Ben 3 yaşında iken ninni yerine marş
Ahşap bir köy evi (yukarıda tablodaki ev), yıl 1956 olmalı,
zira kardeşim Sinan Salıncakta uyutulacak yaşta. Ben de
en çok 3 - 3,5 yaşlarındayım. Duvardaki kancalara asılan
bir salıncak ve içinde kardeşim. Ak sakallı bir dede ninni
söylüyor, ama bu bilinen bir ninni değil bu. Bir marş,
yumuşak, akıcı, sevgi dolu, kulakları dolduran.
Hürmet sana ey şan dolu sancağım
Baştan başa arza hakim ol şahım
Türk ordusu Türk ordusu sayende
Sakarya'da kurtuldu şan otağım
Dünyalara
bedeldir mah cemalim
Allah'ına emanettir kemalim |
O
sevimli yüzün asla solmasın
Hiçbir vakit kalbin yasla dolmasın
Ey mert asker durma yürü ileri!
Vatanımda tek bir düşman kalmasın
Dünyalara
bedeldir mah cemalin
Allah'ıma emanettir kemalim! |
Bu
marşı uzun süre hiç kimseden duymadım, ta ki ortaokul ikinci
sınıfa kadar. Müzik dersindeydik, öğretmenimiz "size
eski bir marş öğreteceğim" dedi, bu marşı söylemeye
başladı. Sınıfta marşı bilen tek öğrenciydim. Doğru olup
olmadığını bilmeden bağıra çağıra söylemeye başladım, herkes
susmuş bana bakıyordu, öğretmenim bile. Son dört satırı
söylemeye başladığımda öğretmenim, işaret etti, sustum.
Neden durdurduğunu anlamadım. Atatürk'ün ölümünden sonra
son dört satırın söylenmediğini o zaman öğrendim. Ağababamın
marşını tek bilen olmanın gururunu büyük bir zevkle taşıdım.
İlkokula
başladığım yıl, 1959. 13 Ekimde kardeşim Süphan doğdu. Okul
eylül ayında açıldıysa ben de birinci sınıfın ikinci ayındayım.
Teneffüse çıkmıştık, bahçede koşturup duruyorduk. Okulun
demir kapılarının önünde gördüm, ağababamı. Niye gelmişti
acaba, koşarak yanına gittim. "Bir kardeşin oldu"
dedi. Sevinmiş olmalıyım, herhalde sarılıp öpmüşümdür. Derse
girdik, öğretmenim yanıma geldi, gelenin kim olduğunu sordu.
Biz dedemize "ağababa" derdik, bu lakabı "dede"
den daha çok severdim. Ama nasıl oldu anlamadım, belki herkesin
bu deyimi anlamayacağını düşünerek, öğretmenime "dedem
geldi, kardeşim doğmuş" dedim, garip bir eziklik duyarak.
Öğretmenim bana baktı ve "demek ağababan geldi"
dedi. Nasıl kıvrandığımı hâlâ hatırlarım, neden ben "ağababam
geldi" demedim diye. Nereden bilecektim öğretmenimin
de dedesine ağababa dediğini.
Osman AKBAŞAK'tan............................. |