Emel KAYIN


Mimar ve yazar. Yaşamının yarısını Gaziantep’te, diğer yarısını da İzmir’de geçirdi. Mimarlık ve restorasyon eğitimi aldı. Öyküler, şiirler, denemeler, araştırma yazıları ve belgesel metinleri yazdı. Otel kurumunun modern bir öğe olarak ortaya çıkışını ve yerleşik hale gelme sürecinde ortaya çıkan paradoksları incelediği “İzmir Oteller Tarihi” adlı  araştırma kitabını 2000 yılında yayımladı. Zamanı, kenti, evi, insanı bir mekân olarak yorumladığı kısa, deneysel, imgesel öykülerden oluşan Mekân Hikâyeleri kitabını ise,  bu türün  olanaklarını derinlemesine kavramak için uğraştığı yirmi yılın  on yılı aşkın bir bölümünde yazdı ve bu süreçte yazdıklarının kimi bölümlerini yayımlama yolunu seçti.  Kitabı bir bütün olarak  ilk kez, kısa öykünün   yeni dönem parlayışından az önce, 2008 yılında ortaya koydu. İzmir kentinin ve eski plaj alanı İnciraltı’nın 1980 sonrası dönüşüm hikâyesi üzerinden yoksul balıkçıların, unutulmuş çiftçilerin, direnişler yapmış öğrencilerin, sığınak arayan sanatçıların, denizle tanışmak isteyen göçmenlerin “kıyıda-içte” kalma mücadelesini anlatan  “Kentin Kıyısında ve İçinde Olmak :İnciraltı” adlı  anı-deneme kitabı  2011 yılında varlık buldu.

Otuz yazar-şairin kentsel meseleler konusunda ürettikleri öykü-şiirlerden oluşan “Kentinsan”  kitabı ile sekiz araştırmacının çeper kentlerin ihmal edilmiş mimarlığına ilişkin yazdıkları makaleleri içeren  “İzmir’in Artalanındaki Kentlerde Mimarlık” kitabının proje tasarımcısı, editörü ve yazarlarından biri. “Kadın Öykülerinde İzmir”, “Savur Saçlarını Ege”, “Anneler ve Kızları” gibi öykü kitaplarının ; “Güneşi Öpmek” adlı şiir kitabının, “Calvino’yu Niçin Okumalı”, “Hızın ve Devrimin Sanatı Fütürizm”, “Tanıklıklarla 12 Eylül”, “12 Eylül Sabahı”, “Kadına Dair”, “Ege’den Köyler”   gibi deneme-anı kitaplarının ; “Mimarlığın Çevresinde Mekânın İçinde Kuram, Eylem ve Söylem”, “Değişen İzmir’i Anlamak”, “Türkiye’de Mimarlık 2009”, “İzmir Mimarlık Rehberi”, “İzmir Kültürpark’ın Anımsa(ma)dıkları” gibi araştırma kitaplarının  yazar ve şairleri arasında.   On yıl boyunca Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu için belgesel metni hazırladı. Yirmi iki ciltlik İzmir Ansiklopedisi’nin koordinatörleri arasında bulunuyor. Çeşitli  fotoğraf projeleri kapsamında üretilmiş ortak sergilerde yapıtları var. Mimarlığın döngüsel serüvenini dert edinen  altı farklı mimarlık sergisinin küratörü ve metin yazarı. Tarihi çevrede yeni yapı tasarımı alanında inşa edilmiş yapıt ve tarihi yapı restorasyonu alanında uygulanmış tasarımları  bulunuyor. Yaşamına içiçe-derin bir kavrayışla yerleştirdiği mimarlık, edebiyat, fotoğraf alanlarında modern-yalın bir gerçekliği ve yeni yolları  aramayı sürdürüyor. Kent, mimarlık, koruma, edebiyat, fotoğraf, kadın konularına odaklanan çeşitli sivil toplum örgütlerinde çalışıyor. Bilimsel-sanatsal-toplumsal çalışmalarında, “alternatif-sürdürülebilir-adil olanın nasıl hayat bulabileceği” ve “yenilikçi-dönüştürücü ; ama yalansız bir varlık kurma halinin nasıl gerçek kılınabileceği” meselelerine odaklanmış durumda.

Yapıtları:

  • İzmir Oteller Tarihi (2000)
  • Mekan Hikayeleri (2008)
  • Kentin Kıyısında ve İçinde Olmak: İnciraltı (2011)


Mekân Hikâyeleri

* "Mekan insanla anlam ve değer kazanan boşlukların özlü bir anlatımı. Mekan zamanın ikiz kardeşi ve bütünleyicisi. İnsanın varoluşunun merkezi, pıtır pıtır atan yüreği.

