Hidayet Karakuş

İlkokulu köyünde okuduktan sonra 1964'te Isparta Gönen İlköğretmen Okulu'nu, 1966'da Selçuk Eğitim Enstitüsü Edebiyat Bölümü’nü bitirdi. Şiire okul sıralarında başladı. Şiirleri Çağrı, Ilgaz, Varlık, Forum, Şölen, Adam Sanat gibi dergilerde yayımlandı.

İlk şiir kitabı "Günaydın Gül Yaprağı", 1979’da yayımlandı.

Adana, Manisa, İzmir'de Türkçe öğretmenliği yaptı. 1992'de emekli oldu. Şiir dışında romanları, çocuk kitapları ve radyo oyunları vardır.

1981’de yayımladığı ilk romanı "Yağmurlar Nereye Yağar" ile 1981 Mehmet Ali Yalçın Roman Ödülü’nü alan yazar, on yıl sonra yazdığı ikinci roman "Uykusu Derin Şehir" ile 1990 Ferit Oğuz Bayır Roman Ödülü’nü kazandı. Bu iki roman arasında daha çok şair kimliği ile ön planda oldu.

1993’te Sivas Katliamı’ndan eşi ile birlikte sağ kurtulan yazar, son romanı "Şeytan Minareleri"’nde Sivas Katliamı’nın görülmeyen yüzünü anlattı ve 2010 Orhan Kemal Roman Armağanı’nı, ardından 2010 Dil Derneği Ömer Asım Aksoy Roman Ödülü'nü kazandı. Bu romanın bir özelliği de “ve” bağlacını hiç kullanmamasıdır.

Yazar, yaşamını İzmir’de sürdürmektedir.



Anne Beni Bekleme

Yazar ve şair Hidayet Karakuş’un Bilgi Yayınevi’nden çıkan romanı Anne Beni Bekleme,Kurtuluş Savaşımızı, Yunan Pandeli’nin gözünden anlatıyor. Pandeli, savaşmaya zorlandığı Anadolu’ya giderken annesi Maria şöyle der: “Anadolu nereden bizim oluyormuş? Elimizdeki toprak yetmiyor mu? Herkes kendi toprağında, evinde barkında yaşasa olmuyor mu? Dar mı geliyormuş dünya kralınıza?” İşte böylesine barışa inanan bir annenin çocuğu olan Pandeli Yoğurtakis, emperyalist ülkelerin maşa olduğu olarak gördüğü bir ülkenin askeri olarak Anadolu’da savaşmaya zorlanır. Ya savaşacak ya da kurşuna dizilecektir.

Başkomutanları, Anadolu’da yenilgiye uğradıklarında bile sağlam bir ev, ekini yakılmamış tek bir tarla bırakılmamasını emreder. Pandeli bu emri çok vahşi bulur. Yakılan her evden, tecavüz edilen her kadından utanır. Umutsuz bir anında yazdığı mektupta annesine şöyle seslenir, “Anne beni bekleme!”

Bir gün düşünürken, “… yok etmek ereğiyle bir ülkeyi yakıp yıkması nasıl bir insanlıktır?sorusuna “Yüzyıllarca önceki vahşetten bu yana ne kadar gelişti insanlık?” sorusunu ekler. Savaşın tüm korkunç yükü karşısında yıkılmamak için annesinin yanı sıra uzun kumral saçları, sürmeli gözleriyle güzelliğini ortaya seren Sofia‘yı, kardeşi Dimitri‘yi, yaşadığı köyü düşünerek güçlenmeye çalışır. Ait olmadığını iyice anladığı bu savaş için karar verir; kurşuna dizilme pahasına ordudan ayrılacaktır. “Ben asker değilim. Bir köylüyüm” dediği komutanına savaştan hiçbir şey anlamadığını, üç yılda kandan, acıdan başka bir şey görmediğini belirterek, “Ben artık cephede olmak istemiyorum” der. Pandeli, kurşunlanır mı yoksa haklı mı bulunur, romanı okuduğunuzda öğreneceksiniz.

