Mısır valiliğini ele geçirdikten sonra (1805), devrin olaylarıyla bunalmış merkezden uzak bu vilâyetteki iktidarına çeşitli tedbir ve reformlarla kuvvet katan ve Osmanlı Devleti’nin içine düştüğü sıkıntı ve krizlerden istifade ile Mısır'da müstakil bir devlet kurmayı düşleyen Mehmed Ali Paşa 1832 yılında isyan bayrağını resmen açmış ve oğlu İbrahim Paşa idaresindeki kuvvetleri kısa zamanda Anadolu içlerinde ilerleyebilme başarısını göstermişti. Mısır ordusu, 21 Aralık 1832'de Konya'da Sadrazam Mehmed Reşid Paşa kumandasındaki Osmanlı ordusunu yendi; ileri bir hamle ile Kütahya'ya kadar gelerek (2 Şubat 1833) İstanbul'u ve Osmanlı hanedanını tehdit etmeye başladı.

Başlangıçtan beri Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa’yı desteklemekte olan Fransa karşısında İngiltere'yi bir denge unsuru olarak kendi yanına çekmeyi başaramayan Babıâli, nihayet bu yakın tehdit karşısında, gelişmeleri kendi menfaat noktasından hareketle müdahaleye hazır bir endişeyle takip eden ve bu anlamda her türlü askerî tedbiri almış bulunan Rus­ya'nın yardım tekliflerini kabul etmekten başka bir çare göremedi. Rusya'nın yardıma davet edilmesiyle (3-7 Şubat 1833) Babıâli. 3 Ocak 1799 tarihindeki ilk Osmanlı-Rus ittifakından edindiği tecrübelerinin ışığında, kendiliğinden gerçekleşebilecek ve fazlaca davet edilmeyi beklemeyecek bir emrivakiyi de önlemek İstemekteydi. Nitekim Fransa ve İngiltere'yi harekete geçirmek için bu yardım talebini son ana kadar bir koz olarak kullanmaya çalışan Babıâli'nin, adı geçen devlet elçileriyle yapmakta olduğu görüşmelerden endişelenen Rusya, gemilerinin Boğaz'a girmesini engelleyebilecek bir uzlaşmanın olgunlaşmasına fırsat ve meydan vermeden sekiz parçalık bir filosunu Karadeniz Boğazı'ndan geçirerek Büyükdere önlerine demirletti (20 Şubat 1833).

Mehmed Ali Paşanın karşı propagandasından ve genel bir infialden çekinen Babıâli'nin filonun Boğaz dışında Süzeboli açıklarında demir atması teklifleri ise etkisiz kaldı. Rus filosunun Boğaz'a gelmesi karşısında ne Fransa'nın Mehmed Ali Paşa yanlısı politikasında, ne de İngiltere'nin ısrarla sürdürmekte olduğu tespit edilen ilgisiz tutumunda bütün diplomatik teşebbüslere rağmen herhangi bir değişiklik görmeyen Babıâli, başşehrin müdafaası için Rusya kara kuvvetlerinin de getirilmesine karar verdi. 5000 kişilik bir Rus kuvveti 5 Nisan'-da İstanbul'a gelerek Beykoz'da karaya çıkıp Hünkâr İskelesinde karargâh kurdu. O sıralarda Mısır kuvvetleriyle anlaşmak üzere Kütahya'da görüşmeler sürdürülmekteydi. Nihayet Adana’nın da "muhas-sıllık" olarak İbrahim Paşa ya bırakılması, Mısır ve bütün Suriye vilâyetlerinin, diğer bir ifadeyle I. Selim'in 1516 Mercidâbık ve 1517 Ridâniye zaferleriyle ele geçen bütün yerlerin. Mehmed Ali Paşaya terkiyle varılan uzlaşma neticesinde Mısır meselesinin birinci safhası sona ermiş ve bu tevcîhatı ihtiva eden ferman 6 Mayıs'ta Mehmed Ali Paşa'ya gönderilerek iki taraf arasındaki İhtilâfa şimdilik son verilmişti.