Koruyandır mekan; yaratan, göseten, esirgeyen; dokusuna uymayanı dışarıda bırakan ve yalnızlıpa terk eden. Evler mekanın gözleridir; kentler mekanın devasa formları... Ve ruhu vardır mekanların, o ruhtan yankılanır öyküler; duvarlar dile gelir, eşya canlanır, odalar konuşur.

* Zamana, kente, eve, insana dair özün  kısa, imgesel, deneysel çizgide yorumlandığı bir öykü kitabı…Kısa öykü ve mekân olgusu ile kararlı bir biçimde uğraştığı  yirmi yıl boyunca “Benim uzun bir öyküm hiç olmadı. Herkesin öyküsünün kısa bir parçasıydım.” diyerek varlığını yerleşik düzene itiraz etmeyi seçenler arasında konumlandırmış; “Gitmedim; ama kalmadım da.” cümlelerini kurarak  mekânı verili sınırlarının dışına taşımış; bu öykü türünün kimi kesimler tarafından kabul görmediği dönemlerde “kısa yazma ve uzun konuşma hakkı” için mücadele etmiş; ışıkların parlaklığı ya da karanlığın koyuluğu yüzünden görünmeyenlerin, kalabalık nedeniyle gözden kaçırılanların, özgür kalmakta kararlı olmalarının bedelini reddiyeye uğrayarak ödeyenlerin mekânında yer almayı seçtiği için  kısa öykünün tarihi adil yazılmadıkça başka herhangi bir tarihin adil yazılmaya kalkışılmasının dünya yüzünde tek başına  bir anlamı olamayacağının farkına varmış bir yazardan…

“Emel Kayın’ın Mekân Hikâyeleri, edebiyatımızda kendisine yeni yeni yer bulan kısa, yoğun ve derin öykülere öncülük eden bir çalışma. Metin değeri ve estetik işaretleriyle edebiyatımızda kalıcı olacak bir yapıt.”

Aydın Şimşek,  Deliler Teknesi, 2009/15, s.42.


Emel Kayın'ın öykü mimarlığı ve Mekân Hikâyeleri

Mimarlık mesleğini yaşama/yazma biçimine dönüştüren Emel Kayın; kitabının girişinde, mimarlığı, dünyayı daha keskin algılamak için sürdürülen imkansız bir çaba ve yeryüzünde bir konum arayışı olarak gördüğünü ifade ediyor. Bu duyuş ve bakış tarzı, yazdıklarını da biçimlendiriyor. 

Emel Kayın?ın öyküleri, ayrı ayrı okunabildiği gibi, bir bütünün anlamlı birer parçası olarak da okunabiliyor. Yazarın kendi kurduğu mekan olan kitabındaki mimari yapıda birçok öğenin parça-bütün bağlamında diyalektik bir sarmal oluşturduğu görülüyor öncelikle. Oğuz Atay?ın, bina oluştururcasına yapıtlarını kurguladığı, en ince ayrıntısına kadar birer tasarım harikası olarak onları önce günlüklerine yazdığı görülür. Emel Kayın da mimarlık- mühendislik mantığından hareket ederek strüktürü oluşturuyor öncelikle. Bir çatı etrafında sarmal oluşturan, tekrarlanan, hareket eden, simetrik duran mimarlık denklemleri yaratıyor. Öyküler bu denklemler üzerine kurulmuş durumda. Tekil öyküler, bütünsel kurguya bağlanırken, yaşamın da birtakım denklem unsurlarından meydana gelen büyük bir denklem oluşu sezgisine ulaşıyoruz. Yaşamın sürmesi, aynen bir bina gibi, bu denklem(ler)in sağlam kalması ile ilgili bir hakikat.

AZ YAZARAK ÖZE ULAŞMAK
Mekân Hikâyeleri?nde az yazarak öze ulaşmayı amaçlayan yazar, sözcüklere imgeler yükleyerek, metaforlar oluşturarak, alegoriler yaratıp göndermelerden yararlanarak yoğun anlamlar yaratıyor. Mimari yapıtlardaki ritim duygusunu, cümle, sözcük ve ses tekrarları bağlamında metnine eklemlendiren Emel Kayın, böylece şiire yakın duran, özlü metinlerle merhaba diyor. 

