Cumhuriyet Bayramı Kutlaması 1960'a kadar

Her Cumhuriyet Bayramında evin önündeki daracık, pek seyrek bahçelerine giden köylülerin, daha seyrek uzak köylere yaya giden yolcuların geçtiği yolda bir tak kurulurdu. Caminin meşrutası olan iki katlı ahşap ev ile tam karşısında bulunan asırlık çınar ağacının arasına kurulan tak, dallardan ve yapraklarla bezenir, rengarenk ampullerle süslenir, onlarca bayrak ve Yaşasın Cumhuriyet yazan pankartı asılırdı. Sabah önce muhtarı yanına alıp okula gidilirdi. Öğretmen ve öğrencilerle köy meydanına bir araya gelinir, bayrak merasiminden sonra günün anlam ve önemi hakkında güzel konuşmalar yapılır, daha sonra hep birlikte milli marşlar ve davul, zurna eşliğinde köyün üst başındaki evin ve takın önüne gelinir, burada bir konuşma daha yapar, oradan aynı şekilde Dereseki köyüne gidilir, aynı konuşma orada da yapıldıktan sonra dağılınırdı. Akşamda defne dallarıyla süslenmiş beygir arabaları meşalelerle kalabalık grup halinde o gün zurna ile Beykoz'a gidilir. Beykoz kaymakamlığı önünde işgal günlerini, büyük zaferi ve Cumhuriyeti anlatarak halkın milli görüşlerini pekiştirirdi. Bu her sene devam ederdi. Beykozlular - Akbabalılar; hoca efendi gelip konuşmadıkça biz bayram olduğunu anlamıyoruz derlerdi. Bu hal hayatının son yıllarına kadar devam etti.

Bir 29 Ekim sabah töreninde tesadüfen köyde bulunan İstanbul'da çıkan Sanat Dünyası gazetesinin yazarlarından Ali bey "Bir_tören" yazısında şöyle diyor. Göğsünde taşıdığı İstiklâl Madalyasının hakiki sahibi, köyün mürşidi hoca efendi Milli Mücadeleyi, İstiklâl ve Cumhuriyeti köylüye o kadar ifade etti ki duygulanmamak mümkün değildi. Bir köy düşünün ki orada öğretmen yok, şayet orada böyle bir hoca efendi de yoksa o köy çok şey kaybetmiştir diyordu.

Tablo Değerli dostum
Ressam İnşaat Mühendisi
Sabri EVYAPAN tarafından yapılmıştır.