Mısır kuvvetlerinin Torosların Öte taraflarına çekilmesi işi başlamış olmakla beraber Rus kara ve deniz kuvvetlerinde herhangi bir toparlanma gözlenmediği gibi. 5 Mayıs 1833'te çarın büyük yetkilerle yolladığı olağan üstü elçisi Aleksey Orlof’un İstanbul'a gelişi yapılan bu yardımın faturasının ağır olacağına işaret etmekteydi. Nitekim Orlof iki devlet arasında 3 Ocak 1799'da yapılan antlaşmaya benzer bir savunma ittifakı teklif etmekte gecikmemiştir. Öte yandan Rusya'nın kara ve deniz kuvvetlerini geri çekmemesi İngiltere ve Fransa'nın donanma nümayişlerine yol açmaktaydı. Ortak harekât. Boğazlardan geçerek Rus kuvvetlerini geri çekilmeye zorlama teşebbüslerine kadar varan temayüller gösterdiyse de Rus ittifak teklifinin Babıâli tarafından reddine yeterli olmadı. İlk esasları Ahmed Fevzi Paşa ve Orlof arasında tespit edilen görüşmelere daha sonra Serasker Hüsrev Paşa ve Reîsülküttâb Akif Efendi ile Rus elçisi Butenef de katıldı. İlk toplantı 26 Haziran'da Hüsrev Paşanın Emirgan’daki yalısında yapıldı ve 8 Temmuz'daki ikinci toplantıda antlaşma burada imzalandı. Antlaşmanın yapılmasından iki gün sonra Rus filosu ve sayıları 13 veya 15.000'e varan kara kuvvetleri Karadeniz'e çıkmak üzere Boğaz'dan hareket etti.

Adını Rus kuvvetlerinin karargâh kurduğu yer olan Beykoz Hünkâr İskelesi'nden alan bu savunma antlaşması sekiz yıl için geçerli olmak kaydıyla biri gizli yedi maddeden ibarettir. Antlaşmanın;

1.Maddesinde iki devlet arasında "ebedî sulh ve ittifak" hali olduğu belirtilerek yapılan ittifakın sadece tarafların her türlü tecavüzden korunması amacını güttüğü, dolayısıyla iki tarafın asayiş ve emniyetine dair her türlü hususun noksansız olarak tanzim edileceği ve bunu temin için karşılıklı maddî yardımlaşma ve etkili dayanışma içinde olunacağı vurgulanmaktaydı

2.Maddede, 14 Eylül 1829 tarihli Edirne Antlaşması ve bu antlaşmaya dahil edilen iki devlet arasında daha önce yapılmış bütün antlaşmalar (dolayısıyla 1799 ittifak antlaşması ve bunun 1805’teki temdidi) yine Petersburg'da imzalanan 26 Nisan 1830 tarihli senet ve 29 Temmuz 1832'de İstanbul'da Yunanistan ile ilgili olarak akdedilen tanzimnâme aynen tasdik ediliyordu.

3.Maddede tarafların birbirlerini muhafaza ve müdafaası yapılan ittifakın esası olarak tasrih edilmekte ve Osmanlı Devletinin tam istiklâl ve istikrarının Rusya'nın samimi arzusu olduğu belirtilmekteydi. Ayrıca Rusya Babıâli'nin, kara ve deniz kuvvetlerine tekrar ihtiyaç duyabileceği yeni durumlarla karşılaşılması halinde ihtiyaç gösterilecek miktarda kuvvetin karadan ve denizden şevkini taahhüt etmekteydi. Böyle bir durumda yardım için talep edeceği kara ve deniz kuvvetlerinin sevk ve idaresi Babıâli'nin uhdesinde olacaktı.

4.Maddeye göre tarafların hangisi diğerinden yardım görürse gönderilecek kara ve deniz kuvvetlerinin iaşe masraflarını da üstlenecekti.

5.Maddede, yapılan antlaşmanın uzun süre geçerli olması tarafların samimi arzusu olmakla beraber zamanla antlaşmada bazı değişikliklerin yapılmasını gerekli kılacak durumların oluşabileceği düşüncesiyle antlaşmanın geçerlilik süresi sekiz yıl olarak belirlenmiştir. Bu sürenin sonunda mevcut duruma göre antlaşmanın yenilenmesi hususu tekrar müzakere edilecektir.

