Beykoz Notları

Beykoz çok eski dönemlerde kurulan ve kurulduğundan bu yana Boğaziçi’nin en önemli, en iyi yerlerinden biridir ve burada olan özellikler ve güzellikler İstanbul’un hiçbir kazasında yoktur. Ormanlarıyla, park ve çayırlarıyla yeşillikler içerisinde, sebze bahçeleriyle, mesire yerleri, şirin köyleri, kaynak ve memba sularıyla, cevizi, kalkan balığı, Ayşe kadın fasulye ve paçasıyla, balık avlama yeri olan deniz sahasıyla özel bir yer olan Beykoz’dan sizlere biraz bahsedeyim:

Beykoz vapur iskelesinden başlayarak Karakol önü, Saray koltuğu, Umuryeri, karşı yakada Kalender, Yeniköy çakarı, İstinye havuz önü, Çubuklu kıyısı ve açıkları, Çubuklu gaz depoları ve alt tarafı Rakı fabrikası önü, Cam fabrikası ada açığı, Shell çukuru, Toptaşı önü ve kanal. Bu isimlerle çevrelenen yer “Beykoz balık gölü”dür.

Kışın Karadeniz’den, yazın ise Marmara’dan gelen balık; av yasağı olmadığı zamanlarda burada tutulur. Eskiden en çok dalyan Beykoz’da vardı.

Beykoz hakkındaki bilgiler, daha çok 1950 öncesini kapsamakta olup, burada ismi geçen mülk ve iş sahipleri içerisinde hayatta olanlar olmadığı gibi çocuklarının da çoğu vefat etmiştir.

Sizlere Beykoz’u anlatmaya “KARACABURUN” caddesinden başlayayım. Deniz tarafında, bir kısmı deniz üstünde olan Sefer Hoca’nın kahvesi, yol tarafında Şeref Bey’in babasının sahip olduğu ve oturduğu ev, altında Hacı babanın aktar dükkânı, yanındaki aralıkta Pazar motoru iskelesi ve yolu ve bu daracık yolun kaybolan ismi “Hançerli Hanım sokağı” idi. Bitişik binaların ilki önce ekmek sonra simitçi olan fırına aitti. Fırın ve arkasında denize kadar olan arsa Ahmet Merter ve Hüseyin Beylerindi. Burası Çember deposu olarak kullanılırdı. Hüseyin Bey’in dağından bölünmüş kestane çubukları demet halinde buraya gelirdi. Buradan Pazar motoru ile Eminönü sebze haline gider, oradan da Mersin’e yollanırdı. Bu çubuklar limon ve portakal sandıklarının kenarına çakılırdı. O zamanlar teneke ve naylon çember yoktu. Daha sonra bu arsaya kahvehane yapıldı ve burası Rıza Efendi’nin kahvesi oldu. Burasını Hamdi Efendi adlı kişi işletmiştir. Zamanla burası iptal edilmiş, Subaşı memba suları dolum yeri olmuştur.

Uzun seneler motor ve kamyonlarla cam damacana içinde bayilere su sevki yapılmıştır. Su işinde Salih ve futbolcu Kamil yetkiliydi. Fırının (bu ekmek fırını 2. Dünya harbinde, karne ile ekmek dağıtılan yerdi) yan tarafında da çeşmesi vardı. Şimdi ise fırın ve burası satılmış, restore edilerek yeni bir bina oluşturulmuştur. Ve böylece Beykoz meydanında olan iki tarihi bina ile birlikte iki simitçi dükkânı yok olmuştur.   

Fırının yanında bu binaya ait dükkânda ise; (adı hatırlanamayan biri) terzilik, balıkçı Abdi’nin oğlu Fikret büfecilik, Behzat çiçekçilik yapmışlardır. 