Kurtuluş savaşına karşı cepheden insanların gözünden bakan romanda, Anadolu’da savaşmak istemeyen, kandırıldıklarını düşünen, İzmir’e çıkarken isyan edip gemilerden denize atılan Yunan gençlerine de yer veriliyor.

Anasına yazdığı/mektubu buldular/askerin alnında;/bitiremeden daha/kapmıştı rüzgâr./Şaşırdılar hangisine vereceklerini/bekleyen bunca ananın;/imzasızdı çünkü.” Kostas Pigadiotis’in bu dizeleri gibi Yunan ve Türk şairlerin şiirlerinden bölümler var Hidayet Karakuş’un romanında. Karakuş, diğer romanlarında da şiir dizelerine yer vermişti. Şair kimliğiyle bu şaşırtıcı olmayabilir ancak yazdığı konu ile ilgili şiirlerden dizeler seçmesi, iyi bir okur olduğunun da göstergesi.

Millet hayatı tehlikeye girmedikçe, çıkarılan savaş savaş değil, cinayettir, öyleyse esas barıştır” diyen önderimiz Mustafa Kemal Atatürk‘ün sözünden sonra yazımızı yine kitapta yer alan şair, yazar Ahmet Günbaş‘ın dizeleri ile bitirelim: “Biz barışığız Ege/Biz değiliz öfkeyi kalıba döken/Bir hayırsız eli var bu yoktan düşmalığın/Kardeşliğin kaynağından su içmeyen.”

Neslihan PERŞEMBE - 9 Eylül Gazetesi


Diğer Kitaplarından
Şeytan Minareleri
2010 Orhan Kemal Roman Ödülü'nü alan bu kitap ödülü sonuna kadar hak etmiş. Sivas Katliamı'nın insanlar üzerindeki etkilerini o kadar güzel bir şekilde anlatmış ki son sayfalarda gözyaşlarımı tutamadım.

Madımak Oteli'nde yaşanan anları saniye saniye beyninize kazıyacak kadar güçlü bir kalemi var yazarın. Kendisi de yangından kıl payı kurtulduğu için bu duyguyu onun kadar iyi verebilecek başka yazar yoktur sanırım.

"Şeriat isteriz", "Cumhuriyet Sivas'ta kuruldu, Sivas'ta yıkılacak" naraları atan o korkunç kalabalığı ve bu kafa yapısındaki insanların gün geçtikçe daha da artarak hala sokaklarda dolaştığını düşündükçe kendimi hiç de iyi hissedemiyorum ne yazık ki.

Bu kitap o kara günü ve sonrasında yaşananları gerçekçi bir dille anlatan az sayıdaki eserlerden biri. Ancak hak ettiği yer burası değil. Daha fazla kişinin bu kitaptan haberdar olması, okuması ve okutturması gerekiyor. Gericiliğin ne demek olduğunu daha iyi anlayabilmek, anlatabilmek için...

Arka Kapak 2 Temmuz 1993 Sivas kıyımının toplumdaki etkileri kadar bireylerin yaşamındaki derin dramı anlatıyor Şeytanminarelerl'nde Hidayet Karakuş. Aşkla kurulmuş bir yuvanın yangının ateşiyle nasıl yanıp küle dönüştüğü okuyanın zihnine unutulmaz biçimde kazınıyor.

Türk anlatı geleneğinden beslenerek yeni bir anlatım biçimi deneyen Karakuşun bu romanı, biçemiyle de bir ilk olma özelliği taşıyor.Nilüfer, bir boşlukta yüzüyordu gözlerini açtığında. Odalar, yüksek duvarlarla çevrili, pencereler büyük camlarla kaplıydı. Sargı bezlerinin arasında kaybolan yüzünün yarısını yok sanıyordu. Yarım yüzle nasıl bir insan olabilir, nasıl bakar aynalara; sokağa nasıl çıkar!Beyninin kıvrımlarında karanlık geçenekler, derin kuyularda alev dilli ejderhalar dolaşıyor, o, geçeneklerde yolunu yitiriyor, kendini kan kırmızı giysiler içinde oradan oraya koşarken görüyordu.

