Çankırı'da bir yol kazası

Gençliğin verdiği savrulmuşlukla yolum bu kez de Çankırı’ya Çankırı – Ilgaz yoluna düşmüştü. Yapacağımız yol Korgun’u Ilgaz’a bağlayacak olan yoldu. Tabii ki ben vardığımda yolun gövdesi ortaya çıkmış sadece büyük yarmalar kalmıştı. Şantiyemiz yolun hemen hemen ortasında çamların arasında harika bir bina idi. Gündüzleri ne kadar yorulursak yorulalım, akşam olup şantiyeye geldiğimizde içimiz huzurla dolardı. Keyifle yenen uzun akşam yemekleri, ardından uzun sohbetler, sonrasında dağ havasında dalınan bir uyku sonrasında ertesi gün zıpkın gibi çalışmaya hazır olurduk.

O yıllarda ehliyetim yoktu, o günlerin koşullarında araba sahibi olmak uzak bir hayal olduğu için hiç aklıma getirmemiştim. Oysa şantiye koşulları içinde araba kullanmasını öğrenmiştim ve şantiye arabalarını bazen kullanırdım, ama tek başıma pek yola çıkmazdım. Hayatımın en verimli eğitimini aldığım Muhsin ağabeyin bana öğrettiği pek çok bilgiden biriydi bu. Taşıdığım sorumluluğa zarar verecek eylemlerden kaçınmaya çalışırdım.

Şantiye alanı yaklaşık altmış kilometre olduğu için ulaşım pek kolay olmazdı, uzak noktalardaki imalatları kontrol için çok sayıda araç gerekirdi. Bana araç pek kalmazdı ve ulaşımda zorluk çekerdim. Şantiyede Muhsin ağabeyin çok sevdiği bir operatör vardı, zaman zaman da formenlik yapardı. Denizli’li Garip usta. Ben hep lakabı garip sanırdım ama adı Garipmiş, sonradan öğrendim. Çok saygılı, çok sevecen, çok düzgün bir adamdı. Araç ihtiyacı olduğunu ve bir araç alınacağını duyunca bir Murat 124 almış, köyünden yeni ehliyet alan bir hemşehrisinide şoför olarak getirmişti Böylece aracını firmaya kiraya vermiş, hemşehrisine de iş bulmuş oluyordu.  Hiç aksayan yanı olmayan son derece masumane bir işti yaptığı, yıllarca gurbette çalışırken gelirini biraz arttırmaya çalışıyordu. O araba bazen benim kullanmam için verilirdi, ama ben hiç direksiyona geçmezdim. Tam hatırlayamıyorum sanırım bir kez kullanmak istemiştim de Muhsin ağabeyin ikazı ile vazgeçmiştim galiba. Bir uzak mesafede bir kontrol için benim gitmem gerekti. Araç Garip ustanın aracı idi, şoför arabayı hazırladı, yola çıktık. Yapacağımız iş bitti, dönüş yoluna çıktık. Yol daha yeni imalat halinde olduğu için yer yer kötü durumda idi. Sert dönemeçleri olan bir bölgede zemin de hiç iyi değildi, taşlı ve kaygandı. Çok süratli girdiğimiz bir dönemeçte önce savrulduk, kaydık ve toparlanamadık. Araç takla atmaya başladı. Dünya bir anda gözümün önünden geçiyor aynı anda dönüyordu. Meğer en kısa zamanda bile ne çok şey düşünülürmüş, insanın gözlerinin önünde ne kadar çok şey geçermiş. Bir iki takladan sonra araç tekerleklerinin üzerinde durdu, indik. Tabii o zaman emniyet kemeri falan hak getire, yine de hiçbir şey olmadan önemsiz birkaç sıyrıkla kurtulmuştuk.

Geçen bir araca binip şantiyeye döndüğümüzde pek bir olay olmadı ama bir şeyler dönüyordu anlayamıyordum. Bana iki gün izin verildi Ankara’ya döndüm, biraz dinlenip şantiyeye geri döndüm. Sonradan öğrendim, Garip usta çok üzülmüş, aracına mı yansın, getirdiği şoförün suçluluğuna mı yansın bilememiş. Onun değil ama diğer arkadaşlarının aklının ucuna bir yöntem gelivermiş, Muhsin ağabeye çekinerek sormuşlar. Aracı kullanan ben olsaydım, hem aracı firma tazmin edecek, hem de şoför işinden olmayacakmış. Aslında masum sayılabilecek bir istek. Eminim Garip usta doğrudan böyle bir şey istememiştir. Muhsin ağabey kesin bir dille karşı çıkmış. Bir araba bedeli için benim firma nazarında prestijimin zedelenmesini kabul etmeyerek olayı olduğu gibi üstlerine bildirmişler ve olay kapanmış.

Sonra şoför işten uzaklaştırıldı, araç uzun onarımlardan sonra sadece kullanılabilecek hale geldi. Sora şantiyeye geri mi döndü yoksa köye mi gönderildi hatırlamıyorum. Dostluğuna bir kez daha teşekkürler Muhsin ağabey.


Katkım olan kitaplar sayfası