Ben M. Osman Akbaşak denince John Steinback'in kızıl karıncalarını anımsarım. Karınca türü kişiler vardır her toplumda, bir bütün içinde erimektense, bütüne soluk ve yürek vermeyi seçen, bilen. M. Osman Akbaşak gibi.

Fotoğraf sanatından, yazın yaşamına kadar hayata dair ne varsa yaratan, paylaşan karıncalardan o.

"Arkeopark İzmir'den Düş Yolculukları" dizisinin ilk kitabı 8500 ile ikinci kitabı "Güneşe Çağrı / Aristonikos isyanı" ile Milli Mücadele'de Beykoz Üçlemesi olarak adlandırdığı Ağababa, Şafak Baskını, Güneşe Doğru gibi kapsamlı ve yoğun emek isteyen kitaplarını soluksuz okumuş, okuduktan sonra da etkisinden uzun süre kurtulamamıştım.

Ve sonra bir gün emperyalizmin ve uşaklarının savaş çığlıklarına karşı düzenlenen bir etkinlikteki konuşmamdan söz etti, izin istedi ve Kıbrıs Barış Harekâtı adı verilen savaşta oğlunun şehit mi, gazi mi, kayıp mı olduğunu bilmeyen ve bunun acısıyla yaşayan bir büyük babanın anlatımıyla başlayan tarihin duyarlılığıyla eğitimini gördüğü gazetecilik okulu son sınıf öğrencisi torunu Sibel'in tarihe, coğrafyaya ve hayata dair çalışmayı yansıtan roman çalışmasını sundu.

Ben bu çalışmanın bazı sayfalarını iki hatta üç sefer okudum. Kıbrıs Barış Harekâtı adı verilen savaş dönemini gazeteci olarak yaşamama karşın Kıbrıs'ta Türklerin ve Rumların ne denli acılar içinde olduğunu gördüm. Bazı satırların altını çizdim notlar aldım ve barış içinde bir dünya özlemiyle bu çalışmayı gerçekleştiren M. Osman Akbaşak'ı yüreğimin sıcağına yerleştirdim.

68 kuşağının isyancı gençleri olarak ağladığımız görülmemiştir.
Bu çalışmayı okurken ağladığımı saklayacak değilim.

Barış, hemen şimdi Barış.

Okan Yüksel