal bilimcilerimiz, sosyal sorunlara çözüm üretebilirler, fakat ekonomik veya çevresel faktörler yok sayıldığında, tüm plânlama yerle bir olabilir.

Büyük resmi göremeyenler için, sorular "tek bilinmeyenli" denklemler gibidir; kolay zannedilir, oysa gerçek çözüm "çok bilinmeyenli" denklemlerdedir. Bunun içindir ki, ülkemizin tüm sorunlarında ileri derecede bilgi sahibi olacak siyaset bilimcilere ihtiyacı vardır. Öyle ki, bununla da yetinilmeyip, Türkiye özelinde emperyalizmin tuzaklarını sezme yeteneğine sahip stratejistleri de bulunmalıdır.

Peki düşünelim; ülkemiz yönetim sistemi içinde siyaset bilimcilerimiz var mı?.. Yok. Ne yazık ki yok; çünkü sözde siyasi partilerimiz, partilerinde siyaset bilimcilere yer vermiyorlar. Siyaset bilimcilerin siyasi partilerde yükselmelerini, daha başlangıçta engelliyorlar. Kimler?.. Parti egemen güçleri!.. Bu özde "güçsüz" güçler, hiçbir donanımı olmayan kadrolardan meydana gelir ki; bu da siyasi partileri çoraklaştırarak parti içi çıkarcı, etnik, mezhepsel kümelenmelerin, mafyatik ilişkilerin ön plana çıkmasına sebebiyet verirler.

Sözün özü: Ülkemiz siyasi partilerinde, kelimenin tam anlamıyla "siyaset" yapılması, örtülü bir yasakla engellenir. Şimdi gelelim, yazımızın başında sıraladığımız sorunlara... Bu sorunların ayak izlerini geriye doğru takip edersek; hepsinin, iktidar partisinin siyaset anlayışı çizgisinde olduğunu rahatlıkla saptarız:

. Siyasete mezhepsel yaklaşım,
. Müslüman Kardeşler saplantısı,
. AB ve ABD dayatmaları,
. Neo Osmanlıcılık dolduruluşu ve
. Ayrıca muhalefetin, üretkenlikten fersah fersah uzak, hazırcı tembelliği.
 
Tüm bunlardan sonra, yine en büyük şansımız, Türkiyemiz'in jeopolitik konumudur ki; Gâzi Mustafa Kemâl Atatürk'ten bugüne, bu değeri hakkıyla kullanan çıkmamıştır. Çevremizde süregelen küresel mücadeleler boyunca, coğrafyamızın -yani jeopolitik önemimizin- değerini, bizden fazla bilen küresel güçler hakkında bildiklerinizi hatırlayınız.

Son söz: Eğer jeopolitikamızı yönetecek siyaset bilimcilerine sahip olabilsek ve onlardan faydalanma fırsatlarını yaratabilse idik, bölgemizin "gerçekten" en güçlü ülkesi olmak için önemli bir şans elde edebilirdik...