ASIL SUÇLULAR DIŞARDA
Hidayet Karakuş’la Madımak Katliamı Üzerine


Bu söyleşi 6 yıl önce İzmir’de yayınlanan haftalık Yakın Plan gazetesi için yapılmış ve gazetenin 4 Temmuz 2005 tarihli sayısında yayınlanmıştır. Ancak ‘Madımak’ olayının gittikçe toplumun yüreğinde ve belleğinde gitgide daha da onulmaz bir yaraya dönüşmesi bu söyleşiyi bir kez daha yayınlamayı zorunlu kılıyor. Madımak cehenneminden kurtulan Hidayet Karakuş orada yaşadıklarını romana da döktü. ‘Şeytan Minareleri’ adını taşıyan roman geçtiğimiz yıl ‘Cumhuriyet Kitapları’nda yayınlandı ve kısa bir sürede 2.baskıyı yaptı.

SEMİH ÖZCAN- Hidayet abi,anımsarsan 12 yıl önce katliamdan hemen sonra sizi kalabalık bir grupla birlikte Karşıyaka Nikah Dairesinin üzerindeki kafede karşılamıştık. O zamanki konuşmamızda Sivas Belediyesi’nin olaydan bir gün önce kaldırım taşlarını söktürdüğünü söylemiştin. Bu önemli bir nokta..o günlere yeniden dönersek, bu olayı biraz açar mısın?

HİDAYET KARAKUŞ- 1 Temmuz 1993’te günlük güneşlik güzel bir havada Sivas’a geldik. Otele giderken,PTT’nin önündeki taşların bir işçi tarafından söküldüğünü ve bir yere yığıldığını gördük. Kolay gelsin,dedik. Homurdandı. Saat ondan sonra yapılan toplantıda pek çok kişi konuştu. 1500 kişilik bir kalabalık vardı.Ki hepsi de bu etkinlik için oraya gelen,aynı görüşlerde insanlardık. Orada bir tahrik olması mümkün değil. Dışarıdakiler bu konuşmaların bir tek sözcüğünü bile duymadılar, bilmiyorlar.

SEMİH ÖZCAN- Sizi tedirgin eden başka bir olay yaşandı mı?

HİDAYET KARAKUŞ – Aziz Nesin’i rahatsız etmişler. Yanında değildim, sonradan duydum. O sırada alışveriş yapıyordum, eşime bir gümüş yüzük yaptırıyordum. O da orada kaldı.

SEMİH ÖZCAN- Çıkan olaylar planlı bir eylem miydi kendiliğinden mi gelişti?

HİDAYET KARAKUŞ- Planlı bir hareket olduğunu 12 yıl sonra daha iyi anlıyoruz. Çünkü, birincisi Sivas’ın başka hiçbir yerinde kaldırım çalışması yoktu. Sadece PTT’nin önündeki taşlar sökülmüştü ve PTT de kaldığımız Madımak Oteline sadece otuz metre uzaklıktaydı. İkincisi ben merkez caminin yakınlarında bir dükkandan peynir ekmek almaya gitmiştim. O sırada camide bir grubun ateş yaktığını gördüm. Ne yapıyorlar diye sorduğumda , Amerikan bayrağı yakıyorlar dendi. Amerikan bayrağı her yerde satılan, kolaylıkla bulunan bir şey değil. Birilerinin o bayrağı onlara bulması gerek.. ki bu da birtakım kişilerin birtakım kimseleri önceden tahrik ederek, Amerika’ya karşı olmayı bahane ederek ortamı gerginleştirmeye zemin hazırladığını gösterir. Olayların önceden planlandığının bir başka kanıtı, olaylar başladığında, valinin ısrarlarına karşın, Tugay Komutanı Ahmet Yücetürk’ün asker göndermemesi. Bir de 2 Temmuz Cuma günü taşlama başlarken, megafondan belediye başkanı Temel Karamollaoğlu’nun sesi duyuldu. ‘Gazanız mübarek olsun. Bizler, gereken tepkiyi gösterdik. Dağılın’ diye bağırıyordu. Bu hem sonuçtan korkmanın hem de kışkırtmanın bir açıklamasıydı. Çünkü gaza düşmana karşı yapılan bir savaştır.

