Ulusal Onurumuz ya da Bir Zamanlar Türkiye
2002 yılında yaptığım bir çalışmanın üzerine eklerle


Son birkaç yıldır iç ve dış siyasette daha önceki yıllarda alışkın olmadığımız kadar hızlı gelişmeler yaşıyoruz. Geçmiş yılları iyi bilmeyenler için bu sorunlar ilk kez karşılaştığımız türden sorunlar olarak görülebilir, ancak genç cumhuriyetimiz kısa yaşamında değişik, aynı oranda da karmaşık olaylar yaşadı. Geçmişe ait olaylar dikkatle incelendiğinde bu güne ait örnekler, çözümler bulmak mümkün. Doküman niteliğinde yayınları elimden geldiğince dikkatli inceleyerek, kesinlikle belgelere dayandırarak bugün yaşanan olayların benzerlerini ve o günlerdeki sonuçlarını saptamaya çalıştım. Elbette ki o günlerin koşulları ile bugünün koşullarını bire bir aynı varsayarak karşılaştırma yapmamız uygun olmayabilir. Gene de o günlerde yaşanan olaylardan en azından ders almamız gerektiğini düşünerek benzer olayları örneklemeye çalıştım.

ULUSAL ONUR ve ULUSLAR ARASI SAYGINLIK

OLAY -1a
II. Dünya savaşı öncesi yıllarında İtalya'nın gücünü en çok hissettirdiği yıllar:
"İnönü İtalya'ya resmi bir seyahat yapacağı vakit, Atatürk:
- Sen Türkiye'nin başvekilisin. Mussolini de resmen İtalya'nın başvekilidir. Arada hiçbir fark tanımayacaksınız, demişti.
Yolda idik. İlk verilen programda Mussolini istasyona gelmiyordu. İnönü Roma'da yerleşince karşılıklı ziyaretler yapılacaktı. Türk heyeti eğer program değişmezse yarı yoldan memlekete dönüleceğini İtalyan protokolcülere haber verdi. Trende bir telaştır gitti. Roma'ya vardığımız zaman İtalyan Başvekili Mussolini, sırtında jaket atayı ve başında silindir şapkası ile Türkiye Başvekilini bekliyordu." (Falih Rıfkı ATAY ÇANKAYA Sy:550)

OLAY -1b
Yıl 2002 - 2007 Türkiye AB kapısında :
2002 : AB' ye aday 11 ülke var, 10 ülke için AB'ye giriş tarihi belli. Türkiye için ise değil giriş tarihi, görüşmelerin başlaması için bile tarih alınıp alınamayacağı belli değil. Görüşme tarihinin kısa zamanda alınabilmesi için Türkiye'de başbakan olmayan, hatta milletvekili bile olmayan bir kişi tarafından, kapı kapı dolaşarak, tamamen kişisel ilişkiler ölçeğinde kabul görerek AB kapısından içeriye girme çabaları harcanıyor.
12 Aralıkta açıklanacak karar hemen hemen belli olduğunda umutsuz çabalar devam etti. Tek onurlu davranış, daha önce gideceğini açıkladığı halde, karar değiştirip böylesi bir fotoğrafın içinde olmayacağını açıklayan Türkiye Cumhurbaşkanının davranışıydı. (Aralık 2002 Basından)
2007 : "Türklerin AB'de yeri yok". İsterseniz tırnak içindeki kelimeleri internette bir arama programına yazın ve sonucu görün.

ULUSAL ONUR ve ULUSA, MECLİSE SAYGI

OLAY -2a
Yıl 1943. Kahire konferansı :
"Numan bey, bu tarzda ifade etmek lüzumsuz olur, Türkiye'nin savaşa girmesi konusu görüşülebilir, ancak bu, bütün ilgili konuların göz önüne alınması ve gereken sahalarda gerekli garantilerin verilmesi ile mümkün olabilir. Türkiye'nin tali bir konu yüzünden savaşa girmesi beklenemez diyor. ....
Kahire görüşmeleri, Menemencioğlu'nun hava üslerinin kullanılması talebini peşinen reddetmesi, Türkiye'nin harbe girmesi talebini ise, Ankara'da karara bağlanabileceğini bildirmesi ile sonuçlanmıştır." (Savaşan Dünya ve Türkiye Cilt:3 Sy: 416-417 Kâmuran GÜRÜN)

OLAY -2b
Yıl 1950. Türkiye Kore'de yaşanan gelişmeleri yakından izlemekteydi. BM'in Kore'ye asker gönderme kararı alması üzerine, Başbakan Adnan Menderes'in Yalova'daki yazlığında Cumhurbaşkanı Celal Bayar başkanlığında, TBMM başkanı Refik Koraltan ve Genel Kurmay Başkanı Nuri Yalmut'unda katılımıyla yapılan bir bakanlar kurulu toplantısından sonra, TBMM'ye ve muhalefete danışılmadan 25.Temmuz 1950'de Türkiye'nin Kore'ye 4500 asker göndereceği açıklandı.

