1953 Yılı İstanbul Emirgan doğumlu. 40 günlükten sonra Beykozlu oldu.
1975 Yılında İTÜ Mühendislik Mimarlık Fakültesi İnşaat Bölümünden mezun oldu.
Kısa bir süre çeşitli şehirlerde çalıştıktan sonra
1978 yılbaşında askerlik görevini yapmak üzere İzmir'e geldi.

Sonrasında iş yaşantısında da İzmir'i tercih etti ve tamamen yerleşti.
1979 Yılında Akbaşak Mühendislik firmasını kurdu. 1983 Yılında Proje bürosu olarak faaliyete başladı. 1991 Yılında AKBAŞAK Mühendislik Ltd. Şti. tini kurdu. 2001 yılında Denetim şirketinin faaliyete başlaması ile birlikte AKBAŞAK Mühendislik Ltd. şirketini İınşaat Mühendisi olan oğlu ve gelinine devrederek 2012 yılına kadar Yapı Denetim Kuruluşu sahibi olarak meslek yaşantısını sürdürdü. 2013 yılbaşından itibaret mesleki faaliyetlerini tamamen bıraktı.

1970'li yılların başından bu yana Türk Sanat Müzii ve Sinemaya ilgi duymaktadır. 1990 yıllarından sonra Türk Sanat Müzii çalışmalarını çeşitli korolarda sürdürmektedir. İşinin dışında kalan zamanlarda Türk Sanat Müziği arşivi çalışmaları yapmaktadır.
Arşivinde 5.500'ü tek eser olmak üzere 12.000 adet Türk Sanat Müziği eseri vardır.

Bilgisayar, müzik ve film düzenleme çalışmaları başlıca uğraşları arasındadır. İstanbul ve özellikle Beykoz sevdalısıdır.
Sadece kendi ölçeğinde olmak üzere tambur ve bağlama çalar, besteler yapar, her hangi bir nedenle duyguları coştuğunda şiirler yazar.

Bestelerinin ve şiirlerinin bir çoğunu kendine saklar. Bazıları bazı durumlarda ortaya çıkabilir.

Osman AKBAŞAK
 
Kitapları
AĞABABA (Milli Mücadele'de Beykoz - 1)
Ağababa’mı ilk hatırladığım yıl 1957, tavana asılı salıncakta kardeşimi sallarken ninni söylüyor, ama bu annemin söylediği ninnilerden değil, çok farklı. Ayakta, salıncağı ipinden çekerek sallarken elliüç yıl sonra hâlâ kulağımda olan yumuşacık sesiyle “Hürmet sana ey şan dolu sancağım” diyerek torununu uyutmaya çalışıyor. Anneme sordum, Ağababam ne diyor? Diye, annem gülümsedi. “O Ağababa’nın marşı” dedi.

Sonra minik minik başka anı fotoğrafları sıralanıyor belleğimde. Kapının önünde bir tak, defne dallarıyla süslenmiş, o güne kadar görmediğim kadar çok bayrak asılmış, evden çekilen kablodan birçok ampullerle ışıl ışıl donatılmış. “Bugün Cumhuriyet Bayramı” dediler, “Ağababa’nın en büyük bayramı”. Henüz dört yaşındaydım anlayamamıştım ki, daha dünyayı yeni tanımaya çalışıyordum.

Birkaç yıl sonra Ağababa'mı kaybettik, ardından anneannemi, o anılar belleğimin bir köşesinde hep durdu. Zaman zaman teyzelerim, dayılarım, annem anlatırdı, ağababamı. Her geçen yıl biraz daha tanıdım, tanıdıkça gururlandım. Benim Ağababam bir kahramandı.
Aradan yıllar geçti Ağababam gözümde hergün daha büyüdü, hele içinde bulunduğumuz yıllarda kıymetini çok daha fazla anladım, ama benim anlamam yetmezdi. Herkes öğrensin, herkes tanısın istiyordum, mutlaka onu, düşüncelerini, Atatürk’üne ve Devletine olan sevgisini, saygısını bugünlere taşımalıydım Bugüne kadar çeşitli sanat dallarında çalışmalar yapmama rağmen günün birinde kitap yazacağımı doğrusu düşünmemiştim. Ağababa’mın torunu olma gururunu taşıma sorumluluğu ile ona ait anıların topluma malolmasını istedim. 2009 Aralık ayında başladım yazmaya. Sağolsunlar yakınlarım çok destek oldu ve “Ağababa” elinize geçti.

