Mehmet Yavrutürk'ten alınmıştır

Yarım asır öncenin Akbaba'sı. Yaz öğleden sonrası. Ortada kimseler yok. Top koşturduğumuz, çelik çomak oynadığımız “Aslan’ın Tarlası”nda toprak çatlamış. Itırlı, kekremsi kuru ot kokusu geniz yakacak şiddette.

Arnavut kaldırımı yol, sanki hiç kimse geçmemiş, hiç bir yere gitmiyormuş gibi. Dünyanın bütün kedilerine yetecek bollukta gölgeye sahip köyde, kediler gölgelerde kaybolmuş, köpeklerin dili bir karış dışarda...

Ağustos böceklerinin cırlamasına sinek vızıltıları karışıyor... Bir de, Ceylan'ın veya Garip'in bastoncu dükkânındaki pikaptan yükselip alçalarak gelen ses; Ahmet Sezgin "Deryada bir salım yok / Tutacak bir dalım yok." diyor. Bastoncu dükkânının zımparalanmış kestane kokusu cila kokusuyla karışıp, "Daha ne bekliyorsun/Söyle benden sevgilim / Bir kuru canım kaldı / O da olsun al senin" hıçkırığıyla, her birinin gönlünde başka sultan yatan, kendi rüyalarının kahramanı bastoncu gençlerin gönüllerinde şelale oluyor...

Derken... Bütün bunları bastıran bir ses "Alo alo, dikkat dikkat. Bu akşam Akbaba Sineması’nda, başrollerde Belgin Doruk, Göksel Arsoy'un oynadığı muazzam bir Türk filmi..."

İki yeni yetmenin taşıdığı panoda filmin afişi var. Hanımlar filmin sonunu merak eder. Zira ona göre mendil hazırlanacaktır. Özellikle yeni yetme erkekler ise "esas oğlanın" bir oturuşta kaç kişiyi dövdüğüyle ilgilenirler.

Akbaba Sineması, şimdi yerinde yeller esen, bizim daha çok "Kulüp" diye bildiğimiz yerdeydi. Cumhuriyet'in ilk yıllarında yapılan Halkevlerinin Akbaba versiyonu bina, zamanla sinemaya dönüştürülmüştü. Haftada üç dört filim gösterilirdi.

İlk yapımında sahne olan kısım, hanımlar için locaya çevrilmişti. "Dar Filim" yapımı 36 mm. siyah beyaz filmleri izlemek, Akbaba yaşantısının vazgeçilmezlerinden olmuştu. Ülkenin yarısında elektriğin olmadığı, kimi şehirlerde bile sinemanın bulunmadığı o yıllarda, Akbaba’da her akşam suare vardı.
Bizi biz yapan pek çok değeri bizlere görünmez bir şırıngayla aşılayan, bizi farklı bireyler olarak var eden köyüm Akbaba, sen de hep var ol..!

Facebook paylaşımına yapılan yorumlar:

Selami Özçelik: Ortaçeşme’ye kadar afişi taşırdık… Filmin reklamını yapardık… Akşamları sinema beleşe gelirdi…

Nurdan Şenyurt Özcan: Ne güzel anlatmışsınız Mehmet Abi. Annemden de çokça hikâyesini dinledim. Loca da hep aynı yere oturan teyzeyi, film başladıktan sonra elinin gölgesini ekrana yansıtan arkadaşını, filmin ortasında gıcırdayan kapının açılarak filmi izleyen amcayı ve sonrasında ona söylenenleri… İki film gösterilecekse vücuduna ön-arka afiş asarak gezen amcayı, film koptuğunda oje ile yapıştırıp ilgili kısım gösterilmeyince söylenen sinemaseverleri. Köyde 50 sene önce olan şimdi yok. Bu hep konuştuğumuz konulardan biri. Birçok kişinin çok güzel fikirleri var lakin hayata geçirmek için Birlik olmak bu köyde zor. Sevgiler...

Selma Morçiçek Zamur: sağ olun Mehmet Bey beni 60 sene önceye götürdünüz. Akbaba güller açtığı zaman gül ıhlamurlar açtığı zaman ıhlamur kokan bir yerdi. İnsanlar her kez birbirlerini tanırdı, şimdi kimse kimseyi tanımıyor. Çok sağ olun, Ceylan abimden de bahsetmişsin. Allah rahmet etsin nur içinde uyusun. Radyoyu sabah açar akşam kapatırdı. Çok eskileri hatırlattığınız için çok teşekkür ederim.

Ayse Ferhan Perişanoğlu: Selam olsun o günlere, Kulüp daha önce dikiş kursu düğün ve nişan salonu olaraktan hizmet verirdi. Akbaba’nın okka gülü çoktu, tüccar gelir satın alırdı. Kulüpte toplanır Akbaba’nın hanımları gidip diplerini makasla kesip reçel yapmak için hazırlarlardı. Çok güzel günlerdi çocukluk günlerim.