Zuhal İZMİRLİ - Yücel İZMİRLİ


Zühal İzmirli,

1950 yılında Karabük’te doğdu. Kendisi gibi yazar ve eğitimci olan Yücel İzmirli ile evlidir.

İlk eseri olan "Beylerbeyi'nden Yükselirken Hüzün" romanını 2006 yılında yayınladı. Bu kitapta Selânik'ten Beylerbeyi'ndeki bir köşke, oradan da Karabük ve Zonguldak'taki fabrika lojmanlarına kadar uzanan inişli çıkışlı, varlık ve yokluk arasında binbir mücadeleyle geçen yaşamı ile Müzeyyen Hanım'ın öyküsünü ve Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk yıllarını bir kadının gözüyle anlattı.

Bu kitabını, eşi Yücel İzmirli ile birlikte yazdığı "Rodos'tan Karşıyaka'ya" ve "Datça'dan İpsala'ya" isimli anı kitapları, ve eğitimci Halim Erker'in biyografisi "İzmir'de Bir Manastır Çınarı" ile yine eğitimci Hasan Tahsin Abakan'ın biyografisi "Makedonya'dan Esen İmbat" kitapları izledi.

Bu kitaplardan "Rodos'tan Karşıyaka'ya" Nisan - Haziran 2007 döneminde birkaç ay boyunca Yeni Asır gazetesinin Ege Bölgesi'nde en çok satan kitaplar listesinde ilk sıralarda kaldı. Ayrıca "İzmir İzmir" dergisinde şiir ve öyküleri yayınlanmaktadır.


Yücel İzmirli

1946 Rodos doğumludur. İzmir Karşıyaka Cumhuriyet İlkokulu'nu ve Karşıyaka Lisesi'ni bitirdikten sonra 1967 yılında Gazi Eğitim Enstitüsü Edebiyat bölümünden mezun olmuştur. Anadolu'nun çeşitli il ve ilçelerinde öğretmenlik ve okul müdürlüğü görevlerinde bulunmuş, son olarak, mezunu olduğu İzmir Karşıyaka Lisesi'nde Türkçe ve edebiyat öğretmenliği kariyerinden sonra emekliye ayrılmıştır.

Karşıyaka Spor Kulübü'nün çeşitli dönemlerinde altyapı koordinatörlüğü ve genel kaptanlık görevlerinde bulundu, TÜFAD Türkiye Futbol Antrenörleri Derneği İzmir şubesi yönetim kurulunda çeşitli dönemlerde görevler üstlendi. İzmir Karşıyaka Lisesi Eğitim Vakfı ve Firuzan Abidinoğlu Sağlık ve Eğitim Vakfı kurucularındandır.

Rodos'ta yaşayan Türk ailelerinin lakapları ile ilgili bir araştırması ilk kitabıdır. Bu kitabı, eşi F. Zühal İzmirli ile birlikte yazdığı "Rodos'tan Karşıyaka'ya" ve "Datça'dan İpsala'ya" anı kitapları ve 2008 yılında da, eğitimci Halim Erker'in biyografisi "İzmir'de bir Manastır Çınarı" ve yine bir anı roman olan ve eğitimci Hasan Tahsin Abakan'ın hayatını ve anılarını anlatan "Makedonya'dan Esen İmbat" kitapları izledi.

Bu kitaplardan "Rodos'tan Karşıyaka'ya" Nisan - Haziran 2007 döneminde birkaç ay boyunca Yeni Asır gazetesinin Ege Bölgesi'nde en çok satan kitaplar listesinde ilk sıralarda kaldı. "Karşıyaka Karşıyaka" dergisinde eğitim kurumları ile ilgili düzenli yazıları yayınlanmaktadır. Karşıyaka Belediyesi tarafından isminin Karşıyaka'da bir parka verilmesi kararlaştırılmıştır. Ayrıca, Karşıyaka Lisesi tarafından Yücel İzmirli adını taşıyan bir satranç turnuvası düzenlenmektedir.


İzmir'in İncisi

İzmirin İncisi adlı bu kitap; Makedonyadan Esen İmbat ve İzmirde Bir Manastır Çınarı adlı üçlemenin son kitabıdır.