Bitişik yalı Şeref kaptan yalısıydı. Eşi Didar Hanımdı. Burası çok güzel, zarif ahşap bir yapıydı. Şeref kaptan Şirketi Hayriye vapur kaptanı olarak çok tanınmış bir simaydı. Vefatından sonra eşi Didar Hanım uzun yıllar hizmetkârıyla beraber burada oturdular. Bu yalı sonradan satılmış, eski eser olarak yenilenmiş, arkasına ise bankaya (Halk bankası) ait cafe ilave edilmiştir. Didar Hanım zamanında burada yalının 1. Katında kız Azmi ve annesi-babası, diş doktoru Necmettin Tosyalı ve Beykoz Merkez Camii imamı İhsan Sedef ve eşi oturmuş olup; cadde tarafındaki dükkânlarda ise bakkal Ali Rizeli, bisikletçi Faik Usta kiracılarıydı.

Bunun yanındaki yalı Şeref Başar’ındı. Eşi Yaşar Hanım, çocukları Tuğrul Bey ve Muzaffer Hanım’dı. Şeref Bey, ordu mensubu, emekli baytardı.

Yalının cadde tarafındaki dükkânlarındaki kiracıları ise; parçacı Hikmet Usta, kaynakçı Hüseyin Usta, tornacı (gocuklu) Mehmet ve tornacı Hamit ve son dükkânda marangoz ve dülger olan, nalburluk yapan Ata Bey’e aitti.

Bitişik yalı posta memuru Sabahattin Efendi’ye aitti. Bahçesi denize doğru olup, büyük bir yerdi. Yalının yanındaki dükkânda koltukçu Reşat vardı. Sabahattin Efendi’nin kardeşi Kemalettin ve Atıfet, Melahat Hanım, çocukları Aysel ve Türker burada otururlardı.

Bunun yanındaki yalı; buradaki yalıların bina ve arsa olarak en büyük olanıdır ve yapı içeriden iki bölümdür. Yanında büyük bir kayıkhanesi, sandal bağlamak için havuzu vardır. Bu yalı kayıtlarda “Hamlacı yalısı” olarak geçer. Sahipleri Raif ağa ve Hasan Ağa’dır. Diğer kardeşleri de Akbaba’da oturan Ahmet ağa, kız kardeşleri Nebiye ve Nigar Hanımdır.

Yalıda oturmuş olanlar Raif ağa, eşi Memnune Hanım, oğulları Hüsamettin ve Abdülkadir, kızları ise Saime ve Hadiye’dir. Hasan ağa, eşi Peyman Hanım, oğlu Astsubay Ali’dir. Yalı seneler sonra el değiştirmiş ve yenilenmiştir. Yalıda uzun seneler Mehmet Cin ve eşi Melahat Hanım da oturmuştur. Raif ağa, Ermeni mahallesinde bakkallık yapardı. Nebiye Hanım, Harun Efendinin eşi, Nigar Hanım ise İncirköy’de bakkal Emin Efendi’nin (İncirköy’de yalısı vardı) eşiydi.

Beykoz’daki yalılar ahşap olmasına rağmen kanundan evvel yenilenen bir-iki tanesi betonlaşmış, diğerleri ahşap kaplı kalmıştır.

Bu yalının yanındaki yalı, Rafia Hanım yalısıydı. Rafia Hanım; açıksözlü ve mert biriydi. 1940’larda gece sokağa çıkma ve karartma yasağı varken, o zamanın savcısı ve Rafia Hanımla birlikte yaz geceleri sahil gezintileri yapardık. Bu ahşap yalıyı Arif Bey (kızının adı Ayten’dir) satın aldı ve beton olarak inşa etti. Uzun seneler burada oturdu. Şimdi ise bu yalı başkasınındır.

Bu yalının yanında olan Arpacıların Fazıl Bey’in yalısıdır. İki katlı, eski yapı güzel bir yalıydı. Fazıl Bey (Şirketi Hayriye’de vazifeliydi), eşi Müveddet Hanım, oğlu Tunç, kızı Aynur’la burada oturmuşlardır. Alt kattaki kiracıları Bahriye albayı Mehmet Cambazoğlu, eşi Nevin Hanımdı (İshakağa ilkokulu öğretmenlerinden). Diğer kiracılar ise Eczacı Zeki Kayabaşı ve eşiyle, oğlu Turgut’tu ve Avukat Sadettin Bey, Molla Hüseyin ve eşi Nadide Hanım, kızı Ayten’di. Bu yalıda el değiştirmiştir.

