Sefa Taşkın
Sefa Taşkın 1950 yılında Türkiye-İzmir-Bergama'da doğdu.
İlk ve Orta Okulu Bergama'da, Lise'yi İzmir Atatürk Lisesinde okudu.
1973 yılında Anakara-ODTÜ'den İnşaat Mühendisi olarak mezun oldu.

Çeşitli işlerde mühendislik yaptıktan sonra 1989'da SHP'den Bergama Belediye Başkanı seçildi. 1994'de, bu kez CHP'den yeniden Başkan seçildi.

Başkanlığı sırasına 1860'larda Bergama'dan Berlin'e götürülen, Pergamon Altar da denen tarihsel Zeus Sunağı'nın geri getirilmesi konusunda kampanya başlattı. "Taş yerinde ağırdır!" düşüncesiyle başlayan bu kampanya bütün dünyada yankı buldu!

Bergamalı gençler 1990'larda iki kez Berlin'e giderek "Sunak" önünde gösteri yaptı.
Bu istem, Türkiye'de tarihsel mirasa karşı ilk sahiplenişlerden biri sayıldı.

Aynı dönemde Bergama yakınlarında "siyanür" kullanılarak işletilmek istenen "altın madenine" karşı, çevrenin korunması düşüncesiyle yöre insanlarıyla birlikte büyük bir direniş başlattı. Bu davranış Türkiye'de çevre bilincinin gelişmesi konusunda bir kilometre taşı olarak kabul edildi.

Bu olayda yaşananlar tüm Türkiye'ye ve Dünya'ya örnek oldu. Olaylarla ilgili olarak, Harvard, London SE dahil bir çok Üniversite tarafından doktara düzeyinde araştırma çalışması yapıldı.

Türk ve Yunan halkları arasında dostluğun ve barışın gelişmesi ve kalıcı hale gelmesi konusunda çalışmalarda bulundu. Bu çabalarından dolayı 1996 yılında "Abdi İpekçi Barış Ödülüyle" ödüllendirildi. 1999'da Belediye Başkanlığından ayrıldı.

Pembe Sardunya
Ege Denizi'nin yakamozlu sularında gümüş bir ada.
Zeytin yeşilinin yosun kokulu rüzgârlara gülümsediği Midilli.
Dostluğun, arkadaşlığın en güzelini yaşamış Türk, Rum, Ermeni çocuklar, gençler.
Farklı dinler, diller; ama birbirine sevgiyle bakan gözler...

Sonra... Savaşın çirkin yüzü, ayrılık, hüzün.
Güneşin doğduğu topraklar: Anadolu, Bergama Muhacirlerin mübadil olduğu dönem...
Türk tarihinde unutulmaması gereken önemli yıllar.

Pembe Sardunya, bir ailenin Midilli'den Bergama'ya uzanan destansı öyküsü...
Sefa Taşkın, yürek burkan bir dönemi gerçek yaşamdan kesitlerle ele alıyor ve şiirsel bir anlatımla insanlar için doğup büyüdükleri yörenin ne denli önemli olduğunu ustalıkla vurguluyor.

Pembe Sardunya, son dönem romanının en yetkin örneklerinden biri...
Yaşanmış yıllar, çarpıcı, sürükleyici bir anlatım ve bir damla gözyaşı.

Pembe Sardunyadaki hüzün
Kadim Anadolu toprakları üzerinde yaşayan insanların en iyi bildiği duygu hüzün olsa gerek. Onlarca halkın konup göçtüğü toprakların tarihi savaşlar, kıyımlar, göçler, ayrılıklarla dolu çünkü. Özellikle savaşların toplumlar üzerinde yarattığı etki, nesiller boyunca sürmüş gitmiş. Ölen öldüğüyle kalmış belki ama geride kalanlar çocuklarına da aktararak sürdürmüşler geçmiş acıların izlerini. Acının ve ayrılıkların tarihi kolay silinmez insan belleğinden.

Sefa Taşkın’ın son kitabı Pembe Sardunya’yı bitirdiğimde Edip Cansever’in şu dizeleri geldi aklıma: “Hüzün ki en çok yakışandır bize/Belki de en anladığımız”… Tarihi ayrılıklar ve kıyımlar toplamı olan toprakların her köşesine sinmiştir hüzün. Anlatılan her öykünün öznesidir o artık…

Topraklarından göçmek zorunda kalan insanların dramını anlatmış yine Sefa Taşkın. Bir önceki romanı “Kına Rengiydi Deniz”de de benzer bir konuyu ele almıştı. Balkan Savaşı döneminde Anadolu’ya göçmek zorunda kalan bir ailenin ve onlara kucağını açan Yahudi bir kadının öyküsüydü bu. Kendisinin kökenleri de Midilli göçmenlerine dayanan Taşkın’ın iki romanında da bu konuyu ele almış olması tesadüf değil. İnsan en çok bildiğini, duyduğunu ve duyumsadığını en iyi yazar çünkü.