Kurtuluş Savaşı yıllarında, Karşıyakalıların başlarından geçen olayları okudukça, milli duygularınız coşacak;

Bir ilçe halkının birlik ve beraberlik içinde verdiği eğitim mücadelesi ve azmi sizleri duygulandıracak;

Okul binalarını dolduran çocukların, geçmişteki anılarını dinlerken, o cıvıltıların içine dalıp onlardan biri olacak;

Kendini, ülkesinin çocuklarına adamış ünlü öğretmenlerimizin çalışma azmini ve yurdumuzu cahillikten kurtarma çabalarını okurken, onlara daha da saygı duyacak;

Anıt Eğitimci Hilmi Ziya Apakın yaşam öyküsünde otuzlu, kırklı, ellili yılların Karşıyakasının sokaklarında gezip belki dans edecek belki de bir tiyatro sahnesinde oynayacak;

Körfezde gün batımını izlerken sanırız siz de bu ilçeye aşık olup, gönlünüzden gönderdiğiniz sevgi ışıltılarıyla

İzmirin İncisini daha bir parlatacaksınız...

Bir gaz lambası tahta bir sandalye

'İzmir'in İncisi'nde Osmanlı'nın son döneminden İkinci Dünya Savaşı'na kadar, işgalle yıkımı yaşamış, gelen kurtuluşla umutları yeşeren bir halkın öyküsünden kesitler var. Zühal ve Yücel İzmirli bu romanda İzmir in incisi Karşıyaka yı anlatıyorlar.
Haber: RAMAZAN KANDÖKEN / Arşivi

‘Makedonya’dan Esen İmbat’la başlayıp, ‘ İzmir ’de Bir Manastır Çınarı’yla devam eden seri, ‘İzmir’in İncisi’yle son buluyor... Zühal İzmirli ve Yücel İzmirli kitapta, hem göç hem cumhuriyet dönemine tanıklık eden eğitimcilerimizin yaşamlarından yola çıktıkları üçlemeyi Hilmi Ziya Apak’ın mücadelesiyle noktalamışlar. Cumhuriyetin kuruluş yıllarında mücadele vermiş olan eğitimci Hilmi Ziya Apak’ın yaşamı çerçevesinde dönemin eğitimcilerine ve eğitim öğretimin zorlu yollarına giriş yapıyoruz. Kitap sadece romanın başkarakteriyle sınırlı değil. Dönemin birçok öğrencisinin anılarından kesitler yer alıyor. Bilinmeyen anılarını gün yüzüne çıkarıyorlar. Osmanlı’nın son dönemlerinden İkinci Dünya Savaşı’na kadar, işgalle yıkımı yaşamış, gelen kurtuluşla umutları yeşeren bir halkın öyküsünden kesitler sunuluyor. İzmir ve Ege özelinden o yılların eğitimcilerinin verdiği mücadeleye tanık oluyoruz.

Birçok kahraman vardır bu süreçte. İsmi bilinmeyen binlerce fedainin Anadolu ’da görev alması… Sadece verilen işle, çizilen çerçeve ile yetinilmeyip yeniliğe kapı açmak, özümsemek ve uygulamak. Bir toplumun inşasında yararlanılabilecek tüm olanakları değerlendirme zorunluluğu… İşgal başladığı şehir de bitmiştir. Yıkım ve kıyımlar… Acıların biriktirildiği yıllar geride kalmıştır. Kimi mücadeleye katılmak üzere şehri terk etmiş, kimisi de malını mücadelenin hizmetine vermiştir. Milli mücadele yıllarının sona ermesiyle halkın öncülerinin yeni görevleri vardır. Eğitim! Okullar açmak, çalışmak ve öğrenciler yetiştirmek. Henüz çocukken anne ve babasını kaybeden Hilmi Ziya diploması elinde, kendisini büyüten amcasının yanında alır soluğu. Birkaç günlük dinlenmeden sonra uzun bir yolculuk başlar. İlk görev yeri Adana ’dır. Olanaklar kısıtlıdır. Yürünecek yol bile doğru dürüst değilken bir okulun kuruluşunda yer almak epeyce zahmetli bir iştir. Eğitim sürecinin güçlüğü, halkı seferber ederek yapılan okullar ve karşılaşılan güçlükler…

Çiftin romanlarında gördüğümüz tarihi kişilikleri konuşturma özellikleri bu kitaplarında da devam ediyor. Mustafa Kemal ve genç öğretmenler arasındaki diyaloglar dönemin önderliğinin eğitime verdiği önemi anlamamıza yardımcı oluyor. Kadınlara tanınan haklar ve eğitimleri üzerinde gösterilen hassasiyet de göze çarpıyor. Kadının toplumsal yaşamdaki rolü ve yaptıkları işleniyor. Son on yılda yüzde 1400 artan kadın cinayetlerini düşündüğümüzde… Dekolte giymenin tecavüzü meşrulaştırdığını söyleyen ileri demokrasicilerle jakobenlerin kadın sorununa bakıştaki farklılığının ipuçları veriliyor bize.

