Abrahampaşa korusu Beykoz ile Paşabahçe arasındaki sırtlardan başlayarak
Karadeniz'e, Rıva'ya kadar uzanan oldukça geniş bir alana yayılmıştır.
Koru aynı zamanda da Boğaziçi korularının en önemlisi ve en büyüğüdür.
Koruya ismini veren Abrahampaşa Mısır Hidivi Mehmet Ali Paşa'nın
gözde adamlarından Erem âmira'nın torunu idi. İstanbul sarraflarından
olan babası Kevork Karakâhya da, bugünkü Büyükdere meyve fidanlığının
bulunduğu yerde «Karakâhya» ismindeki meyve bahçesini kurmuştu.
Abraham Paşa tahsilini Mısır'da yaptıktan sonra Hidiv ismail Paşa'nın
kapı kethüdası olmuştur. Bu arada Süveyş Kanalı işlerinde servet
yaparak saraya nüfuz etmiştir; bununla da kalmıyarak devrin padişahı
Sultan Abdülaziz (1830-1876) ile dostluk kurmuştur. Tarihî kaynaklar
Mısır'a ait imtiyazların Hidiv ismail Paşa'nın lehinde sonuçlanmasında
onun büyük rolü olduğunu kaydetmektedir.
Sultan Abdülaziz ona paşalık rütbesi vermiştir. Bunun üzerine Abraham
Paşa da şükran ifadesi olarak pırlanta zarlı, fildişi ve zümrüttü
bir tavlayı hünkâra sunmuştur. Padişah ile Abraham Paşa birlikte
bu tavlada oyun oynıyacak kadar dostluklarını ilerletmişlerdir.
Oyuna her başlayışta Abraham Paşa :
- Haşmetmeab efendimiz, bir çiftliğe karşılık bir beş koyun, diyerek
otururmuş.
Böylece ekseriyetle oyunları kazanan Abraham Paşa, Beykoz kazasında
Rıdvan deresine kadar olan sahadaki çiftlikleri birer birer üzerine
geçirtmiştir. Bunlar arasında Kumköy, Paşamandra, Savatdere, Mustafapaşa,
Paşadere, Ortalık, Arapça Çiftliği de bulunmaktadır. Abraham Paşa
bununla da kalmamış, Karadeniz Boğazındaki tabyalara kadar uzanan
araziyi de Fenerli, Kabakozlu ve Poyracık köylülerinden satın almıştır.
Paşa'nın ikbali bir süre daha devam etmiş. Meşrutiyetin ilânından
sonra Ayan Meclisine âza seçilmiştir. Meşrutiyetin ikinci kuruluşunda
da gene aynı görevde kalmış ise de yıldızı artık yavaş yavaş sönmeye
başlamıştır. Sultan Abdülaziz'in saltanattan uzaklaştırılmasından
bir kaç ay önce çıkan ve hemen İstanbul'a yayılan bir söylenti paşayı
güç durumda bırakmıştır. Oldukça geniş bir muhiti olan Abraham Paşa'nın,
Rus sefiri Ignatieff ile de yakın bir dostluğu vardı. Söylentiye
göre Abraham Paşa'nın bu kadar geniş sahayı ele geçirişinin sebebi,
Karadeniz'den Boğaza uzanan bir yolun yapılmasını sağlamakmış. Hürriyet
ve meşrutiyet taraftarı gençlerden çekinen padişah da Mahmut Nedim
Paşa'nın aracılığı ile Rus Çarından yardım istemiş. Güya bu istek
onlarca uygun görülmüş ve Rıva'ya asker çıkarmaya karar vermişler;
asker korunun içerisinde yapılacak yollardan geçecek, İstanbul'u
işgal edip, padişahı da koruyacakmış.
Bu yersiz haber, İstanbul halkını dehşet içerisinde bırakmış, herkes
silâhçı dükkânlarına koşarak tabanca, bıçak, hançer, kılıç ne varsa
kapışmışlar. Fakat bir süre sonra da bunun aslının olmadığı anlaşılmıştır,
işin doğrusunu araştıranlar bu gülünç haberi Rus Elçisi tarafından
para ile tutulan Bulgar, Hırvat, Karadağlılar ile Sırpların ortaya
attığını öğrenmişlerdir. Bunun sonucu olarak da İstanbul halkının
korkusu yavaş yavaş azalmıştır.