6.Maddede bu antlaşmanın iki ay içinde onaylanacağı, tasdiknamelerin İstanbul'da mübadele edileceği belirtilmiştir.

Gizli maddede, önce açık metnin Karşılıklı askerî yardımlaşmayı öngören 1 ve 3. maddelerine atıfta bulunulmakta ve böyle bir maddî yardımın ağır külfetinden Osmanlı Devletini korumak isteyen Rusya, bunun yerine Çanakkale Boğazı'nın kendi lehine kapatılmasını ve hiçbir yabancı geminin geçmesine müsaade edilmemesi hususunu Babıâli'ye kabul ettirmekteydi.

Antlaşmanın bu gizli maddesi, Rus harp gemilerinin Boğazlardan geçerek Akdeniz'e çıkabileceklerini açıkça ifade etmemekle beraber böyle bir hakkı vermiş bulunan Ocak 1799 ve bunu yenileyen 1805 antlaşmalarının adları anılmasa bile 2. maddenin genel yapısı içinde yürürlükte olduğuna işaret edilmesi, gizli maddenin Avrupa genelinde büyük bir infiale yol açmasına ve endişe kaynağı olarak Mısır meselesinin sonuna kadar dikkatleri üzerinde toplamasına yetmiştir. Bu antlaşma ile Babıâli'nin Rusya'nın korumacılığı altına girdiğinde bir dereceye kadar doğruluk payı olmakla beraber, bu gelişmeyi bazı tarihçilerin vaktiyle İleri sürmüş oldukları gibi vasallik mertebesine indirmek herhalde yanlış, ancak konuya karşı duyulan hassasiyetin abartmalı bir göstergesidir. Hünkâr İskelesi Antlaşması Avrupa'da geniş akisler yarattı ve Mehmed Ali Paşa'nın dizginlenmesinde önemli bir vazife gördü. Geriye böyle bir antlaşma bırakmış olsa bile Rus kuvvetlerinin Boğaz’dan çekilmesi sevinçle karşılandı. Fakat kısa bir zaman sonra, varlığından önce birtakım söylentiler halinde haber aldıkları gizli maddenin mevcudiyetinin kesinlik ve muhtevasının açıklık kazanması bu rahatlamaların yerini kızgınlık ve endişeye bıraktı. İngiltere ve Fransa, Petersburg ve Babıâli nezdinde bir dizi resmî protestolara başladılar ve donanmalarını Çanak­kale Boğazı önlerine şevkettiler. Nota teatileri meseleyi yeni bir devletlerarası krize dönüştürdü; gerginlik, İngiltere ve Fransa cephesiyle Rusya karşısındaki münasebetlerin kesilebileceği zehabına yol açtı. Büyüyen kriz Avusturya Başbakanı Hetternich'in ara buluculuğu ile yatıştırıldı. Rus siyasî çizgisinden ayrılmamaya özen göstermekle beraber Avusturya menfaatlerini de en iyi şekilde kollamaya çalışan Metternich. Hünkâr İskelesi'nin Rusya'ya sağladığı üstün durumu kontrol edebileceği ve hatta duruma ortak olabileceği bir çözüm yoluna başarı ile teşebbüs etti. Avusturya ve Rus hükümdarlarının (I. Franzvel. Nikola) Münchengraetz'de (Bohemya) buluşmalarını temin etti. Hünkâr İskelesi ile oluşan ağır siyasî havayı dağıtacak ve Rusya'yı şarkta yalnız bırakmayacak yeni bir antlaşmanın yapılmasını sağladı. Hünkâr İskelesi'nin doğrudan bir uzantısı olan Münchengraetz Antlaşması (18 Eylül 1833), Mehmed Ali Paşa tehlikesinin boyutlarını da açıkça gözler önüne sermesi bakımından ayrıca büyük bir önem taşır. İkisi gizli olmak üzere beş maddeden oluşan antlaşmada taraflar Osmanlı Devletinin Osmanlı hanedanı elinde kalmasını bütün güçlerini kullanarak temin etmeye, muhtemel bir hanedan değişikliği ve Babıâli'nin hükümranlık haklarının tehdit edildiği bir durumda bu gibi gelişmeleri engellemek üzere ortak tavır alıp etkili tedbirlerle karşı çıkmaya karar vermekteydiler. Gizli maddelerde ise yine aynı kaygılardan hareketle neler yapılacağı açıklanmaktaydı. Mehmed Ali Paşa'nın Osmanlı hanedanı yerine geçmesi halinde devletin Avrupa'daki toprakları üzerinde de hükümranlığını teşmil etmesine İmkân verilmemesi. Osmanlı Devletinin yıkılması ihtimali söz konusu olduğunda da iki devletin ortak dayanışmasının hedefi. Balkanlar'daki Osmanlı topraklarında küçük millî devletler kurulma­sının, dolayısıyla Metternich'in görüşü doğrultusunda büyük bir Yunan krallığı oluşturulmamasının sağlanması ve Avrupa devletler dengesini bozacak gelişmelerin önlenmesiydi.