Öğrencilerin anılarının da önemli bir yeri var ‘İzmir’in İncisi’nde. Birçok karakter konuşturulmuş ve anılar günün yaşantısına dair önemli ayrıntılar sunuyor. Ulaşımın tüm olanaksızlığında, yaşantıların son derece kıt olduğu zamanlar da şehir dışına yapılan ilk yolculuk. Gezilerin ilk gençlikte verdiği heyecan. Orta öğrenimini küçük şehirlerde yapanların tattıkları o duygu. Başka kapıların açılması ve yaşamların farkına varılması. Diğer bir öğrenci ise bir bir öğretmenlerini tanıtıyor bize. Titiz beden eğitimi hocasından, verdiği örneklerle öğrencilerinin konuyu kavramalarını kolaylaştıran sosyoloji hocasına kadar... Öğretmenlerin öğrencilerine öncelikle saygı duyması. Dönemin sayılı pedagoglarından Rahmi Balaban’ın bir öğretmen olarak örnek davranışı; yaralayan ve sindiren değil güven aşılayan tavrı. Şimdilerde şifre skandalı düşünüldüğünde…

Savaş yine kapıyı çalmıştır. Bizim topraklarımızda olmasa da ekmek karnesi ve geceleyin yapılan karartmalarla gösterir kendini savaş. Mum ışığında ders çalışan öğrenciler, hayatı sürdürmenin zorluğu… Böyle bir zamanda başlıyor Hilmi Ziya’nın Karşıyaka yılları.

Lisenin kuruluş çalışmalarıyla başladığı hizmetleri, spor kulübü başkanlığı ve Halkevi başkanlığıyla iyice artmıştır. Okulda öğrencilerine, kulüp ve halkevinde ise ilçe sakinlerine vaktini sunmaktadır. Savaş yiyecek sıkıntısına mı yol açtı? Okulun bulunduğu arazi hemen bellenir ve sebze yetiştirmeye uygun hale getirilir. Birkaç tür kümes hayvanı da eklenerek öğrencilerin protein ihtiyacı unutulmaz. Okuma yazma bilmeyenler için halkevinde gerekli araç gereç temin edilir. Maddi olanaksızlar şehrin ileri gelenleriyle görüşerek çözülür. Yine çok güç durumlarda halka başvurulur... Öğretmen olarak görev yaptığı okullar da öğrencilerinin ve meslektaşlarının anılarıyla örülen Apak’ın eğitimcilik hayatı İstanbul’da noktalanır. Görev verilmez artık kendisine. Açılan soruşturmalar yıpratmıştır. Şimdi bir köşededir. Ancak hayıflandığı soruşturma ve suçlamalar değildir. Birikimi ve deneyimini sunmak dururken bunlardan kimsenin faydalanamamasıdır. Verebilecekleri vardır.

Bir semte alışmak
Yazarların, Karşıyaka ve İzmir’in yakın tarihine tuttukları projektör azımsanmayacak değerde. Kitap aynı zamanda bir şehrin kuruluş tarihini de yansıtıyor. Bir şehir tarihçisi titizliğiyle Karşıyaka’nın gelişimini anlatıyor. Osmanlı’nın son döneminden cumhuriyetin ilk yıllarına kadar ilçenin gelişimi ve geçirdiği değişimleri gösteriyor. Değişim esas etken olunca 40 ve 50’li yılların öğrencileri de ister istemez günümüzle kıyaslıyorlar yaşadıkları günleri.

Bir semte alışmak, kültürünü almak ve oralı olmak… Eskinin günlük yaşamından birçok öğe özleniyor günümüzde. Kullanılan gereçler zaman içinde işlevini yitirse de varlıkları yaşanmışlığı cisimleştirip taze tutuyor. Bir gaz lambası, tahta bir sandalye ya da bir el aleti... Tek başlarına eskimiş tekniği ifade edebilirler ancak geçmişten kalan bir karenin baş öğesi olunca o nesnenin dâhil olduğu bir an bizi geçmişe sürükleyebiliyor.