Sultan Abdülhamit II (1842-1918), paşanın bu kadar geniş bir koruluğa
sahip olmasını istememiş ve biraz da halkı rahatsız eden söylentile-ri
tamamen ortadan kaldırmak için koruyu satın almaya karar vermiştir.
Bunun için gerekli keşfi yaptırmış ve arazi hazineye devredilmiştir.
1908 yılından sonra da Abrahampaşa korusunun Paşabahçe koyuna tesadüf
eden bölümü «Hürriyet Bahçesi» ismi altında halkın ziyaretine açılmıştır.
Böylece pırlanta zarlarla, fildişi, zümrüt kakmalı bir tavlanan
oynanarak kazanılan bu arazi yeniden devletin malı olmuştur.
Diğer taraftan Abraham Paşa da kalan ömrünü görülmemiş bir debdebe
içerisinde geçirmiştir. Yaz aylarında Büyükdere'deki yalısında kalmış,
kışı Beyoğlu'nda geçirmiştir. Nihayet 1918 yılında 85 yaşında bulunurken
kendi malı olan Serkldoryan'da hayata gözlerini yummuştur.
Abrahampaşa korusu 297.000 metrekarelik bir alana yayılmıştır. Korunun
içerisinde son derece muntazam yollar, su kanalları yapılmıştır.
Ayrıca en nadide ağaçlara burada rastlamak mümkündür. Nitekim bu
yüzden Orman Fakültesi öğrencileri yakın zamanlara kadar buraya
gelip, ağaç çeşitleri üzerinde tetkiklerde bulunuyorlardı. Koru
kesif bir ağaçlık olup Özellikle buradaki hüs ağacı ilgiyi üzerine
çekmektedir. Zira bu ağaç Türkiye'de bulunmayan nâdir ağaçlardan
biridir. Bunun yanı sıra memleketimizde kolay kolay bulunmayan bir
çok ağaca da bu koruda rastlamak kolaylıkla mümkündür. Kırmızı yapraklı
karaağaçlar, sekoyalar, İspanya'dan getirilmiş olan mantar meşeleri,
iri çiçekli ıhlamurlar, çeşitli akasyalar, Japon soforası gibi memleketimizde
ender rastlanılan ağaçlar bu koruda bir araya gelmiştir.
Bunlardan ayrı olarak koru içerisinde iki büyük mağara, beş havuz
ve üç tane de grot denilen kayalık vardır. Havuzlardan biri içerisindeki
küçücük bir adacık ise oldukça ilgi çekicidir. Bu adacığa dikilmiş
muhtelif cins on ağaç da buraya bambaşka bir hava vermektedir. Söylenilenlere
göre Abraham Paşa bu adacıktaki ağaçlar üzerinde bir çift şempanzeyi
barındırmıştır.
Abraham Paşa, koruda av yerleri tesis ettirmiş, zaman zaman burada
av partileri tertip etmistir. Ayrıca korunun deniz kenarına da bir
plaj yaptırmıştır.
Yukarıda belirttiğimiz gibi ll.'nci Meşrutiyetten sonra korunun
bir kısmı halkın istifadesine açılmıştır, İstanbul Ansiklopedisinden
öğrendiğimize göre, Beykoz - Paşabahçesi caddesinin arkasında korunun
ilk kısmı içerisine ahşap bir gazino-tiyatro yapılmış ise de bu
bina 1936-1937 yılları arasında yanmıştır.
I. Dünya Savaşı içerisinde koru, Enver Paşa tarafından satın alınmış,
ondan sonra da bir araya gelen bir kaç kişiye satılmıştır. Fakat
zamanla bakımsız kalmış ve harap olmuştur. Etrafını kuşatan duvarlarının
büyük bir kısmı yıkılmış, demir parmaklıklar, su yolları, çiçekliklerin
hepsi ziyaa uğramıştır.
Abrahampaşa korusu bir ara orman işletmesinin emrine girmiş ise
de Dr. Lûtfi Kırdar'ın teşebbüsü ile İstanbul Belediyesine terk
edilmiştir. Belediye imkânlarının yetişmemesi ile, koru halen çok
bakımsız durumdadır.
Not:
Yukarıdaki yazı 1970 yılında "TÜRKİYE TURİNG ve OTOMOBİL KURUMU"
tarafından yayınlanan "BOĞAZİÇİ KORULARI" kitabından alınmıştır.
Koru 1980'li yıllarda Sayın Çelik Gülersoy'un çabaları ile düzenlenmiş,
yolları yapılmış ve halkın ziyaretine açılmıştır.
|