Prof. Dr. Erkan Sevinç

NGazete
"Barışın Renkleri"   

"Barış ortak dileğimiz..Bir tuğla da ben koymak istedim"diyor M.Osman Akbaşak..Okan Yüksel'in satırlarıyla devam edeyim..

"M. Osman Akbaşak denince John Steinbeck'in kızıl karıncalarını anımsarım. Karınca türü kişiler vardır her toplumda, bir bütün içinde erimektense, bütüne soluk ve yürek vermeyi seçen, bilen. Fotoğraf sanatından, TV programlarına, yazın yaşamına kadar hayata dair ne varsa yaratan, paylaşan karıncalardan biridir o...

Kapsamlı ve yoğun emek isteyen önceki romanlarını soluksuz okumuş, sonra da uzun süre etkisinden kurtulamamıştım.Ben bu çalışmanın bazı sayfalarını iki hatta üç sefer okudum. Kıbrıs Barış Harekâtı adı verilen savaş dönemini gazeteci olarak yaşadım. Kıbrıs'ta Türklerin ve Rumların ne denli acılar içinde olduğunu gördüm. Bazı satırların altını çizdim, notlar aldım ve barış içinde bir dünya özlemiyle bu çalışmayı gerçekleştiren M. Osman Akbaşak'ı yüreğimin sıcağına yerleştirdim.

68 kuşağının isyancı gençleri olarak ağladığımız görülmemiştir. Ancak, bu çalışmayı okurken birçok yerde ağladığımı saklayacak değilim"

M.Osman Akbaşak'ın "Barışın Renkleri" romanının ana karekteri iletişim fakültesi öğrencisi Sibel.. Onun Kıbrıs Barış Harekatı sonrası kendisinden haber alınamayan dedesinin izlerini sürüşü anlatılıyor. Romandan öte bir belgesel sanki. Sinema filmi ya da TV dizisi olacak kadar çarpıcı. Karekterler gerçek, olaylar sahici. Kitap 1 Eylül Barış Günü raflarda yerini aldı.

Bu arada bazıları Barış Günü niye 1 eylül oysa 21 eylül olması gerek diyor. Barış Günü'nün ülkemizde 1 Eylül'de kutlanmasının yanlış olduğunu belirtiyor ve 1981'de Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilen 21 Eylül'ün, Dünya Barış Günü olduğunu vurguluyorlar. Bilindiği gibi 1939'un 1 Eylül gününde, Nazi Almanyası Polonya'yı işgale girişmişti ve böylece büyük savaşın ilk adımı atılmıştı. Yalnızca Sovyetler Birliği'nin, son yıllarda açığa çıkan belgelerle kanıtlandığı üzere 27 milyona yakın yurttaşını yitirmesi, savaşın yıkımının ne denli büyük boyutlarda olduğunu göstermekle kalmıyor; bu yıkımın ne denli eşitsiz olduğunu da gözler önüne seriyor. 2. Dünya Savaşı'nın sonuçlarından en önemlisi, faşizmin dünya çapında hüküm sürmesinin engellenmiş olmasıdır. Bu olguların da etkisiyle, dünya çapında ilk barış hareketi Sovyetler Birliği'nin, Avrupa'daki diğer sosyalist ülkelerin ve dünyanın dört bir yanındaki aydınların ortak çabasıyla ortaya çıktı. Nâzım Hikmet'in de daha sonra dahil olduğu bu hareket, Dünya Barış Konseyi'ni kurmuş ve barış mücadelesi adına büyük bir birikim yarattı. 

1 Eylül'ün Dünya Barış Günü ilan edilmesi, 2. Dünya Savaşı'nın ve bunun sonunda faşizmin yenilgisinin tarihsel önemine dayanmakta. Türkiye'deki barış hareketinin öncülerinden biri olan Mahmut Dikerdem'in ifadesiyle, "Barışseverler faşist tırmanışın doruğa ulaştığı 1 Eylül tarihini Barış Günü olarak seçtiler. Böylece, saldırganlığın yeniden dirilmesi tehlikesine karşı, dünya kamuoyu uyanık olmaya çağrılıyordu."  

Ülkemizdeki Adnan Cemgil, Behice Boran ve Nâzım Hikmet gibi aydınlar tarafından 1950 yılında Barışseverler Cemiyeti kuruldu. Barışseverler Adnan Menderes'in ve Demokrat Parti'nin ülkeyi NATO'ya sokmak için Kore Savaşı'na asker göndermesine karşı çıktı.. Mehmetçik üzerinden yapılan kanlı pazarlığın tarih önünde ifşa edilmesi sağlandı ancak cemiyet üyeleri askerî mahkemeler tarafından tutuklandı.

Ülkemizdeki barış mücadelesinin bir başka önemli dönemeciyse Mahmut Dikerdem önderliğinde 18 Nisan 1977'de kurulan Barış Derneği'nin verdiği kavgadır. Dernek; dünyada adil ve kalıcı bir barışın sağlanmasını, nükleer silahların yasaklanmasını ve Türkiye'nin NATO dâhil tüm askerî ittifaklarının iptal edilmesini savunuyordu. 12 Eylül 1980 Darbesi'nin ardından kapatılan derneğin üyeleri hakkında davalar açılsa da sanıklar 1991 yılında isnat edilen suçlardan beraat etti.

Tekrar kitaba, kitaptaki çarpıcı anektodlardan birine dönersek..

"Ben de bir söz ekleyebilir miyim?"diye araya girdi Sibel,bakışlar üzerine dönünce de devam etti."Bertolt Brecht'i bilirsiniz. Brecht "Her savaştan geriye üç ordu kalır. Ölüler ordusu,yas tutanlar ordusu,hırsızlar ordusu"der. Hangisine hayır diyebiliriz ki?"

M. Osman Akbaşak'ın "Barışın Renkleri "romanı vesilesiyle Doğu Akdeniz başta olmak üzere dünyanın çeşitli yörelerinde savaş tamtamları çalınmaya devam ederken ısrarla yurtta barış dünyada barış diyoruz.

Prof. Dr. Erkan SEVİNÇ