Yazarlar, dönemin kahramanlarını bize aktarırlarken önemli bir işlevi de yerine getiriyorlar aslında. Zira tarihin akışını değiştirebilmiş insanlar değildir bunlar. Ancak bir ulusun inşasında nefer olarak çalışmışlardır. Karınca harekâtının bir parçası olmuşlardır. Emeklerini inançla yoğurup mücadele etmişlerdir. Sorumluluk üstlenip halkın kaderine müdahale etmişlerdir. Bu açıdan da ‘İzmir’in İncisi’ çalışma erlerinin hayat hikâyesidir.


Karşıyakalı eğitimci Zuhal İzmirli ve Yücel İzmirli
yedi kitaba ortak isimlerini vermişler

Karşıyakalı eğitimci Zuhal İzmirli ve Yücel İzmirli yedi kitaba ortak isimlerini vermişler. Eserleri Rodos, Makedonya’dan başlayıp sonunda İzmir’e geliyor. Yeni roman ise Ahter Teyze’yi anlatıyor. Şık ve nazik Zuhal Hanım tam bir disiplin içinde kitap yazıyor. Hoşgörülü ve mütevazı Yücel Bey ise dükkânında yazabiliyor. Sonradan monte edilen bölümlerle onların bilgi deposu, araştırma sonucu oluşan ve okurken yaşanan kitapları oluşuyor.

Bana göre onlar, mutluluğun timsali… Bana göre onlar, eğitimin gönüllüleri… Bana göre, onlar harbi Karşıyakalı… Bana göre onlar, gerçek edebiyatçı… Bana göre onlar, örnek aile… Bana göre onlar, mütevazı mı, mütevazı… Bana göre onlar, disiplin örneği… Bana göre onlar, kitap kurdu…

Onlar, Zuhal ve Yücel İzmirli…
Yücel Bey Rodos’ta doğmuş ama daha bebekken İzmir’e gelmiş. Karşıyakalıların çoğu onu iyi tanır. Mezun olduğu Karşıyaka Lisesi’nde yıllarca Türkçe ve edebiyat öğretmenliği yapmış. Kendini Rodoslu gibi hissetmiyor ama orada akrabaları var. Geçen sene Zuhal Hanım’la Rodos’a gitmişler epey gözleri yaşarmış. Dedesinin evlerini, dükkânını bulmuşlar, akrabalarını görmüşler ama oldukça hüzünlü geçmiş bu seyahat.

Karşıyakalı Yücel İzmirli Datça’da yaşadığı bir olayı unutamıyor. Zuhal Hanım’la orada tatil yaparlarken Datça’nın pazarı kurulduğu bir gün kalabalığın arasından birileri seslenmiş “Senin burada ne işin var?” diye… Dönüp bakmış Rodos’taki akrabaları. “Yanlış anlaşıldı galiba burası Türkiye, Datça’dayız asıl sizin burada ne işiniz var?” demişler ve birbirlerine sarılmışlar. Yani Rodoslular burayı o kadar benimsemişler ki kendi ülkeleri gibi görüyorlar, buradakiler de onları kırk yıllık arkadaşları gibi görüyormuş. Böylesine bütünleşmişiz…

Unutulur gibi değil İzmir’den Rodos’a gidenler olmuş, oradan buraya gelenler… Yücel İzmirli’nin dedesi İzmir-Rodos-Kahire arasında ticaret yaparmış taaa o zamanlar. Soyadı falan yok kimsede ama Rodos’a geldiğinde “Ooooo İzmirli Ahmet hoş geldin neler getirdin bakalım” diye karşılanırmış… Daha sonra “İzmirli” lakabını soyadı olarak almışlar… Dede orada güzel bir Rodoslu kızı görünce hemen oğlunu onunla evlendirmeyi planlamış. Böylece Yücel Bey’in babası Rodos’a yerleşmiş. Rodos seyahatinde ise bir garip ruh hali içinde yani eskilerin “hissi kablel vuku” dedikleri şekilde veya içine doğarak kararlama olarak bildikleri babasının dükkânını eliyle koymuş gibi buluvermiş Rodos Çarşı’sında… Dükkân mı onu çekmiş, altıncı hissi mi kuvvetliymiş, babasının yıllarca içinde berberlik yaptığı dükkânın kokusu mu onu çekmiş bilinmez ama böyle de bir olay olduğu gerçek…

