Bir zamanlar bayramlarda kart atılırdı. Kırtasiyecilerin, gazetecilerin bir köşesinde rengarenk kartpostallar gözümüzü, gönlümüzü okşardı.
Ya yıllar öncesinden kalan fotoğraflar, birçoğumuzun koleksiyonlarının en değerli parçası değil mi?
Toplayabildiklerimi, erişebildiklerimi paylaşmaya çalıştım. xx


Boğaziçi, yerli yabancı pek çok ressamın
yüzyıllardır ilgi odağı olmuştur.
Siyah-beyaz çizimlerden renk coşkusunu taşıyan tablolarda Beykoz hep yer almıştır.
Hatta çok şaşıracağımız isimlerin de eserlerine rastlamak mümkün olmuştur.


Romanlar, araştırma kitapları, ansiklopedilerde Beykoz çokça yer almış.
Beykoz bazen tamamen kitapların konusu
olduğu gibi bazılarında sayfa aralarında yer almış.
Geçmiş yıllarda birçok dergi Beykoz'un
güzelliklerine yer vermiş.
İnternetin olmadığı dönemlerde tek başvuru kaynağı olan ansiklopedilerde de Beykoz adı sıkça yer almış.
Yaşı elliieri aşmış olanlar çok iyi bilirler. Bir zamanlar Beykoz denildiği zaman ilk olarak akla Futbol takımı gelirdi. Süper lig olmadan önce birinci lig döneminde Beykoz Futbol takımı bütün büyük takımların çekindiği, güçlü, iddialı bir takımdı. Ne yazık ki birçok semt takımı gibi ard arda alt liglere düşmekten kurtulamadı. Şimdi yine eski günler kadar olmasa bile adının geçtiği günlere dönmesini bekliyoruz.
Elbette biliriz Beykoz'umuzun gezilecek, görülecek çok yeri vardır. İstanbul'un diğer ilçelerinde yaşayanların yeni yeni keşfetmeye başladıkları Beykoz'u acaba biz yeteri kadar tanıyabiliyor muyuz? Ne dersiniz, sanal bir gezinti yapalım mı?
Korular, fidanlık, mesire yerleri, Beykoz Çayırı
Kasırlar anıt yapılar,
yalılar
Sahil, sokaklar
ve çeşmeler
Beykoz
Köyleri
Akbaba
Köyümüz
Beykoz Lezzetleri
Mekânları Yerel ürünler
Bir Beykoz efsanesi: Beykoz Kültür Derneği.
Kimler gelip geçmedi ki bu dernekten, kaç kişi emek verdi. Kültür sanat etkinliklerinin bir zamanlar tartışmasız adresi. Tiyatrosundan, korolarına ve daha bir çok alanda ne çok Beykozlunun alın teri vardır kimbilir. Bir nebze olsun dokunabilir miyiz acaba...
 
Vapurlar... İskeleler... Boğaz'ın iki yakasında vapur iskeleleleri varken deniz yolculuğu babmaşka bir güzellkti. O günlerde çok acalemiz de, gözümüzü ayırmadığımız, elimizden düşmeyen cep telefonları
da yoktu. Beykoz'dan vapura binip Köprü'ye gidene kadar etrafımızı seyrederdik.
Eskiden her gün yaptığımız yolculuğun adı şimdi turistik gezi oldu.
Okul servisi kavramının bilinmediği dönemlerde Beykoz'un bir ucundan okulumuza yürüyerek,
tek başımıza, kış günlerinde belimize kadar gelen
karda gittiğimiz günler akıllardan çıkar mı?

Ya okullarımız, hele öğretmenlerimiz,
eli öpülesi güzel insanlar.
Anımsamamak mümkün mü?
Anılarda kalan Beykozlular
Herbirimizin belleğinde ne çok isim vardır,
birçoğu çok az insanın aklında kalmış,
kiminin adı silinmeye yüz tutmuş,
kimi hayâl meyal.
Keşke hepsini anabilsek.
Her yanı fabrika olan Beykoz'da şimdi hiç kalmadı.
Ülkemizin gurur kaynağı eserlerin bir kısmı yerle bir edildi. Kimi harabeye döndü.
Bize sadece çoğu siyah beyaz fotoğraflar kaldı.
Bir de fabrikalarda çalışan binlerce işçinin, emekçinin çocuklarına anlattığı yüzlerce öykü. Hangimizin babası, annesi ya da bir başka yakınının bir anısı yok ki. acı olan bir nesil sonra onlar da olmayacak...
Her kentin, her beldenin bir yazılı tarihi bir de sözlü tarihi vardır. Çoğu zaman bu sözlü tarih bire bir bilinen gerçeğe uymasa da keyifli bir yanı, bilgilendirici özelliği vardır. Yaşanmışlık duygusuyla bize çok şey anlatır.
Yaş alınıp, hele torun sahibi olacak yaşa
geldiğimizde çoğumuz hep "o günler"i anarız.
Yanımızda, yakınımızda aynı duyguları paylaşan birkaç dost da bulursak, anılarımız daha bir tazelenir. Kimi zaman kıyılarda, köşelerde kalmış ne varsa bir bir gelir gözümüzün önüne. Bakın arkadaşlarımız neler paylaşmışlar, neleri yeniden yaşamışlar...
1975 yılından bu yana Beykoz'umdan uzaklardayım. 2009 yılında "Ağababa" romanımla başladım.
Sonra Beykoz'un Kurtuluş Şavaşımızda çok önemli bir yeri olduğunu görünce "Şafak Baskını" ve
"Güneşe Doğru" romanlarımı yazdım.
Böylece "Milli Mücadele'de Beykoz" adı altında
bir üçleme ile bir nebze bile olsa
Beykoz'uma borcumu ödemeye çalıştım.

2008 yılında gönlümden Beykoz için birşeyler yapmak geçti. O zamanlar yeni yeni doküman toplama aşamasındaydım. İzmir'de ressam dostlarım Uğur Belger, Taner Arda ve Sabri Evyapan Beykoz tabloları yaptı. Halit Şekerci ağabeyim Beykoz karikatürleri çizdi. Arşiv belgelerimi de ekleyince unutamayacağım bir sergi oldu.

 
Kardeşim Sinan Akbaşak yıllarca önce Beykoz Vakfı'nda daha sonra çeşitli mekanlarda 7 yaş ve sonrası gruplar için yaratıcı drama eğitimleri veriyor. Yakından tanık olduğum için biliyorum zor koşullarda sadece çocukları çok sevdiği ve onları geleceğin büyükleri, yöneticileri, sanatçıları olarak gördüğü için yılmadançalışmaya devam ediyor. Ancak koşulların hergün biraz daha zorlaştığı da bir gerçek...
   
 

       

Necla Akbaşak'tan
Konser Şarkıları
Beykozluların ve Beykoz dostlarının anıları, yazıları, şiirleri