Mehmet Yavrutürk'ten alınmıştır

Ellili altmışlı yılların, köy yerleşiminin ağırlıklı olarak yukardaki cami ile aşağıdaki durak arasında olduğu Akbaba'sı. Herkesin birbirinin sesini duyduğu... Pencereden elini uzatsan bütün köye dokunacakmışsın hissinin yaşandığı zamanlar...

Köyün en nevi şahsına münhasır simalarından Edib Bey. İngiliz aristokratlarına benzeyen, ince uzun, başında fötr şapka, kravat gömlek, jilet pantolon, gıcır ayakkabılar, elde her daim çanta...

Kendisi tam olarak nereliydi, bilmiyorum Ama Hacı Tahir Ağa sülalesinden Hafız Hanım'ların damadının akrabasıydı sanırım. O dönemler çok popüler olan çizgi romanların basıldığı bir yayınevinde çalıştığını hatırlıyorum.

Akbaba'ya birlikte gelip yerleştiği eşi Tina Hanım ise Yeniköylü azınlıklardandı.

Çocuk yaşımızda o farklı ismi hiç ayırt edemezdik. Akbaba gibi küçük sayılacak bir köyde, farklı bir etnik kökenden, farklı bir dinsel inançtan biri olduğunu bilmiyorduk; öğrendiğimizde ise hiç yadırgamadık... Akbaba'nın ,kendinden farklı olanı, değişmeye zorlamadan, kendine uydurabilme kabiliyetinin sonucuydu bu sanırım.

Tina Hanım, köyün kendi dini kutlama törenlerine tam anlamıyla ayak uydururdu. Sadece bayramlarda, kandillerde değil, Ramazan'da teravih namazlarına katılır, özellikle "Sakal-ı Şerif" in çıkarıldığı Kadir geceleri mutlaka cemaatin içinde yerini alırdı.

Komşuların düğündü doğumdu türü iyi günlerinde de, hastalıktı, ölümdü türü kötü günlerinde de ilk kapıyı çalan vefalı bir komşuydu.

Sonra... Edib Bey, biraz erken, biraz beklenmedik bir şekilde vefat etti. Tel koptu, ahenk bozuldu. Evleri kiraydı. Çocukları yoktu... Tina Hanım, gitti. Akbaba, farklı bir rengini, kendinden aldığı ışığı daha farklı bir şekilde kendine yansıtan bir ışığını kaybetti... (Ömrünün kalan kısmını Yeniköy'deki bir kilisenin müştemilatında tamamladığını duyduk)

Bu paylaşım, son zamanlarda içi boş tartışmaların toz dumanında, köyümüzden ve hayatımızdan anlamlı izler bırakıp geçen... Unuttuğumuz değil ama hatırlamayı ihmal ettiğimiz...Bizlere ilham vermiş, erdemli hayat hikayeleri bırakmış olanlara adanmıştır...

Saygıyla ve toprağı bol olsun dileklerimle...

Facebook paylaşımına yapılan yorumlar:

Hanife Özçelik Tina teyzeden çok şeyler öğrendik hiç unutulmaz bir anım var. Ben evlendim gittim, beş ay sonra ramazan bir iftar zamanı kapım çalındı, Tina teyze, çok sevindim. “Gelen misafir gittiği eve sevap kazandırır onun için geldim” dedi. o zaman Pendik’te oturuyordum ne zorlukla gelmiştir bilmiyorum ışıklar içinde yatsın.

Nurdan Şenyurt Özcan Mehmet abicim ne güzel anlatmışsınız. Annem diyor ki; biz de küçükken Edip Amca 29 Ekim bayram kutlamalarında meşalelerimize gaz döker, bize “cikcik”lerim derdi. Biz de anneler gününde hediyelerini alıp giderdik. Tina Hanım kolalı beyaz iş masa örtüleri üzerinde bize yemek ikram ederdi. Eşi ile beraber misafirlik gezmelerinde ya da evlerine ailecek gelen misafirler giderlerken “lüküs hayat” şarkısını da söylerlermiş. Sanki onların sembolüydü diyor annem. Edip Amca, Musaffa öğretmenin halasının oğluymuş. Bizlere de bu güzel insanları hatırlattığınız için teşekkür ederiz, sevgiler…

Serdar Gür Bu anımı yazmayı bir borç bildim. Her akşam kapımızın önünden geçerken SER diye bağırdığında NAH yapardım, çikolata verirdi. Hatırladığım sanırım 5/6 yaşlarındaydım. Mekânı cennet olsun nur içinde yatsın. Ben Zihni Gür’ün oğlu Serdar…

Güzin Üzgit Bence Tina teyze birçok Müslümandan daha Müslümandı. Allah din kısmet etsin… Bende çok büyük anıları ve hatıraları var birçok köylümüzde olduğu gibi her eve, her kişiye dokunmuşlardır. Karı Koca iyilik melekleri idiler. Nurlarda yatsınlar derim…

Şirin Tığlı Size teşekkür ederim çocukluğumun çok güzel bir anası Tina teyze bizim hemen yanımızdaki evde otururdu bahçenin duvarından bana bir şeyler verirdi. Allah rahmet eylesin. Mekânı cennet olsun inşallah…