Zuhal Hanım’la Yücel Bey’in kitaplarında çift imza var… Yani “Zuhal İzmirli-Yücel İzmirli” yazıyor yedi kitabın üzerinde… Gazeteden çıkarken arkadaşlar sordular “Onlar nasıl böyle ortak yazıyorlar ki, klavyeyi önlerine alıp biri “A” harfine basarken eşi “B” harfine mi basıyor” diye. Tabi, eksejere ediyorlardı. Onlarda çok güldü bu benzetmeye ve de anlattılar nasıl yazdıklarını. Kitabın konusunu saptadıktan sonra ayrı ayrı kendileriyle ilgili bölümleri yazıyorlarmış… Mesela, bir genç kızın duygularını en iyi o haleti ruhiyeyi yaşayan bilir diyerek, veya bir delikanlının erkeklik damarının tutmasını o günleri geçiren bilir diyerek kendi hislerini yazıp, sonra birbirlerine okutuyorlarmış. Sonunda da iki metni monte edip tekrar kontrol ediyorlarmış ayrı ayrı… Böylece o okunası kitapları ortaya çıkıyormuş. Zor bir yöntem ama başarılı bir netice elde etmişler… Yazdıkları kitaplara bakar mısınız? “Beylerbeyi’nden yükselirken hüzün” 2006’da yayınlanmış ilk kitapları. Daha sonra “Rodos’tan Karşıyaka’ya” tek Karşıyaka romanıymış. “Datça’dan İpsala’ya” ve “Makedonya’dan esen imbat” yine muhacirliği anlatıyormuş. Eğitim dünyasından da “İzmir’de bir Manastır çınarı” ve “İzmir’in incisi” kitapları var… Kendi başına bir özeliği olan “Zamanda kokuları solumak” adlı kitaplarında ise insan öyle bir yaşıyor ki, gerçekten okurken anlatılan yerlerde hissediyorsunuz kendinizi, o kokuları duyar gibi oluyorsunuz, o yolları, o bahçeleri, ağaçları geçiyor gözleriniz önünden… Film izler gibi… Romantizmin içine düşmüş gibi…

Aslında bir kitap yazmanın çocuk oyuncağı olmadığını öğrenmek isteyenler onlarla bir konuşmalı… Belge toplamak, bilgi biriktirmek, alt yapı hazırlamak neymiş görmeliler… Sonra da “Kitap dediğin öyle uydur uydur yazmakla olmuyormuş” diyeceklerdir… Zuhal ve Yücel İzmirli’nin bir kütüphane dolusu hazinesi var… Konusuna göre dosyalar hazırlanmış bir örnek, titizlikle. O dosyalara bilgiler, notlar, eski fotoğraflar, ele geçmiş silik soluk mektuplar, raporlar falan bir yığın küçüklü büyükle belge bulunuyor… Yazacakları zaman o dosya alınıp içindekilerden faydalanıp yazmaya devam ediyorlarmış.

Zuhal Hanım’ın ahbabı olanlar bence yaşadı. Arkadaşım Aydın Çetinkaya ile bana bir ikramda bulundular, bayılırdınız. Ama öyle bildiğimiz pasta çörek cinsi değildi tabağımdakiler. Birincisi “Valangi” adında çok çok özel bir börek, kat kat ince yufkayla yapılan nefis bir eser. İkincisi “Göçmen mantısı” denilen ama suyu, yoğurdu olmayan bizim mantıdan biraz büyük içinde yine kıyma var, mis gibi lezzetli bir güzellik. Bir de hafif mi hafif, içi cevizli küçük küçük sarılmış “Saraylı” adlı tatlı vardı… Çaylar tarihi bir tepside geldi… Camaltı teknigiyle boyanmış bu güllü tepsi Rodoslu kızların çeyizlerinde mutlaka bulunurmuş. Dokunmaya kıyamazsınız, tam bir nostalji…

Bu pırıl pırıl temiz evin işi bir yana, böylesine ikramlar yanında üç de Çağla, Lal, Nil adlı torunlarla oynaşmak onları sevip okşamadan sonra yazmaya ne zaman kalıyor dediğinde. Zuhal Hanım şöyle bir dikildi ve “Ben her gün işe gider gibi bir ciddi disiplin içinde yazılarımı yazarım” dedi. Yücel Bey’de Demirköprü’deki dükkânda yazma olanağı buluyormuş. Orada rahat rahat çalışıyormuş.

