19 Aralık 2014
Putin sonrası gelişmeler

Putin’in gelişi ve ülkemize sunduğu cömert teklif sonrası paniğe kapılan AB ülkeleri, ülkemizi ziyaret etmeye başladı. Ziyaretlerin amacı bizi tekrar AB kapısında görmekti. Beni en çok kaygılandıran ise hiçbir zaman bizi almayacaklarını bildiğim AB’nin kapısında bekletmek ve dünyanın diğer tarafındaki gelişmelere yaklaşımımızı önlemekti. Yani ülkemiz için en kötüsü olanı, almayacaklar ama alacakmış gibi yapacaklardı. Fakat bu noktada Türkiye’nin bu tuzağa düşmediğine tanık olduk. 14 Aralık operasyonu ile batıya verilen mesajın (ki batılıların çok duyarlı olduğu bir konuda) yerine ulaştığını gözlemliyoruz. Yoksa 14 Aralık böyle hassas bir dönemde olmazdı. Sonuçta tepki önemli, etkin bir ABD kuruluşu olan Freedom House’nin Avrasya uzmanı, Avrupa’ya çağrı yaparak, “Türkiye’nin, katılım sürecini dondurmanın tam zamanıdır” dedi. 

Başka ülkeler Türkiye-AB ilişkisine nasıl bakıyor:
Ortadoğu ve Türkiye uzmanı Prof. Dr. Udo Steinbach, Türkiye’nin Batı’yı kendine muhalif seçtiğini, Rusya’nın da yaşadığı krizden Batı’yı sorumlu tuttuğunu ifade ediyor. Bunun iki ülkeyi ortak düşman fikrinde birleştirdiğini savunan Steinbach, beraberinde iki ülke ilişkilerinin kırılganlığına da dikkat çekiyor. Uzman, Avrupa’nın ve bu çerçevede Almanya’nın, Türkiye’yi bazı konularda yalnız bıraktığını, bunun da Avrupa’ya olumsuz yansıyabilecek Rusya-Türkiye yakınlaşmasına zemin hazırladığını iddia ediyor. “Elbette uyuşmazlıklar var. Mesela Suriye politikasında; Ruslar, Beşar Esad’ı desteklerken, Erdoğan, Esat’ın devrilmesini istiyor. Ama bugün itibariyle iki ülke arasında ortaklığa duyulan ilgi, uyuşmazlıklardan daha ağır basıyor ve farklılıkların hasılatı edilmesi tercih ediliyor.”  

Rusya, Türkiye-AB ilişkilerine nasıl bakıyor: Medvedev’in bir yorumundan, biraz da mizah kokusu var.
Rusya’nın eski Başbakanlarından Viktor Çernomirdin’e, Ukrayna’nın ne zaman AB’ye gireceğini sormuşlar. Yanıtı “Türkiye’den sonra” olmuş. Bu kez “Türkiye, ne zaman AB’ye girer?” diye sormuşlar. Yanıt “Hiçbir zaman” olmuş. 

Şimdilik AB’yi bir kenara bırakalım. Küresel güçler ne yapıyor ona bakalım. 

Putin’in batı bloğunun önemli ülkesi Türkiye’ye stratejik yaklaşımının karşı hamlesi ABD’den, Rusya’nın, Latin Amerika’da ki en önemli müttefiki Küba’ya yaklaşması ile sonuçlandı. (Küba krizinde bu iki nükleer süper güç çatışırken, masada iki ülke vardı. Küba ve Türkiye. Sonuç, iki ülkedeki füzeler geri çekilerek kriz aşıldı.) 

ABD’nin önümüzdeki yıllarda arka bahçesi Latin Amerika’ya önemli ve barışçı hamlelerini görebiliriz.

Ben önümüzdeki seçimlerde ABD’nin Dış İşleri Bakanlığı’na, Latin kökenli bir diplomatın getirileceğini öngörüyorum. 

Küresel güçlerin stratejik hamleleri, bir süre sonra ekonomik fırsatlar yaratabilir. Her ne kadar dış politika ülkemizde yeteri kadar ilgi görmüyorsa da, özellikle siyaset ve iş çevrelerimize ağırlıklı hitap eden gözlemde ilgi uyandırıyor. 

Geçtiğimiz haftayı biraz özetleyelim
*Putin, Türkiye’den sonra Hindistan’a giderek çok önemli anlaşmalara imza attı. Nükleer santraller ve strateji silah anlaşmaları da buna dâhil.

*Çin lideri Şi Cinbing, 30 Kasım Çin Komünist Partisi, Dış İşleri Konferansı’nda yaptığı konuşmadan bazı bölümler:
Doları doların sultasını yıkmak için kullanmanın yolu, Çin’in kuruluşuna katıldığı BRICS Bankası da denilen Yeni Gelişme Bankası (YGB) ile Asya Altyapı Bankası’dır(AAYB). 

Bu iki banka, ortakları arasında yeni mali sistem mekanizmaları kurmayı ve halka halka genişletmeyi amaçlıyor. 

Doların yerini alacak yeni rezerv para birimi bu sürecin içinden çıkacak. Ama bu uzun vadeli bir hedef. Şimdilik ulusal para birimleriyle değişim esas. 

Altyapıya öncelik
YGB ve AAYB esas olarak altyapı yatırımları yapmayı hedefliyor. Batı ekonomileri üretimden koptuğu için altyapı yatırımlarından da kopmuşlardır. 

Altyapı yatırımları hemen kar getirmemektedir ama üretim ve ticaret için hayati önemdedir. Yatırımlar öncelikle Asya’ya yöneleceği için, Çin’in de içinde olduğu ve İpek Yolu projeleriyle birbirine bağlanacak Asya ekonomileri asıl patlamayı bundan sonra yapacak. 

Çin, ayrıca önümüzdeki 10 yılda 1 trilyon 250 milyar dolarlık dış yatırım yapmayı planladı. Çin dış yatırımları Asya, Afrika ve Latin Amerika’ya dağılacak. 

Bu yoksul ülkelerin sermaye sıkıntısının ve bu yüzden Batı mali sermayesine avuç açmasının önüne geçecek.