SEMİH ÖZCAN- Olaylar saat kaçta başladı, Karamollaoğlu bu sözü ne zaman söyledi?

HİDAYET KARAKUŞ- İlk taş cuma namazından sonra saat ikiyi on geçe atıldı. Temel Karamollaoğlu bu sözleri söylediğinde saat 15.30’du.

SEMİH ÖZCAN- Daha önce bir olay oldu mu?

HİDAYET KARAKUŞ- Önce kültür merkezini taşlamışlardı. Sonra da sloganlar atarak yürüyüş yaptılar.

SEMİH ÖZCAN- Hangi sloganlar atıldı?

HİDAYET KARAKUŞ- ‘Muhammed’in ordusu laiklerin korkusu’, ‘Dinsiz vali, şeytan Aziz’, ‘Cumhuriyet burada kuruldu, burada yıkılacak.’

SEMİH ÖZCAN- Bugünlerde yine bu sloganları çok atıyorlar. Geçenlerde yine…

HİDAYET KARAKUŞ- Evet, Ankara’da attılar.

SEMİH ÖZCAN- Siz orta kattaydınız. Sanırım orta kattakiler, itfaiye merdiveniyle Büyük Birlik Partisi binasına geçerek kurtuldular. Ölenler alt katta bulunuyorlardı, değil mi?

HİDAYET KARAKUŞ- Evet. Daha doğrusu altta, katmerdivenlerinin altında yanında eşi olmayanlar, koruma amacıyla toplanmışlardı. Metin Altıok, Asım Bezirci, Asaf Koçak, Behçet Aysan, TRT kameramanı Erdal Ayrancı, Uğur Kaynar, Nesimi Çimen…merdivende barikat kuranların hepsi öldü. Bir de en üst katta, folklor ve dans grubundan kızlar vardı. Onlar da öldü.

SEMİH ÖZCAN- Toplam ölü sayısı otuz yedi miydi?

HİDAYET KARAKUŞ- Evet. 33 kişi bizden, 2 kişi otel görevlisi 2 de saldırganlardan toplam 37 kişi öldü.

SEMİH ÖZCAN- BU katliamı yapanların cezalandırıldığına inanıyor musunuz?

HİDAYET KARAKUŞ- İnanmıyorum. Çünkü asıl suçlular dışarıda. Gerçek suçlular onlara benzin bidonlarını verenler,onları koruyup gözetenler. Onları cezaevlerinde ziyaret edenler…sonra Çiller, Gazioğlu, bize ‘sakin olun’ diyen Erdal İnönü’ye kadar herkes sorumlu. Sadece tarihi anlamda değil adli anlamda da sorumlular. Cezalandırılmaları gerekiyordu.

SEMİH ÖZCAN- Toplumlar her ileri aşama için bir bedel öderler. Siz bedel ödediniz, toplum belirli bir düzeye ulaştı mı?

HİDAYET KARAKUŞ- Aksine, o bedel ödendi ödenmesine ama o canların bedelini bugün göremediğim gibi, onlara omuz verenler bugün iktidardalar. Bir defa olsun ağızlarından insan yakmayı kınayan sözler çıkmamıştır.

SEMİH ÖZCAN- CHP milletvekili, sinema sanatçısı Berhan Şimşek geçenlerde Madımak Oteli’nin şimdi bir kebapçı salonu olduğunu, bunun bir utanç olduğunu, buranın bir özgürlük ve insan hakları müzesi olması gerektiğini belirtti.

HİDAYET KARAKUŞ- Evet, altı kebapçı dükkanı. Bence bu sadece bir raslantı. Kasıt olduğunu sanmıyorum. Müze konusuna gelince, olabilir. Berlin’de İkinci Dünya Savaşı’nda yıkılan ve anmak için onarılmadan öylece bırakılan bir kilise gördüm. Otelin de böyle bırakılması düşünülebilir.

