Oğuz Tümbaş

 Gerence postası - 9
Osman Akbaşak'tan sıcağı sıcağına yeni bir roman: "Barışın Renkleri"   

Ne zaman "barış"tan söz edilse, barışa değgin söyleşiler yapılsa, içimi tanımsız bir sıcaklık, yüce bir sevinç kaplar. Şairlerin barışla buluşan dizeleri gelir aklıma.

Sevgili Osman Akbaşak'ın yeni romanı "Barışın Renkleri" (*) Gerence adresime ulaşınca, barışın renkleriyle donandım. Varın hesaplayın heyecanımı, sevincimi.

Daha dün aldım romanı elime, sıcağı sıcağına sayfalarını karıştırdım, sindire sindire daha sonra okuyacağım; ama istedim ki sizinle de hemen paylaşayım bu romanı.

Arka kapağa bakınca sevgili gazeteci, şair, yazar dostum Okan Yüksel'in Akbaşak'la ilgili yazısına takıldım. "M. Osman Akbaşak denince John Steinbeck'in kızıl karıncalarını anımsarım. Karınca türü kişiler vardır her toplumda, bir bütün içinde erimektense, bütüne soluk ve yürek vermeyi seçen, bilen. Fotoğraf sanatından, TV programlarına, yazın yaşamına kadar hayata dair ne varsa yaratan, paylaşan karıncalardan biridir o."

Daha romanın havasına ısınmaya çalışırken, bir baktım tanıdık bir yüz, bir dost şair, aktivist Ümit Yaşar Işıkhan, onun başkanlığını yaptığı benim de üyesi olduğum Uluslararası Aktivist Sanatçılar Birliği Derneği'nin etkinliğindeki savaşa, barışa, dünyanın kanını emen egemen güçlerin savaşına değgin ateşli konuşmalar. "İşte kardeşim! Ey Türk, Kürt, Laz, Arap, Çerkez, Ermeni, Müslüman, Süryani, Ezidi, Sünni, Şii ve Ateist kardeşlerim. Siz bir oyunun senaryosunda yalnızca bir figüransınız. Ölen de öldüren de sizsiniz."

Bu uzun, coşkulu konuşmalardan romanın kahramanı gazetecilik öğrenimi gören Sibel'in ve arkadaşlarının etkilenmemeleri olası mı?

Azıcık daha sayfalar arasında yürürken, bu kez Okan Yüksel adıyla sanıyla karşılıyor bizi. Onun başkanlığını yaptığı 68'liler Platformu ve İzmir'i Sevenler Platformu'nun ortak etkinliğindeki Dünya Barış Günü konuşmaları. Hemen Okan'ın yanı başında " İzmir Baba" diye anılan bir dost daha; Sancar Maruflu. Okan Yüksel'in ve Sancar Maruflu'nun yüreklere işleyen o etkili konuşmaları da Sibel'i ve arkadaşlarını da çok etkiliyor.

Osman Akbaşak, romanın kahramanı Sibel'le büyükbabası arasında söyleşiyi aktarırken, kimi deyimleri, söz güzelliklerini de anımsatıyor. Yemek arası atıştırmalık yerine "ağız oynatmalık"tan söz ederken, bu sözün de yine tanıdık bir dosttan Halit Şekerci'den alıntı olduğunu öğreniyoruz, bir dostu daha romanda görmekten hoşnut kalarak.

Roman böyle sürüp gitmeyecek anlıyorum, barış üzerine renkleri arıyorum. Romanın kahramanı Sibel'in büyükbabasından dinlediği Kore savaşı anıları, savaşın yıkımı, kıyımı, askerlerimizin neden oraya gönderildiği konusundaki sorularıyla barışa duyulan özlemi yakalıyoruz.

Roman artık iyice kızışıyor; Sibel, arkadaşları Aykut, Selim, Esra ile koyulaşıyor, okul dostlukları, sevgiyle oluşan yakınlaşmalar, aşklı yürüyüşler; ama esas konu Sibel'in 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı sonrasındaki gizemi. Büyükbabasının umutla bekleyişi, Sibel'in hiç görmediği dedesinin izini bulma uğraşları, çabaları.

Gene Okan Yüksel'e kulak verelim burada: "Ben bu çalışmanın bazı sayfalarını iki hatta üç sefer okudum. Kıbrıs Barış Harekâtı adı verilen savaş dönemini gazeteci olarak yaşadım. Kıbrıs'ta Türklerin ve Rumların ne denli acılar içinde olduğunu gördüm. Bazı satırların altını çizdim, notlar aldım ve barış içinde bir dünya özlemiyle bu çalışmayı gerçekleştiren M. Osman Akbaşak'ı yüreğimin sıcağına yerleştirdim.

68 kuşağının isyancı gençleri olarak ağladığımız görülmemiştir.

Ancak, bu çalışmayı okurken birçok yerde ağladığımı saklayacak değilim.

Barış, hemen şimdi Barış."


Sonunda Sibel, dedesini bulmak için arkadaşlarının yardımı, aracılığıyla Kıbrıs'a gider, dedesinin izini sürer, sonunda onu bulur. Heyecanlı bir koşuşturma, mutlu kavuşma. Gerisi mi? Onu da romanı alıp siz okuyun, izleyin, bulun. Barışın sevgi renklerini duyumsayın.

Osman Akbaşak'ı İzmir'in sanat, yazın, basın, medya çevresi elbette tanır, bilir, sever. Mesleki çevresini de eklersek bu sayının sınırını ben bilemem. Ama ola ki duymayanlar bulunabilir diye kısaca özgeçmişinden de söz edeyim.

1953 yılı İstanbul Emirgan doğumlu. 40 günlükten sonra Beykozlu olur. 1975 Yılında İTÜ Mühendislik Mimarlık Fakültesi İnşaat Bölümünü bitiren Akbaşak, Konya, Afyon, Balıkesir, Giresun, Ankara, Çankırı'da çalıştı. 1977 Aralık ayında yedek subaylık için geldiği İzmir'de kaldı, İzmirli oldu. Geliş o geliş, 40 yıldır İzmir'de yaşıyor. 2012 sonunda emekli oldu. İzmir'de yaşamını aşkla sürdürüyor. Ayrıca Türk Sanat Müziği ile ilgileniyor. Klasik filmleri izliyor, edebiyat ve şiir toplantılarına katılıyor, fotoğraf çekiyor; okumaya ve yazmaya daha çok vakit ayırıyor.

Osman Akbaşak, Milli Mücadele'de Beykoz üçlemesiyle Ağababa, Şafak Baskını, Güneşe Doğru romanlarını yayımladı. Kırk yılı aşkın süredir yaşadığı İzmir için kaleme aldığı "Arkeopark İzmir'den Düş Yolculukları" üçlemesinden 2016'da "8500" ve 2018'de "Aristonikos-Güneşe çağrı romanları ve romanını çıkardı. Bildiğim kadarıyla bu düş yolculuklarının üçüncü kitabını da yazacak Akbaşak. O romanı yazmaya devam etmeyi düşlerken, araya "Barışın Renkleri"ni ekledi. Hoş geldi.

BİR EKLEME:
Barışın Renkleri romanı daha raflarda yerini almadı. Önümüzdeki 1 Eylül 2020'de Dünya Barış Gününde sevgili Akbaşak da İzmir'de Duvar Kitabevi'nde söyleşi ve imza etkinliğine katılacak. Buradan da haberini vereyim.

(*) Barışın Renkleri, M. Osman Akbaşak romanı, Şehir Hatları Yay., Ağustos 2020, 224 sayfa