Taşıyıcı özün (strüktür) bilinçli ve dikkatli kurulumunun yanı sıra, felsefi derinlikler ve okurda çoğalan anlamlarla zenginleşen öykü metinleri hem aklımıza hem yüreğimize sesleniyor. Öykülerin esinleyen metinler oluşu; okuyanda yazılar yazmak, şiirler yaratmak için esinler uyandırması, onları daha etkili kılıyor. Bu öykülere sesten çok sessizlik egemen; boşluklar epeyce yer kaplıyor. Sessizlik, okurun iç sesinde çoğalırken, boşluklar okur tarafından yaşam/anlam alanlarıyla dolduruluyor. Mekân Hikâyeleri?nde insana ait pek çok ayrıntıyı dillendiren yazar, özellikle bireysel ve toplumsal korkuları irdeleme ve anlatımda oldukça etkili: ?Korku, korkulanın ve korkulacak olanın yüzünü gördüğüm anda bitti. O da korkuyordu.? (s.73) Zamansız ve mekansız görünse de öykülerinde yaşadığımız döneme, topluma, dünyaya dair pek çok ileti ve yorumlamalarını dile getiriyor, irdeleme ve sorgulamaların kapılarını açıyor Emel Kayın. Başka bir zamanı anlatır göründüğü öykülerinde bugüne, yaşadığımız dünyaya göndermeler yapıyor. 

Kitap, dört ana bölümden oluşuyor: Zaman Hikâyeleri, Kent Hikâyeleri, Ev Hikâyeleri, İnsan Hikâyeleri. Yazara göre bu dört ana unsur aynı zamanda birer mekan olarak var oluyor: ?Zaman, bir mekandı. İstenildiğinde zamansızlıktan kaçılıp içine saklanılan...? (s.11) diyor. Modern insanın kentlerdeki yaşamını ?Uzun zamandır kendisinin, kentin sokaklarında yürüyen bir kum saati olduğunu düşünüyordu. Sürekli baş aşağı dönen ve akışını tekrar eden.? (s.34) diye anlatırken kentin kum saatine benzettiği insanın tekdüze yaşamına işaret ediyor. Dağ gibi çöp yığınlarını, sürekli tüketen ve kirleten insan gerçeğini gösteren yazar, ev hikâyelerinde evin insanla anlam kazanan bir mekan oluşuna vurgu yapıyor. Bir evde insan soluğu, insana ait titreşimler ve yaşam enerjisi duyumsandığında orası sıradan bir mekan olmaktan çıkıyor, gerçek bir ev halini alıyor. İnsan hikâyelerinde yazar insanın iç çelişkilerine, kendi içinde oluşturduğu labirentlere, yıkamadığı için mutsuz olduğu, görünür ya da görünmez duvarlara dikkatimizi toplamamızı sağlıyor. En zorlu durumların anlatıldığı öykülerde bile bir çıkış yolunun gösterilmesi, umut ışığının en karanlık labirentleri aydınlatması ve açmazları çözmesi; yazarın yaşam karşısındaki olumlu duruşunu ve insana güvenini temsil eden örnekler olarak var oluyor. 

DENEYSEL EDEBİYAT
Emel Kayın, bu kitabında deneysel edebiyat köprüsünden geçiriyor bizleri. Türler arasında kesin sınırların ortadan kalktığı, klişelerin ve şablonların aşıldığı deneysel edebiyat anlayışı, var olan formların aşılmasıyla ilerleyen bir süreç. Yazınsal yaratıcılık, böyle bir edebiyatın içinde filizleniyor ve gelişiyor. 

Kitapta yer yer masal tatları alıyor olsak da masallar yanılsaması içinden yaşadığımız hakikatler evrenine pencerelerin açıldığını görüyor; zamansızlık anlatılırken zamana, mekansızlık anlatılırken mekana vurgu yapıldığını duyumsuyoruz. Astrofizikçi Hubert Reeves, ?Boşluk, bakışımın biçimini alıyor? der bir kitabında. Emel Kayın da boşluğa anlam kazandıran insani ve bilgece bir bakışla yazmış öykülerini.
 
Sonuçta Mekân Hikâyeleri, somut ve soyut mekandaki sevgisizliğe, adaletsizliğe, korku kültürüne, kazanma hırsına, ötekileştirmeye, anlamak için çaba göstermemeye, yılgınlığa direnmeyi öneren ve yeni-iyi başlangıçlar yapma umudunun hayatın içinde saklı olduğuna inanan bir kitap. Bu kitaptaki öyküleri okurken yaşadığımız mekanlara bilinçle bakıyor; yaşamı yeniden keşfe çıkıyoruz. 

Hülya Soyşekerci - Evrensel.net

Basılmış Kitapları
Katkıda Bulunduğu Kitaplar
Mekan Hikayeleri
(2008)
Kentin Kıyısında ve İçinde Olmak İnciraltı (2011)
   
         
)
Ekin Yazın Dostları İzmir Grubu Yazar Tanıtım Sayfasıdır Ekinİzmir