Sonraki yalı ise balıkçı reisi Niyazi Kaptan’ın oğlu İsmail Dalyancı’nındır. Arkasında geniş bahçesi, üstünde kulesi ile ahşap, güzel bir yalıdır. İsmail Bey’in Küçükçekmece dâhil birçok yerde “dalyanı” vardı. Çocukları Niyazi ve Şinasi, hizmetkârları Nadide Hanım burada otururlardı. Kiracısı Mısır çarşısı arkasında cam ve ayna atölyesi-ticarethanesi olan Ziya Bey’di. Eşi Madam Venetiya, kızları Afet ve Mine Hanımdı.

Bu yalının yanındaki yer arsaydı. Buraya Girit mübadelesinde gelen İsmet Bey’in, Cerrahpaşa hastanesinde Prof. olan damadı Osman Yemni Bey (çocuklarının ismi Tarık ve Rukiye’dir) yalı inşa ettirmiş, burada çok oturmamış ve Anadoluhisarı’nda çok güzel bir yer almıştır. Bu yalıyı ise Perşembe pazarında demir tüccarlığı yapan Yakup Bey’e satmıştır. Yakup Bey’in eşi Rahime Hanım, çocukları Hüseyin, Salih, Selahattin ve Esra’dır.

Bu yalıdan sonraki yalıda ise, uzun seneler “aksi” Mehmet oturmuştur. Çocukları Hamdi, Kemal ve Müzeyyen’dir. Diğer kiracılar Beykoz iskelesi gişe memuru Nebil Bey, eşi Melek Hanım, oğlu musikişinas kemani Server ve kız kardeşi Yurdanur’dur. Yalının alt bölümünde oturanlar ise boyacı Adil, eşi madam Zoi, çocukları Mustafa, Mehmet ve Atiye’dir. Sonraları bu yalıyı özel idarede memur olan Mehmet’in kardeşi mühendis Ramazan Teker satın almış, yenilemiş ve bir müddet oturmuştur. Şimdi ise yeni sahipleri oturmaktadır.

Bu yalının yanındaki yalı; sahip değiştirmeyen ikinci yalı olup, çocuklara intikal etmiştir. Yoldan sahile uzanan yan tarafında geniş, botanik bahçe güzelliğinde çeşitli çiçeklerle süslenmiş güzel bir yalıdır. Doktor Ahmet Salim Bey, eşi Ganiye Hanım, çocukları Prof. Dr. Ahmet Çalışkan, Sevil Hanım, Adnan Bey, Selva Hanım, Semra Hanım ve onların çocukları buranın sakinleri arasında yer almaktadır.

Bu yalının bitişiğindeki denize doğru büyük bahçesi olan marangoz Ata Bey’in yalısıydı. Eskiden içerisinde muhtelif meyve ağaçları, çeşitli gülfidanları vardı. Ata Bey evli değildi, kız kardeşinin kızı ona yardımcı olurdu. Ata Bey mesleğinde çok iyiydi. Çok eski Beykozlu olup, yardımsever ve dürüst bir kişiydi. Yalı mirasçıları tarafından satılmış olup; eski şekli değiştirilmiş, denize kadar uzatılarak büyütülmüştür.

Beykoz kulüp binasına bitişik son yalı, yoldan denize kadar uzanan, yanındaki büyük bahçesinde nar ağaçları olan, çiçeklerle bezenmiş, ortasında havuzuyla güzel bir yerdi. Üç bölümden oluşuyordu ve üç aile oturmaktaydı. Girişte Arif Efendi, eşi Hatçe Hanım, oğlu sinek Hasan, kızları Şükran ve Aysel. Ortada Danyal Usta, eşi madam Marika, çocukları Jak, Salamon, Mişel, Sami, Rudi, Çiça ve Liza. Yalının son bölümünde, deniz tarafına doğru camekânlı çıkması olan yerde demiryollarında memur olan Ziya Bey oturuyordu.

