Mevlüt Kaplan                  
             Barışın Renkleri    
             
             İnşaat mühendisi olan M. Osman Akbaşak sanatçı ve edebiyatçı  bir ruha sahip. 1977'de doğduğu, büyüdüğü İstanbul'dan askerlik görevi için geldiği  İzmir'i mesken edinmiştir. 
            Meslek çalışmaları yanında sivil toplum örgütlerine girmiş, üyelik,  yöneticilik yapmış, SKT TV'de Kent Ve  Yaşam, İzmir'de Şiir Zamanı, İzmir'in  Yazarları, Sanat Edebiyat ve Çocuk adlı programlar hazırlayıp sunmuştur.  Tanıştığımız günden beri okuduğuna, yazdığına tanıklık ediyorum. Boynunda  kamerası ile bir toplantıdan başka bir etkinliğe koşuyor.  
            Simge (Sanatçı İnşaat Mühendisleri) grubuyla birlikte, Şantiye Öyküleri, Mühendisçe Sanat,  Yaza  Çize On Yıl kitaplarında öykü ve denemeler yazmış. Sonra kendi romanları  yayınlanmış,  Ağababa (2010), Şafak  Baskını (2013), Güneşe Doğru (2014), 8500 (2016), Güneşe Çağrı (Aristonikos) (2018) birbirini izlemiştir. 
            Bu kez de Kıbrıs Barış Harekâtı'na katılan, fakat kaybolan bir  askeri Barışın Renkleri (2020) adı ile  romanlaştırmıştır. Birçok şair, yazar gibi o da savaşın kötülüğünü  anlatmaktadır. Bireyler, toplumlar ve uluslar, davalarında haklı bile olsalar sorunlarını  barış yolu ile çözümlemelidir. Çünkü savaş; toptur, tüfektir, kurşundur.  
            Ünlü hatip Çiçero diyor ki:  "Savaşlar yüzlerce yıldır  insanlığa; kan, gözyaşı, kin, nefret, yıkım, kuşatma ve ölüm olarak  yansımıştır." 
            Bertolt Brecht de aynı konuya değiniyor. "Her savaştan sonra geriye üç ordu kalır: Ölüler  ordusu. Yas tutanlar ordusu. Hırsızlar ordusu." 
            Çok deneyimli büyük komutan Mustafa Kemal Atatürk de aynı  kanıdadır: "Cana katledilmedikçe savaş  cinayettir. Yurtta barış, dünyada barış," irdelemesinde bulunmuştur. 
            Savaşı yaşayanlar ölümle burun buruna gelmiş, yanında parçalanarak  can veren arkadaşını görmüştür.  
              Onlardan biri de İzmirli Mustafa Köklüçınar'dır. Amerika'nın  isteği üzerine Kore'ye gönderilmiş, Kunuri Savaşı'na katılmış, gazi olmuştur. Kendisi  gibi oğlu da 1974'de Kıbrıs Barış Harekâtı'na katılmış ama savaş sonrasında evine  dönmediği gibi şehitler listesinde de yer almamıştır. Genelkurmay'dan gelen bilgiye  göre Kâzım Köklüçınar Kıbrıs'ta kaybolmuştur. 
            Aradan 45 yıl geçmiş, Kore gazisi baba Mustafa Köklüçınar her  kapıyı çalmış, oğlunun ölüsüne de dirisine de ulaşamadığı gibi onun özlemi ile yanıp  tutuşan eşini de kaybetmiştir. 
            Gülten gelin ise hamile olduğunu kocası Kıbrıs'a gittikten kısa  bir süre sonra anlamış, kızı Melek'i doğurarak onu babasız büyütmüştür. Yıllar  sonra Melek evlenmiş, Sibel adını verdikleri bir kız çocuğu doğurmuştur.  Büyükbaba Mustafa Köklüçınar hem kendi torunu Melek'i, hem de onun kızı Sibel'i  besleyip büyütmüştür. İki kez Kıbrıs'a gitmiş, oğlu ile ilgili bir ipucu elde  edememiştir. Kaybolan Kıbrıs askeri Kâzım Köklüçınar ne Melek adlı kızını ne de  Sibel adlı torununu görmüş, tanımıştır. Eşi Gülten'in genç yaşta öldüğünü öğrenememiştir.  
            Küçük Sibel de büyükbabasının "oğlum, oğlum" sayıklamaları  ile kaybolan dedesinin hayali ile büyümüştür. Onu bulmak, büyükbabasını  rahatlatmak için İzmir Üniversitesi'nin Gazetecilik Bölümü'nü seçmiştir. 
            Kendisine yakın bulduğu üniversiteli Aykut'u arkadaş edinmiş,  birçok gazeteciye onun desteği ile ulaşmıştır. Türkiye'de bir sonuç elde  edemeyince bu kez de Türkiye'de öğrenim gören Kıbrıslı Nedim ve Aycan ile tanımış,  arkadaş olmuş, tatilde Aykut ile birlikte Kıbrıs'a gitmiş, Nedim ve Aycan'ın rehberliğinde  dedesini aramıştır. 
            Kuzey Kıbrıs Türk Bölgesi, Güney Kıbrıs Rum Bölgesi şeklinde  ikiye ayrılan Kıbrıs'ın 45 yıl önce savaşılan alanlarını dolaşmışlar, Güney Kıbrıs  Rum Bölgesi'nde bulunan Nedim ve Aycan'ın arkadaşı olan Aleko ve Despina ile  tanışmış, kayıp dedeyi soruşturmuşlar. Ancak burada bir sorun yaşamışlar. Aykut'un  fanatik milliyetçiliği tutmuş, Rumları kötüleyerek Despina ile hakarete varan  bir tartışmaya girmiştir. Olaya Nedim, Aycan, Sibel ve Aleko çok üzülmüş, kırgın  bir halde Türk Bölgesi'ne gelerek gazeteci Ayşe Abla'yı onun yardımı ile de 1974  harekâtında gazeteci olan Ercan Bey'i bulmuşlar. Onun verdiği bilgiler ışığında  birçok yere, kişiye ulaşmışlar. Nitekim Kocaardıç köyü kırsalına gelerek köhne  bir kulübede yaşayan, saçı sakalına karışmış, yaşlı bir adam bulmuşlar. 
            Kalanını romanın içinde okuyuculara bırakalım.  
            Barışın Renkleri kurgu ya da yaşanmış da olsa dili  ve anlatımı sürükleyici bir roman.  
            Yeni eserlerle buluşmak dileğiyle, yazar M. Osman Akbaşak'ı  kutluyorum.  |