Bu asker gönderme kararının üzerinden bir hafta geçmeden 1 Ağustos 1950'de Türkiye Nato üyeliği için ikinci başvurusunu yaptı, reddedildi. Bu arada İngiltere Türkiye'nin bir İngiliz komutanın emrinde Mısır'ın da dahil olacağı, yeni kurulacak Orta Doğu Komutanlığı içerisinde yer almasını önerdi. Mısır'ın bu oluşuma sıcak bakmaması ve Türkiye'nin sıcak bakmaması nedeniyle bu komutanlık bir hayalden öteye geçemedi. Ancak 18 Şubat 1952 de Yunanistan ile birlikte resmen üye olduk.
(Türk Dış Politikası Cilt: 1 Sy: 545-550 Editör Baskın ORAN)

Uğrunda yasaları çiğnediğimiz, gençlerimizi kaybetmeyi göze aldığımız NATO gerisindeki ABD Başkanı Johnson, 5 Haziran 1964'te Başbakan İsmet İnönü'ye tehdit dolu bir mektup göndererek 7 Haziran 1964'te Garanti anlaşmaları gereğini yapmak üzere Kıbrıs'a yapacağımız müdahaleye engel oldu.
(20. Yüzyıl Siyasi Tarihi Cilt: 1 Sy: 788 Prof. Dr. Fahir ARMAOĞLU)

OLAY - 2c
Yıl 1990. Körfez savaşı.
ABD bu kriz sırasında Ankara'dan üç konuda yardım istedi. İlki Türkiye'deki üslerin Irak'a yönelik hava harekatları sırasında kullandırılması; ikincisi Saddam'ın Kuveyt cephesindeki asker sayısını azaltması için Türkiye'nin Irak sınırına asker kaydırması; üçüncüsü Suudi Arabistan'da toplanan müttefik kuvvetlerine Türkiye'nin birlik göndermesi. Türkiye bunlardan ilk ikisine olumlu cevap verirken, üçüncüsüne Özal'ın ısrarına rağmen TSK'nın karşı çıkması sonucu uymamıştır.
Bu savaş sırasında karar verme mekanizmasında ciddi bir sorun yaşandı. Türkiye'nin yanı başında güvenlik ve dış politikayı doğrudan ilgilendiren gelişmeler olurken, Dışişleri bakanı Ali Bozer, Milli Savunma Bakanı Safa Giray ve Genel Kurmay Başkanı Necip Torumtay gibi en kritik konumdaki yetkililer Özal'ın tutumuna tepki göstererek istifa ettiler. (Türk Dış Politikası Cilt: 2 Editör Baskın ORAN)


OLAY - 2d
Yıl 2002 : Yeni bir körfez savaşı öncesinde, bu kez BM kararı dahi olmaksızın, İngiltere dışında bütün dünyanın karşı olduğu, ABD'nin Irak'a saldırı hazırlıkları sırasında, Türkiye'den birçok havaalanı ve limanın ABD tarafından bildirimsiz, yani ne taşıdığı yada ne amaçla olduğunu sormadan kullanılması ve Türkiye topraklarında yabancı asker bulundurulması konusunda talepler geldi. Meclis görüştü ve oyladı. Biliyorsunuz bir kişilik farkla beklenen izin verilmedi.

ULUSAL ONUR ve TİCARİ TESLİMİYET

OLAY -3a
Krom ihracatı: Türkiye savaş koşullarında her iki tarafla da ilişkilerini koparmıyor. Büyük boyutta krom rezervine sahip olan Türkiye tüm ülkelerin taleplerini karşılamaya devam ediyor. Bir tarafın baskısına doğrudan boyun eğmeden inisiyatifi elinde tutuyor.

II. DÜNYA SAVAŞINDA TÜRKİYE'NİN TİCARET İLİŞKİLERİ

Kaynak: Türk dış politikası Cilt: 1 Sayfa: 466 Editör Baskın ORAN

Dünya ekonomisini altüst eden bir savaşta Türkiye olarak savaşan taraflarla ticari ilişkilerini sürdürmekle kalmamış, üstelik büyük çoğunlukla ihracatını ithalattan fazla tutmayı başarmışız.