Bu yalılardan sonra olan yer, Abraham Paşa korusunun deniz tarafında park olan arazisidir. Son yalı ile bu park arasında kalan kesme taşlı kayıkhane ve arka tarafında metruk bina yeri vardı. Bu binada bazı balıkçılar yatarlardı. 1947 ‘de son yalı ve bu kayıkhane yerine Beykoz spor kulübü inşa edildi.

Beykoz parkından başlayan yalılar, kulüp binası ile sona ermektedir. Bu yalılar baştan üçü, ortada biri olmak üzere dördü düz giriştir. Diğerlerine ise merdivenden inilir.

Bundan sonraki kısım Abraham Paşa korusuna aittir. Korunun alt tarafı kesme taşlı rıhtımı olan deniz kenarıdır. Üst tarafı ise tamamen korudur. Aradan Paşabahçe’ye giden yol geçer ve iki tarafı da sıralı çınar ağacıdır ve yol tarafından bir giriş kapısı vardır. Sahil kısmı ekserisi çınar ağacı olsa da sonradan muhtelif ağaçlar dikilmiş ve park haline getirilmiştir. 1940’da ortaokul öğrencisiyken burada top oynardık. Eskiden kulüp tarafında yüzdüğümüz bir havuz vardı. Su devir daimi için önden ve yandan ızgaralı delikleri olan bu havuz, eski kayıtlara göre Abraham Paşa’nın kalkan balığı livarıymış. Rıhtımın aynı eski kesme taşları ile yapılan güzel tarihi havuz doldurularak kapatılmış ve yok edilmiştir. Bu parkın bitişinde 40’lı yıllarda tevzi ile dağıtılan kok kömürü deposu olan yerde daha evvel Abraham Paşa korusuna ait balıkçı barınağı vardı. Yan taraftan girişi olan bu yer, motor ve sandallar için çok güzel kapalı bir limandı. Burası da havuz gibi yok olmuştur.

Yukarıda size anlattığım yerler motor iskelesinden, koruya kadar olan yerlerdir. Karacaburun caddesinin sol tarafına geçersek, az da olsa birkaç ev vardır. İlk olarak Hayriye Hanım’ın evidir. Kızı Mergube Hanım, oğlu ise Er Bey’di. Er Bey Ankara’da askeri hastanede paşa rütbeli doktordu. Bu evin yanında atlı araba tamircisi Hidayet Usta vardı. Oğluyla beraber araba tekerleği yapar ve araba tamir ederlerdi. Bitişik evde balıkçı Abdi otururdu. Şimdiki dolmuş motor iskelesinin yerinde barakadan dükkânı vardı ve burada oğlu Faruk dururdu. Balıkçı Abdi Efendi, eşi Şükriye Hanım, çocukları Faruk, Şükrü, Fikret, Nimet, Uluer, Melahat, Nebahat ile burada yaşardı. Oğullarından Nimet uzun yıllar Fevzi Paşa caddesindeki dükkânında balıkçılığı sürdürmüştür.

Ondan sonraki kısım bahçıvan Yani’nin bostanıdır. Yani ise “paralıkçı” idi. Sebzecilikte paralıkçı diye; marul, kıvırcık salata, turp, maydanoz, dereotu, tere, taze soğan, taze sarımsak, pazı, nane, roka gibi muhtelif yeşillikleri ekenlere denir. Yani Usta, uzun yıllar burayı ekmiştir. Yani’den sonra burasını Celo ve Çolak Rasim kullanmıştır. Celo’nun eşi Safiye Hanım, çocukları Cevat, Nejat ve Necla’dır. Çolak Rasim’in eşi Nimet Hanım, çocukları Vedat, Nihat, Aynur, Nesrin’dir. Bu yer yalıların karşısında olup, Abraham Paşa korusuna yandan tamamen sınırdır. Ve bu arazi vaktiyle Doktor Ahmet Salim Bey’e ait olup, sonradan Fevzipaşa caddesinde aşçılık yapan Recep Usta’nın damadı aşçı Aslan’a satılmıştır. Bu aile uzun yıllar orada oturmuşlardır. Aslan Efendi’nin çocukları Abdullah, Mualla, Mücella’dır.