Lütfen onu iyi tanıyın, onun şahsında birkaç neslin ne koşullarda yaşadığını, neler yaptıklarını düşünün. Mustafa Kemal Atatürk, arkadaşları, ordusu ve “Ağababa”lar olmasaydı biz bugün ne durumda olurduk.

Hepsinin önünde saygıyla eğiliyorum. M. Osman AKBAŞAK


Roman üzerine ayrıntılı bilgiler için AĞABABA Romanı üzerine
ŞAFAK BASKINI (Milli Mücadele'de Beykoz - 2)

Bu romanı yazarken düşüncem Beykoz tarihinde varlığını bildiğim ama çok az sözü edilen iki olayı ortaya çıkarmaktı.

Birincisi, yıllar önce okuduğum Hasan İzzettin Dinamo’nun ölümsüz eseri “Kutsal İsyan”ın sekizinci cildinde 16 Mart 1920 tarihinde yaşanan “Darüleytam Baskını” bölümü çok ilgimi çekmişti oldu. Başka hiçbir yerde bu olaya yer verilmediğini fark ettim. Araştırmalarım sonunda yazarımızın “Öksüz Musa” romanında büyük bir olasılıkla kendi yaşam öyküsünü anlatırken Darüleytam baskınına çok uzun yer verdiğini gördüm.

İkincisi birkaç kaynakta rastlanan, Mümin Yıldıztaş ve İbrahim Balcı gibi değerli araştırmacıların da eserlerinde yer verdiği “Beykoz’un Zaptı” olayı ilgimi çekti çok az duyulmuştu. Yine kaynak bilgi çok azdı. Ancak yabancı kaynaklardan araştırma yaparken aynı tarihli İngiliz, Amerikan ve Kanada gazetelerinde oldukça ayrıntılı bilgilere dayanan ve Associated Press Ajansı’nın kaynak gösterildiği haberlerle karşılaştım. Olayın tarihi 5 Temmuz 1920 idi.

Bu iki olayı anlatmaya çalışırken rahat okunabilmesi amacıyla anılan konuları temel alan ve iki tarih arasındaki dönemi anlatan bir roman yazmaya karar verdim. Bu romanda adı geçen kişilerden ana karakterleri oluşturan, Selim, Recep, Zeynep ve akrabaları sanal kişilerdir. Geri kalan bütün karakterler kayıtlara geçmiş gerçek kişilerdir. Bu kişilere ait bilgilere dipnotlarda yer verdim.

Amacım, çocukluğumun, gençliğimin geçtiği yer olan, çok sevdiğim Beykoz’umun ve Kurtuluş Savaşı’mızın tarihine birkaç sayfa da olsa katkıda bulunmaktı. Başarabildiysem benim için bu mutluluk yeter.

Elinizdeki roman “Milli Mücadele’de Beykoz” üçlememin ikinci kitabıdır. Konularım tamamen bitmedi, kitabın çok boyutlu olmasını istemediğim için kalan bölümleri “Milli Mücadele’de Beykoz -3 - Beykoz 1922” adıyla yazmaya devam edeceğim.

M. Osman AKBAŞAK

Simge grubu ortak kitapları
Şantiye Öyküleri
Mühendisçe Sanat
Yaza Çize On Yıl

İnşaat Mühendisliği zor bir meslektir. Tahsili zor, uygulaması zor, yapılan hizmetin önemini topluma kabul ettirmek zordur. İnsanlar binada oturur, köprünün üzerinden geçer, barajın biriktirdiği suyu kullanır ama bı yapıların ne kadar büyük bir emekle, güçlükle ve özveri ile meydana getirildiğini düşünmezler bile.

İnşaat, tuğla üzerine tuğla koyarak, emek ucuna emek ekleyerek meydana getirilir. Uzun sürer ve anlık başarıların parlak kıvılcımını taşımaz. Bu nedenle yayın organlarında, televizyonda, doktorlar dizileri, hukuk savaşlarını görürsünüz ama inşaatçının dünyasına değinilmez.

Oysa, inşaatçının dünyasında da ilginç olaylar, dramlar ve nice hoşluklar yer alır. Bunlar Günlük sıkıntıların yer aldığı yoğun bir süreçte erir gider ve unutulur. İnşaat mühendislerinin en önemli ihmali (boşlama) ve kusuru, belki de bu iç dünyayı, dış dünyaya açmamış olmalarıdır. Biz Sanatçı İnşaat Mühendisleri Grubu olarak bu kitaplarla bu kapıyı aralamaya çalıştık. Umarız ki bu bir ilktir ve bundan daha doyurucu ve yetkin eserler ortaya çıkacaktır