Mısır meselesi böylece devletlerarası gündeme Boğazlar meselesini çıkarmış oluyordu. Meselenin çözümünün de beraberce olması gerekeceği anlaşılmaktaydı. Nitekim 1840 yazında Mısır meselesinin halli üzerine ertesi yıl Londra'da yapılan toplantıda Londra Boğazlar Mukavelenamesi imzalanmış ve sekiz yıllık süresi sona ermiş bulunan Hünkâr İskelesi Antlaşması yenilenmemiş, Boğazlar'ın kapalılığını emreden, ancak Osmanlı Devleti’nin hukukî üstünlüğü yanında diğer devletlerin de hukukunu dengeleyen ve ortak kefalete bağlayan yeni bir statü ortaya konmuştur.

Hünkâr İskelesi Antlaşması ile iki devlet arasında oluşan ittifakın hâtırası olmak üzere Rus askerlerinin ordugâh kurdukları yere bir anıt dikilmiştir. Anıtın iki cephesinde Türkçe ve Rusça olmak üzere iki devlet arasındaki dostluğu tebcil eden mısralar, İstanbul halkının bu gelişme karşısında duyduğu infiali aksettirmemektedir. Muhafazakâr çevrelerin Rusya'ya karşı duymakta olduğu nefret ve özellikle II. Mahmud aleyhine sarf ettikleri sözler. Avusturya elçisi Baron Von Stürmer'in raporlarında görülen ve padişahı "sarhoş, çılgın, gâvur" olarak niteleyen kayıtlarla da sabittir. Rus ittifakına karşı duyulan bu infialin arkasında, Mehmed Ali Paşa'nın bütün Avrupa'da pek etkili olan ve büyük para gücü ile devreye sokup başarı ile yürüttüğü propaganda faaliyetlerinin olduğu açıktır.

Hünkâr İskelesi'nde Serviburnu mahalline dikilen bu anıt 3,75 m. yüksekliğinde ve 115 cm. eninde idi. Türkçe mısralar sadaret kethüdası Pertev Efendi (daha sonra Paşa) tarafından yazılmış olmakla beraber bunlara paşanın idamından (1837) sonra 1840’ta İstanbul'da basılan divanında yer verilmemiş olması söz konusu duygularla ilgili bulunmaktadır. I. Dünya Savaşı'nda Rusya'ya harp ilânı ile anıt (93 zaferi nişanesi olarak dikilen Ayastefanos Anıtı gibi) yıkılarak ortadan kaldırılmıştır.

Anıttaki Türkçe dizeler şöyledir:

Bu sahraya müsâfir geldi gitti asker-i Rûsî
Bu seng-i kûh-peyker yadigâr olsun nişan kalsın
Vifâkı devleteynin böyle dursun sabit ü muhkem
Lisân-ı döstanda dasitanı çok zaman kalsın.

Kaynak: TDV İslâm Ansiklopedisi - www.filozof.net