GÜMÜŞ ADA’DAN ANADOLUYA

Yaşadığı toprakların geçmişi ile ilgili önemli çalışmaları olan Taşkın’ın her iki romanda da Anadolu’ya göçmek zorunda kalanlara yönelik yaptığı yolculuklar bir anlamda içe yolculuk gibi algılanabilir. Kendi içine, geçmişine, köklerine yapılan bu yolculuk, oradaki sevinçleri, hüzünleri ve ayrılıkları yeniden yaşatıyor yazarına ve okuruna. İnsanı insanlıktan çıkaran ve yine insanı insan yapan olayların, duyguların romanı olmuş Pembe Sardunya. Midillili bir ailenin “gümüş ada-Midilli’den” Anadolu topraklarına, Bergama’ya uzanan öyküsü var kitapta. Barış içinde yaşamış toplumların nasıl birbirine düşürüldüğünü ve o kıyamet günlerinde bile dostlukların canlı kalmasını anlatılıyor. Yüzyıllarca yaşadıkları topraklardan savaş sonunda, babaları Abdullah beyin öldürülmesinin ardından apar topar göç etmek durumunda kalan adanın ileri gelenlerinden Kaya ailesi, geride onlarca yılın emeği evlerini, sürülerini, anılarını bırakıp sığınırlar Anadolu’ya. Savaşın yarattığı yıkımın, göçün, acıların tazeliğinde, Anadolu yorgun bir haldedir. Binlerce göçmen canlarını kurtarmak için geldikleri bu yeni yurtta geçmiş acıların izlerini silmek, yaşama tutunmak, yeniden başlamak zorundadırlar. Bütün bunlar ise hiç de kolay değildir; hem yoksulluğun, hem zorunlu gurbetin yaralarını taşıyan göçmenler için. Hele yeni savaşlar, yeni yıkımlar ve ayrılıklar sıradayken…

BERGAMA KÖYLÜLERİNİN DİRENİŞİ

Asıl mesleği inşaat mühendisliği olan Sefa Taşkın, şimdilerde iyi bir zeytin üreticisi olmanın yanında verimli bir yazar da. Almanya’ya kaçırılan Zeus Sunağının ait olduğu topraklara dönmesi için, Berlin’e gidip mücadele edenlerin arasındaydı. Kamuoyuna adını siyanürlü altın karşıtı Bergama köylülerinin mücadelesi sürecinde Bergama belediye başkanlığı ile duyurmuştu. Köylülere siyanür konusunda bilgileri götüren, onların örgütlenmesine katkı sunan, eylemlerine belediyenin olanaklarını açan ve siyanürcü şirketlere taviz vermeyen bir başkan olarak tanındı. Bu duruşunun bedelini de kendi partisi içinden kişilerinde dahil olduğu bir karşı cephenin çalışmaları sonucu, yeniden belediye başkanı seçilememesi ile ödedi. Kendisinden değil ama birçok kişiden dinlediğim bir olayı da burada aktarmak isterim; CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın, Taşkın’ı Ankara’ya çağırıp “Şu kapıdan gireceksin ve anlaşıp çıkacaksın” dediği kapının açıldığı odada altıncı şirketin yöneticileri vardır. Odadan Baykal’ın istediği sonuç çıkmamış olacak ki Taşkın’ın siyasi yaşamı bitti.

Kitaba adını veren pembe sardunya Kaya ailesinin Midilli’den Anadolu’ya göç ederken yanlarında getirdikleri bir bitkidir. O ‘gümüş ada’dır onlar için. Adanın yakamozları, deniz kokan sokakları, her köşeye sinmiş anılarıdır. Mustafa’nın adaya hasreti, yıllar geçse de eksilmez. Öyle ki adaya gitme fırsatı çıktığında gitmeyecektir, “Gidersem geriye dönemem bir daha” diye. Kitapta Bergama’nın, Midilli’nin 100 yıl önceki sokaklarında, meydanlarında dolaştırıyor sizi Taşkın. Geçtiğimiz yıl Yortanlı Barajı’nın suları altında kalan Allianoi’den de bahsediyor. 2000 yıllık şifa yurdu, halkın bildiği adıyla Paşa Ilıcasından.

Taşkın, yine sevdaların, ayrılıkların, yurt hasretinin ve hüznün öyküsünü anlatmış. Kısa cümlelerle, sağlam bir olay örgüsüyle, tam kararında bir duygusallıkla, kısaca ustaca…

(İzmir/EVRENSEL)


Diğer Kitapları
Ege Rüzgarları/ Sürgündeki Zeus, Pergamon Hümanizması,
İzmirli Kör Ozan Homeros
Sürgündeki Zeus
Mysia ve Işık İnsanları Anadolu Kültürünün Gizli Tarihi
Siyanürcü Ahtapot
Ağaçlar Ağlar mı Bergama'da
         
Filemon ile Baukis
Kına Rengiydi Deniz
Pergamon Kadınları