OLAY - 3b
Yıl 1990. Körfez savaşı sırasında ABD Başkanı Bush'un Özal'ı telefonla aramasının ardından BM'nin 6 Ağustostaki ambargo kararına uyan hükümet Irak'tan gelen Kerkük - Yumurtalık boru hattını 8 Ağustosta kapattı ve Irak'la ticareti durdurdu. ABD'nin yanına müttefik aradığı ve Suudi Arabistan'ın kendi topraklarından geçen boru hattını ilk kapatan ülke olmaktan çekindiği bir sırada bu karar Washington için önem taşıyordu. (Türk Dış Politikası Cilt: 2 Editör Baskın ORAN)
Ülkemizi doğrudan tehdit etmeyen bir savaşta ticari bağımsızlığımızı koruyamadık, net bir geliri gönüllü olarak terk ettik ve acısı içinde bulunduğumuz yıllara kadar uzanan ekonomik kayıplarla karşı karşıya kaldık. Aynı savaşta oluşan denetimsiz Kuzey Irak'tan gelen kaçaklarla beslenen PKK terörü ile mücadelede 30.000 insanımızı kaybettik. Üstelik el altından destek ve teşviklerle hemen güneyimizde ulusal politikalarımıza aykırı oluşumlarla karşı karşıya kaldık.

ULUSAL ONUR ve GÜÇLÜ EKONOMİ

Bütün bu olayları yorumlarken ekonomik göstergeleri göz ardı etmek mümkün değil. Aşağıdaki tabloda Cumhuriyetimizin kuruluşundan bu yana belirleyici istatistikleri inceleyebiliriz.


Kaynak 2001 yılına kadar : Türk Dış Politikası Cilt: 1-2 Editör Baskın ORAN
2002 ve sonrası çeşitli kuruluşların internet sayfaları

Ulusal kurtuluş savaşından zaferle çıkan Türkiye Lozan anlaşması sonrasında 13 Haziran 1928'de yapılan bir anlaşmayla 1912 öncesindeki Osmanlı borçlarının % 62'sini, daha sonra alınana borçlarınsa % 73'ünü ödemeyi kabul etti. Ekonomik bunalım yıllarında yaşanan aksamalar dışında Düyun-u Umumiye borçları son taksitin yatırıldığı 25 Mayıs 1954 tarihinde tamamen temizlendi.

Bu arada yeni dış borçlar planlı olarak ve en önemlisi sadece gerektikçe alındı. İmtiyazların millileştirilmesi, sanayi planlarının ve savaşa hazırlığın finansmanı gibi gerçekçi amaçlar için alınan tüm dış borçlar sıkışılmadan 1950'ye kadar geri ödendi.
(Türk Dış Politikası Cilt: 1 Sy: 256-279 Editör Baskın ORAN)

Oysa özellikle 1980'den sonra alınan dış borçlar ya geri dönmeyecek plansız ve gösterişe yönelik yatırımlara harcandı, ya da bugün "hortumlama" dediğimiz biçimlerde talan edildi. Geri ödenemeyen dış borçların faizleri bu günlerde vergi gelirlerinin tamamına yaklaştı. Yatırımları neredeyse tamamen durdurma noktasına geldik. Üretimin durması sonunda girdiğimiz kısır döngüden kurtulma amacıyla sadece faizlerin ödenmesi için yeniden krediler aldık. Bu kredilerin ulusal ezikliğinden sonra geleneksel dış politikamızı sürdürmekte zorlanmaya ve liman, askeri üs, bizim olmayan savaşlara ortak olmamız gibi bir çok ödünleri vermeye başladık.

Ekonomik gücümüzle ulusal onurumuzun ne kadar ilgili olduğunu fark etmemek olanaksız. Ekonomimiz gücünü kaybettikçe onurumuzu korumaktaki başarımız geriye gitmiş, ya da onurumuzu korumakta zorlandıkça karşılığını ekonomik olarak ödemeye başlamışız. Bu kısır döngüyü kırmanın tek yolu ulusal onurumuza sahip çıkmakla başlayacaktır. Ekonomik sorunlarımız, sıkıntılarımız var diye ulusal onurumuzdan, devletimizin saygınlığından vazgeçmemiz söz konusu olamaz, asla olmamalıdır. Ekonomik sıkıntıları bir türlü atlatmak yada katlanabilmek, azalan hatta kaybolan onurumuzu ve saygınlığımızı geri almaktan çok daha kolaydır.

YILLARA GÖRE DIŞ BORÇLAR -MİLYAR DOLAR-


.......................... Mustafa Kemal ......... Milli Şef ....... Çok partili döneme giriş, karşı devrimin hissedilmesi, ekonomik
........................... dönemi ................. dönemi ......... bakımdan dışa bağımlılığın tırmanması ve teslimiyet süreci.

Yukarıdaki grafikten görülen gerçek şudur. Ekonomik dışa bağılılığımız arttıkça, başlangıçta en üst düzeyde olan uluslar arası saygınlığımız ve özgüvenimiz gittikçe azalarak, şu günlerde Cumhuriyet tarihimizin en alt noktasına geldi.

Ulusal onurumuza yeniden kavuşacağımız günlerin yakın olması dileğiyle ....


Yararlanılan Yayınlar :
Türk Dış Politikası Cilt: 1-2 Editör Baskın ORAN
20. Yüzyıl Siyasi Tarihi Cilt: 1 Prof. Dr. Fahir ARMAOĞLU
ÇANKAYA Falih Rıfkı ATAY
Savaşan Dünya