Bundan sonraki olan yer ise Abraham Paşa korusudur. Burası sahilden Hüseyin Bey çiftliğine kadar uzanan çok büyük bir alandır. İçinde düzgün yollar, havuzlar, su kanalları, ilginç ağaçlar vardır. (Akasya, ıhlamurun yanı sıra mantar ağacı, huş ağacı, kırmızı yapraklı sekoyalar, japon sofrası gibi). Son zamanlarda ıhlamur ağaçları eksilmiş olup, yerini çınar ağacı almıştır. İçinde iki büyük mağara, üç tane grot kayalık, bir de ayazma vardır. Şimdi lokanta olan yerde Abraham Paşa’nın sarayı vardı ve burası 1934’de yandı. Ön cephesinden boğazın bütün güzellikleri görülebilir.

Korunun sahil ve fidanlık tarafından iki büyük giriş kapısı olup, fidanlık girişinde önünde havuzu olan çay bahçesi vardır. Beykoz belediye tesislerinin park içinde çiçek serası da bulunmaktadır. Korudan sahil kısmından itibaren şimdiki Gümüşsuyu yoluna kadar olan boş arazi “Ermeni Külliyesi”ne aittir. Bu arazinin üstünde “Ermeni mezarlığı” vardı.

Aşağıda buraya bitişik çok büyük bir çömlekhane fırını vardı.1930’lu yıllarda Beykoz kulübü burasını fıtalarına kayıkhane olarak kullandı. Yolun yanında şimdi benzin istasyonu olan yerde Mahmut Efendi’nin çömlekhanesi vardı. Burada her türlü çanak-çömlek yapılırdı. Kimisi sade, kimisi ise içi sırlı. Mahmut Efendi’nin beraberinde çömlekçi Hristo, Ustalar ise Ali Efendi ve Hasan Cin’di.

Bundan sonraki kısımda sebze bahçeleri olup, bunlar sırasıyla çalıcı Mustafa tarlası, avcı Hayri tarlası, Ömer ağa tarlası ve Şakir ağa tarlasıydı. İlk iki tarlaya Shell gaz depoları yapılmış, seneler sonra Shell gaz depoları yerine belediye ve hükümet binaları inşa edilmiştir. Son iki tarla yerinde şimdi “Denizcilik ve Su ürünleri lisesi” bulunmaktadır. Şakir ağa tarlasının arka tarafına ise “Spor kompleksi” kurulmuştur.

Bu spor kompleksinin yanında olan yer ünlü bir mesire yeri olan “Sultaniye çayırı”dır. Çınar, dişbudak ve diğer ağaçlarla çevrilmiş olup; bir koru özelliğinde, güzel bir piknik alanıdır. Çayırın ortasında çeşme bulunmaktadır. Vaktiyle içerisinde “Adil Efendi’nin kır kahvesi” vardı. Arka tarafında “kör Mehmet Ağa’nın ve Vasil Kısantoğlu’nun tarlası” vardı. Cam fabrikası yapılan yer çok büyük bir çayırlıktı. Sadece ön tarafında “Foti’nin sebze bahçesi” vardı. Şişe ve cam fabrikası 1935’de İş bankası iştiraki ile kurulmuştur. Buradan geriye dönersek; Abraham paşa korusu sahiline kadar iki tane yalı vardı. Bir tanesi Denizcilik Okulu’nun sahilinde olup, okul yapımı sırasında yıkılmıştır. Yanındaki yalı ise Rıfat Efendi’ye ait olup, oğlunun adı Hasan Basri’ydi.