Evin küçük ama en sevimli odasını çalışmaları için ayırmış İzmirliler… Bir köşede Zühal Hanım’ın, onun çaprazında Yücel Bey’in masaları var… Gözle görülmese de bu masaların üzerinde yeni bir eser için hazırlıklar varmış. Yeni bir romanın bütün hazırlıkları tamamlanmış. Kitabın adı da “RODOSLU AHTER”… Ahter Hanım teyzeleri… O da eğitimci, edebiyat öğretmeni, Atatürk’ü görmüş kuşaktan, hiç evlenmemiş, Mina urgan’la yaşıt, 86 yaşında bir Hanım… Kuşadası’nda küçük bir eve yerleşmiş, mutluluk içinde orada yaşıyor. Karşıyaka Celal Bey asfaltındaki evini ise kitaptan dolunca kilitleyip Kuşadası’na gitmiş… Oku makla geçmiş hayatı… Ahter öğretmenin anılarını dinlemişler, ne hatıraları varmış neler… Ben de merak etmeye başladım. “Rodoslu ahter” çıkar çıkmaz alacağım, sanıyorum yine bir solukta okurum. Zuhal ve Yücel İzmirli’nin kitaplarının önemli özelliği de bu işte… Elinizden bırakamıyorsunuz ve kitapla birlikte yaşıyorsunuz… Ahter Teyze’nin anılarında o zamanların ne ünlü isimleri varmış, anlatmakla bitmiyor… Yücel Bey bu isimler üzerine çalışmış, onların hayat hikâyeleri, anekdotları, becerileri, özellikleri üzerine pek çok kitap karıştırmış, belgeler bulmuş… Yani Ahter öğretmenin anlattıklarıyla kalmamışlar, roman tarzında öğretici bir eser vermeye hazırlanıyorlarmış.

Gazi Eğitim mezunu olduğundan gurur duyuyordu Yücel Bey. “Biz orada sadece Türkçe ve edebiyat öğrenmedik. Bir hayat tarzı bize öğretildi. Düzgün yaşamak, doğru insan olmak, özel olmak öğretildi. Gazi Eğitim bir laboratuar gibiydi” diyor… Şu elektronik dünyada kalem, kâğıt aşkı vardı… Yanından not defterini ve kurşun kalemini eksik etmiyordu. Not alarak hayatı yaşıyordu. İşte o minicik notlar koskoca bir kitabın temelini oluşturuyordu…

Yücel İzmirli munis görünüşüyle, kibarlığıyla ve hoşgörüsüyle tanınıyordu Karşıyaka Lisesi’nde. Bir yıl edebiyat dersinde bakmış çocuklar gizli gizli matematik çalışıyor, test çözmeye uğraşıyormuş. Onlara “İsteyen arka sıraya gidip matematik çalışabilir” demiş. Öbür ders bir arka sıra daha çıkmış. Daha sonra bir grup daha arka sıraya geçmek istemiş. Hepsi matematik üzerine çalışıyormuş. Neticede ön sırada üç-beş kız öğrenci kalmış onlara da “Siz kibarlıktan burada oturuyorsunuz, isterseniz sizler de arka sıralara geçin” demiş… Diploma günü verilecek ilk plaket için Yücel İzmirli’nin ismi anons edilmiş… Çocukların verdiği teşekkür plaketinde “Sınıfın bütün sıralarını arka sıra kabul eden öğretmenimize teşekkürler” yazılıymış. Sakladığı en değer verdiği, en sevdiği plaketi hâlâ saklıyordu… O kadar hoşuma gitti ki onun adına onur duydum, tüylerim diken diken olmuştu…

“Rodos’tan Karşıyaka’ya” adlı kitabı Zuhal Hanım ve Yücel Bey bana imzalarken bakın ne yazmışlar “Sevgili kardeşimiz, Tufan Aksoy’a Karşıyaka’nın yaşanası günlerinin hiç bitmemesi dileğiyle”… Bana kimse böylesine içten bir dilek sunmamıştı, ben de onlarla dostluğumuzun bitmemesini diliyorum…


Diğer kitapları
Beylerbeyi'nden Yükselen Hüzün (2006)
Datça'dan
İpsala'ya
(2007)
Rodos'tan Karşıyaka'ya
(2007)
Makedonya'dan Esen İmbat
(2008)
İzmir'de Bir
Manastır Çınarı
(2008)
Zamanda Kokuları Solumak
(2010)
Rodoslu
Ahter
(2011)