SEMİH ÖZCAN- Ölenleri orada gördünüz mü, içinizde şok yaşayanlar oldu mu?

HİDAYET KARAKUŞ- Hayır, biz olayı götürüldüğümüz emniyet müdürlüğünde TV’den izledik. İçimizde şok geçirenler oldu. Aydoğan’ın eşi okuma yazmayı unuttu, kendisi öğretmendir. Yine yazar Lütfiye Aydın okuma yazmasını unuttu. Benim de aradan 12 yıl geçmesine karşın zaman zaman rüyalarıma giriyor.

SEMİH ÖZCAN- Abi, yaşadığın bu dehşet yapıtlarına da yansıdı mı?

HİDAYET KARAKUŞ- Bu olayı anlatan ‘Ateş Mektupları’ şiir kitabımı yazdım. Şimdi yazmakta olduğum bir romanda da Sivas olayları yer alacak.

SEMİH ÖZCAN- BU olayı nasıl değerlendirebiliriz?

HİDAYET KARAKUŞ- Tarihsel bir çizgiye oturttuğumuzda bilgiyle karanlığın savaşı… klasikle atıldı, ezan Arapça’ya çevrildi, yabancıların kucağına oturmak marifet kabul edildi, bugüne gelindi. Emperyalizm için bir toplumu birbirine düşürmenin en etkin yolu etnik kimliğin öne çıkarılmasıdır.

SEMİH ÖZCAN- Tam bu noktada yeri geldi sanırım. AB özgürlükler konusunda bize gerçekten yeni açılımlar sağlayabilir mi?

HİDAYET KARAKUŞ- Vatan olmazsa, laiklik olmazsa demokrasi olmaz. Kurtuluş Savaşı’nın ve Cumhuriyetin kazanımlarını AB istedi diye elden çıkarmak hainliktir. AB ülkeleri Türki’den bişrtakım ölçütleri yerine getirmesini isterken, insanımızın mutluluğunu düşündüğü için değil, ülkemizi daha iyi sömürmek için istemektedir. 25-30 yıl sonraya gün veriyorlar, o güne AB kalır mı acaba? ABD’ye payanda oluyorlar.

SEMİH ÖZCAN


Şiir Kitapları
Günaydın Gül Yaprağı (1979)
Kemeraltı Şiirleri
(1982)
Hangi Leylasın Sen
(1986)
Sesini Bana Bırak
(1994)
Ateş Mektupları
(1995)
Konuş Benimle
(1998)
Sıcak Sancı
(2002)
Diğer Romanları
Yağmurlar Nereye Yağar (1981)
Uykusu Derin Şehir (1990
Yalnız Seninle (2003)
Sılam Isparta
(2009)
Şeytan Minareleri
(2010)
İzmir'in Kalbi Kemeraltı (2011)
Mor Odanın Gizi
(2011)
Çocuk Kitapları
Sıska Balıkçı Al Yanaklı Mavi Balon Sıska Balıkçı (1980) - Alyanaklı Mavi Balon (1982) - Can Dede'nin Çocukları (1986)
Can Dede'nin Oyuncakları (1986) - Bilgisayara Giren Tırtıl (1994) - Bilgisayar Amca (1996) - Akıllı Tavşanlar (1997) - Sevgi Kuşları (1997)
Dedem Çocuk Oldu (1997) - Kuyudaki Asker (1998) - Serçenin Şiir Defteri (1998) - Yengeçten Korkan Köpek (1999) - Kardan Adam Kaçtı (1999)
Yaralı Tavşanın Doktoru (1999) - Bilgisayarlı Şapka (2001) - Annemin Mektupları (2001) - Bir Kedinin Anıları (2001) - Bahçeden Kovulan Çiçek (2001)
İşte O Çocuk (2001) - Başparmağın Şarkısı (2006) - Sayısal Çocuk (2007) - Oyuncakların Park Gezisi(2007) - Dönem dolap Döner Kebap (2007)
Yurdunu Yitiren Ağaç (2011) - Can Dede'nin Eşeği (2011) - Sahibini Gezdiren Kedi (2011)